Ali Engin Yurtsever: Ulusal Birlik ve Çığ Düşmesi 

Çığ dediğimiz doğa olayı! dağlık, engebeli ve eğimli arazilerde birikmiş olan kar tabakasının bir araya gelmesi ve iç veya dış kuvvetlerin etkisiyle başlayan ilk hareketin, yamaçtan aşağıya doğru kaymasıyla oluşur, tıpkı ulusal veya sınıfsal kurtuluş mücadelelerinde olduğu gibi.

Ulusal veya sınıfsal kurtuluş mücadeleleri önce teorik olarak örgütlenen ve kendi aralarında teorik farklılıklarından dolayı ayrı örgütlenmede bulunan birkaç grup insanın öncülüğünde ortaya çıkarlar. Bu grupların içinde en gerçekçi ve en fedakar olan grup diğerlerinden ayrılır, öne çıkar ve geniş halk kitleleriyle buluşur. Böyle grupların temel özelliği dünyanın her yerinde aynıdır. Genelde bir kişiyle başlayan ve genele yayılan düşüncenin ardından gitmenin getirdiği bir süreçtir. Bir başka belirleyicilik ise kurtuluşu hedefleyen grubun kaçınılmaz olarak şiddet eylemine başvurmak zorunda kalmasıdır. Bu bir tercih değil, karşılaştıkları siyasi-askeri politik şiddetin kendilerine başka seçenek bırakmamasından kaynaklanmaktadır. 

       Her sömürgeci sistem görünürde eşitliğin ve adaletin sergilendiği bir tiyatro sahnesi gibidir. Kabullenildiği ölçüde, o sahne parlak ışıklarıyla gözümüzü alır. Ancak sömürgeci sistemin temellerine yönelik bir başkaldırı olduğunda , dekor değişir ve vahşetin sınır tanımazlığı tüm gücüyle kendini gösterir. Kimileri bir önceki oyunun devam ettiğine inanmayı sürdürürler ve şiddete uğramaktan kaçınmak isterler. Sömürgecilik yerine, başkaldıranları suçlarlar. Oysa sömürgecinin gözünde hüküm değişmez. Önce başkaldıranlar arkasından da başkaldıranların soyundan gelenler artık birer kurbandırlar. Canları kendi düzenlerine adanmak üzere sunak taşına yatırılmalıdır.

Kürt Özgürlük Hareketi sömürgeciliğin tiyatrosunun sadece dekorunu değil, bütün yapısına yönelik bir başkaldırıdır. Kabul edilsin veya edilmesin her Kürt kendi kimliğinin sömürgeleştirilmiş her parçasında sömürgeden ayrı olduğunun farkına varmıştır. Bu farklılık kimilerine göre değişebilir ancak sonuç değişmez. Her Kürt sömürgecilerin gözünde artık sunak taşına yatırılması gereken birer kurbandır. Demokrasi tiyatrosu yerini bir süre avına bırakmıştır. Ancak görülmeyen gerçeklik şudur: Kürtler artık birer av değillerdir. Kanlarını dökenlerin, kanlarını dökmeyi öğrenmişlerdir.

     Her sömürge parçasının bilinçlenme, yurtseverlik duygusunu taşıma ve sömürgeciye karşı mücadele etme süreci farklıdır çünkü gelişim eşitsiz bir şekilde yaşanmıştır. Güney parçasında var olan yönetim görece bağımsız ve kendi yönetimine sahip olmasına rağmen, sömürgecilere karşı mücadele etmek yerine tam tersi işbirliğine gitmeyi tercih etmiştir. Bugün dünya tarihinde hem yurtsever hem de ülkesine sahip çıkma iddiasında olup da sömürgeciye toprağını açan, üstelik de o sömürgeciye karşı direnen Özgürlük Hareketi’ni, direndiği için suçlayan başka bir örnek yoktur. Elbette bütün bir halkın görüşü ve kararı değildir. Kuzeyde de benzer bir durum söz konudur. Sömürgeci devletten çare beklemek, oluşturulan korucu sistemine destek vermek de bu durumdan bağımsız değildir. Rojhilat’da ise Özgürlük Hareketi oluşumu dışında da sömürgeci devlete bir anlamda bağlılık söz konusudur. Rojava ise ağır bedeller sonucu kendi öz yönetimini elde etmiştir. Üstelik bu durum kendi sınırlarını da aşarak dünya genelinde kapitalist moderniteye karşı bir çözüm, bir kurtuluş modelinin umudu olmuştur. Sorun yok mudur, elbette vardır ancak her teori kendi gerçekliğini pratikte sınayarak gelişir. Eksikliklerini giderir, fazlalıklarını geride bırakır ve hayatın gelişimine göre yoluna devam eder.

       Ulusal birlik, sınıfsal veya ulusal kurtuluş mücadelelerinin kaçınılmaz gerekliliğidir. Ne kadar güçlü olursa olsun, hiçbir siyasi-askeri yapılanma bu gerçeklikten kaçamaz. Çünkü hiçbir toplumsal yapı yekpare değildir. Özellikle ulusal kurtuluş mücadeleleri geniş bir yelpazeyi içerirler. Materyalistten metafizik düşünceye, dindarından dinsizine, kişisel çıkarını hedefleyenden toplumsal çıkarı hedefleyene kadar çok geniş bir alanı kapsarlar.

      Peki, bu gerçeklik bütün Kurdîstan halkları ve mücadeleye önderlik edenleri tarafından aynı önemde biliniyor ve ortak mücadele çağrısı yapılıyor mu? Maalesef hayır. En net tavrı alan, ulusal birlik çağrısı yapan Kurdîstan Özgürlük Hareketi ve oluşturduğu yapı dışında şu an sömürgeciyle işbirliği derecesine varan bir ilişki ağı yaşayan Güney yönetimi hariç değer veriliyor. Ancak Güney yönetimi gözünü ve kulağını kapatarak görmemeyi ve duymamayı tercih ediyor. Bu bilinçli tercihin bugünün mücadele koşullarında dikkate alınmayacağını, halk tarafından bir anlam yüklenilmeyeceğini sanabilirler, hatta kısa süre sonra unutulacağını da umabilirler.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, yarın özgür ülke topraklarında dikilecek utanç anıtı ve hafızamızın canlılığı bu tercihte bulunanlara adanacaktır. Bir başka dikkatimizden kaçmaması gereken nokta ise, mücadelenin sadece Kurdîstan halklarına özgürlük getirmeyeceği, aynı zamanda Araplar, Çerkezler, Türkmenler ve soykırımdan geçmiş Ermeni, Pontus ve Süryani halklarına da kendi özgürlüklerini ve yönetimlerini de sağlayacak olduğudur. Bu nedenle sadece Kurdîstan halklarının mücadelesini de aşan, soykırıma uğrayan bu halkların da katılımını gerektiren bir gerçeklik, bir zorunlulukla karşı karşıyayız. Anılan halkların ilerici ve özgürlükçü yapılarının da bir an önce Kurdîstan Özgürlük Hareketi’yle ortak cephede bulunması gerekliliktir.

      Kısa dönemdeki mücadele sürecinin değerlendirilmesine bakınca, bunca acının ortasında dudağımıza hazin bir gülümsemenin yerleşmesini hüzünle görebiliyoruz. Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin ABD, Rusya ve daha birçok devletle işbirliği yaptığına dair suçlamalar hatta TC ile anlaşmalı bir mücadele sürecinin yaşandığına dair çarpıtmalar ve daha niceleri…

     Bir an için bu zevat-ı kiramın! kelamına inananlara ve kendilerine soralım: Bu nasıl bir işbirliğidir ki, hareketin önderi ve binlerce savunuru düşman tarafından esir edilerek, onlarca yıldır hapislerde tutuluyor? Bu nasıl bir işbirliğidir ki dışarda olanların da başlarına ödüller konuluyor ve her gün bombalanıp hayatları ellerinden alınıyor? Bu nasıl bir işbirliğidir ki yüz binlercesi sürgünlere çıkmak zorunda kalıyor?  Bugün mücadele eden Özgürlük Hareketi’nin siyasi tavrı nettir, anlamak istemeyenler vakitlerini kendi iddianamelerini yazmakla geçirmek dışında bir şey yapmıyorlar.

     Kurdîstan Özgürlük Mücadelesi bir çığ haline dönüşmüştür. Bu çığı durduracak hiçbir kuvvet yoktur. Ya o çığla beraber hareket eder ve büyük bir kütle olarak önünüze geleni ezer geçersiniz ya da o çığın altında kalarak ezilirsiniz. Bizler o çığın bir parçasıyız. Peki ya sizler,  çığa dönüşen ulusal kurtuluş mücadelesinin dışında kalanlar: ezilmeyi ve ezilmenin getireceği yok olmayı göze alıyor musunuz?

      

    

 

İlginizi çekebilir