Behice Feride Demir: Şeyh Said’in Kütüphanesi

Torunu Abdullilah Fırat’a göre “ Şeyh Sait Efendi’nin kitap merakı daha küçük yaşında başlamıştır. Söylendiğine göre on yaşlarında kitap toplamaya başlamış, bu merakı bir tiryakilik halini almıştır. Bu bağlılığı 1925’teki kıyam hareketine kadar devam etmiştir.”

Sükunetli bakışları, tebessümle örtülmüş çaresizliği, illegal bir yargılanma ve yine kitaplara konu olan bir vasiyetle hayattan ayrıldığında altmış yaşında idi. Ölüm anında bile kötü bir söyleme imza atmadı. Ama onu, arkadaşlarını ve milletini yok sayan zihniyet, ölüsünden hep korktu.

Şeyh Said, Kürt tarihinin sevilen, saygı duyulan ve ölümünden sonra hakkında çok fazla yazılıp çizilen birkaç liderden biridir. İsyanın konjonktürel dezavantajları kadar, Şeyh Said’in dini kimliği de tartışma konusu olmuş ve mensubu olduğu hareketten daha fazla merak edilmiştir.

Bazı tarihsel davalar, liderlerin misyonuna göre şekillenir. Şeyh Said, kendine ve dönemine göre büyük bir misyona sahipti ve öncülük yapmak zorunda kaldığı hareketi fazlasıyla etkilemiştir. İmparatorluk sistemi, din ve sınıfsal etmenlerin toplumsal bütünlüğü oluşturduğu bir dönemde, medrese eğitimi ve kültürünün sosyal bir gerçeklik olduğu şartlarda yaşadı. Şeyh Said’in bilgi ile olan bağı ve alimliğini perçinleyen okuma kaynakları aynı zamanda Kürdistan’daki düşün dünyası hakkında da önemli ipuçları taşımaktadır.

Geçtiğimiz yıl Avesta yayınlarından çıkan ve Abdülillah Fırat tarafından tahsisi yapılan Kütüphane Risalesi, Şeyh Said’in şahsıyla özdeşleşen 1925 isyanının manevi kapsamını irdelemek açısından yeni bir eserdir.

Erzurum’dan Şam’a, Tebriz’den Bağdat’a, Mekke’den Semerkant’a uzanan yolculuklardan aldığı sayısız kitabı evine ve medresesine taşıyan Şeyh Said’in bilinçlenme serüveni aynı zamanda, alimlik, felsefe ve siyaset üzerine tarihsel dipnotlar mahiyetindedir. Ortadoğu ve Asya arasında geçen seyahat ve ticaret gezilerinde dönemine göre güncel olan pek çok eserin Kürdistan medreselerine taşınması, Kürtlerin İstanbul bürokrasisi dışında bir akli perspektife sahip olduklarını göstermektedir. Öğrendiğimiz kadarıyla “Kitaplığındaki kitap sayısının 20 bin » gibi yüksek bir rakamda olması Şeyh Said’in aynı zamanda kendine has bir siyasi kompozisyon yarattığının işaretidir. Şeyh Said’in bütün eserleri özenle, bilerek ve merakla seçtiği kendi yorumlarından anlaşılmaktadır. Kütüphane Risalesi’nin dört cilt olduğu ancak, kıyam sonrasındaki talanda diğer üç nüshasının bütün kütüphane ile birlikte yok edildiği ve elimize ulaşan Risale’nin ilk cilt olduğu okur ile paylaşılmaktadır.

Modern dönemdeki siyasi olayların unutulmaz aktörlerinden biri olan Şeyh Said’i yıllara yayılan duyum, methiye, kutsiyet ve mağdur vasfının ötesinde, okuduğu kitaplar üzerinden tanımak hem bu atıfların gerçekliğini, hem de kimi ithamların reddi adına önemlidir. Doğulu lider sisteminin teoloji ve ideolojiyi despotizm mengenesine dönüştürdüğü bir coğrafyada, bir Kürt liderin dini muvaffakiyetini ,ekonomik gücünü ailevi ve şahsi egosunu devre dışı bırakarak ilim alanları yaratması, radikal değişimler için yeterli gelmesede ulusal hakikatler açısından asla küçümsenemez.

 Şeyh Said’in kitap boyunca yaptığı şerhler, ekler ve fikirsel yorumlar naif bir şahsiyetin ilim sohbetine benzemektedir. Kitap dört ana başlıkta tasnif edilmiştir. Her tasnifte kitapların alındığı yer, fiyatı, basım ve yazınsal şekilleri dikkatlice belirtilmiş.

Bir okur olarak Buhârî’nin “Ben el-Camiu’s-Sahih” kitabının yazılış öyküsünü ve Buhârî’ye dair orjinal bilgileri Şeyh Said’in kaleminden okumak ayrı bir sürpriz. Adını bilmediğimiz sayısız kitap, Şeyh Sait’in kültürel zenginliği ve düşünsel seçkinliği ile karşımıza çıkarken, ona “gerici” yaftasının vurulma absürdlüğünü kolayca anlıyoruz.

Gericiliği gizli bir devlet politikası olarak benimseyen, ırkçı ve ırka dayalı yeni bir din icat eden Kemalist Cumhuriyet’in Şeyh Said’in dinî kimliğini yıllar yılı anti medeniyet tezi olarak neden modifiye ettiğini yine Şeyh Said Kütüphanesinin akıbeti ile beraber sorgulayabiliriz.

 1925 isyanı hem Türk resmi tarihinin yapay kurgusunda hem de Kürtlerin Kemalizm’le yaşadıkları her türlü savaşın başlangıç noktasıdır. Bu yüzden Şeyh Said, giderek her iki tarafın yüzleşme sembolü haline dönüşmektedir.

Kütüphane Risalesi 13 şubat 1925’in doksan dokuzuncu yıldönümünde Şeyh Said ve dava arkadaşlarını hatırlamamız, anlamamız ve tarihlerini yeniden yazabilmemiz için iyi bir fikri takip sayılır…

 

İyi pazarlar.

İlginizi çekebilir