Colemêrgî: Milley, Rojava’ya KCK ile Türkiye’ye arasında ne yapabileceğini görmek için gitti

Harûn Colemêrgî ya da nam-ı diğer Nirxandin. Sosyal medyadaki paylaşımlarıyla dikkat çekiyor. Olayları pek de alışık olmayan bir bakış açısıyla ele alıyor. Fikir üretiyor, farklı perspektiften bakmayı ve geniş düşünmeye teşvik ediyor. Düşüncelerini ifade ederken de kendine özgü üslubunu koruyor. Bazen mitolojik okumalar da yapıyor. Mitolojik kaynaklardan günümüze projeksiyon tutuyor…

Günay Aslan:

Kendi deyimiyle yıllardır ‘’argüman savaşı veriyor…Kürtleri ve Kürdistan meselesini çok yakından izleyen ve belirlemeleri dikkat çeken Harûn Colemêrgî ile gündemdeki konuları konuştum…

Sizin yıllardır sosyal medyada dikkat çeken çıkışlarınızdan; twitleriniz ve makalelerinizden izliyoruz. İlgiyle izlendiğiniz anlaşılıyor. Kimsenin dile getirmediği veya getirmek istemediği konuları ele alıyor, dünyadaki gelişmelerden hareketle stratejik bakış açısının önemini öne çıkarıyor, bazen olmadık şeyler ileri sürüyorsunuz. Dediğim gibi Nirxandin dikkat çeken ve elbette oldukça da üretken bir hesap. Önce herkesin merak ettiği soruyla başlayayım; Nirxandin kimdir? Kendinizi nasıl anlatır, nasıl tanımlarsınız?

Harûn Colemêrgî: Ben Apoizmi benimseyen biriyim ama herhangi bir Apoist partiye üye değilim, olmadım. Belki zamanında olsaydım daha iyi olurdu benim için, ama olmadı. Marksizmle ile Kapitalizm arasında üçüncü ideoloji olarak görüyorum. Sayın Cemil Bayık da Marksist değil Apoist olduklarını vurguladı. Elbette bu meselelerinin öneminin farkında olan bir Kürt basını olsaydı bu konuda haftalarca tartışma yapar, birikim sağlardı ama yok. Ben Apoizmin Marksizmden farkını ortaya koyan özünü sayın Öcalan’ın dökümanlarından okuyorum. Argüman savaşı veriyorum sadece.

Aktüel bir soruyla devam edelim öyleyse. ABD Genelkurmay Başkanı’nın sürpriz Rojava ziyareti nasıl değerlendirilmeli?

Harûn Colemêrgî: İki kutuplu dünyanın iki süper gücü dünyanın her tarafında olağanüstü hareketlerde bulunuyor. Pasifik okyanusundan kuzey kutbundaki üslere, Hindistan’dan İsrail’e, Polonya’dan Mısır’a kadar uzanan müthiş bir trafik var. Bu ziyaret, ‘’Kürdistan bu işin neresinde?’’ sorusuna doğru bir projeksiyon sundu.

Rojava’ya dönük Türk tehdidi nedeniyle gitti diyenler var, ayrıca yaklaşan İran operasyonu ile bağlantılı görenler var?

Harûn Colemêrgî: Türk tehdidi için gitmesine gerek yok. Türkiye bir telefonla olmadı Akdeniz’den atılacak bir işaret fişeği ile yerine oturur. Çünkü ABD sözde müttefiki ve kağıt üstünde NATO üyesi olan Türkiye’ye Rojava’dan mermi sıkmaz. Efrîn ve Serêkaniyê işgaline bu nedenle cesaret edebildiler. Bu açıdan Türklerin elindeki avantaj Rusların ABD’ye karşı sahip olduğu avantajdan büyük. ABD ve Rusya karşılıklı nükleer silahlara sahip, dolayısıyla ikisi savaşırsa savaşın nereye kadar gidebileceğini biliyoruz. Bu, savaşın başlamaması için yeterince caydırıcıdır. ABD ve Türkiye karşı karşıya geldiğinde Türkiye’ye sıkılacak bir tabanca bile Türkiye’nin NATO’dan Şanghay Birliğine geçişine sebep olabilir. 

Öylesi bir durumda Batı Rusya’yı Kırım sınırında durdurmaya çalışırken Edirne’de bulur. Türk limanları ve üsleri Rus, Çin ve Kuzey Kore teknolojileri ile dolar. Bu yüzden Türkiye bir telefonla durdurulamazsa Akdeniz’den atılacak bir işaret fişeği ile durdurulur dedim. Bu Kıbrıs olur, Türkiye’nin Akdeniz ve Ege’deki diğer faaliyetleri olur. Türk-Yunan savaşı olur. Rusya’nın Türkiye’yi Suriye topraklarına sürmesi bir zorunluluk olabilir, bunu anlıyoruz, Esad’ın kendi başına Kürtlere karşı harekete geçemediğini düşünüyor olabilir, üçlü Şii İttifakının da Kürtlere saldırısını avantajlı görmüyor olabilir, bunu da anlıyoruz, hatta Şii İttifakın Kürtlere saldırısının komplikasyonlarını, yani yan etkilerini öngörmüyor olabilir, anlıyoruz, ama Türkiye’yi bu neden ve amaçla uygun bir enstrüman olarak görüp kullanması ABD’nin de farklı enstrümanları devreye sokmasını beraberinde getirir. Türklere 20 Temmuz 1974’te “Ayşe Tatile Çıksın” talimatı verdiren de böyle bir konjonktür idi. Fransa’nın ardından Yunanistan da ABD’nin “koruyuculuğuna” kazan kaldırmıştı ve ABD de adeta “madem koruyucu değilim, o zaman Türklere engel olmayayım da kendini koruyabiliyor musun, bir gör” şeklinde Yunanistan’ı düşündürttü. Şimdi Yunanistan’ın “Sergiyo Evden Çıkmasın” şeklinde bir talimat vermesi ve Yunanistan’ın 1974’te kaybettiği yere geri dönmesi için konjonktür oluştu. Her an Türkleri de düşündürten bir gelişme olabilir. Ama sayın Öcalan “Türkiye’yi son beş dakikaya kadar idare edecekler” diyor. Gerçekten de öyle, Türkiye’yi ABD karşısına diken bu süper güç başka bir süper güç tarafından durdurulmadan önce bir müdahale ters teper. İkisi neredeyse birlikte olacaktır. Kimse bu durumda ABD onları birbirine düşürüyor diyemez. Etrafın yırtıklarla dolu iken tek başına ayakta duramayacağın hareketler yapmayacaksın, dünya fırsatlar kovanıdır.

Nitekim Kürdistan sorunu uluslararası bir işgal sorunudur,  Kürtler nükleer bir güç dahi olsalar tek başlarına çözemezler. Çünkü iki süper güç direkt ve dolaylı Kürdistan’da, onları yok sayan eninde sonunda onlarla direkt karşı karşıya gelir. İşte bu nedenle Serêkaniyê işgaline hazırlık yapıldığı sırada Rusya’nın bu noktada durmayacağını, ABD’nin Rojava’da taviz vermesi halinde Ukrayna için de harekete geçeceğini öngördük ve yazdık. Tarih bizi doğruladı. Trump Amerikası Efrîn ve Serêkaniyê’de kendi çıkarlarına uygun davranmadı, Trump gidici olan Erdoğan’a yonttu. Trump’ın ABD çıkarlarına ihaneti bir tarafa, Kürtlerin Efrîn’den zaferle çıkmamasını da farklı değerlendiriyorum.  Bence Kürtler ne yapmaları gerektiğini daha yeni öğreniyorlar.

Dolayısıyla General Milley Rojava’ya gelirken sırf kendi birliklerinin denetimi için gelmez. CENTCOM komutanları zaten bunu sık sık yapıyor. ABD’nin Rojava’yı İran’a karşı bir üs olarak kullanacağını sananlar varsa onlar da yanılıyor. Başûr ve Rojava bunun için uygun değil. Kürtler de böyle bir duruma izin vermez. Kürtler için yıkıcı sonuçları olur. ABD ve İsrail böyle müdahaleyi Akdeniz ve Basra’daki savaş uçakları ile yeterince sürdürebilir. Ama Kürtler bu müdahaleye geri cephe olmayacak diye İran’ın her hangi bir Kürt gücüne kayıtsız kalacağını beklemek olmaz. ABD üslerine saldırıyor adı altında saldıracaklar. ABD işbirlikçilerine saldırıyoruz diyecekler. Dört işgalci devlet ABD’nin Başûr ve Rojava’da olmasından Kürtleri sorumlu tutuyor. Rusya da buna dahildir.  Son yıllarda artan ve daha çok profesyonel olan, daha derin savaş disiplinine dayanan askeri operasyonların tamamının altında bu var.

Sizce General Milley neden Rojava’ya gitti? 

Harûn Colemêrgî: Bundan kısa bir süre önce KCK Eş Başkanı sayın Cemil Bayık şaşırtıcı şekilde bir çağrıda bulunarak Kürdistan Sorununun çözümünde ABD’ye önemli bir misyon biçti ve anlamlandırdı. Sadece ABD Türkiye üzerinde etkili olabilir dedi. Bu Beyaz Saray’ın dikkatinden kaçamazdı. Üçüncü Dünya Savaşına doğru sert adımlarla gidilen bir süreçte Ortadoğu’nun en geniş, devletsiz ama devletli olanlardan da daha örgütlü bir halkın liderinden gelen bir çağrı çok önemlidir. Milley NATO Savunma Bakanları ile görüşmeler yapıyordu ve Ortadoğu’daki önemli müttefiki İsrail ile de görüşmek üzere İsrail’e geçecekti. Dolayısıyla hızlı bir şekilde KCK ile Türkiye’ye arasında ne yapabileceğini görüşmek için uygun bir zamandı.

Türkiye sözde NATO müttefiki de olsa, ABD bu koca haritanın ve yarım asırlık emeğinin Kürdistan sorunu nedeniyle bir avuç Rojava topraklarına takas olarak Şanghay’a geçmesini istemez. Ama eğer bir avuç Rojava değil de Kürtlerin tüm kadim toprakları için yine Kürtlerle stratejik bir anlaşması varsa onu bilemem. Bir taraftan Rusya ve Türkiye’nin ABD’yi Irak ve Suriye’den çıkarmak amacıyla zorbalık yapmalarına karşı direniyor, diğer yandan da tarafları makul bir barışa ikna etmeye çalışıyor.

 Milley bu ziyaretinde SDG ve Rojava yetkilileriyle görüştü mü? 

Harûn Colemêrgî: Bir ABD’li generalin General Mezlûm Kobanî için ilk kez “general” dediği cümleyi hatırlayalım. Sürece ne kattığından söz etmeyeceğim. Bunlar TV’lerde aydınların konuşması gereken şeyler. Bugün General Mezlûm ile ABD’li üst düzey Beyaz Saray yetkilileri arasında anlık ve hızlı görüşme için bir protokol olmadığını düşünmek safça olur. Böyle bir gücün ev sahibi olduğu bir yere gidip görüşmemek nezaketsizlik dışında egemenliğini tanımamak olur. Birileri size “görüşme olmadı” diyorsa basına bilgi verilmeyecek ve görsel paylaşılmayacak demektir. 

Ama o birileri kendi adlarını gizlerken ben o bilgiyi bir gazeteci olarak haber yaparsam sözünü ettiğim suçlamaları karadaki ortaklara yöneltmiş olurum. Ayrıca birileri ısrarla Kürtlerin yeni konumlarını silikleştirmek derdinde ve bunu yaparken sözde ABD’yi kötülüyor. ABD’ye karşı bir cihadist kadar anti-Amerikancı konuşuyor. Bir İranlı politikacı gibi ABD’yi yorumluyor. Oysa General Mezlûm HSD’nin Genelkurmay Başkanı’dır, Apoist Güçlerin modern ve çağdaş bir ordusunun başındadır. ABD’nin ona karşı bir nezaketsizlik yapmasını beklemek yanlış. Düşünün ki General Milley General Mezlûm ile görüşmeden geldi ve gitti. Benim bu sözlerim mi Kürt halkına doğru bir enerji ve itibar verir, yoksa hiç bir yetkilinin ağzından çıkmayan “kimseyi muhatap almadan geldi ve gitti” sözleri mi? Bakınız Kürtler Üçüncü Dünya Savaşına doğru sürükleyen savaşların yaşandığı bu süreçte farklı suçlamalarla karşılaşmak istemiyor. 

Örneğin ABD’nin İran müdahalesini Rojava’da görüştüğünü iddia edecek düzinelerce Doğu Bloku üyesi ülke var. Dört işgalci devlet de Kürtleri her türlü çıbanın başı olarak göstermek konusunda yeterince maharetli. Bir taraftan KCK ABD’ye çağrı yapacak, bir taraftan da ABD GKB yani Rojava’ya inecek ama “görüşmedik” diyecekler. General Milley Silêmanî ve Hewlêr’de bu görüşmeyi yapamazdı. 

Bütün bunlar neden bazı şeylerin bu şekilde gerçekleştiğini ifade etmek için önemli. Çünkü bir YNK’li ve PDK’li de HSD ve YPG’den söz edince “PKK” diyor, bir işgalci yetkili de. Bu çok yanlış. İşgalcilerin bunu kolaylıkla yapabiliyor olmasının sebebi yine Kürtlerin partizan, parti mantığını aşamayan dilleri ve anlayışları. Eski aşiretlerin kendini koruma refleksleri olduğu gibi partilerde yaşanıyor. Bir ülkeyi yönetmek için partiyi aşan bir sisteme, kurumlaşmaya sahip olmak gerek. Sayın Öcalan bu yüzden KCK’yi kurdu. 

Sorunuza dönecek olursam; ABD’li üst düzey yetkililer neden Rojava’ya gitti demek yerine, nasıl gidebildi demek gerekiyor. ABD’nin görüşme konusunda eskisinden daha cesur olmasının bir sebebi de Apoizm ve Marksizm arasındaki farkı, DAIŞ ile mücadele sürecinde Kürdistan’da geçirdiği zaman içinde bunu yaşayarak görmesidir.

Apoizm her türlü diktatörlüğe karşıdır, Proletarya Diktatörlüğüne de karşıdır. Rojava’da kendi demokrasi modelini deniyor. Evet, hepimiz biraz Marksist gelenekten geldik. Dilimiz hâlâ biraz otoriter, biraz düsturcu, biraz yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığını dikkate almayan, basını da biraz rahatsız etmeyen sınırlara koyan, biraz bireysel özgürlüğü tehlikeli gören ezberlere sahibiz. Bunlar toplu olarak Doğu Bloku’nun davranışları. İnsanlar bu yüzden göç ederken Doğu Blokuna değil, Batı Blokuna göç etmiyor mu? Sayın Öcalan bunu vurgulamıyor mu? Ama Apoizm teoride bunları çoktan mahkum etti ve bugün Rojava’da kendini deniyor. Anlamayanlar var, dalga geçenler var, devletsizliği işgal altında kalmaya devam olarak yansıtanlar var, özgür kadın felsefesi ve ekolojik hassasiyetle dalga geçenler var, hepsini şahsen okuyorum, ilgiyle tüm eleştirileri izliyorum. Genel olarak anlamayanları değil, anlatamayanları sorumlu görüyorum. 

Sonuç olarak; General Milley buraya nasıl geldi? Çünkü en ufak sorunda bu insanlar ABD’de Senatörlere canlı yayında hesap verecekler. Kimse “arkadaş bir hata yaptı” deyip yargı, yürütme ve yasamayı alt-üst edip sahip çıkamayacak. Gelebiliyorsa bu riskler en aza indirilmiş demektir. Bir diplomatın en önce bilmesi gereken budur. Daha önce bu konuda TV önünde Senato’ya hesap verdiler. Onlara; “YPG’nin PKK ile ilişkisini bile bile, YPG’nin Esad Rejimi ile görüşmelerini bile bile neden YPG ile işbirliği yaptınız, bunun NATO üyesi Türkiye ile ilişkileri bozacağını bilmiyor muydunuz?” diye sertçe sordular. Onlar da Türkiye’nin onları böyle bir karara mecbur bıraktığını, başka seçenek bırakmadığını söyledi.

 Rojava yetkilileriyle görüştü ise ne konuşuldu?

Harûn Colemêrgî: KCK’nin son çağrısıyla ABD’den ne beklediğini, Türkiye ile makul bir barış teklifinin ne olduğu üzerine. Ama bunu bir Beyaz Saray yetkilisi de yapabilirdi. Başkan Biden’ın en üst düzey yetkili danışmanı McGurk da yapabilirdi. Zaten gazetecinin General Milley’a “burası bu riske değer mi?” sorusu bu açıdan çok önemli. Açıkçası bir Doğu Bloku üyesi ve Rusya’nın stratejik ortağı Türkiye’nin arka planda ne çevirdiğini ve General Milley’in neden tepkileri hiçe sayan bir ziyarete gönderildiğini bu açıdan bilemeyiz. Yani neden Milley sorusuna verilecek bir yanıt yok. Belli ki bu bir savaş hazırlığı değil, bir caydırıcı vurgu.

Bu ziyaret Kürt-ABD ilişkilerinde bir dönüm noktası olabilir mi?

Harûn Colemêrgî: 9 Ekim 2014 yılında girilen sürecin devamı olduğu için dönüm yoktur, dolayısıyla aynı istikamette giderek belirginleşen bir süreç diyebiliriz.

ABD Savunma Bakanı Austin Mısır, Ürdün ve İsrail’e ‘Öncelikli konu İran’’ açıklamasıyla gitti. Yakın erimde İran’a dönük bir operasyon bekliyor musunuz?

Harûn Colemêrgî: 2023 yılında muhtemel savaşlardan biri İran’a müdahaledir. Suriye’nin nükleer tesislerine 2007 yılında müdahalede bulunulmuştu. Suriye ondan 4 yıl sonra iç savaşla çalkalanmıştı. Bu yıl Çin’in Tayvan’a müdahalesi, Güney ve Kuzey Kore Savaşı, Rusya’nın Ukrayna dışında Doğu Avrupa’da başka bir ülkeye daha müdahalede bulunması da muhtemeldir. Japonya “Kuril adalarımız Rus işgali altındadır” dedi. Polonya ise “Kaliningrad topraklarımız Rus işgali altındadır” dedi. Ukrayna biliyorsunuz, Kırım’ı almadan durmayız diyor. Doğu Avrupa’ya devasa askeri yığınaklar yapılıyor. Bütün bu hengamede İran’ın nükleer silah sahibi olmasını beklemezler. İran’ın Rusya’ya zenginleştirilmiş Uranyum desteği vermesinden de ayrıca korkanlar var. Hatta bugün yeni bir bilgi var, Rus rus devi Kafkaslar’daki nükleer tesisleri satın alıyor diyorlar. Demek ki acilen zenginleştirilmiş uranyum ihtiyacı var. Oysa ABD’li yetkililer üç gün önce “Rusya mevcut durumda çok nükleer silah üretecek durumda değil” diye beyanat vermişti.

İran’a müdahale halinde genelde Ortadoğu’daki dengeler bundan nasıl etkilenir?

Harûn Colemêrgî: İran kendi sınırları dışında çok güçlü bir ülke. Yemen, Lübnan, Filistin, Suriye, Irak, Kürdistan’ın dört parçası ve Türkiye’de örgütleri var. Lübnan’da Şiilerden müteşekkil Hizbullah’ı yönetirken, Kürdistan’da sünnilerden müteşekkil Kürt Hizbullahını idare ediyor. Şii İttifak ülkeleri İran, Irak, Suriye bu konuda birlikte davranıyor ve dördü Kürdistan’da işgalci statülerine devam edebilmek için sadece Rusya’dan, Çin’den ve Kuzey Kore’den destek alabiliyor. Türkiye NATO üyeliğinin verdiği avantajları da bu ülkelere peşkeş çekiyor. Her türlü teknolojik transfer bu ülkeler üzerinden gerçekleşiyor. Para transferi de dahil. 

Bakınız Türkiye bir hipersonik füze üreticisi değil ama BAE ile yaptığı anlaşma ile BAE’ye hipersonik füze üretmeyi vaadediyor. Yani bir Doğu Bloku ülkesi parayı temin ederken, diğeri de ona teknolojiyi temin edecek. Neden? Çünkü ya birlikte kazanacaklarına, ya da birlikte kaybedeceklerine inanıyorlar. İran’da gençlere dönük kimyasal saldırılara şahit oluyoruz. Dolayısıyla dışarıda bu kadar örgütü olan bir gücün ne yapacağını tahmin etmek zor değil. Geçen yıl Kasım ayında işgalci Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırıları sırasında işgalci İran güçlerinin aynı anda Rojava’ya saldırdığını ama Türkiye’nin üstlendiğini biliyoruz. Aralarında kriminal bir işbirliği var.

Türkiye- Rusya- İran üçlüsü ve elbette arkada Çin birlikte mi hareket edecek?

Harûn Colemêrgî: Elbette. Kuzey Kore’nin füze ve roketlerini de göreceğiz. Çin’in uydu ve GSM gücünü de, 5G teknolojisinin avantajlarını da. Çin’in parasal desteğini de. Rusya’nın askeri yazılım desteği 20 yıl öncesinden başlar. Nükleer faaliyetler de Rusya olmadan olmaz. Bakınız bu Doğu Bloku ülkelerinin hiç biri bir motor modeli üretmemiştir, hepsi Sovyet motor teknolojisini kullanır. Peki süpersonik füzeler, nükleer teknoloji nerden çıktı? Tabii ki hepsi Rusya’nın transferi. Anca beraber kanca beraber felsefesinin ürünü bunlar. Şimdi Putin kendini hazır hissetmenin verdiği eda ile “artık dünya düzenini değiştirmenin vakti geldi” diyor. Putin’in kişisel özelliklerini 7 yıl önce yazmıştık. Rojava’da ve Üçüncü Dünya Savaşında ne yapacağını o zamanlar yazdık. Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkını reddeden, bu nedenle Lenin’i de Sovyetlerin altına dinamit yerleştirmekle suçlayan, Rus Emperyalizmini savunan biri demiştik. 22 Ocak 2022 günü bunların tamamını kendi ağzından ifade edince herkes şaşırdı. Putin Doğu Bloku’nun lideridir. Bugüne kadar Çin Tayvan işgaline başlamadıysa Putin “daha değil” dediği içindir.

Türkiye- İran ve Körfez ilişkileri göz önüne alındığında ve Türkiye ile İran’ın Suriye’deki vekalet savaşına baktığımızda Türkiye’nin İran karşıtı cepheye kaydığını ya da kaymakta olduğunu söyleyebilir miyiz?

Harûn Colemêrgî: Türkiye ve İran birlikte Doğu Bloku üyesidir ve Putin bu bloğun lideridir. Rusya ve ABD dışında bir süper güç yok. Bakmayın herkesin Çin Süper Güç demesine, Rusya bile çok sıkarsan artık Süper Güç vasfını yitirmiş olabilir. Beşinci Nesil uçağı yok mesela. Çin’in de yok. Ama Rusya yetersiz de olsa Süper Güç ve ona denk tek güç ABD’dir. Dolayısıyla önümüzdeki savaşların kaderini ABD belirleyecek.

Olası İran operasyonundan Kürtler nasıl etkilenir? Kürtlere dönük tehditler ve fırsatlar açısından bizi nasıl bir dönem bekliyor?

Harûn Colemêrgî: İran ve Esad Rejiminin Kürtlerle savaşı onlar açısından intihar olur. O kadar büyük intihar olur ki “Kürtlerin bugüne kadar Türkiye ile savaşı bir hataymış” dedirtir. Çünkü Kürtler devasa destekler bulur, asıl ordulaşmayı ve konvansiyonel güç noktasına gelmeyi o zaman yaşarlar. İran Apoist Güçlere karşı bu yüzden çok dikkatli. Kaçak dövüşüyor. Şingal’de, Qendîl’de, Rojava’da, Silêmanî ve Kirkûk’ta her türlü Türkiye saldırısının arkasında da İran desteği var.

Bölgedeki yeni durum Kürtlerin iç ilişkilerine nasıl yansıyacak? Uzunca bir süredir Amerika güneyde peşmerge güçlerinin birleştirilmesi, KDP ile YNK arasındaki sorunların çözülmesini istiyor ancak süreç tıkanmış görüyor, bu nasıl aşılacak?

Harûn Colemêrgî: Doğruyu savunma yeteneği ve birikimi olmayan her siyasetçi yalan konuşur. Siyasetin adının yalan sanatına çıkmasının kabahati de budur zaten. Kürtlerin “birlik” sözleri de gerçekten samimi değil. Demokrasi olmadan birlik olmaz ve demokratik geleneğe sahip değiliz. Demokrasi olmadan teklik olur.  Neden senin ordunda Zerdeşt’in, İsa’nın, Muhammed’in dininden insanlar olacak da Talabanî, Barzanî ve Apo’yu savunanlar olmayacak. Bir anda insanlar karmaşık duygular içine kapılıyor. Tahayyül edemiyorlar. Eski aşiretlerin yaşadığı anları yaşıyoruz tam bu anda. Bir aşiret diğer aşirete karşı kendini korumak için bazı sert sınırlara sahip olmak zorundaydı. Bu onları ilkesiz müttefikliklere, müttefiklik adı altında işbirlikçiliğe bile iterdi. Bir korucu dahi kendi Apoistlere karşı Türklerin müttefiki sanıyor. Ben halkıma ihanet ediyorum demiyor ki. “Ben ihanet ediyorum” şeklinde bir moral ve motivasyon olur mu hiç?

Bu müttefiklik anlayışının işbirlikçi kimliğe büründüğü tarihi gelişmelerden geliyor. Aşiretleri aşamayan partiler de aynı şeyi yaptı, işgalci devletlerle işbirliği yaparak diğer partiye saldırdı. Aklı sıra müttefik seçti. Eğer tüm dinlerden, mezheplerden ve siyasi fikirlerden müteşekkil bir orduyu kabul etmeyeceksek o halde bu ilkesiz işbirliklerine de zemini biz hazırlıyoruzdur. 

Başûr’da Pêşmerge’nin kolunda PDK ve YNK peçesi var. Rojava’da da böyle olmasını talep edenler oldu. Seçim günü git oyunu PDK’ye ver, sorun değil, ama savaşta işgalcilere karşı savaşacak mısın? Peki ordunun bir ideolojisi olmayacak mı? İşte Apoizm bu nedenle Marksizmden farklıdır. Uygulamada anlaşılabilir. Bir PDK’li ve YNK’li General yarın zaten kuzu kuzu General Mezlûm ile yan yana işgalcilere karşı savaşacaktır. İşgalciler topyekün saldırıya geçince kimse mevzide kimsenin partisini sormayacaktır bile. İyi bir savaşçı, yetenekli bir üst ve birikimli bir komutan olup olmadığı dışında kime ne dininden, mezhebinden, seçim günü hangi lidere oy verdiğinden veya partisinden? İdeolojimiz işte budur. İslam çok iyi ama uygulayacak özgür bir toprağım yok, ne yapayım İslamı? İdeolojim çok iyi ama uygulayacak özgür bir toprağım yok, ne işe yarar ideolojim? 1912-21 Kürtleri değiliz, uygulamayacağımız bir dinin ve ideolojinin militanı değiliz. Bu yüzden verdiğimiz savaş önce din ve ideoloji savaşı değil, hepimizin özgürlük savaşıdır, vatanımız işgal altında. Bu dinsiz veya ideolojisiz olduğumuz anlamına gelmez, sadece atı arabanın arkasına bağlamıyoruz. Dolayısıyla orduda bir asker tarih eğitimini böyle görecek. Rahmetli Barzanî şuradan tutup şuraya kadar getirdi, rahmetli Talabanî şuradan tutup şuraya kadar getirdi, sayın Öcalan şuradan tutup şuraya kadar getirdi diye geçen ortak bir tarih bilgileri olacak. 

Geçmişte siyasi partiler ve örgütler işgalcilerin çeşitli misyoner faaliyetleri sonucunda iç çatışma yaşamış, büyük hatalar olmuş, şehitler verilmiş ama sonunda hepsi mahkum edilmiş diye geçmiş hatalar da bu ortak tarih bilgisinde yazılı olarak belirtilir. Bu kadar. Ya bu noktaya düşmanların saldırıları sonunda kuzu kuzu gelinir, ya peşinen akıl edilir ve kayıp verilmeden gelinir. 

Zihniyet değişimi olmadan birlik olmaz. Birliğe varım diyenin nasıl bir birlik hayal ettiğini kağıt üzerinde çizebilmesi gerekiyor. Tek parmağını kaldırıp bize teklik mi öneriyor, yoksa yumruğunu gösterip bize birliği mi öneriyor? ABD bu konuda ne Afganistan’a, ne de Kürdistan’a bir katkıda bulunamaz. Çünkü birlik için biraz erdem, biraz taviz, biraz maddi ve manevi birikimini paylaşmayı bilmek gerekiyor ki ben bu ümidi besliyorum. Bu harekete erdemli insanlar hareketi diyorum.

İçimizde daha çok diğer parti ve liderlere küfür etmek üzerine kurulan ilişkiler var. Mehmet Drewş bir gazeteci, aldığı fonla Kürdistan’da üç gazeteci fonlanır. Ama Twitter’da insanlar fikir beyan etmiş diye “bütün akılsızlar HDP’ye akıl veriyor” diye twit yazmış. Sen gazetecisin, bir haber varsa haber ver, sana ne işgalci Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yasal mevzuatı ile sınırlı siyaset yapabilen partiye kim akıl vermiş kim vermemiş? Twitter bunun için var zaten. Solcuyum diyen insanların Kapitalizmin topluma verdiği soluk borularını dahi anlamaması ne kadar acı. Bunu asla bir Sovyet, Çin, Kuzey Kore yapmazdı. Bu amaç için web sitesi açanlar, sosyal medya hesapları açanlar var. ABD’li General Rojava’ya gelmiş, Kürt gazeteci bunu yazacağına PDK’yi aşağılayan tweetler yazıyor. Ben bir Apoist olarak PDK’den fazla birşey beklemiyorum. Gücü de yok. Geçen yıl basın 15 Nisan 2022’de Apoist Güçlere saldıracak dediğinde “yalan” dedim. “İftira” dedim. PDK saldırsaydı ben ne diyecektim? Kime güvenerek herkese açık ortamda öyle yazdım? Açıkça dedim ki YNK ve PDK Başûr’da bir özgür ve bağımsız Kürdistan hayali bırakmadı, insanlar göbeklerini şişirenler için savaşıp ölmek istemez, Şingal’den de bu yüzden kaçtılar, bir savaş için moral ve motivasyonları yok, bu güç artık hiç kimseye karşı savaşta kullanılamaz dedim. 

Birlik açısından süreç tıkanmış değil elbette. Eninde sonunda işgalcilerin saldırıları tüm yolları açar. Kimse tek başına dört işgalciye karşı tek parti, tek lider, tek ideoloji fikriyle başaramaz. Bu iş öyle Kobanê filminde çekildiği gibi olmuyor. Resmen Cüneyt Arkın tarzı, ABD tek bir uçak bombası atmadan ben savaştım, ben kazandım demekle olmuyor. Yarın ABD elindeki kayıtlarla bir dizi yapar, o zaman da senin halkın bambaşka bir şeye inanmaya başlar. Şehitlere böyle saygı duyulmaz.

YNK lideri Bafıl Talaba’nin KDP’ye yaptığı, ‘gelin birleşelim ve PKK ile Türk devleti arasındaki sorunun barışçıl çözümü için çaba harcayalım’’ şeklindeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Harûn Colemêrgî: İşgalci ile barışçıl çözüm olmaz. Nerde olmuş? Mümkünse Ukrayna da yapsın. Ya işgalci topraklarını geri verir çekilir, ya sen topraklarını geri almaktan vazgeçersin. Başka yol yok. Baktın imha oluyorsun yaşamak için bunu yapabilirsin. YNK daha Silêmanî’deki MİT operasyonlarını engelleyemiyor. Bu şekilde birlik kurulursa gelecek yumruklara ne YNK, ne PDK dayanabilir. Birlik olalım diyerek olmuyor. BM’nin Güvenlik Konseyi gibi YNK, PDK ve PYD olarak altı Eşbaşkaşkan ve oy birliği ile her kararı almaya hazır mısın? Delege yarışına ve her partinin sürekli kendini diğerine karşı erimekten koruma refleksine son verecek modelin nedir? Beni biraz iştahlandır, bana ne sunuyorsun?

KCK’nin deprem nedeniyle ilan ettiği ‘eylemsizlik’ kararına rağmen Rojava ve Başur’da saldırılar sürüyor. Neler Söyleyeceksiniz?

Harûn Colemêrgî: İşgalcilerin ayağının kaydığı yerde Kürtlerden ateşkes isteme lüksü olmamalı. Biraz caydırıcı olmayı becermeleri lazım. Kaldı ki işgalciler bu yıl daha büyük bir saldırıya hazırlanıyor. Eğer konjonktürel sebepler ertelenmesine sebep olmazsa saldırıları daha da derinleştirecekler. Bunun için yeterli altyapı sağlandı. Bu askeri harekat bir Irak ve İran ortak planlamasıdır. Cezayir anlaşmasında nasıl ki İran’a zengin Basra topraklarından verdilerse bu sefer de işgalci Türkiye’yeye petrol ve gaz için bu bölgeyi peşkeş çekmişler. Belgeler 2012-13’te imzalanmış. O zamandan beri belgeler internette dolaşıyor. PDK kim ki bu işte rolü olacak? YNK kim ki? Ardından Başûr’un elindeki petrol bölgelerini almayı planlıyorlar. Federasyonu da kaldıracaklar. Putin yeni dünya düzeninde Suriye, İran, Irak ve Suriye için Federasyonu intihar görüyor.

PDK ve YNK’nin belli ki buna karşı duracak güçleri de, motivasyonları da yok. Bir birlik olmadan ve zaferi bu birliğe mal etmeyi kararlaştırmadan PDK ve YNK sadece Apoistlere mal olacak ve onların erimesini beraberinde getirecek bir direnişe kayıtsız katılmazlar. Ama karşısında da duramazlar. ABD Kürdistan’a bu kadar önem verirken başka bir Kürt partisinin Doğu Bloku üyeleri ile ortaklaşacağını ve ABD’nin seyredeceğini düşünmek apolitiklik olur. 

Türkiye iç siyasetinde dengeler Meral Akşener’in Altılı Masa’yı devirmesinin ardından değişti. Yeni süreçte neler beklemeliyiz?

Harûn Colemêrgî: Meral Akşener Ötüken üyesi. Mehmet Ağar gibi. Mehmet Ağar da 2007 yılında ANAP ile birlikte seçime gideceğim diye oyalayıp yarı yolda bıraktı. Ötüken lideri Devlet Bahçeli iken, bunlar NATO ordusunu ETÖ ve FETÖ diye iki darbe ile devirmiş iken, bunların doğru dürüst bir seçime izin vereceğini sanmak olmaz. TSK Ötüken’in kontrolünde. Bunlar 2006’da Mehmet Metiner ve Altan Tan üzeri Qendîl’e ateşkes talebinde bulunmuş adamlar. Kemalistleri tasfiye etmek için ellerinin serbest olması gerekiyordu. Mehmet Metiner ve Meral Akşener ilişkisini görüyor musunuz? KCK bunları bilmiyor mu? KCK’nin önündeki istihbarat Ortadoğu’daki hiç bir devletin önünde yok. Çünkü bütün bir halk duyup öğrendiği her şeyi iletiyor. Ama doğru değerlendirilseydi birileri 1999-2016 süreci farklı gelişirdi.

Dört yıl önce Meral Akşener bir Erdoğan misyoneridir diye yazdık. Bu seçimin ilk turunda Akşener’in muhalefete kayan %75 halk enerjisini sömürerek olabildiğinde yüksek milletvekili sayısı çıkarıp ikinci turda Erdoğan’a oy vereceğini, Erdoğan’ı seçtirip MHP’nin yerini dolduracağını yazmıştık. Şimdi Akşener nasıl bu hatayı yapıp masadan çekildi anlamıyorum. Erdoğan’ın suskunluğu belki de bu hatayı onaylamamasındandır. 

Akşener’in MHP ve AKP ortasındaki rolünü 2020 yılında yazmıştık. Bunun doğru anlaşılması gerekiyor. Ötüken bir ideolojik birlik. Turanist ve ülkücü adlarıyla bilinirler. Kemalistler devletin başında iken bıyık bırakma, namaz kılma ve Orta Anadolu şivesiyle kendilerini işgalci devletin her kademesinde belli ederlerdi. Tıpkı Gülenciler gibi kadrolaşma aşamasıydı. Terörle Mücadele Polisi, Özel Harekat Polisi gibi ideolojik motivasyonlarının desteğiyle girebildikleri savaş sahasını ele geçirdiler. İşkenceciler hep onlardandı. İşkenceye ara verip namaz kılarlar. Türk-İslam sentezi. Osmanlı kültürünün devamı.

İdeolojik olarak ulusalcılığı ihanet olarak nitelendirirler. Kemalizmle ideolojik düşmanlıkları vardır. Kemalistleri Erdoğan liderliğinde tasfiye ettiler. ETÖ ilan edip generallerini cezaevlerine tıktılar. Bu sırada Gülen kadroları yargıda etkindi, onlardan da destek aldılar. Ardından 2016 yılında Rusya’nın da desteğiyle TSK’daki Kemalistleri de Gülenci diye tasfiye ettiler. Yani 15 Temmuz 2016 darbesi gerçek bir darbeydi, senaryo değil, tamamen başarılı. NATO ordusu Doğu Bloku tarafından ele geçirildi. Artık NATO üyeliği kağıt üzerindedir. NATO parçalanmasın diye Ukrayna savaşına NATO olarak girilmedi, diğer savaşlara da NATO olarak girilmeyecek. Yani İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği savunması için şart değil, Türkiye’nin onaylamayacağı zaten biliniyor.

Akşener Ötüken’e yeni lider olabilir mi? Ötüken kitlesini diğer partilere yedirmeden kendine çekmeyi başardı. Seçimden sonra kazanımlarına bakarlar. Bahçeli’yi tasfiye edip başına Akşenir’i geçirirlerse Erdoğan’ın üçüncü darbesi sayılacak.

Seçimlere gelince, ya seçimler ertelenir ya da açıkçası artık Erdoğan bir müdahale olmadan gitmez. Seçim olursa Erdoğan kazanma ihtimali kalmadı. AKP-MHP’nin toplam oyu %29’dan düşük. İki ay sonra daha da kötü olur. Ama gitmezler ve o zaman müdahale için gerekli zemin oluşmuş olur. Arkalarında Rusya ve İran varken asla kansız olmaz. Erdoğan ve Bahçeli bir kaç oy kaybettikleri için bir uçağa binip kaçmazlar, müttefikleri ile beraber ölene dek çatışacaklar.

HDP ne yapacağına kendi karar verir. Umarım öyle bir yeteneği vardır. HDP Apoist bir parti de değil, bir Kürt partisi de değil. İçinde Apoistler, Marksistler, sağcılar ve diğerleri var. HDP sonuçta kendi tüzüğünü ayaklar altına alıp üçüncü defa birini Eşbaşkan seçmiş, tüzüğünü bile önce yenileme yeteneği gösterememiş bir partidir. Bugüne kadar Cumhurbaşkanı adayı çıkaramamış olması stratejik bir hata. Taktik değil. Kendini tartışmaların dışına çıkarıp ortalığın netleşmesini sağlayabilirdi. Bu hatayı mutlaka biri yaptırıyordur. Savunma mekanizması da bu tür müdahalelere karşı oluşturulmamıştır. 

HDP bu yaklaşım ile CHP’ye ve iktidara gelme şansı beliren partilere çok milletvekili kaybettirir. HDP son yirmi yılın hesabını ilk turda hem AKP hem de CHP’ye sormalıdır. DBP ve diğer Kürt partileri de ilk turda HDP’nin rüzgar gücünü kullanarak Kürt halkını en ulusalcı duruşa çekemezse milletvekili kaybederler. O zaman da ikinci turda elinin bir anlamı kalmaz. Kendi kendini boşa çıkarmış olur. Diğer bütün Kürt parti liderlerinin bu seçimde de milletvekili seçilmelerini DBP ve HDP sağlamalıdır. Bunlar ulusal birlik için atılmış küçük adımlar olur.

HDP, sayın Öcalan’ın İstanbul yerel seçimleri için yaptığı uyarıyı unutmamalı ve bir tarafmış gibi beyanatlarda bulunmamalı. Bu tür beyanatlarda bulunanların söyledikleri havada kalsın ve bireysel kalsın diye de en üst perdeden net olmalı. AKP ve Ötüken’in seçmen kaybetmesini engelleyecek tek şey Kürtlerin CHP’yi olumlama tavırları olabilir.

Sayın Öcalan Trump’a “Erdoğan’ın gidici olduğunu görmüyor musun?” diyordu. Erdoğan gidici, ama önemli olan nasıl. Seçimle olmadığı kesin. Halkın %75’i Erdoğan’ın gidici olduğunu artık görüyor. Bakurlu PDK’liler bile CHP’ye geçti. İktidar şirindir. HDP, CHP ve AKP’yi son 20 yıldan eşit oranda sorumlu tutan bir dil kullanmazsa tüm Kürdistan kentlerinde CHP’ye birer milletvekili kaybettirir. İlk turda CHP ve AKP’nin başını yararcasına güçlü bir dil kullanarak %16-18 oy almalı ve ikinci turda seçmenine “Erdoğan’a oy verecek halimiz yok, ama CHP’nin de bize vaat edeceği bir gelecek sözü yok, kimseye güvenimiz de yok, seçimi size bırakıyoruz” deyip çekilmeli. Bu durumda Kürt iradesi hiç bir şekilde yarın CHP’nin yapacağı hatalardan sorumlu tutulamaz. Bugün Ekrem İmamoğlu çıkıp Akşener’i destekleseydi kimse HDP’ye siz İstanbul’da İmamoğlu için çağrı yaptınız diyebilir miydi? Hayır! Çünkü HDP taraf olmadı. Taraf olmak üzereydi ki önlendi.

Bu konjonktürde İmralı’da yeni bir pazarlık gündeme gelebilir mi?

Harûn Colemêrgî: Bence Sayın Öcalan bu mevcut dengede kimseyi İmralı’da kabul etmez.

Dün Millet İttifakı, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı olarak ilan etti. Altılı Masa’da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener kriz çıkarmıştı, sonra geri döndü ve Kılıçdaroğlu’na onay verdi. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için ne diyeceksiniz?

Harûn Colemêrgî: Akşener’in erken davranması beni şaşırtmıştı. Erdoğan’ın susması da beni şaşırtmıştı. Belki de dönüp ona “yanlış yaptın, muhalefetin enerjisiyle yeterli sayıda milletvekili kazanmadan beni Cumhurbaşkanı seçtirsen ne olacak, seçtirmesen ne olacak demiştir. Milletvekili sayısı parlamento çoğunluğuna yaramayan MHP ve IYIP aynı şeydir. Akşener için her şekilde kötü oldu. Şimdi HDP ile görüşmeyin fikrinde de ısrar ederse muhalefet korkusunu saldığı için hiç düşünmeden ret eder.

Ama bakınız, geçen yıl Mukteda es Sadr İran karşıtı gösterileri başlatıp Bağdat’ta parlamentoyu işgal ettiğinde ve PDK de o blokun içinde yer aldığında, gece yarısı bir makale yayınlamış ve Sadr’ın okul, gençlik ve siyaset hayatını ve kişiliğini yazarak PDK’nin asla kendini riske atmamasını, üçüncü yolu seçmesini önermiştim. O gün PDK’nin Bağdat bürosu yakıldı. Sadr hiçbir zarar görmeden geri çekildi.

Erdoğan’ın çıkıp tam da Akşener geri dönerken ve 10 Martı da beklemeden dört gün öncesinden seçim kararını netleştirmesi bize bir şeyler anlatıyor. Muhalefetin Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağına ama parlamentoda çoğunluğu ele geçiremeyeceğine dair derin bir kaygısı ve kanaati var. Demek ki IYIP’i er veya geç Erdoğan’a gidecek gibi düşünüyorlar. Bence oyunun farkındalar. MHP ve IYIP arasındaki sessiz uyum her şeyi açıklıyor. Ötüken iktidarı tehlikede görseydi böyle olmazdı. Daha depremden birkaç gün önce biraz muhalifleşti diye kendi adamlarını hem öldürttüler hem de sahip çıkılmasını engellediler.

İşte bu nedenle bir şey önermiyorum ama diyorum ki seçim gecesi olaylar başlarsa en kolay hedef HDP olur. Bursaspor-Amed Spor maçını size de 12 Mart 2004 Qamişlo olaylarını hatırlatmadı mı? Aynı şeydir. İşgalci memuru Dışişleri Bakanının iki kişiyi görevden uzaklaştırarak geriye kalana “aferin” dediğini anladık, çünkü aynı şey Amed’te olsaydı gözaltında binler olurdu, Kürt kanarya kuşları derneğine bile baskın yaparlardı. Bunlar seçim gecesi için ne tür tedbirler içine olmamız gerektiğini gösteriyor. Batıda SADAT ve paramiliter güçler, Bakur’da Kürt Hizbullahı ve paramiliter güçler sokakta olacak. İşgalci devletin başına kim gelecek diye kendimizi ve bir tek Kürdü riske etmemize gerek yok. Biraz seyretmesini öğrenmek gerek. Yoksa yine Sadr gitti, PDK bürosu yandı hatırlatması yapmak zorunda kalırız. Erdoğan askeri müdahale ile NATO’yu kovdu, askeri müdahale olmadan gelmez. Darbe mekaniği ancak seçim kazanılırsa devreye girer. Herkes dikkatli olmalı.

Son olarak bir şey söylemek ister misiniz?

Harûn Colemêrgî: Bana ABD’den hangi hava savunma sistemini hibe olarak alsak iyidir diye sorulsa, önce Kürt basını baştan aşağı genç kadrolarla doldurulup ele geçirilmeli derim. Özgürlük hareketi basın diye bir şeyin kalmadığını görmeli. Hep aynı insanlara aynı soruların sorulduğu ortamda insanlarda bunama olur. Tebdili kıyafet dört parça Kürdistan’ın herhangi bir kentine gidin de hangi Kürt kanalı izleniyor bir bakın. Farkında olan kimse yok mu? Devrimciler ne zamandan beri reformlarla çözüm arar oldu? Teşekkür ederim…

 

İlginizi çekebilir