Günay Aslan: Ayrımcı infaz yasası yerine ayrımsız genel af

Koronavirüs salgını can almaya, ekonomik, sosyal yıkımlara neden olmaya devam ediyor. Kriz derin; kimse ne kadar süreceği ve ortaya çıkardığı sonuçlarla nasıl baş edileceğini bilmiyor.

Bir milyarı aşkın insan evine kapanmış durumda., 200 milyona yakın insan daha şimdiden ekonomik zarara uğradı. Sınırlar kapatıldı. Serbest dolaşım engellendi. Üretime ara verildi. Bir ay gibi kısa bir sürede birçok ülkede hayat durma noktasına geldi. 

Korona dünyayı bir belirsizlik sürecine doğru sürüklüyor ve bu durum derin kaygı yaratıyor. Herkes kendisi, ailesi, sevdikleri, çevresi ve bunların üzerinden de üyesi olduğu dünya insanlık ailesi için endişe duyuyor.

Herkes eli yüreğinde ve nefesini tutmuş bir halde kendisine yöneleceğinden korktuğu tehlikelerin gerginliği içinde korona virüsünün seyrini ve neden olduğu insani, ekonomik, sosyal krizleri izlemeye çalışıyor.

Ve yine herkes bir çözüm, bir çıkış yolu bulunsun istiyor ve bunun umuduyla da gözünü vatandaşı olduğu ülkenin yöneticilerine çevirmiş durumda. 

Elbette kriz dönemleri yönetimler ve yöneticiler için de tarihi bir sınav niteliği taşıyor. Yönetimin nitelikleri ve yeteneklerine, yöneticilerin basiretine en çok da kriz dönemlerinde ihtiyaç duyuluyor. 

Olağanüstü şartlara uygun acil, adil tepkilerin geliştirilmesi, yerinde doğru kararların verilmesi, krizin etkili yönetilmesi böylesi süreçlerde hayati önem arz ediyor.

Krizin olumsuz etkilerine karşı nitelikli yönetim ve etkili liderlik gerekiyor ve ancak bu sayede olumsuz etkiler en aza indirilebilir; tehditlerin ve risklerin daha da büyümesinin önüne geçilebilir.

Öte yandan elbette yeryüzünün bütün ülkeleri ve devletleri gibi Türkiye ve Türk devleti de bu sarsıcı küresel kriz döneminde tarihi bir sınavla karşı karşıyadır. Kriz Türkiye’yi de sarsmakta ve onun içinde riskler yaratmaktadır. 

Ne var ki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve AKP’nin Genel Başkanı Erdoğan’ın kriz karşısındaki tutumu, açıkladığı önlemler paketi ve hükümetin içine girdiği arayışlar krize bir çare üreteceğe benzemiyor. 

Türkiye işin ciddiyetinin farkında görünmüyor. Kendine özgü vurdumduymazlığı ve sorumsuzluğuyla tehdidin giderek büyümesine zemin oluşturmaktan başka bir şey yapmıyor.

Oysa Türkiye’nin de eskisi gibi davranması ve hiçbir şey olmamış gibi değişen şartlara sırtını dönerek sorunlarına çözüm bulması ve ayakta kalması artık mümkün değildir.

Türkiye’nin de diğer ülkeler gibi farklı yaklaşımlar, arayışlar içine girmesi, küresel krize ve krizin derinleştireceği yapısal iç krizlerine çözümler üretmek için harekete geçmesi gerekiyor. 

Öte yandan krizlerin kısa süreli de olsa otoriterleşme eğilimlerini güçlendirdiği biliniyor. Türkiye’de hem devlet katında hem egemen siyaset alanında bu eğilimin çok güçlü olduğu da biliniyor.

 Ancak bunun faturası daha sonraları çok ağır olarak ödeniyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bu kriz sürecine daha çok otoriterleşme ile değil, aksine demokratikleşme ile karşılık vermesi gerekiyor. 

Türkiye’nin etnik, dini, kültürel, siyasal vd. bütün toplumsal dinamiklerini ortak bir payda etrafında bir araya getirecek; içeride dayanışmayı, buluşmayı ve barış içinde, özgürlük ve eşitlik temelinde bir arada yaşamayı güçlendirecek adımlar atması gerekiyor.

Bunun için de işe cezaevlerinden başlamalıdır.

Bugün Türkiye cezaevlerinde 260 bin insan var ve korona krizi herkesin olduğu gibi bu insanların da hayatını tehdit ediyor. Salgının er veya geç cezaevlerine ulaşması da kaçınılmaz görünüyor.

Kaldı ki iktidar da bunun farkında görünüyor ve ‘infaz yasasıyla’ sözüm ona önlem almaya çalışıyor. 

AKP Genel Başkanı Erdoğan ve onun hükümeti siyasal tutsakları kapsam dışında bırakan ayrımcı, intikamcı infaz düzenlemesi Türkiye’nin siyasal krizini, yargı krizini, vicdan ve ahlak krizini derinleştirmek başka bir sonuç vermeyecektir.

Bu infaz yasası bu haliyle açık bir cinayet anlamına gelmektedir ve içeriden çıkacak her tabutla birlikte Türkiye biraz daha karanlığa gömülecektir. 

Yol yakınken ve yasa henüz Meclis’ten geçmemişken bu yanlıştan dönülmeli;Türkiye devlet krizinin sonucu olan günümüz cezaevi gerçeğiyle yüzleşmeli, orada yaşanan insanlık dramlarının önüne bir genel af ile geçmelidir.

Türkiye’nin bugün acil ihtiyacı ayrımcı infaz yasası değil, genel aftır; zindanların boşalmasıdır. 

Demokrasi dinamikleri de bu bilinçle hareket etmeli, zindanda olan ve ölüm tehdidiyle karşı karşıya kalan siyasal tutsaklarla etkin bir dayanışma içinde olmalı ve genel af talebinin arkasında ısrarla, sonuç alıncaya değin durmalıdır.

Konun gündemden düşmesine de izin verilmemelidir.

İlginizi çekebilir