Muhittin Beyaz: Küreselleşen dünyada kitlelerin artan etkisi  

Günümüz yüzyılında, çağı yeni bir kisveye sokan güçlü bir mırıltı ve serzeniş hakim.  Parsellenmiş dünyanın her bölgesinde memnuniyetsizlik naraları yakılıyor. Her yerden bir kımıldama var. Bir zamanların İmparatorluklarını yerle yeksan eden güçlü ulus yapıları bile bu sismik çağrılar karşısında tüm sıvalarını döküyor.  

Ölüm öncesi bir ter ve bir doğurganın yaşaya bileceği en üst sancılar yaşanıyor tüm toplumlarda. Bu depremden kendine pay çıkarmak isteyen tüm ‘homojen kitleler’ (Cemaatler, kastlar,  sınıflar) çağları gibi enkazlar altında bırakılıyor. 

Eskilerin zümrelerini reddeden, sokaklardan yükselen heterojen – anonim kitlelerin ağırlıkları tümüyle her kurumun omurgasında hissediliyor. Bu bahsedilenlerin en fenomenleri kuşkusuz Fransa’da hala ayakta olan Sarı Yelekliler’dir.  

Tarihte de görüldüğü üzere kitlelerin çığlıklarını doğuran hep olduğu gibi ekonomi ve özgür bir yaşam standartlarından yoksunluk mahrumiyetidir.  Günümüz toplumlarını da aynı şekilde harekete geçiren Tunuslu Muhammed Buazizi gibi ekonomi yahut özgürlük, kapitalin yaşam alanlarına olan saldırganlığı, sosyal düzen, yaşam güvencesi, yaşanabilir bir düzen,  adaletin tarafsızlığı, insan onuruna endeksli bir yönetim… yani insanca yaşam için her ne gerekliyse bu tüm koşulların haykırılmasıdır.  

Bu cesaretli haykırış sadece Fransızların devrim kültürüne sahip bir reaksiyonun olduğunu artık söyleyemeyiz. Sosyolojik olarak Ortadoğu gibi iktidara tapan, iktidarı tanrılaştıran halklarda bile güçlü ve cesaretli  bir kitle haykırışı var. Şili’deki istenilen ve Arap baharındaki kaotik kitle hareketleri aynı isteklerle haykırılıyor. Fransa , Somali, İran, Irak ,Bolivya ,kitlesel hareketliliği yine aynı istekler kapsamında yapılıyor.  

Yine bunlarla aynı kitle pratiklerine sahip,  2018’deki Ermenistan olayları, 2005 – 2010 Kırgızistan olayları, 2003 Gürcistan olayları, 2004 – 2014 Ukrayna olayları vb. olaylar istek ve duygu bakımından günümüz kitleleriyle aynı ölçüye sahip kitlelerdir.  Öyle ki bu kitleler, iktidarları, mevcut yönetimleri denetleyen meşru bir güç haline gelmiştir artık. Böylece güçlü ulus yönetimleri, kitleler tarafından ciddi bir kıskaca alınmış ,sıkıştırılmış durumdalar. 

Eskilerin statükoya karşı devrim hareketlerinin en büyük silahı örgütlenmeydi. Günümüz kitlelerine bakıldığında  ise halihazırda bu potansiyeli taşıyan jenerasyonların bir sınıf kategorisinde oldukları söylenilebilir. Bilhassa sokaklarda yüksek sese karşı çığ gibi büyüyen insanlar  mevcut. Öyle ki sınıfların ,zümrelerin, kralların çağı ve değerleri yitirildi. Buna ilerici demokrasinin temelleri demek yanlış olmasa da nihayetinde en doğrusu kolektif  bir kitlenin ekseninde kitlesel demokrasi argümanlarının evresini oluşturduğu söylenilebilir. 

Kitlelerin lidersiz, renksiz ,sembolsüz bir şekilde başarıyı yakalamaları ise müthiş bir şaşkınlık yaratıyor. Devlet aklına  yahut geleneksel direnişçilerde bu şaşkınlık hakim . Neticede bu şartlar yeni bir düzene hitap ediyor. Eskinin tüm değerlerini nispi bir şekilde reddeden bir hareketlilik mevcut. Artık egemenlerin çağını hışımla kapatan bir kitle düzeni hakimiyetini gösteriyor. Bu önlenemeyen yeni bir evrenin ayak sesleridir. Gelecekte bu hareketliliklerin yaratabileceği inanç jakoben kulübündeki ‘’Robes Pierre’’ gibi taraftarları yaratmayacağını da kimse söyleyemez . Şimdilik masum duygular sonucunda gelen başarıların kitleler içinde epik bir hal aldığı da su götürmez bir gerçek.  

Şuan somut ve bilinen tek bir şey var ki kitle hareketliliği dünyanın her bölgesine sirayet etmesidir. Ve  kitlelerin mevcut durumu ‘ burjuvazinin ilk yılları’ gibi saf, münferit ve yardım severler. Sonradan burjuvazi gibi bir sınıf yaratılırsa tekrardan tarihin en kahredici zulmü gecikmeden ortaya çıkacaktır. 

Kitlelerin böyle muazzam bir şekilde büyümelerinin, söz sahibi olmalarının altında çağın sosyolojik gerçekleri de yatmaktadır. Kitlelerin sirayetindeki o saik bu olsa gerek :  nasıl ki insanlığı Ortaçağ’dan kurtaran ,kültürel, sosyal, tarihi, dini, teolojik, psikolojik, … değişimler ,kendileriyle birlikte yaşayan tüm değerleri de değiştirmişse işte böylece  21. yüzyılda zapt edilmez değişimler karşısında da tüm değerlerin aynı şekilde yitirildiğini itiraf edilebilir. 

Artık ne orta bir yaş  eski değerlerle yeni yüzyılda bir anlam bütünlüğü sağlaya biliyor nede  yeni yüzyılın jenerasyonları kendini o değerlere ait buluyor. Evlerde, köylerde ve kentlerde  yeninin eskiye karşı müthiş bir çatışması var. Bu çatışmalar ekseninde tüm değerlerin iki taraf içinde yitirildiğini pekala söylenebilir. Eski değerleri yitiren anlamsızlaştıran somut örnekler bunlar olmalı. 

Bilindiği gibi saatler ve günler içerisinde yeni yeni  gezegenler keşfediliyor. Her gün teknolojide inanılması güç gelişmeler kaydediliyor. Eski dönemlerin çağlarını açan kapatan sansasyonel gelişmeler saatlerin içlerine sıkıştırılmış. Başka gezegenlere kalıcı yerleşimler kuruluyor. Turizm uzaya açılıyor. Ulaşım , iletişim  bilinmezlik geleneklerini aynı şekilde paramparça etmiş. Hal bu olunca ve yol bu yöndeyken kabul gören tüm eski gelenekler birer birer kan kaybetmeye başladı. 

Örneğin ulus yapılanmasının sınırları küreselleşme karşısında adeta eriyor. Ya da dinin ,geleneklerin bilim karşısında tutunamaması  gibi. Ezici bir şekilde yüzyılın jenerasyonları toplumsal hareketlilikteki muktedirliği bariz örneklerle göstermektedir kendini. Öyle ki  ‘başlayan devrimler, gerçekte sona eren inançlardır’. Bu her zaman böyle geldi. Tabi kitlelerin bu beyanları ve benzer sirayetleri toplumları küresel bir zemine indirgediklerini de biliyoruz. Sonuçta benzer isteklerin benzer yönetimlerle son bulacağı, bu metotla kitlelerin yarattığı devinimler çağın sesine muhakkak ki karşılık verecekti. 

Ulaşım ,iletişim , ortak buluşlar vb. gelişmeler neticede  ortak değerlere dönüşmektedir. Bu bazda değerlen dirildiğinde kitlelerin neden  sınıflara ,liderlere hitap etmediğini de anlamlandıra biliriz. Bu kitlesel hareket karşısında ırkların, renklerin, anlamlarını tümüyle yitirildiğini görmekte mümkün. 

Zaten ulus devlet yönetimlerinin ırklara dayalı sınırlı yönetimi  mevcudiyette olduğu için heterojen kitlelerle kesin kes bir çatışması söz konusuydu.  Sonuçta ırklara dayalı, bir tabaka üstüne kurulan yönetimler kitlelere karşısında yok oluştan başka tutunacakları hiçbir şeyleri yoktur. Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde sınırları kaldırmalarının nedeni daha dünkü düşman olmalarının nedeni değildir. Ve bu gelişmenin tesadüf sonucu geliştiğini de kimse söyleyemez. Neticede mevcut düzene karşı  sadece hareketlenen kitleler değil , yeni çağın tüm düzeni ,var olan düzene karşı gelişiyor. 

Bu sebepledir ki değişim kaçınılmazdır. Kitleler arasındaki enformasyonda bunun bir göstergesidir.  Yansıra Avrupa’daki soyut sınırlar gibi yine Avrupa’nın hazırladığı daha geniş ve insanlığın tümünü kapsayan  insan hakları evrensel beyannamesi de bu durum için başka bir örnektir. Bunlarla birlikte moda, teknoloji, bilim, sanat vs. gibi etkilerin yanında günümüzde dünyaya yayılan corona virüs gibi vakalarda  küreselleşmenin temellerini güçlendirdiğini belirtmekte fayda var. Sonuçta bu vakalara karşı dev bir ilişkinin pratikleri yapılmaktadır. Onun için bu tarz gelişmeler her ne kadar korkutucuda olsa geleceğe dönük  kolektif ilişkileri geliştirdiği kuşkusuzdur. Her ne kadar biz cağı yorumlamaya çalışsak da her zaman olduğu gibi en doğrusu çağın söyleyecekleridir. 

Sadece bilinen tek bir gerçek var ki oda ‘Kitlelerin giderek büyüyen etkisini ve iktidarların onlar karşında  art arda gösterdiği teslimiyeti düşününce , kuşkusuz, ilerde daha pek çoğuna tanıklık etmeye yazgılı’ olduğumuzdur.

İlginizi çekebilir