Günay Aslan: İdlib düğümü nasıl çözülecek?

Putin, idlib’deki Türk askerlerinin vurulması emri verdiğinde, vurulacak darbeyle birçok şeyin yanı sıra Türkiye’nin iç siyasi dengelerini de etkilemeyi amaç edinmiş olacak ki, uçak bombardımanı öncesinden başlayarak yoğun bir medya bombardımanı başlattı. 

Muhtemelen vurduğu darbenin Türkiye’deki Erdoğan karşıtlarını güçlendireceğini, özellikle de Türkiye’nin Suriye’den geri çekilmesini ve Esad’la görüşülmesini isteyen katı Kemalistleri harekete geçeceğini düşünmüştü ama, düşündüğü gibi olmadı.

Türk devleti içindeki güç odakları ve onların toplum içindeki uzantıları Erdoğan’ın arkasında duran bir tavır aldı. Devletin güvenlik bürokrasisi son 10 yılda yaşanan birçok krizde olduğu gibi, Türk toplumuna travma yaratan son Rus saldırısında da Erdoğan’ı kollayan bir tutum sergiledi.

Türk devleti Putin darbesinin Erdoğan’ı zayıflatmasına izin vermedi.

Erdoğan tercihinin devam edeceği mesajını veren Türk devleti, yaşanan krizlerin içeride siyasi zafiyet yaratmasına izin vermiyor. Bunun için bütün imkanlarını devreye sokuyor; meşru-gayri meşru her türlü yol ve yöntemi kullanmaktan çekinmiyor. 

Bölgede taşlar yerine oturuncaya değin iç siyasi dengelerin değişmesine, bir alternatifinin çıkmasına izin verecek gibi de görünmüyor.

27 Şubat saldırısı sonrası Türk devletinin Erdoğan’ı, Batı dünyasının da Türkiye’yi kollayan bir tutum alması İdlib düğümünün nasıl çözüleceğine ilişkin önemli ipuçları veriyor. 

Erdoğan’ın yarattığı ‘’ikinci mülteci krizine’’ rağmen Avrupa Birliği’nden gelen tepkiler ve Amerika’dan gelen sinyaller, Türkiye’nin Avrupa ve Amerika ile ilişkilerinin iyileşme eğiliminde olduğuna işaret ediyor. 

Bu durum Putin’in işini zora sokuyor. Erdoğan’ın Amerika ve Avrupa’dan alacağı destekle, daha doğrusu onların iteklemesiyle Putin’i köşeye sıkıştırmaya devam edeceği gözleniyor. 

Rusya, Türkiye ile savaşmayacağına; Putin, çok yatırım yaptığı bölgedeki stratejik hedeflerinden Esad ve İran yüzünden vazgeçmeyeceğine göre, krizi çözmeye yönelik olmasa da dondurmaya yönelik yeni bir hamle yapabilir. 

Birçok siyasal gözlemci Perşembe günü gerçekleşecek Erdoğan-Putin görüşmesinden böyle bir sonucun çıkmasını olası görüyor.

Türkiye’nin İdlib’de kalacağı ve yeni Suriye’nin inşasında söz sahibi olacağı gözleniyor. İstesek de, istemesek de durum bunu gösteriyor. 

Türkiye geri çekilmemekte ısrar ettiğine ve krizi derinleştirdiğine göre, Putin’in ya bir adım daha ileri gitmesi ve çatışmayı derinleştirmesi veya bir adım geri giderek, kalıcı olmasa da ‘ara bir çözüm’ üretmesi gerekecek…

Şartlar ikincisinin olacağına işaret ediyor.

Dediğim gibi son olaylar Türkiye’nin Suriye’de kalıcı olduğunu bir kez daha gösterdi. Türkiye, ya silah zoruyla; ağır bir askeri bozgunla çıkarılır veya Amerika, Avrupa ve Rusya üçlüsü onu oradan el birliğiyle çıkarmaya çalışır. 

Şayet ABD ve AB bunu ister, bastırır ve ağır yaptırımlar uygular ise Türkiye o zaman belki çıkmak zorunda kalır ancak, Amerika ve Avrupa’nın politikası Türkiye’nin Suriye’den çıkarılmasına değil, aksine kalıcı olmasına ve bir denge oluşturmasına yöneliktir.

Kaldı ki Amerika kendisiyle işbirliği içindeki bir Türkiye’yi Suriye’de güçlendireceğini Rojava’nın işgaliyle zaten göstermişti. Şimdi ABD ve AB, Türkiye’yi Rusya’ya karşı bir denge unsuru olarak tutmak, baskılamak için kullanmak istiyor ve süreç bu yönde gelişiyor.

Rusya’nın şiddetli tepkisi de buradan kaynaklanıyor. Putin, sadece Suriye’de değil, Akdeniz ve Libya’da da Erdoğan ile birlikte bir çözüm üreteceğini, bu eksende bazı dengeler inşa edeceğini hesaplamış olsa da,Türkiye bunu Rusya yerine Amerika ile yapmaya çalışıyor.

Erdoğan, Putin’i Kürtler nedeniyle ürkütmemeye, elde tutmaya devam etmeye çalışsa da, Rojava’nın işgaliyle birlikte Amerika’yla yeniden iş tutmaya başladığı ve buradan devam edeceği gözleniyor.

Erdoğan bu nedenle kimi yerde Putin’e rağmen bazı adımlar atıyor, zorlayıcı oluyor ancak, Trump’tan beklediği desteği aldığı için olsa gerek kendinden emin görünüyor.

Yeri gelmişken; Trump’ın Erdoğan-Putin görüşmesi öncesi iki önemli diplomatını; ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Kelly Craft ile Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’yi Ankara’ya göndermesi, ‘Erdoğan’a arkandayım’ mesajı vermesi anlamına geliyor ki Putin bunu görmezden gelmeyecektir.

Kaldı ki Putin, Suriye’den alacağını almış, yapacağını yapmış havasında ve Esad’ı, özellikle de İran’ı ikna edemez ise bundan sonrası için İsrail’e göz yumduğu gibi, o da Türkiye’yi elde tutma hesabıyla Türkiye’ye göz yumabilir. 

Bunun işaretini de Türkiye’ye vurduğu darbeden birkaç gün sonra verdi zaten. Rusya göz yumduğu için Türkiye’ye misilleme yapabildi ve Türk ordusu bu sayede Suriye ordusuna ağır zayiat verdirdi.

Putin, Esad veya İran için Türkiye ile savaşmak bir yana, Türkiye’nin kendisine sağladığı avantajlardan vazgeçmez. Çıkarlarının örtüşmediği yerde çatışmayı değil, ötelemeyi seçecektir. 

Bu yüzden Esad ve İran’a rağmen İdlib için yeni bir formül üretecektir. İran da bunu fark etmiş görünmektedir. Ruhani’nin telefon görüşmesinde Putin’i ‘uyardığını’ açıklamasını böyle değerlendirmek gerekmektedir.

Daha önceki bir yazımda belirtmiştim; İdlib bölgesindeki savaş aslında İran-Türkiye savaşı olarak yaşanıyor. Karada İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah milisleriyle, Türkiye’nin desteklediği cihadistler ve Türk ordusu savaşıyor. 

Bu savaşta her iki taraftan da can kayıpları yaşanıyor. Türkiye ve bağlı güçler ilerlediği ve Rusya’nın çizdiği sınırlar geçildiğinde ise gözler Rusya’ya çevriliyor ve Rus hava savunması devreye giriyor.

Ancak 27 Şubat saldırısına Türkiye’nin verdiği karşılıkla bunun da sonuna gelmiş bulunuyor. Suriye’de güç dengeleri İran aleyhine değişiyor ve burada İsrail faktörünü göz ardı etmemek gerekiyor. Rusya’nın İran’ı daha fazla koruyup kollaması da artık mümkün görünmüyor.

Son olarak; Erdoğan ile Putin restleşti ve bu restleşme iki ülkeyi savaşın eşiğine getirdi. Ancak artık kimse bir adım daha ileri gidemez. Herkes sınırlarına dayandı. Kısa erimde yeni bir ateşkesin ilan edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Taraflar oldukları yerde kalacaktır ve gerisi zamana bırakılacaktır.

İdlib düğümün çözülmesi ötelenecektir. Bu Suriye Kürtleri için yeni tehlikeler üretecektir. Zira rejim olmasa da, savaş atına binmiş Türkiye yönünü Kürtlere çevirecektir. Amerika taraflar arasında bir uzlaşı sağlayamaz ise SDG bölgelerine yönelik yeni saldırılar gündeme gelebilir…

 

İlginizi çekebilir