Yeliz Sevin: Hayata dokunan her fotoğraf kıymetlidir

Fotoğrafçılığı nasıl tarif edebilirim diye düşündüğümde sanırım en uygun biçimiyle  “yol” ve “görme” kavramları denk düşer… Fotoğraf çekme sadece iyi bir makineye sahip olmaktan ibaret değil. Yollarda olma ve görünenden ötesinin görüp çekme sanatıdır. Bu sanat aslında kültürel mirasın hafızası ve belleğidir.

Fotoğrafla bakarken genelde onun bir çekeni olduğunu unuturuz. İlginç bulduğumuz, etkileyen ve ilham veren bir fotoğrafa uzun uzun bakar, üzerinde uzun uzun konuşur….  Ancak  o fotoğrafın bize ulaşmasını sağlayan sanatçıyı da genelde görmezden geliriz.

En azından fotoğrafla kurduğumuz bağ kadar onu çekenle bir bağ kuramayız.

Oysa bizi etkileyen her fotoğrafın arkasında yola çıkmış yaratıcı bir sanatçısı duruyor. Bir karede birçok şeyi anlatma çabası içinde olan, yaşadığı toprakların birikimine vizörden bakan ve ustaca deklanşöre basan Yeliz Sevin de bunlarda biri.

Filiz DENİZ

Sevin, yaşadığı toprakların dokusunu ve kokusunu 12 yıldır çektiği fotoğraflarıyla yansıtıyor. Onun fotoğraflara bakarken insanın içinden doğaya, hayata, insana, kültüre, tarihe dair anlamlı, güzel şeyler dile geliyor.

O da bunun farkında görünüyor ve ‘hayata dokunan her fotoğrafın kıymetli’ olduğunu söylüyor. ‘Beni duygulandıran her fotoğraf karesi kıymetlidir benim için’ diyor.

Yeliz Sevin’i ve fotoğraflarını Nupel okurlarıyla tanıştırayım istedim. Bu amaçla onunla bir söyleşi gerçekleştirdim.

Fotoğraf çekme tutkun nasıl başladı sorusuyla başlamak istiyorum…

2007 yılında yurt dışından bir grup Van’da bulunan tarihi yerlerin ve kültürel faaliyetlerin fotoğraflarını çekmek için gelmişti. Onlara ben de eşlik ettim. O zamanlar fotoğraf çekmiyordum. Gittiğimiz yerlerde geçmişi yansıtan kültürel belgeler soruluyordu. Ve ne yazık ki, bu kadar geniş bir coğrafyada yaşayan halkın yazılı belgeleri çok azdı. O gün kafama koydum. Belge olabilecek çalışmalar yapmalıyım. Tercihimi fotoğraftan yana kullandım.

Fotoğraf makineni ilk ne zaman eline aldın ve çektiğin ilk fotoğrafı hatırlıyor musun?

2007 yılında ilk makinamı aldım. Eski bir ZENİT ET makinam vardı. Analog çekim yapıyordum. Filmleri alıp fotoğrafçıya götürüp tab ettiriyordum. İlk çektiğim fotoğraf, annemin elleriydi:)… Neden çektiğimi bilmiyorum ama annemin ellerini çekmiştim. Hatta sadece ellerini çektiğim için, annem böyle çekeceksen sen bu sevdadan vazgeç demişti:)…

 

Genelde çektiğin fotoğraflarda Van’ın yaşam dokusu ve kokusunu hissettiriyorsun. Bize bu dokuya ve kokuyu yansıtmanın duygusunu anlatır mısın?

Bu coğrafya her anlamda çok bakir. Henüz yozlaştırılmamış, korunmuş öğeler burada çok daha fazla. Hala düğünlerde klamlar söyleyen teyzeler, amcalar var. Hala berivanların koyun sağmaya başlamadan önce neşeyle hep beraber klamlar eşliğinde halay çektiğini görüyorum. Hala kış vakitlerinde evlerinde sıcak soba etrafında komşuların toplaşıp eski oyunları oynadıklarına şahit oluyorum. İnsanın onu var eden değerlerden uzaklaştığı bu zamanda, zamana direnen bu coğrafi kültürel özellikleri görmek beni inanılmaz heyecanlandırıyor ve mutlu ediyor…

Fotoğraf çekmenin zamanı var mı? Hangi duygu ve ruh haliyle çalışıyorsun? Önceden belli bir plan yapıyor musun yoksa spontan mı gelişiyor?

Ben öğretmenim, mesleğim benim yaşam felsefem… Bu yüzden hayattaki bir çok konudan daha önce çocuklar ve mesleğim geliyor. Onları ikinci plana düşürmeden fotoğrafa zaman ayırıyorum. Genelde tatillerde fotoğraf çekmeye gidiyorum. Fotoğraf çekeceğim yerleri de çalışacağım konuya göre belirliyorum. Tütün vakitleri sonbaharı, berivan ve otlu peynir vakitleri baharı bekliyorum. Genelde sabahın en erken vakitlerinde fotoğrafa gidiyorum.

Ne tür fotoğraf çekeceğini kafanda tasarlıyor musun, çerçeveyi sen mi belirliyorsun yoksa hayatın akışına mı bırakıyorsun?

12 yıldır hiç, ne çekeceğime karar vererek çıkmadım yola. Kurgu hiç çalışmadım. Fotoğraf konusunda biraz şanslıyım. Kadın olmanın verdiği avantajlar da oldu. Konu belli oluyor ama sahaya çıkınca her şey değişebiliyor 🙂

Çektiğin fotoğrafları şimdiye kadar nerelerde sergiledin? Ayrıca yalnız mı çalışıyorsun yoksa ekip var mı?

Fotoğraflarımı özellikle sosyal medya hesaplarımda yayınladım. Bu hesaplar vasıtasıyla özellikle yurt dışından çok fazla sergi teklifi aldım. İsviçre, Fransa ve Almanya’da fotoğraflarım karma sergilerde sergilendi. Fotoğrafa genelde tek bazende aynı tarz çalıştığım bölgeyi anlatan arkadaşlarımla çıkıyorum.

                               

Fotoğraf çekerken insanlardan ne tür tepkiler alıyorsun? Ayrıca karşılaştığın sorunlar neler?

Ben bugüne kadar kimseyi izinsiz çekmedim. Özellikle kadınları ve çocukları fotoğraflarımda çok çalışıyorum. Kürtçe bilmenin katkısı ile önce misafirleri oluyorum. Bazen onların işlerine yardım edip, fotoğraf çekmeyi unuttuğum zamanlar bile oluyor:). Bundan 4 yıl önce gittiğim bir köyde, tezek yapımına yardım etmiştim. Fotoğraf çekmeye gidip fotoğrafın konusu olmuştum :))… Tandırda ekmek yaptım, koyun sağdım, inek sağmaya çalışırken inek kovaladı:)… Gittiğim köyler beni kendi ailelerinden hissedince çekim yapıyorum. Acılarını anlatınca makinayı bırakıp ağladığım çok zaman olmuştur. Fotoğraf tutkum yüzünden ölümle burun buruna kaldığım vakitler de oldu. Şu an yazarken bile gözlerim doldu, o anları anımsadım. 🙁

Gittiğin yerlerde insanların çalışmalarına yaklaşımından söz edebilir misin?

Kadın olduğum için bazı yerlerde ‘korkmuyor musun böyle geziyorsun ya başına birşey gelirse’ diyorlar. Bugüne kadar hiç absürt bir durumla karşılaşmadım. Hiç geri çevrilmedim. Ben onlardanım, yabancısı değilim. Benimsenince doğallık bozulmuyor.

Yerelde yönetimin ve medyanın fotoğrafa ve fotoğraf sanatçısına yaklaşımı hakkında neler söyleyebilirsin?

Sanat, tarihin her döneminde çok büyük engellerle karşılaşmıştır. Bu sanatın her kolu için geçerlidir. Sanatı belirli ideolojiler ile çerçeveleyince değişen yerel yönetimlerde destek bulmak zor oluyor. Yerel yönetimlerin değişimleri ve gelişimleri sağlamak için önceliği kesinlikle sanat olmalıdır. Ve sanattan beslenmelidir. Fotoğrafta da bu desteği çoğu zaman göremiyoruz. Kimi zaman umut olacak kapılar aralanıyor ama hemen kapanıyor o kapılar…

Genelde Türkiye’de fotoğraf ve fotoğraf sanatçısı denilince akla Ara Güler geliyor. Onun fotoğrafları ve sanat felsefesi üzerine mutlaka senin de söyleyeceklerin vardır.

Ara Güler, yokluk zamanlarının en büyük ismi. İstanbul denilince ilk akla gelen isim olan Ara Güler’in, yaşadığım bu coğrafyaya dair de fotoğrafları olması beni çok mutlu ediyor. Doğu diye nitelendirdiğimiz bu coğrafyaya ait daha çok arşiv bırakmasını isterdim, bu bende biraz burukluğa neden oluyor…

 

Günümüz Türkiye’sinde izlenmesi gerektiğini düşündüğün fotoğraf sanatçıları var mı? Varsa kimler..

Hayata dokunan her fotoğraf ve fotoğraf emekçileri kıymetlidi. Benim feyz aldığım isimler elbette var. İsim verme taraftarı değilim :). Nasıl göründüğünü değil, ne hissettirdiğini çeken her fotoğrafçı kıymetlidir. Beni duygulandıran her fotoğraf karesi kıymetlidir benim için…

Gelecek için planların neler?

Çocuklar için fotoğraf atölyesi kurmak istiyorum. Bakmak ve görmek arasındaki farkı ayırt ettiklerinde yaşadıkları coğrafyayı daha iyi anlayacaklardır. Özellikle sokak çocukları ve kırsal kesimdeki çocuklarla fotoğraf atölyeleri kurmak, fotoğraflar çekmek ve kitap basmak istiyorum…

 

Uluslararası alanda birçok fotoğraf yarışması düzenleniyor. Bu yarışmaları takip ediyor musun ve o yarışmalara katılma fikrin var mı?

Ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmalarına ben de bir dönem katılıyordum. Yarışmalardan aldığım önemli dereceler var. Son katıldığım fotoğraf yarışması jürisi Ara Güler’di ve onun katıldığı son yarışma jüriliğinden ödül almak gurur vericiydi. Uzun zamandır yarışmalara katılmıyorum. Ticari bir alana dönüştü. İşleyiş biraz al gülüm ver gülüm mantığına devşirilince fotoğraftan soğumamak adına yarışma mantığından uzaklaştım.

 

Eklemek istediklerin var mı?

Bana kendimi anlatma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Keşke ekmek su kadar sanat değer kazansa! Bir gün yaşadığım topraklarda vizörden baktığım ve gördüğüm her şey benden sonrakilere belge olarak kaldığında ve kültürlerini unutmama adına işe yaradığında ben o gün dünyanın en mutlu insanı olacağım.

Van’dan çok çok selamlar. Çocuklarımızın yolu muhakkak sanattan geçsin…

/Nupel/

İlginizi çekebilir