Hasip Kaplan: Corona sonrası Avrupa

2004’lü yıllarda AB ortak yeni bir anayasa tartışmasını yaşarken, neo-liberal politikalar ile sosyal perspektifler temelinde iki görüş çatışıyordu. Tartışmalarda sol ve emek yanlıları neo-liberal politikaların gericileşme ve yabancı düşmanlığına yönelik artacağını savunuyordu.

Fransa’nın AB Anayasası referandumda hayır oyu vermesi İrlanda’da esen rüzgarlar, diğer devletlerinde  AB Anayasasını referandumdan geçirme istekleri ile kabulu çıkmaza giriyordu.

2008 yılında dünyayı sarsan üçüncü büyük buhran, Finansal Ekonomik Krizin tam tamları çalarken en başta ABD ve Birleşik Krallık ekonomileri etkileniyordu. 

Avrupa’da krizin dalgaları yayılırken, en başta Yunanistan İtalya ve İspanya olmak üzere devletler korkunç bir borçlanmaya sürükleniyordu. 

Türkiye’de ise AKP iktidarı kriz teğet geçecek,bizi etkilemeyecek diyordu.

Meclis’te bütçe görüşmelerinde krizi fırsata çeviririz demeye başlamıştı. Avrupa ile ithalat ve ihracat yüzde ellilerden kırkların altına düşerken, döviz hızla yükselir sıcak yerli ve yabancı para 2013 itibariyle ülkeyi terk etmeye başlarken, iktidar ‚İMF’ye borç verebiliriz‘ aymazlığı içindeydi.

Sonucu kötü oldu. İşsizlik ve enflasyon arttı. Üretimde gerileme, büyümede gerileme oldu.

Milleti Suriye müdahalesiyle oyalamaya çalışan iktidar çözüm sürecini rafa kaldırıp, 7 Haziran 2015 seçim yenilgisi sonucu Cumhurbaşkanı seçimlerini yeniledi. 1 Kasım 2015 tarihindeki seçimler öncesi ‚hendek‘ bahanesiyle Sur, Nusaybin, Cizre, Silop, İdil, Şırnak Yüksekova ve birçok şehirde yasaklar koyup, aylarca şehirleri bombaladı.

90’lı yılların konsepti 21. yüzyılda; 2015’te şehirlerde uygulanmaya başlamış, katliam ve şehir yıkımlarına dönüşmüştü. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda sınır tanımıyorlardı.

Finansal kriz Avrupa’da etkisini hızla gsöteriyordu. Ekonomide çöküş yaşanırken, İŞİD’in cihadist çetelerin saldırılarının etkisiyle İslam karşıtlığı ile birlikte, yabancı düşmanlığı, ırkçılık güçleniyordu.

Aşırı sağcı ırkçı partiler seçimlerde oylarını arttırarak AB Parlamentosuna girebiliyorlardı. 

İngiltere’nin  Brexit süreci ile ayrılması 31 Ocak 2020’de  kesinleşiyordu. Küresel finans krizinin en çok vurduğu devletlerin başında Birleşik Krallık geliyordu. Avrupa Birliği önce ekonomik bir topluluk olarak yola çıkmıştı. İlk firesinide ekonomik krizden vermişti.

Avrupa Covid-19 öncesi mülteci ve göç dalgasıyla boğuşurken, Akdeniz’de Ege denizinde her gün yüzlerce mülteci yaşamını yitiriyordu. İnsanlık trajedisi Avrupa’nın korkulu rüyası haline gelmişti. Sınırlar kapatıldı. Ege ve Akdeniz’de gemilerin önü kesildi. Limanlarına yanaştırılmayanlar denizlerde boğuluyordu.

Türkiye göçmen ve iltica üssü aynı zamanda, bir geçiş köprüsüne dönüştürülmüştü. Suriye savaşında beş milyon mülteci Türkiye’den Avrupa’ya geçmek için fırsat kolluyordu. İktidar ise Avrupa’yı kapıları açmakla tehdit ediyordu.

İşte bu koşullarda binlerce mülteciyi Yunanistan ve Bulgaristan’a  Avrupa’nın tel örgülü sınırlarına gönderen  AKP+MHP İktidarı aniden Corona virüsü ile sarsıldı. Kapılar kapandı, bu kez Türkiye’nin  31 büyük şehrinde sokağa çıkma yasakları konmaya; girişler ve çıkışlar yasaklanmaya başlamıştı.

Dünyayı sarsan salgın fırtınasında iktidar muhalefeti ezmeye, dışlamaya HDP belediyelerine kayyım atamaya,seçilmiş milletvekillerine saldırmaya başlamıştı.

Önce kendi yandaşları için bir af  infaz yasası çıkardılar, siyasi suçları gazetecileri siyasetçileri düşünce açıklayanları devlete karşı suç işleyeneleri kapsam dışında bıraktılar. Yurttaşa ve kamuya karşı suç işleyen mafya katiller hırsızlar gaspçılar tecavüzcüler serbest bırakıldı.

Zamanla Corona salgının teğit geçilecek kadar hafif olmadığını anlayınca iktidar, yurttaşa yardım edeceğine para yardımında bulunmalarını istedi.

Sonra demokratik bir toplumda anayasal ve yasal hak olan tüm temel hak ve özgürlükler rafa kaldırıldı. Yurdun her yerinde yurttaşa karşı güvenlik güçlerinin sistematik ve yaygın aşırı orantısız  şiddeti başladı.

Dolar yedi liranın üzerine çıkmış, iflaslar başlamış, ekonomi çökmeğe başlamıştı. İktidarın damat Maliye Bakanı sanki uzayda yaşıyormuş gibi ekonominin uçuşa geçtiğini açıklıyordu.

Gerçek farklıydı; 1929 yılında dünyanın yaşadığı ekonomik krizin bir benzeri yaşanıyordu.

Ne Avrupa ne de Türkiye eskisi gibi olmayacaktı. 

2020 Covid-19 un neo-liberal ekonomi politikalarının da sonu olacağını gösteriyor. Resesyon olasığı yüksektir. Aşıyla atlatılamayacak kadar ekonomi hasar görmüştür. Borçlanma artacak, finansal kriz derinleşecek.

ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası rekabet ederken paraları dağıtırken yeni krizle her şey değişecek.

Lüxemburg’ta bulunan AB Divanı artık Corona iflasları ve şirketlerin çöküşlerinde haksız rekabet  davalarında artış olacak, ekonomik rekabet korkunç boyutlara ulaşacak. 

Corona günleri devletlerin aldığı AİHS ne aykırı uygulamalar, insan hakları ihlalleri Strasbourg/AİHM önünde çoğalacak. AİHM Yeni Başkanı Robert Spano Corona salgını nedeniyle mahkemenin iş yükünün artacağını söyledi. 

Başta Ortadoğu olmak üzere süren savaşlarda, insanlığa karşı savaş suçları artacak,Lahey’de UCM’nin yükü artacak.

BM İnsan Hakları Komisyonu devletlerin Corona ihlallerini Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin ihlali sonucu artacak başvuruları görüşmeye başlayacak.

Avrupa  Corona salgınını bahane ederek önlemler alacak. Sınırlarını kapatacak iltica ve göç dalgasını sert bir şekilde durduracak tedbirler alacaktır. Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslam karşıtlığı artmaya devam edecektir.

Avrupa sadece insan hakları toprağı değil. Franco, Mussolini, Hitler’in de toprağı. Sömürgecilik, silah satışları gündemden düşmeyen bir dünya.

Avrupa Yunanla parladı, Roma ile kuruldu, Rönesans ile gelişti, Corona ile gerileyecek.

BM, Dünya Sağlık Örgütü, NATO, Güvenlik Konseyi hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Reform ve değişim hızlanacak. Çin Vohan’dan çıktğı iddia edilen bir virüs dünyaya yayılırken ne din, ne ırk, ne zenginlik, ne de sınır tanıdı. İnsanlığın kabusu oldu.

Avrupa yardımlaşma, kadın-erkek eşitliği, çevre ve iklim hakkı gibi insancıl hukukta yeni değerler yaratabilecek mi,sorusuna cevap arıyor.

Kültür ve sağlık bir ticari malzeme olabilir mi? Avrupa bu sorunun cevabını tartışıyor. Ortak savunma harcamalarından eğitime sağlığa bütçe ayrılacakmı belli değil.

Avrupa’nın ve Türkiye’nin yeni bir dış politikası olacak mı? Kopenhag Kriterleri’nden uzaklaşan Türkiye, AB üyeliği askıda ne kadar yol alacak, belli değil.

Türkiye’de Başkanlık Rejimi,Otokrasi, geleceğini düşünerek, giderek sertleşecek. Muhalefete kan kusturacak, vahşilecek.

İşsizlik yoksulluk ve adaletsizlik artacak.Nefret politikaları gelişecek,ayrımcılık toplumda düşmanlığı arttıracak. Laik-Anti Laik, Sağ-Sol,Türk-Kürt, Zengin-Fakir ayrımcılığı derinleştirlecek,düşman hukuku sosyal patalamaların fitillerini ateşleyecek.

Elia Canettin’in deği gibi önümüzdeki günler ‘’Seçilmiş Travmalar’’ için uygun şartları oluşturuyor.

G-7 ve G-20 ülkeleri Corona felaketinin farkında. Teğet geçmeyeceğini görüyorlar,yeni önlemler almaya çalışıyorlar.Türkiyede iktidar ise salgını muhalefeti ezmek için bir fırsat olarak görüyor.

Avrupalı’lar kapitalizmi ve sosyalizmi, Amerikalılar federalizmi buldular. Sonra Avrupa gibi bölgesel birlikler federalizm modeli gibi bir örgütlenmeye yöneldiler.

Farklılıkları olan bir çok dinin dilin yaşadığı ülkelerde, çok resmi dil,eyalet sistemi, federesyon, otonomi yönetimleri gelişmiş ülkelerde başarılı uygulandı. Eşitlik Adalet Özgürlük hukuku gelişti.

Türkiye’de Corona günlerinde  tek dil tek din tek millet söylemini sürdürüyor. 

Ret inkar asimilasyon resmi devlet görüşü sürüyor. Mezarlıklara kutsallara seçilmişlere kadınlara halklara inançlara saldırarak ayakta kalmaya çalışan iktidar,seçim sistemleriyle onayarak demokrasi güçlerini tümden susturmak istiyor.

AKP+MHP İktidarı Corona ile değil kendi yurttaşı ile savaşmaya başladı.

Corona Türkiye’de teğet geçmeyecek. Siyasal ve sosyal sonuçları çok ağır olacak…

 

İlginizi çekebilir