Sibel Özbudun: Bolivya dersleri…

Morales 2005’de Başkan seçildikten sonra iki yönlü reform hareketine girişmişti: 1. Ulusun enerji kaynaklarını millileştirerek sağlanan kaynakların yoksulluğun giderilmesi yönünde kullanmak; ve, 2. nüfusun çoğunluğunu (yüzde 62.2) oluşturan yerlilere çiğnenmiş onurlarını ve inkâr aşağılanmış kimliklerini geri vermek.

 

“İSA BOLİVYA’YA DÖNÜYOR” MU?

YA DA BOLİVYA DERSLERİ![1]

                                                                             “Koyunla kurdun özgürlüğün tanımı                                                                                  üzerinde anlaşamadıkları açıktır.”[2] 

Bolivya, Başkanlık seçimlerinin ardından patlak veren kargaşa, seçimin galibi Evo Morales’in ABD destekli bir darbeyle istifaya zorlanması ve ardından başkan yardımcısı Álvaro García Linera ile birlikte Meksika’ya sığınmasından bu yana ilgi odağında. “Darbe”den asla söz etmeyen ABD egemen medyasına ve dünyayı onun gözleriyle gören anaakım medyalara bakarsanız, “Bolivya ‘halk’ı seçimlere hile karıştırarak iktidarı elinde tutmaya çalışan bir ‘diktatör’e karşı ayaklanmış(?), ülkeyi ‘demokratikleştirme’ savaşımına girişmiş”ti! 

Örneğin “The New York Times Morales’i ‘nihayet gücünü yitiren bir despot’ olarak betimliyor, ülkenin dört bir yanında eylemlerin patlak verdiğini iddia ediyor, kolluk kuvvetleri gibi önemli müttefiklerinin dahi taraf değiştirdiğini öne sürüyordu. Haber metnine göre Morales’in otoriter eğilimleri hem eleştirel kesimler için, hem destekçileri için yıllardır endişe kaynağıydı. İsmi verilmeyen kaynaklardan birine göre yaşananlar, Bolivya’da ‘zulmün bitişi’ anlamına geliyordu.”

CNN ise Morales’in zaferiyle sonuçlanan seçimlerin “oy hırsızlığı iddiaları”yla lekelendiğini duyurup, “Morales kazandığını iddia etti” başlığını atıyordu. ‘The Time’ın haberinde de, Morales’in istifasını eylemlerin ve seçim hırsızlığı iddialarının tetiklediği belirtiliyordu. CBS News “İddia” sözcüğünü dahi kullanmamış; gazete “Bolivya Başkanı Morales, Seçim Hırsızlığı ve Eylemler Ardından İstifa Etti” manşetiyle çıkmıştı.[3]

Gerçekte olan neydi, peki? Bolivya’da 20 Ekim 2019’da başkanlık seçimleri yapılmış, yerli devlet başkanı Morales oyların yüzde 47.1’ini, en yakın rakibi Carlos Mesa ise yüzde 36.5’ini almıştı. Bolivya Anayasası’na göre en fazla oyu alan iki aday arasındaki farkın yüzde 10’dan fazla olması durumunda, aldığı oylar yüzde 50’yi geçmemiş olsa da seçimi kazanmış sayılıyordu. Morales seçim zaferini ilan etti. 

Bunun üzerine ülkede bir süredir devam eden protestolar, seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle hızlı bir tırmanışa geçti. Birkaç eyalette seçim sandıkları ateşe verildi. Grevler, boykotlar birbirini izledi. Washington merkezli ‘Amerikan Devletler Örgütü’nün (OAS) seçimlerde “yolsuzluk” yapılmış olabileceğine dair -hiçbir somut kanıta dayanmayan- raporu,[4] protestoları daha da yükseltti. Morales seçimlerin yenileneceğini ilan ettiyse de bu, protestoları yatıştırmaya yetmedi.

Ülkenin dört bir yanında ölümlü çatışma haberleri gelmeye başladı. Genelkurmay başkanı,[5] yetkisini aşarak Morales’e “ülkede huzuru sağlamak adına” istifa etmesini salık verdi. Devlet Başkanı Morales ve yardımcısı Linera 10 Kasım günü istifalarını açıkladılar. Evlerinin basılması ve tutuklanma söylentileri üzerine Meksika’ya iltica ettiler.

Öykü böyle anlatıldığında, anaakım medyanın “diktatörlük” ve “halkın isyan ederek diktatörü kovması” menkıbesi doğruymuş gibi duruyor. İşin içyüzünü anlayabilmek için biraz geriye dönüp sormakta fayda var: Kim bu protestocular?

Biraz kişisel anılar. 2008 yazı olmalı. Bolivya’nın “isyancı” Media Luna’sının (yarım ay) merkezi Santa Cruz’da indik otobüsten. 20 saati aşkın bir yolculuktan sonra bir otel aramak için kentin merkez meydanına geldiğimizde gördüğümüz manzara şaşırtıcıydı. Kentin meydanında grev çadırları kurulmuştu; belki on tane. Nicedir politik kaynaşmalar yaşayan bir kent için şaşırtıcı değil, diyeceksiniz. Ama grev çadırlarına yaklaşıp da açlık grevine yatan eylemcilere biraz yakından baktığımızda oldukça alışılmadık bir manzarayla karşılaştık.

Çadırlarda kravatlı, takım elbiseli adamlar, tayyör etekli şık giyimli, kuaförden yeni çıkmış kadınlar dramatik yüz ifadeleriyle uzanmış yatıyorlardı. Açlık grevindeydiler. Önlüklü, boneli yerli hizmetkârları, uşakları ise onlara açlık grevcileri için zorunlu şekerli suyu, vitaminleri servis ediyorlardı. Çadırların üzerinde ise her birinin hangi “eylemci” grubuna ait olduğu yazıyordu: “Vali”, “vali yardımcısı”, “ticaret odası”, “sanayi odası”, “soroptimistler derneği”, “mason locası”… Yüzlerce gencecik devrimciyi F Tipi açlık grevleri ve izleyen müdahalelerde yitirmiş bizler için itiraf etmeli, garip bir manzara…

Sorduk, öğrendik. Bunlar “Özerklik/Autonomía” talebiyle eyleme geçmiş Santa Cruz burjuvazisiymiş. “O da ne” mi?

 Media Luna Oligarşisi

 Bolivya’yı bir çember olarak düşünürseniz, bu ay, kuzey-güney ekseninde bölünmüş iki yarımaydan oluşmaktadır. Ülkenin batısındaki And platoları Altiplano ve yarı-tropikal Cochabamba yerli toplulukları barındırırken doğu yarısında (Oriente) yer alan dört eyalet (Tarija, Pando, Beni ve Santa Cruz) Bolivya’nın “beyaz” (Avrupa kökenli) oligarşisinin hâkimiyeti altındadır. Bu “beyaz” oligarşi, Latin Amerika ülkelerinin çoğunda görüldüğü üzere mestizo (yerli-Avrupa kökenli karışımı melezler)’lardan çok, gevşek göç yasalarından yararlanarak ülkeye 20. yüzyılda göç etmiş Avrupalılardan oluşur: içlerinde eski Nazi,[6] Sırp, İsrailli gibi yargılanmaktan kaçan savaş suçlularının ağırlıklı bir yeri vardır.

Yerleştikleri Media Luna (Yarımay) eyaletlerinde 20. yüzyılda önemli doğalgaz ve hidrokarbon yataklarının işlerliğe sokulması ve 1970’lerin sonlarından itibaren katı neoliberal politikaların yürürlüğe girmesiyle bölgeleri ve dolayısıyla da Avrupa kökenliler hızla yükselerek Bolivya oligarşisini oluşturmuşlardır. Başta Santa Cruz’lular olmak üzere 20. yüzyılın son 20 yılında Bolivya siyasetinde merkeze yerleşen Media Luna’lılar [örneğin, askerî diktatörlüğü döneminde (1971-1978) neoliberal uygulamaların önünü açan Hugo Banzer, Santa Cruz’luydu ve hükümetinde cruceño’lara (Santa Cruz sakinleri) ağırlıklı yer vermişti. 1980’li yıllardan itibaren neoliberal konumlara kayan ve 20 yıla yakın bir süre Banzer’in partisi ADN (Milliyetçi Demokratik Hareket) ile birlikte başkanlığı elinde tutan MNR (Movimiento Nacionalista Revolucionario = Milliyetçi Devrimci Hareket) de Santa Cruz’da üstlenmişti] kaynakları bölgelerine aktarmada aktif rol üstlendiler.

Oriente, yalnız servet ve siyasal gücün değil, aynı zamanda koyu bir ırkçılığın da merkeziydi. Kent sokaklarında dolaşırken merkezden çeperlere doğru renklerin koyulduğunu fark edecektik. Evler yoksullaştıkça, tenler de koyulaşıyordu. Neden sonra yerlilerin kent merkezine girişlerinin yasak olduğu söylenecekti bize. Sadece beyazların yerli hizmetkârları, garsonlar, uşaklar, dadılar olarak girebiliyorlardı meydana…

Media Luna’lı oligarkların ülkenin batısında patlak veren ve iki devlet başkanının ülkeden kaçmasına yol açan su ve gaz isyanlarının (2000-2005) ardından Bolivya’nın ilk yerli başkanı (Morales bir Aymara yerlisidir), koka yetiştiricileri sendikası eski lideri Morales’in devlet başkanı olarak karşılarına çıkmasından hiç de hoşnut olmadıkları, açıktır. 

 Morales ve MAS

 Morales 2005’de Başkan seçildikten sonra iki yönlü reform hareketine girişmişti: 1. Ulusun enerji kaynaklarını millileştirerek sağlanan kaynakların yoksulluğun giderilmesi yönünde kullanmak; ve, 2. nüfusun çoğunluğunu (yüzde 62.2) oluşturan yerlilere çiğnenmiş onurlarını ve inkâr aşağılanmış kimliklerini geri vermek.

Morales ve partisi MAS (=Sosyalizme Doğru Hareket) iktidarının ilk dikkate değer uygulaması 2006 1 Mayıs’ında doğalgaz rezervlerini millileştirdiğini açıklamak oldu. Hemen ardından, Bolivya Dünya Bankası’nın Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi’nden (“Tahkim Heyeti” – ICSID) çekildiğini açıkladı (2007). [Ne ki, “millîleştirme”ler “kamulaştırma” içermiyordu; “millileştirme”, daha çok, Bolivya’da doğalgaz ve petrol çıkartan çokuluslu şirketlerle sözleşmelerin daha yüksek vergi ve fiyatlarla yenilenmesi anlamına geliyordu.] Ancak kamulaştırmasız “millileştirmeler” dahi, Bolivya’nın gelirlerini kısa sürede hızla arttırmasına yol açacaktı. Böylelikle devletin bütçesi, 2005’te 678 milyon dolardan, 2009’da 2 milyar dolara çıktı.[7]

Morales yönetimi bu kaynakların bir kısmını yoksulların desteklenmesinde kullanıyordu. Bolivya devleti muhtaç yaşlılara, okul çağındaki çocuklara ve hamile ve emzikli kadınlara destek sağlanmaktaydı. Bu desteklerden yararlanan nüfusun oranının yüzde 31 olduğu hesaplanmaktadır.[8] Sağlık ve eğitim alanındaki kamu harcamaları 2005-2012 arasında dörde katlanırken, 2005’te yüzde 60.6’yı bulan yoksulluk oranı fonlar ve diğer sübvansiyonlar sayesinde 2011’de resmî rakamlara göre yüzde 45’e gerilemiş, aşırı yoksulluk oranı ise aynı süre içerisinde yüzde 38.2’den yüzde 20.9’a çekilmişti. (2018’de yoksulluk oranı: yüzde 17.[9]) Kırsal yoksulluk oranlarındaki düşüş ise daha belirgindi: 2005’te yüzde 62.9’dan, 2011’de yüzde 41.3’e.[10]

Yanısıra, Bolivya MAS’lı yıllarda tarihinde görülmedik büyüme hızı (yüzde 4-6) kaydederken, döviz rezervlerini de rekor düzeylere ulaştırmasıyla, IMF ve Dünya Bankası’nın “takdirine” mazhar olacaktı.

Morales’in Bolivya’sının, 1980-90’ların neoliberal rejiminin dizginsiz bıraktığı çokuluslu şirketlerin sınırları dâhilindeki faaliyetleri üzerinde daha sıkı bir denetim uygulayan, lisans ücretleri ve vergilerdeki artışlarla kazançlarının daha yüksek bir diliminin ülkede kalmasını sağlayan “millîci” bir siyasa izlediği açıktır. Bu sayede dünyanın en yoksul ülkelerinden birisinin genel refah düzeyinde kayda değer bir yükselme olmuş, istihdam, okuryazarlık, bebek ölüm oranları gibi insanî kalkınma değerlerinde hissedilir bir düzelme yaşanmıştır.[11] 

Yalnız yoksulluğun giderilmesi değil, MAS İspanyol sömürgeciliği döneminde milyonlarcası katledilen,[12] Bağımsızlık ilanından sonra da ülkenin (nüfusun çoğunluğunu oluştursa da) “en alttakiler”i olmayı sürdüren, aşağılanan, ezilen ve sömürülen yerlilere onurlarının iade edilmesinde önemli adımlar atılmıştır. 2009 yılında referandumla kabul edilip yürürlüğe giren Bolivya Anayasası, ülkeyi “özgür, bağımsız, egemen, demokratik, kültürlerarası, adem-i merkezi ve özerkliklere sahip üniter, sosyal, çokuluslu, komünoter bir hukuk devleti” (md. 1) olarak tanımlamaktaydı. İkinci maddede de “özgün köylü yerli ulus ve halkların sömürgecilik öncesi döneme dayalı varlığı ve kendi toprakları üzerindeki kadîm hâkimiyetini göz önünde bulundurarak, devletin birliği çerçevesinde kendi kaderini özgürce tayin haklarını garanti altına” alınmaktadır. “Kendi kaderini tayin hakkı” ile “özerklik(ler)”in nasıl hayata geçirileceği ise, daha sonra kabul edilen çerçeve yasalarla belirlenecekti.[13] 

Dahası, yeni Anayasa’yla birlikte Bolivya toprakları üzerinde konuşulan 36 yerli dili, İspanyolca’nın yanısıra “resmi dil” statüsüne kavuştu.[14]

 Neonaziler İş Başında

 Media Luna oligarklarının bu gelişmeleri nasıl bir tepkiyle karşıladıklarını tahmin etmek zor değil. O güne dek “Koka bağımlısı, uyuşuk ahmaklar” olarak aşağıladıkları yerliler ülkeyi yönetmeye başlamış, dahası ellerindeki maden ve enerji işletmelerini millileştirmeye, bugüne dek acentalıklarını üstlendikleri Çokuluslu şirketlerle, kendilerini devreden çıkartarak devlet olarak doğrudan muhatap olmaya başlamışlardı.

Media Luna oligarklarının bu duruma tepkisi, “özerklik” talepleri ardında ırkçı saldırganlığı yükseltmek oldu. “Medyadaki duayen figürler yerli Bolivyalıların “raza maldita” (lanetli ırk) olduğunu söylüyor, Evo’ya ‘lama yüzlü’ diye hakaretler yağdırıyorlardı. Bölgesel yöneticiler Morales hükümetinin görevlilerini bölgelerine sokmayacaklarını, yetkelerini tanımadıklarını ilan ediyorlardı. Santa Cruz sokaklarında ırkçı saldırılar olarak başlayan süreç, özerklikçi hareketin önderliğiyle birlikte çalışan bir terörist hücrenin gelişiyle daha ciddi bir hâl aldı. Hücrenin şefi Balkan savaşı sırasında etnik arındırma harekâtında görev almış Neonazi “Zenga birimi” milislerinden Eduardo Rozsa’ydı ve hedefleri Morales’i öldürmekti. Hücrenin diğer üyeleri arasında Macaristan’daki faşist paramiliter bir grup olan Szekeley Lejyonu kurucusu Tibor Révész vardı. Özerklik hareketinin liderleriyle temas kurduktan sonra kentin dışında eğitim kampları kurdular ve ölümcül silahlardan bir cephanelik oluşturdular. (…) 

Sucre kenti de muhalefetin tüyler ürpertici ırkçı şiddetine sahne oluyordu. Morales’in Mayıs 2008’de resmî bir tören için kente geleceği açıklandığında ‘Kurumlararası Komite’de birleşen orta sınıf grupları çevre köylerden Morales’i selamlamaya gelen köylülerden 20 kadarını kaçırdı. Yerli köylüler dövülüp kentin merkezindeki meydana getirildiler, yarı çıplak vaziyette diz çöküp desteklemek için geldikleri hükümete küfretmeye zorlandılar. Tüm bunlar olurken muhalifler yerli Whipala bayrağının yakıyor, köylüleri bölgesel bayrağı öpmeye zorluyordu.”[15]

Morales ve MAS hükümeti, olayların önünün alınamaması üzerine güvenoyu için referanduma gitme kararı aldı. İktidar yüzde 50’nin altında oy alırsa istifa edecek ve seçime gidecekti. 2009’da yapılan referandumda MAS iktidarı yüzde 67 ile güvenoyu aldı. Ne ki “Media Luna” eyaletleri ayaklanarak referandum sonuçlarını tanımadıklarını açıklayacaktı. Bu, açık bir darbe girişimiydi… Faşist gruplar kamu binalarını, havaalanlarını işgal etti. Toprak Reformu Enstitüsü’nün işgali üzerine Morales yönetiminin dağıttığı toprakların kayıtlarının yakılmasından kaygı duyan yerliler, Pando’nun merkezi Cobija’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Ancak kente ulaşmadan muhalif valinin emriyle üzerlerine ateş açıldı; 15 köylü yaşamını yitirdi.

Ne ki darbe girişimi, çoğunlukla “halkçı-sol” yönetimlerin iktidarda olduğu Latin Amerika ülkelerinin enerjik tepkisi ve halkın güvenoyuna sahip çıkmasıyla sonuçsuz kaldı. Media Luna buna karşılık, rahat durmayacak, ülkeyi istikrarsızlaştırma konusunda en küçük fırsatı kaçırmayacaktı.

 “Büyük Birader” İşin Neresinde?

Oligarklar ABD’nin desteğini her an arkalarında hissetmenin rahatlığı içinde davranmaktadır. ABD ise, Bolivyalı yöneticilerle sıkı fıkı ilişkiler geliştirebildiği Morales öncesinin özlemindedir: Örneğin Bolivya’da koka bitkisinin ekimine karşı operasyonlar düzenleyen ve buna yönelik köylü protestolarının bastırılmasını yöneten ABD’li görevlilere diplomatik dokunulmazlık sağlayan, Bolivya Merkez Bankası içinde IMF’ye bir büro açan eski başkan (ve Evo’nun karşısındaki başkan adayı) Carlos Mesa (2003-2005)’yı[16] özlediği gibi.

ABD’nin “arka bahçesi”nde işleri yeniden kontrol atına almak için Media Luna oligarklarına aktif destek sağladığı nicedir biliniyor. ABD’nin Bolivya büyükelçisi Philip Goldberg, hükümete karşı konspirasyon örgütleme suçlamasıyla 2008’de sınırdışı edildi. Aynı yıl Morales yönetimi ABD’nin “Uyuşturucuyla Mücadele Ajansı” (DEA) nın ülkedeki faaliyetlerini yasakladı.

2009’daki darbeye karışan faşist grupların ABD’den fonlandığına dair belgeler Wikileaks’de ortaya saçılacaktı. 2013’de ise ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) görevlileri muhalefetle işbirliği içinde oldukları gerekçesiyle sınırdışı edildi.[17]

ABD’nin Morales ve yardımcısının istifası ve ülkeden ayrılmalarına yol açan darbeyle ilişkisi de kısa sürede açığa çıkacaktı. “Darbeden haftalar önce, 8 Ekim’de uluslararası analizci Alfredo Jalife Rahme Morales ve Bolivya hükümetini devirmeye yönelik ABD planının ayrıntılarını veren bir makale yayınladı. Bu yıl boyunca, diyordu makalesinde, ordu ve polis yetkililerini hükümete karşı örgütleyerek, muhalefet gruplarına dolaylı yollardan fonlar aktararak, şiddeti örgütleyen ‘sivil komiteler’le bağlantı kurarak, sosyal medyada sahte haber kampanyaları planlayarak, Washinton merkezli Amerikan Devletler Örgütü (OAS) aracılığıyla seçimlere yolsuzluk karıştığı izlenimini yaratarak ve geniş kapsamlı sağcı protesto gösterilerini kotararak Bolivya’da bir darbe hazırlıyordu. Morales’in istifaya zorlanmasından günler önce, ABD Elçiliği, ABD’li senatörler ve sağcı muhalif politikacılar arasındaki darbe kotarmaya yönelik görüşmelerin kayıtları yayınlandı.[18]

Belirtmeye gerek var mı, Trump yönetimi Bolivya’daki darbeyi büyük sevinçle karşıladı ve kendini devlet başkanı ilan eden Beni’li aşırı sağcı senatör Jeanine Añez’i tanıyan ilk devlet olma “onur”unu kimseye kaptırmadı. 

ABD’nin Bolivya’yı “geri” istemesinde pek çok neden vardı, kuşkusuz. “Arka bahçe”sindeki halkçı-solcu rejimleri bir bir devirirken, stratejik kaynakları aklına estikçe millîleştiren, Çokuluslu şirketlerle pazarlıklarda sürekli el yükselten, Latin Amerika’daki ABD etkisini kırmaya yönelik bir dizi girişimde rol alan, ve Rusya ile siyasal, Çin ile ticarî ilişkiler geliştirerek (Bolivya’nın Çin ile ticaret hacmi, 2000-2014 arasında 75 milyon dolardan 2.25 milyar dolara çıkmıştı) ABD’nin nüfuzunu tehdit eden bu “yerli cumhuriyeti” sinir bozucuydu. Hele ki ülkenin, dünyanın en zengin lityum rezervlerine sahip olduğu ve elektrikli otomobiller için zorunlu olan lityumu hammadde olarak satmak yerine, işlemeye başladığı göz önünde bulundurulduğunda.[19] Nitekim elektronik arabaların bir no.lu üreticisi Tesla ile üretimi lityuma dayalı Panasonic’in hisseleri, darbe sürecinin başladığı 23 Ekim 2019 gecesi hızla yükselişe geçecekti.[20]

 “İsa Bolivya’ya Dönüyor”

Generallerin “muhtıra”sı ile birlikte Morales, yardımcısı Linera ve senato başkanının istifası ve MAS’ın parlamentodan çekilmesi, o güne dek senatoda hemen hiç varlık göstermemiş bir senatörü, tüm partiler belirli görevleri icra etmeleri için dönüşümlü olarak yürütülen bir görev olan Senato başkan yardımcılığı makamında bulunan Añez’i öne çıkardı. Añez aniden kendini başkan ilan etti ve bu oldubitti, MAS’ın boykotu nedeniyle nisapsız ve/ fakat itirazsız kabul edildi. ABD’nin sektirmeden Añez’in başkanlığını tanıdığını açıklaması (ve onu Brezilya ve ilginç biçimde Rusya’nın izlemesi) uluslararası “meşruiyet” sorununu gidermiş sayılacaktı. 

Kimdi peki, Añez? Aslında birkaç yıldır Senato başkan yardımcılığı görevini yürütmesine karşın, onu pek tanıyan yok. Media Luna’nın Beni bölgesinden Senatoya seçilmeden önce avukatlık yaptığı ve kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele ettiği biliniyor. Bir süre TV sunuculuğu ve kanal yöneticiliği de yapan Añez’in siyasal kariyeri, 2006’da Morales’in yeni Anayasa için göreve çağırdığı Kurucu Meclis’e seçilmesiyle başlamış. 2010’da ise Başkanlığını Santa Cruz valisinin yaptığı Demokratik Birlik Partisi’nden Senato üyeliğine seçilmiş.[21] Sağcı Plan Progreso para Bolivia Convergencia Nacional (Bolivya için İlerleme Planı, Ulusal Buluşma) koalisyonun desteklediği Añez, ultra-muhafazakâr, dinci, ırkçı görüşlerini gizlemiyor. “Başkan”lığını ilan eder etmez onunla ilgili hatırlara gelen ilk şey, yıllar önce, 2013’de attığı bir twit oldu: “Şeytanî yerli ritüellerinin yapılmadığı bir Bolivya düşlüyorum: kent yerlilere uygun bir yer değil, kırsala geri dönmeliler!”

Añez bu twit’i sonradan silecekti. Ama yandaşlarının tezahüratı arasında elinde İncil’le Başkanlık Sarayı’na girdiğinde ağzından dökülenler, twit’inden bir adım geri atmadığını gösteriyordu: “Tanrı’ya şükür, İncil hükümete geri döndü!”[22]

Ama Añez başkanlık sarayına yalnız girmedi. Yanıbaşında, kendisi gibi seçilmemiş bir “çete” vardı. Liderliğini Santa Cruz’lu milyarder iş adamı Luis Fernando Camacho’nun yaptığı bir çete. Añez’in yanı başında poz veren, Camacho geçici başkan üzerinde o denli etkili ki, sağ kolu Jerjes Justiniano’yu başkan yardımcılığı görevine getirtti.[23]

“Camacho kim” mi? Santa Cruz’lu zengin bir iş adamı ve politikacı olan José Luis Camacho Miserendino’nun oğlu. Babası diktatör Hugo Banzer Suárez’in faşist Milliyetçi Demokratik Hareket Partisi yöneticilerinden. Babasının kurduğu gaz şirketi Segas’ın devlete 3 milyon dolara yakın vergi borcu olduğu belirtiliyor.[24] Hâliyle bu durum, Morales’in devrilmesinin ardından kurulacak neoliberal ve “beyaz” bir hükümetin vergi affı çıkarması beklentisini devreye sokmakta. Kolombiyalı narko-baron Pablo Escobar’a hayranlığını açıkça dile getirmekten kaçınmayan[25] Camacho, faşist Santa Cruz sivil komitesinin yöneticisi ve en önemli finansörü. 2008-9’daki Santa Cruz merkezli ayaklanmada vurucu milis örgütü ırkçı, faşist Organización Juvenil Cruceñista (UJC-Santa Cruz’lu Gençlik Örgütü) ikinci başkanlığı yapmış. Son darbe sırasında ise eski örgütüne yakıp yıkması ve Morales destekçilerini katletmesi için sağladığı cömert bağışlar, sosyal medyada dolaşıma giren ses kayıtlarına yansımış durumda… Camacho bununla yetinmeyip, 20 Ekim’den sonra Santa Cruz’da hayatı durduran genel grevin örgütlenmesini gerçekleştirmiş.

Camacho ve hempalarının örgütlediği, Morales’i istifaya sürükleyen kargaşalarda, onlarca yerli yaşamını yitirdi. Morales’in yardımcısı Linera, darbeye giden süreci The Jacobin’e şöyle anlatıyor:

“Bunun ardından (Santa Cruz Komitesi) geleneksel orta sınıfın yaşadığı her yerde kepenk kapatma çağrısında bulundu. Faşist paramiliter çeteler de ilk kez o anda sahneye çıkıp sendika liderlerine saldırmaya başladılar. Hem köylülerin hem de sendikacıların bürolarını ateşe verdiler, liderlerine saldırdılar. Protestocu köylü kadınlara ellerinde beyzbol sopaları, çivili sopalar ve göz yaşartıcı bombalarla beş altı yüz kişilik motorlu çeteler saldırdı.

Bir yerli kasabasının kadın belediye başkanını kaçırıp tacizde bulundular, yerlerde sürüklediler, üzerine işediler, saçlarını kazıdılar, linç tehdidinde bulundular. TV kameraları önünde yüzünü kırmızıya boyadılar. Yolda rastladıkları yerlileri hayvanlar gibi dövdüler. Ama tüm bunlar, darbenin ilk anlarında gerçekleşti – sivil moment. Devletin saçaklarında ve yasal kurumlar çevresinde bir çeşit kent terörizmi dayatmaya çalıştılar.”[26]

Böylesi bir “terör” ortamında gerçekleşen darbenin ardından başkanlık koltuğuna oturan Añez’e başkanlık kuşağını bir general takacaktı. İncil üzerine başkanlık yemini ederken (İncil üzerine yemin Morales tarafından kaldırılmıştı) hazır bulunan Kilise temsilcilerinin “Pachamama’nın bir daha asla Başkanlık Sarayı’na dönmeyeceğini, Bolivya’nın İsa’ya ait olduğu”nu söyledikleri aktarılıyor. 

Velhasıl, Añez’in başkanlık töreni için darbenin tüm tarafları Saray’da toplanmıştı: Santa Cruz’un faşist çetelerinin reisi, generaller, Kilise temsilcileri… ve olasıdır ki ABD Elçiliğinden temsilciler…

Bir tek yerliler yoktu. Ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan yerliler. Onlar Pachamama’yla (Toprak Ana) birlikte Bolivya’nın tüm yönetim kademelerinden sürülmüşlerdi. Hâlen yürürlükte olan 2009 Anayasası’na göre hâlâ “çokuluslu ve kültürlerarası” bir devlet olan Bolivya’da Añez’in oluşturduğu kabinede tek bir yerlinin bulunmayışı dikkati çekiyordu. Bu eksikliğe yönelik itirazlar oligarkları dahi rahatsız etmiş olacak ki, alelacele bir yerli kadını, Martha Yujra Apaza’yı “kültür ve turizm bakanı” olarak kabineye aldılar.

Peki ya direnen yerliler mi? Añez’in ilk icraatlarından biri, protesto eden yerli halka ateş açan güvenlik görevlilerini dokunulmazlık güvencesiyle donatmak oldu!

 Bolivya Dersleri

La Paz’daki yemin töreni sürerken, bitişiğindeki yerli kenti, su ve gaz ayaklanmalarının merkezi El Alto sokaklarını dolduran onbinlerce protestocu yerli, “Şimdi İç Savaş!” diye haykırıyordu…

Bolivya’daki ABD güdümlü darbenin zenginlerin yoksullara, oligarkların ezilenlere, ırkçı beyazların yerlilere karşı iktidarı geri alma operasyonu olduğu çok açık. Ancak bu olayda Morales iktidarının, 2014 seçimlerinde yüzde 61 olan oy oranının 2019’da yüzde 47.1’e düşmesine yol açan zaaflarını irdelemezsek, irdelemeyi eksik bırakmış oluruz.

Morales iktidarının ilk kez halk tabakaları nezdinde açığa çıkan zaaflarını 2011’deki, yerliler ile iktidar arasında bir çatışmaya dönen TIPNIS protestolarının ardından irdelemeye çalışmıştım.[27] Bu yazıda, Morales ve MAS’ın yalnızca Media Luna oligarkları ile değil, Bolivya’daki farklı yerli halkların çıkarları arasındaki çelişki ve çatışkılarla da baş etmede çektiği güçlüklere değinmiştim.

İkincisinden başlayalım: Bolivya nüfusunun yüzde 62.2’sini oluşturan yerli nüfus, kültürel, örgütsel ve geçim faaliyetleri açısından farklılıklar sergileyen, heterojen bir topluluktur. Örneğin, ülke nüfusunun önemli kesimini oluşturan Quechua ve Aymaralar ülkenin Batı yarısında yaşarlar, geniş ölçüde kentleşmişlerdir; uzun madenci geçmişleri ve mevcut koka yetiştiricisi konumlarıyla Bolivya’nın toplumsal mücadelelerinin ana gövdesini oluştururlar. Buna karşılık Doğu kesiminde yaşayan yerli grupları, küçük dilsel cemaatler hâlinde çeşitlenmiştir; kentleşme oranı düşüktür; bir bölümü kendilerine ayrılmış ortak alanlarda (Tierras Comunitarias de Origen = Köken Ortak Topraklar: TCO’lar) geçimlik tarımla uğraşır, vb. 

Morales Bolivya’sındaki özerklik tartışmaları, bu iki farklı kesimi karşı karşıya getirmiştir. Morales ve MAS’ının kitle tabanının oluşturan ülkenin batısındaki halklar çoğunlukla hükümetin özerklik projesini yeterli bulurken Oriente’deki yerli kuruluşları özerkliği bir çeşit belediyecilikle sınırlayan özerklik tasarımına ağır eleştiriler yöneltmektedir.

Ancak Doğu ve Batı yerlileri arasındaki çelişkiler salt özerkliğin nasıl yorumlanışıyla sınırlı değildir. Yaşam ve geçim tarzları arasında yer yer çatışmalar hâlinde patlak veren temel çelişkiler söz konusudur. Örneğin Ağustos 2011’de, Yuracare, Moxeno ve Chiman topluluklarına mensup 1000-1500 kadar yerli protestocu, yaşam alanlarını oluşturan, Beni eyaletindeki Isibore Secure Yerli Teritoryası ve Ulusal Parkı’nı (TIPNIS) boydan boya kat edecek otoyol inşaatı projesine karşı, Beni’nin merkezi Trinidad kentinden başkente doğru yürüyüşe geçmişti. Göstericiler 25 Eylül 2011 günü Beni’nin Yukuma bölgesinde güvenlik güçleri tarafından, şiddetli bir çatışmanın ardından durdurularak dağıtıldı.[28] TIPNIS’i kat edecek karayolu projesi, yalnızca hükümet güçleriyle TIPNIS sakinlerini değil, aynı zamanda bölgenin tarıma açılmasından ve ürün nakliyatının olanaklı hâle gelmesinden çıkar sağlayacak koka yetiştiricisi Aymara ve Quechua yerleşimcileriyle TIPNIS’in yerli halklarını karşı karşıya getirmiş, taraflar arasında yer yer çatışmalar yaşanmıştır. Olayların ardından, Morales iktidarı karayolu projesini askıya aldığını açıkladı: 2017 yılında yeniden hayata geçirileceğini açıklayana dek…

Oriente yerlilerinin küçük ölçekli, kendine yeterli, komünoter yaşam tarzları ve yerel kaynakları kendileri kullanmaya ilişkin talepleri ile geniş ölçekli tarımcı Quechua ve Aymara köylülerinin ulusal ekonomiye entegrasyon istekleri arasındaki çelişki, MAS’ın (Meksika’ya sığınan Başkan yardımcısı) Linera’nın ideoloğu olduğu “And kapitalizmi” ile küçük ölçekli yerli topluluklarının “ideolojisi” “buen vivir” arasındaki ideolojik farklılık olarak söylemselleştirilmektedir. 

Şunu vurgulamak gerek: MAS her ne kadar “21. Yüzyıl sosyalizmi” söylemine sığınsa da Morales Bolivyası, bugün kapitalist üretim ilişkilerini kıramamış, ancak ilerleyen bir millileştirme yoluyla refahı tabana yaymaya çabalayan, sosyal adaletçi/ halkçı bir “kalkınma” projesi görünümündeydi. “Millîleştirmeler” kamulaştırma değil, Çokulusluların kârlarının sınırlandırılması yoluyla elde edilen kaynakların yoksulluğun giderilmesi ve kamusal refahın yükseltilmesi için harcanması biçimini almaktaydı. Özel teşebbüs hiçbir şekilde engellenmemekte, yalnızca vergiler aracılığıyla “aşırı sömürü”nün önüne geçilmekteydi… Maden ve enerji sektörü gibi büyük yatırımlarda devlet şirketleri ile Çokuluslu şirketler arasında kurulan ortaklıklar aracılığıyla işletmeye açılmaktaydı. Ve bu gibi projeler, çoğu kez işletme bölgesindeki yerli cemaatlerinin yaşam ve geçim alanlarının zarar görmesine yol açıyordu. Örneğin Chaco’daki yerli cemaatler hidrokarbon çıkarma faaliyetlerinden zarar gördükleri yaşam alanlarının zarar gördüğünü öne sürerek sık sık protesto eylemleri düzenliyordu. Benzer bir durum, Madidi ulusal parkı yerli cemaatlerinin Bala ve Chapete mega barajlarına muhalefetinde izleniyordu.[29] 

Bu küçük-ölçekli yerli cemaatleri, Immanuel Wallerstein’ın deyişiyle, “Kendi kaynakları üzerinde daha fazla denetim ve yalnızca ulusal-olmayan aktörlerden değil, aynı zamanda kendi ulusal hükümetlerinden daha iyi düzenlemeler elde etmeye çalışmaktadır. Genelde hedeflerinin iktisadî büyüme değil, Pacha Mama’yla, yani Toprak Ana’yla uyum sağlamak olduğunu söylerler. Yeryüzü kaynaklarını daha fazla kullanmayı değil, ekolojik dengelere saygı gösteren daha sağlıklı bir yaşama ulaşmayı hedeflediklerini savunurlar. Peşinde oldukları buen vivir’dir: iyi yaşam.”[30]

Bu çelişkiler düzlemine bir de Aymara-Quechua toplumsal temeline dayanan MAS’ın kendi etnik aidiyetlerine yönelik kollamacı/kayırmacı tutumlarının diğer yerli cemaatlerde yarattığı hoşnutsuzlukları da eklemek gerek…

“Pacha Mama’yı kentlerden sürmeye” kararlı Media Luna elitlerinin Morales ve MAS karşısında bu yerli cemaatleri desteklemeleri, siyasetin garip bir cilvesiydi! (Pando’lu bir avukat ve deklare bir ırkçı olan darbeci devlet başkanı Añez’in TIPNIS protestocularını desteklemesinde olduğu gibi![31]

Her durumda, yerli toplulukları arasındaki çelişkilerin kronikleşmesi ve Morales’in tüm “Tabiat Ana” söylemlerine karşın, doğal kaynakları işletmeye açma yolundaki kalkınmacı ısrarı, yerli cemaatlerin MAS iktidarından desteklerini çekmelerine yol açacaktı.

Ancak Morales’in desteğini yitirdiği tek kesim, küçük ölçekli yerli toplulukları değildi. 2010’ların ortalarından itibaren, petrol fiyatlarının düşmesi, büyük ölçüde petrol ve gaz ihracatına bağımlı (Bolivya ihracatının yüzde 76’sı petrol ve gaz dâhil mineraller ve nadir metaller, yüzde 15.9’u ise tarımsal-sınaî ürünlerdir[32]) ekonomisini sarsacak, 2015’te dış ticaret dengesini 2005’ten bu yana ilk kez negatife dönüştürecekti. 

Morales hükümetinin büyüyen bütçe açığına tepkisi, kemer sıkma önlemlerini devreye sokmak oldu. Politizasyon düzeyi yüksek bir toplumda bu durum dolayımsız bir şekilde kitlesel protesto gösterileri ve grevlerle karşılanacaktı. 2016’da Devletin tekstil fabrikası Enatex’in zarar gerekçesiyle kapatılmasının gündeme gelmesi ve 1000 işçinin işten çıkartılması, binlerce fabrika işçisi, madenci, öğretmen ve sağlık emekçisinin La Paz ve diğer kentlerde sokaklara dökülmesine yol açacaktı, örneğin. İktidarın tepkisi ise herhangi bir neoliberal hükümetinkinden farklı değildi: göstericilerin üzerine polisi sürüp yüzlerce protestocuyu tutuklamak, onlarcasını yaralamak…

Aynı yılın Haziran ayında devletin 700 işçi çalıştıran posta servisi Ecobol’ün kapatılması tartışılmaya başlandı. 2016’ya gelindiğinde hükümet gelirleri iki yıl öncesine göre 6 milyar dolarlık bir düşüş kaydetmiş, bütçe açığı 13 yılın rekor düzeyine ulaşmıştı. Devlet borçlarının oranı, 2014 rakamlarını ikiye katlayarak GSYH’nın yüzde 37’sine varmıştı.

Emek örgütleri, Morales iktidarını yerel üretimi desteklemek, kaçakçılığı engellemek, korumacı önlemler almak (yerli tekstil sektörünün çökmesinde Çin’in ucuz mallarının ve Peru ile yürütülen sınır ticaretinin önemli etkisi vardı), özel sektörün rekabetini önlemek yerine, devlet işletmelerini kapatma yoluna gitmek ve sosyal politikalardan kesinti yapmakla eleştiriyorlardı. 

Morales 1 Mayıs 2016’da asgari ücrette yüzde 9, kamu çalışanlarının ücretlerinde yüzde 6’lık bir artış müjdeledi, her iki artış da enflasyonun üzerindeydi. Ancak bu “müjde”ye emekli maaşlarının ve yaşlılara, hamile annelere ve okul çocuklarına sağlanan koşullu desteğin dondurulmasının eklenmesi, en kırılgan kesimlerde derin bir düş kırıklığına, toplum kesimlerinde ise sosyal politikalardan vaz geçildiğine dair kaygılara yol açacaktı.[33]

Morales iktidarının ihracat gelirlerinin azalmasını işten çıkarmalar ve kemer sıkma politikalarıyla dengeleme yoluna gitmesi, kentli emekçiler ve kent yoksulları arasındaki desteğin zaafa uğraması sonucunu verdi.

2009 Anayasası’yla başkanlık süresi iki dönemle sınırlandırılmıştı. Evo’nun 2014 seçimlerinde üçüncü kez aday olması popüler katmanlarca hoş karşılanmasına karşın başkanlık seçimlerine adaylığı önündeki sınırları kaldıracak bir referanduma gitmesi (2016) emekçi katmanlar nezdindeki hoşnutsuzluğun açığa çıkmasına bir vesile oluşturdu. Morales, 2016’daki referandumu az bir oy farkıyla kaybetti. 2014 seçim ve 2016 referandum sonuçları arasındaki fark, kemer sıkma politikalarının, işten çıkarmaların, yerli toplulukların yaşam alanlarına sınai müdahalelerin ve protestoların polis gücüyle bastırılmasının net sonucuydu.

Morales’in “And kapitalizmi”nin bir başka zaafı ise, Media Luna oligarklarına karşı dengeci ve uzlaşmacı bir tutum izlemesiydi. Onların iktidar üzerindeki iddialarını zaafa uğratacak hiçbir önlem alınmaması bir yana, siyasal arenadaki ve medyadaki temsilleri hiçbir şekilde sınırlandırılmadı. Ergin Yıldızoğlu’nun deyişiyle, “Sınıf-ekonomi-devlet ilişkilerinin, daha da önemlisi sosyalizmin temel özelliklerini yadsıyan Morales yönetimi, ‘itibardan tasarruf olmaz’ mantığıyla 27 katlı, bir duvarı camdan bir Başkanlık Sarayı inşa ettirdi,[34] ama 14 yıl boyunca, sermaye sınıfının güç biriktirmesini önleyemediği gibi, faşizmi besleyen Mestizo kültürünü değiştiremedi; ordusuyla, polisiyle basınıyla, yargısıyla, ideolojik aygıtlarıyla, yeni bir iktidar inşa edemedi.

Sosyalizm, kapitalizmin ufkunun ötesine geçmekle, iktidarın mülkiyet temelini değiştirmekle, demokrasinin (devletin) sınırlarını emekçi halkı kapsayacak, kapitalist sınıfları dışlayacak biçimde düzenlemekle ilgili bir süreçtir; kapitalizmi, halka da bir şeyler dağıtarak yönetmekle değil. Bu çaba her zaman, bir aşamada, kapitalizmin sınırlarına çarparak dağılır.”[35]

Evet, Morales ve partisi MAS’ı deviren, halkçı gündemlerini “hâkim sınıfların iktidar koalisyonunu parçalayacak bir stratejiyle besle(ye)me”meleri olmuştur. Gerçekten de, “halkçı, özelleştirme karşıtı ve kamucu bir gündemle iktidara gelmek önemli; ancak ekonomik oligarşiye hiç dokunmadan, oranın gücünü kırmadan ‘idare-i maslahatçılık’ yetmiyor.” [36]

Bolivya dersleri, bizleri kapitalist altyapıya ve onun “demokratik” kurumlarına dokunmayan ve salt dağıtım üzerinde odaklanan “sosyalizm” iddiasının geçersizliği konusunda uyarıyor. Ve “demokrasi”nin sermaye nezdinde manipülasyonlara tabi bir gösteri, bu olmadığı takdirde de günümüz kapitalizminin su alan gemisinden kolaylıkla atabileceği bir safra olduğunu bir kez daha gösteriyor. 

Añez’in halk kesimlerinin basıncı sonucu 90 gün içerisinde yapılacağını açıkladığı seçimler, olasıdır ki Media Luna elitlerinin geniş çaplı manipülasyonlarına sahne olacak – ve OAS bu kez hiç sesini çıkarmayacak. 

Bu öngörü doğru çıkarsa Bolivya’nın neoliberal politikalara ve emperyalizmin sınırsız talanına yeniden teslim oluşunun sorumluluğunun bir bölümü sermayenin iktisadi ve siyasal gücünü kırmaya cesaret edemeyen Morales ve MAS’a ait olacak…

 N O T L A R

[1] 11 Aralık 2019’da Kocaeli Dayanışma Akademisi’nde (KODA) yapılan söyleşi… 28 Aralık 2019 tarihinde İstanbul Özgür Üniversite’de yapılan konuşma… Kaldıraç, No: 222, Ocak 2020…

[2] Abraham Lincoln.

[3] Alan Macleod, “Şirketler Medyası ‘Darbe’ Diyemiyor”, Birgün, 18 Kasım 2019, s.5.

[4] Kamuoyundan gizlenen, OAS’ın raporunda çeşitli “seçim usulsüzlükleri”nden söz edilmesine karşın, Morales’in yüksek olasılıkla oyların çoğunu elde ettiğinin belirtilmesidir! (Angus McNelly, “Bolivia in Crisis: how Evo Morales was forced out”, 12 Kasım 2019, http://theconversation.com/bolivia-in-crisis-how-evo-morales-was-forced-out-126859) Öte yandan, ABD’li sol eğilimli iktisatçıların oluşturduğu Center for Economic and Policy Research (CEPR: İktisat ve Politika Araştırmaları Merkezi”) Bolivya seçimlerindeki oy dökümünü inceleyecek ve resmî sonuçların geçerli olduğu sonucuna varacaktır. (Korkut Boratav, “Bolivya Darbesi: Faşizm-Emperyalizm İşbirliği”, 15 Kasım 2019… https://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/bolivya-darbesi-fasizm-emperyalizm-isbirligi-274351.)

[5] Morales’in istifasını istedikten hemen sonra kendisi istifa edip ABD’ye kaçacaktı…

[6] “Santa Cruz ile ilgili anlatılan ilginç hikâyelerden biri de, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’dan ve Yugoslavya’dan kaçan, bazı Nazi savaş suçlularının Santa Cruz’da tarımla uğraşan Alman kolonicilere sığınıp, burada yaşadıklarına dairdir. Yine söylenenlere göre, yüklü miktarlarda parayla bölgeye gelen Naziler, Kolonicilerin yeni topraklar alması için yardımlarda bulunmuş. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Güney Amerika’ya kaçan Nazilerden bazıları daha sonra yakalanıp İsrail’de yargılanmıştı. Bunlarda en ünlüsü, Hitler’in en güvendiği adamlarından biri olan Adolf Eichmann, Arjantin’de yakalanıp, daha sonra İsrail’de mahkemeye çıkarılıp idam edilmişti. Lakabı ‘Nazi kasabı’ olan, toplama kamplarında mahkûmlar üzerinde yaptığı deneylerle bilinen Doktor Mengele yıllar sonra Brezilya’da, öldükten sonra yapılan otopsi ve DNA testi sonucu bulunmuştu.
Konuyu açmamın nedeni, günümüzde Santa Cruz’da yaşananlar ve Latin Amerika’daki faşist darbeler tarihiyle bağlantılı olması. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Güney Amerika’ya kaçan Nazilerin büyük kısmı CIA tarafından bulunup, kendi adlarına çalıştırılmış. Latin Amerika’da ABD’ye karşı duyulan öfke ve sol hareketin yükselişini durdurmak için yapılan operasyonlarda ve askeri darbelerde bu işlerin ehli olan eski Nazilerin kullanıldığı artık herkesin bildiği, saklanamayan, ortaya çıkmış gerçekler. Hatta işi abartan bazı Naziler, Bolivya’da dördüncü Reich’ı kurmak için faaliyetler organize ederken, yapılan operasyonlarla ele geçirildiler yakın zaman önce.” (Barış Karadeniz, “Santa Cruz’un Nazileri”, 30 Ocak 2011.)

[7] Federico Fuentes, “Bolivia: Between development and Mother Earth”, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-between-development-and-mother-earth-by-Federico-fuentes/

[8] Federico Fuentes, “Bolivia: Nationalisation Puts Wealth In Hands Of The People”, 30 Mayıs 2013, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-nationalisation-puts-wealth-in-hands-of-the-people-by-federico-fuentes/

[9] “Evo Morales: Bolivya’nın İstifaya Zorlanan Devlet Başkanı Kimdir?”, 11 Kasım 2019… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1701415/evo-morales-bolivyanin-istifaya-zorlanan-devlet-baskani-kimdir.html 

[10] Jeffry R. Webber, “Managing Bolivian Capitalism“, Jacobin, sayı 13, https://www.jacobinmag.com/ 2014/01/managing-bolivian-capitalism/

[11] Bkz. Sibel Özbudun, “Bolivya’nın ‘Komünoter Sosyalizm’i ve ‘Buen Vivir’i”, Kaldıraç, sayı: 157, Temmuz-2014, ss.79-89.

[12] Yalnızca Potosi’deki gümüş madenlerinde 8 milyon yerli insanlık dışı koşullar nedeniyle can vermiştir. (Buket Şahin, “İnsan Yiyen Dağ: Cerro Rico”, Cumhuriyet, 14 Ağustos 2009, s.10.)

[13] Bkz. Sibel Özbudun, “ ‘Özerklikçi’ Anayasa Sonrasında Bolivya Dersleri”, Bolivya Anayasası, Hukuk, Demokrasi, Özerklik (Der.: M. Fevzi Özlüer, I. Özkaya Özlüer, T. Şirin, N. Sinan Odabaşı – Phoenix Yayınları, Kasım 2012, ss.41-62)

[14] Metin Yeğin, “Bölünelim İstiyorum”, Radikal, 25 Eylül 2011, s.19.

[15] “Regime Change Last Time: How Chavez Helped Defeat A Coup in Bolivia”, https://eyesonlatinamerica.com/2019/09/09/regime-change-last-time-how-chavez-helped-defeat-a-coup-in-bolivia/

[16] “Bolivia Analysis: What If Evo Morales Loses Elections?”, https://www.telesurenglish.net/analysis/Bolivia-Analysis-What-If-Evo-Morales-Loses-Elections–20191017-0014.html

[17] “Evo Morales: Bolivian leader’s turbulent presidency”,10 Kasım 2019, https://www.bbc.com/ news/world-latin-america 12166905?intlink_from_url=https://www.bbc.com/ news/topics/ c3ywpwj5e5qt/bolivia-election-2019&link_location=live-reporting-story

[18] “The clear U.S.role in Bolivia’s tragic hard-right coup”, 18 Kasım 2019, https://mronline.org/2019/11/18/the-clear-u-s-role-in-bolivias-tragic-hard-right-coup/. Darbenin planlanıp gerçekleştirilmesinde ABD’li görevlilerin rolünü ortaya koyan 16 ses kayıt bandı için bkz. Elvis Martinez, “Bolivia: audios leaked from opposition leaders calling for a coup against Evo Morales”, https://www.en24.news/news/2019/11/10/bolivia-audios-leaked-from-opposition-leaders-calling-for-a-coup-against-evo-morales.html

[19] “Bolivya hâlen daha da önemli bir kalay kaynağı ve dünyanın lityum ihtiyacının yüzde yetmişini karşılıyor. Lityum kullanılan telefon pilleriyle ve elektronik arabalara olan talep 2025’te iki katına çıkacak. Morales hükümeti madencilik ortaklıkları için yüksek standartlar getirmişti: madenlerin en az yarısının kontrolü ülkenin milli maden işletmelerinde kalacak ve buradan gelecek kaynak toplumsal gelişim için kullanılacak.” (Viyaj Prashad, “Artık Bolivya Diye Bir Yer Yoktur”, Birgün Pazar, Yıl:16, No:622, 17 Kasım 2019, s.5.)

[20] Yusuf Tuna Koç, “Kötürüm Emperyalizmin Son Kurbanı: Bolivya”, Birgün Pazar, Yıl:16, No:622, 17 Kasım 2019, s.4.

[21] “What do we know about Jeanine Añez Chávez?” Buenos Aires Times, 16 Kasım 2019, https://www.batimes.com.ar/news/latin-america/what-do-we-know-about-jeanine-anez-chavez.phtml

[22] Democracia Abierta, 20 Kasım 2019, “The bible makes a comeback in Bolivia with Jeanine Añez” https://www.opendemocracy.net/en/democraciaabierta/qui%C3%A9n-es-jeanine-a%C3%B1ez-y-por-qu%C3%A9-desprecia-los-pueblos-ind%C3%ADgenas-de-bolivia-en/

[23] Dan Collyns, “Bolivia president’s initial indigenous-free cabinet heightens polarization”, https://www.theguardian.com/world/2019/nov/14/bolivia-president-jeanine-anez-cabinet-indigenous

[24] “ ‘It’s Now or Never’: Bolivian Elite Destroying the Country”, https://www.telesurenglish.net/opinion/Its-Now-or-Never-Bolivian-Elite-Destroying-the-Country-20191107-0023.html

[25] Elodie Descamps, Tarik Bouafia, “In Moments of Crisis, Behind Every Moderate Liberal, There’s a Fascist – An Interview with Álvaro García Línera”, Jacobin Magazine, https://jacobinmag.com/2019/11/alvaro-garcia-linera-bolivia-coup-evo-morales-mas

[26] Elodie Descamps, Tarik Bouafia, “In Moments of Crisis, Behind Every Moderate Liberal, There’s a Fascist – An Interview with Álvaro García Línera”, Jacobin Magazine, https://jacobinmag.com/2019/11/alvaro-garcia-linera-bolivia-coup-evo-morales-mas

[27] Bkz. Sibel Özbudun, “ ‘Özerklikçi’ Anayasa Sonrasında Bolivya Dersleri”, Bolivya Anayasası, Hukuk, Demokrasi, Özerklik (Der.: M. Fevzi Özlüer, I. Özkaya Özlüer, T. Şirin, N. Sinan Odabaşı – Phoenix Yayınları, Kasım 2012, ss.41-62)

[28] “Bolivia: TIPNIS Marchers Face Accusations and Negotiations”, 26 Ağustos 2011, Bolivia Rising.

[29] Angus McNelly, “Bolivia in Crisis: how Evo Morales was forced out”, 12 Kasım 2019, http://theconversation.com/bolivia-in-crisis-how-evo-morales-was-forced-out-126859

[30] Immanuel Wallerstein, (2010), “The Latin American Left and Indigenous Autonomy”, Climate & Capitalism, http://climateandcapitalism.com/2010/08/17/the-latin-american-left-and-indigenous-autonomy/

[31] Marta Rodriguez Martinez, “Who is Jeanine Áñez, Bolivia’s interim president?”, 14.11.2019, https://www.euronews.com/2019/11/13/who-is-jeanine-anez-bolivia-s-interim-president

[32] Alke Jenns, “Making Sense of Bolivia’s Discontent”, 21 Kasım 2019, https://www.opendemocracy.net/en/oureconomy/making-sense-of-bolivias-discontent/

[33] Emily Achtenberg, “Why Bolivian Workers are Marching Against Evo Morales?”, Rebel Currents, 7.5.2016, https://nacla.org/blog/2016/07/05/why-bolivian-workers-are-marching-against-evo-morales

[34] Oysa “Biliyor musunuz?” diyordu Morales, 2006’daki seçimleri kazanması üzerine San Francisco meydanında toplanan onbinlere yaptığı konuşmada. “Başkanlık sarayı benim için fazla büyük. Başkan yardımcısı ve Başkanlık sözcüsünün de gelip oraya yerleşmesini isteyeceğim.” (Jim Shultz, “The Rise and Fall of Evo Morales”, NYR Daily, 21.11.2019, https://www.nybooks.com/daily/2019/11/21/the-rise-and-fall-of-evo-morales/)

[35] Ergin Yıldızoğlu, “Bolivya’da Darbe”, Cumhuriyet, 14 Kasım 2019, s.11.

[36] Deniz Yıldırım, “Bolivya Dersleri: ‘Durmayalım Düşeriz’…”, Cumhuriyet, 16 Kasım 2019, s.4.

İlginizi çekebilir