Günay Aslan: Rojava’da ABD- Rus dalaşı

Son bir haftadır Rojava’da; petrol bölgelerine giden yollarda ABD ve Rus askerleri arasında üç defadır, deyim yerindeyse ‘it dalaşı’ yaşandı.

Rus askeri polisine ait personel taşıyıcı zırhlıların önü ilk olarak geçen hafta Haseke’de kesildi. Rimelan petrol sahasına gitmek isteyen Ruslara Amerikalılar izin vermedi. 

Ruslar geri gitmek zorunda kaldılar ancak iki gün sonra, bu sefer başka bir yoldan tekrar geldiler. Daha önce Haseke üzerinden Rimelan’a gitmek isteyen Rus askerleri bu kez Malikiye üzerinden geldi fakat, yolları yine kesildi.  Amerikalılar yine geçmeleri için Ruslar’a izin vermedi.

Bir süre kargaşa ve tartışma yaşansa da Ruslar her defasında  geri çekildi ancak, gerginlik devam etti. Bu yüzden Kamışlo’dan Halep’e uzanan stratejik önemdeki M4 karayolu ulaşıma kapatıldı.

Son olarak Ruslar dün yine engellendi. ABD askerleri Rimelan petrol sahasına gitmek isteyen Rus askerlerini dün de Kamışlo’nun çıkışındaki kavşakta durdurdu. Bir süre kavşakta bekleyen, 5 personel taşıyıcı zırhlı araç ve pikaptan oluşan Rus konvoyu, tekrar geri dönmek zorunda kaldı…

Amerika’nın Rusya’yı petrolun olduğu Fırat’ın güneyine sokmaması tartışmalara yol açtı ve kafaları karıştırdı.

Zira, Amerikan ordusu Türkiye’nin Gire Sipi (Tel Abyad) ve Serekaniye (Resulayn) ilçelerine yönelik işgal girişiminden hemen önce askerlerini sınırdan güneye doğru çekmiş, Kobani de dahil birçok askeri üssünü de Ruslara devretmişti.

Rusya’yı Suriye’ye davet eden ve zaman içinde onun inisiyatifini güçlendiren, Rojava’da belli başlı üslerini Rus ordusuna devreden Amerika şimdi Rusların önünü kesiyor!

Üzerine kafa yormak, ne olup bittiğini sorgulamak gerekiyor.

Hatırlanacağı gibi Rojava’nın şirin ilçelerinin işgali günlerinde ABD Başkanı Trump, önceliğin Türkiye’nin buraları ele geçirmesi değil, ‘Suriye’deki petrol sahalarını korumak’ olduğunu açıkça söylemiş ve bu amaç doğrultusunda 600 kadar ABD askerinin bölgede kalacağını belirtmişti.

Rojava’nın işgali için Türkiye’ye önemli destekler sağlayan Trump’ın, işgal sonrası önceliği petrol sahalarının korunmasına vermesi o günlerde Kürtlerin ve Rojava ile dayanışma içinde olan uluslararası demokratik toplumun tepkisini çekmiş, Trump sert biçimde eleştirilmişti.

Ancak Trump geri adım atmamış, sadece Suriye’deki petrol sahalarını değil, Irak’takilerini de ‘koruma altına’ almak istediğini tüm dünyaya ilan etmişti. Bir kargaşa anında Kerkük başta olmak üzere Irak’taki petrol kuyularının Amerikan askerlerince korunacağını söylemiş, ordusunun buna hazır olduğunu bildirmişti.

Trump’ın Amerikan askerlerinin iki ülkenin de petrol sahalarında varlık göstereceğini ve buralara kimseyi yaklaştırmayacağını ilan etmesi, petrol gelirlerinden Kürtlerin de yararlanacağını söylemesi ve ayrıca bu bölgelerdeki askerlerini takviye etmesi önemliydi.

Bu açıklamalar ve atılan adımlar bir politik konsepte işaret ediyordu.

Bunları bölgede nelerin yaşanacağını öngören veya kurgulayan Amerika’nın ön alma hamlesi olarak okumak gerekiyor.

İran’ın Amerikan baskısına direnemeyeceği ve aynı şekilde Amerika’nın da baskıyı ve kuşatmayı arttırarak sürdüreceği gözleniyor ve atılan adımlar da İran’ın bölgeden çıkarılmasının ardından gündeme gelecek siyasi projelere uygun atılıyor. 

Dolayısıyla Suriye’de ABD ve Rusya arasında son haftada yaşanan ‘it dalaşı’ İran meselesinden bağımsız ele alınamaz.

İran’ın Fırat’ın güneyinden çıkarılacağını gören Rusya da ön almaya, denklemde yer almaya çalışıyor.

Rusya’nın Suriye’deki petrol sahalarına girmeye çalışmasını ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in Türkiye temaslarının hemen ardından gündeme gelmesini; girişimin zamanlamasını da bir kenara not etmek gerekiyor.  

On gün kadar önce Türkiye’de temaslarda bulunan Jeffrey, ‘’Fırat’ın güneyinde şu an en büyük mesele İran’dır’ ’dedikten sonra, Trump yönetiminin İran’ın bölgeden çıkarılması için ‘çok güçlü pozisyon aldığı’ açıklamasını yapmıştı.

Fırat’ın güneyindeki toplulukların İran’ı bölgede görmek istemediklerini söyleyen Jeffrey’ye göre, Amerika bir yandan İran’ı bölgeden çıkarmaya çalışıyor ancak, diğer yandan ise Esad rejiminin de oraya girmesine onay vermiyor ve vermeyecek. 

Jeffrey’ye göre bu bölgelerde Sünni Araplar ile Kürtler birlikte yaşıyor ve ortak bir yönetim kurmak istiyor.

Jeffrey’nin İstanbul’da görüştüğü ENKS temsilcilerine yaptığı, ‘Suriye muhalefeti ile birleşin’ önerisine de bu açıdan bakmak gerekiyor. ABD’li diplomat ENKS ile görüşmesinden önce Suriyeli muhaliflerle görüşmüştü ve kaldı ki ENKS de muhalefetle birçok meselede birlikte hareket ediyor ancak, anlaşılan Jeffrey bunu yeterli görmüyor ve daha ilerisinde işbirlikleri öneriyor.

Diğer yandan Amerika’nın sadece ENKS’ye değil, PYD’ye de benzer önerilerde bulunduğu biliniyor. Geçen kasım ayında Amerika’ya giden Suriye Demokratik Meclisi Eşbaşkanı İlham Ehmed’e, Trump’a yakın kimi Cumhuriyetçi senatörlerin ‘Suriye muhalefetiyle birleşin’ önerisinde bulunduğu basına yansımıştı.

Elbette bu Kürtler açısından kabulü çok zor, hatta imkansız bir öneri ama bir politik konsepte dayanıyor olması açısından önemli. 

Kaldı ki ÖSO ve selefist çeteler bir yana, Kürtlerin zaten hem Suriye’de hem Irak’ta Sünni Araplarla iyi ilişkileri var bu ilişkiler güç geçtikçe gelişiyor.

Jeffrey’nin daha doğrusu Trump yönetiminin bu ilişkiler ağına Türkiye güdümlü güçleri de katmak istediği anlaşılıyor. Türkiye de Suriye meselesi başladığından bu Suriye Kürtlerini bu konsepte dahil etmeye çalışıyor.

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun dönemin PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’e aynı öneriyi yaptığı, Türkiye’nin birçok yerde bu öneriyi baskıya dönüştürdüğü de biliniyor.

Ne var ki Fırat’ın doğusu ve güneyindeki Arap aşiretleri yıllardır SDG’yle birlikte hareket ediyor ve onlar da ÖSO ve benzeri çete yapılanmalarından rahatsız görünüyor.

Yine Irak’taki Sünni Araplar da İran kaynaklı Şii baskısına karşı IŞİD’e değil, Kürdistan’a sığınıyor. İyi ilişkiler içinde oldukları Erbil de onlara her aşamada kucak açıyor, destek veriyor. 

Dediğim gibi ÖSO ve diğer Selefistler dışındaki Araplarla Kürtlerin ilişkileri hiç olmadığı kadar iyi görünüyor. Giderek daha da iyileşeceği ve kalıcı hale gelebileceği tahmin ediliyor.

Bugünkü kargaşa ortamı kafamızı kaldırıp geniş bir açıdan olaylara bakmamıza pek fırsat vermiyor ama bakıldığında, Kerkük’ten Halep’e uzanan coğrafyada bir Kürt-Arap ittifakının yükselmekte olduğu çok rahat görülüyor.

İran’ın bölgede yayılmasının önüne geçmeye çalışan Amerika da, Irak üzerinden İsrail’e uzanan İran’ın önünü kesmek amacıyla bu ittifakı destekliyor ve bunun bir ‘tampon ülkeye’ dönüşmesi için kolları sıvamış görünüyor.

Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi Arap ülkelerinin de bu projeye destek verdiklerini unutmamak gerekiyor. 

Jeffrey’nin son temaslarından anladığımız kadarıyla burada da sorun Türkiye’den kaynaklanıyor fakat, son gelişmeler Türkiye ile Amerika arasında dalga boyunun yakalanmış olduğunu gösteriyor.

İlla böyle olacak demek için çok erken ama Araplarla Kürtleri bir çatı altında (muhtemelen konfederasyon) bir araya getirmeye yönelik bir siyasal konseptin varlığı her geçen gün biraz daha kendini hissettiriyor.

Trump’ın son günlerde sık sık gündeme getirdiği NATO-ME (Ortadoğu NATO’su) projesini de bu kapsamda ele almak gerekiyor.

Sünni Arapları ve Kürtleri İran’a karşı koruyacağı ve aynı zamanda İsrail’in güvenliğini sağlayacağı söylenen projenin ne derece somut olduğunu ise zaman içinde göreceğiz.

Bütün bunlardan sonra Rojava’daki ABD-Rus ‘it dalaşına’ geri dönecek olursak; dalaşı Rusya’nın bu denkleme yerleşme çabası olarak okuyabiliriz.

Karşıt gibi görünse de Rusya kendine burada da bir yer açmaya ve projeden payını almaya dönük hamleler yapıyor.

Bir yandan İran’a ve Esad’a ABD planına sessiz kalmadığını göstermeye çalışıyor, diğer yandan gerginlik görüntüsü altında konsepte yerleşmeyi hedefliyor. Dolayısıyla buradan hareketle ABD- Rus gerginliğin yükseleceği ve bunun tarafları çatışmaya sürükleyeceğini beklememek gerekiyor.

Dediğim gibi Rusya’yı Suriye’ye davet edenin, Suriye’de elinde tuttuğu birçok bölgeyi ve üssü Rusya’da devredenin ve onun inisiyatifini güçlendirenin Amerika olduğunu unutmamak gerek.

Son olarak; Kürdistan’ın odağında olduğu Ortadoğu’da 100 yıldır gerginlik, kaos, karmaşa ve çatışma yaşanıyor; bunun daha uzun yıllar böyle devam edeceği de anlaşılıyor. 

Bu nedenle bu bölgede olaylardan çok olayların ardındaki politik projelere odaklanmak, oralara kafa yormak ve bütün bunların Kürtler için ne anlam ifade edeceğini sorgulamak gerekiyor… 

Günümüzün Kürt- Arap ilişkileri iyi takip edilmeyi ve ciddi bir şekilde önemsenmeyi hak ediyor…

İlginizi çekebilir