Ali Engin Yurtsever:  Tanrılar mı Yoksa Sisifos mu Özeleştiri Vermeli? -1

Tanrılar tarafından cezalandırılan Sisifos (Sisyphos) kendisine verilen bir taşıi tepeye çıkarmaya mahkum edilir, ancak hedefe her yaklaştığında taş elinden düşer ve başladığı noktaya yuvarlanır. Böylece Sisifos sonsuza kadar taşı tepeye çıkarmakla cezalandırılır.

     Kürt siyasal hareketinin HDP ve Yeşil Sol Parti odaklı uzun yıllara dayalı yürüttüğü politikanın meclise vekil göndermekle ilgili sonucu seçimlerde alındı. Alınan sonuç net bir şekilde ifadeyle başarısızlıktır. Her ne kadar yöneticilerin ilk söylemleri bunu açıkça kabul etmese bile, herkes tarafından bilinen bu gerçeklik daha sonra zımnen kabul edilmiştir. Basın açıklamasında değerlendirme toplantılarının yapılacağı, daha sonra da kongreye gidileceği ve bir özeleştiri verileceği yönünde, sorumluların ortaya çıkıp istifa etmeleri beklentisi ise karşılığını bulamadı. Şimdilik yapılan açıklama beklentileri karşılamıyor.

Seçim sonuçlarını değerlendirenleri gruplarsak:

1- Erdoğan rejiminin faşist baskıcı yönetimin oluşturduğu seçim ortamından kaynaklı alınan sonucun, parti yönetimi ve politikasından bağımsız olduğunu dile getirenler,

2- Parti yönetiminden başlayarak politikalarının başarısızlıkla sonuçlanacağını dile getirip, sonucu nesnel gerçeklikle önceden görenler,

3- Fırsattan istifade edip, eleştiri adı altında hakaret, karalama ve karşı kampanya yürütenler.

         Seçim sonuçlarına bakıp değerlendirme yapmaya başlamadan geçmişe, sorunların başladığı noktalara dönmek gerekiyor. Yanlışın kaynağını ilk adımdan başlayarak bulmak ve tekrarını önlemek görevi önümüzde duruyor.

        Kurulan ve desteklenen ittifaklar, tüzük ihlalleri, aday belirlemedeki hatalı kriterler, halktan adım adım uzaklaşılması ve kendi akışına bırakılan seçim kampanyası… Lafı dolandırmadan yazmak gerekir; alınan sonuç tek kelimeyle başarısızlıktır, alınan sonuç onlarca yılın birikiminin keyfi olarak harcanmasıdır.

          Seçimlerin yapılacağı çok önceden biliniyordu. Bu nedenle partiler ittifaklara yöneldiler. HDP’nin kurulmasında hem kitle desteği, hem de büyük çabası olan “Emek ve Özgürlük İttifakı” kuruluş itibariyle bir eksikliğin ve yanlışlığın üzerine kurulmuştu. İttifakı oluşturan partilerden TİP’in gerek i̇deolojik, gerekse pratik tutumları doğal olarak Kürt halkında büyük tepki doğurdu. Çünkü, Kürtlerin değerlerine, yaralarına dokunmuyor, cumhuriyet güzellemesi ve Kürt halkının Türkiye içinde eritilmesi düşüncesini pratiğe dokuyordu. Seçime doğru büyük bir kibirle yapılan basın açıklamaları, yoldaşlık bağlamından uzak çıkara endeksli bir parti olduğunu gösteriyordu. Belgeler ortada duruyor, TİP ne tutsaklara, ne Kurdistan’a, ne de Kürt halkına uygulanan baskılara yönelik bir tavır takındı. “Türkiyelileşme” politikasından anladığı “Türkleştirme” oldu. TİP’in bu kadar net olan tavrı nedense parti tarafından görülmek istenmedi, onca uyarı ve tepkiye rağmen alay eder gibi “Birlikte direndik, birlikte kazanacağız” diye Kürt halkı susturulmaya çalışılıp alacakları her kararın sadece desteklenmesi istendi. Unuttukları gerçeklik: Kürt halkının politikleşmiş bir halk olduğu ve yanlış olana saygın, eleştirel bir üslupla yaklaşacağıydı. Öyle de yaklaştı.

     İttifakı oluşturan bileşenler hangi ölçülere göre, ittifaka girdiler açıklanmadığı için bilemiyoruz. Çünkü sosyalist değerler olarak veya emek ya da özgürlük bağlamında bakarsak TİP’in yerinin olmaması gerekirdi. Kendi söylemlerinin sosyalist, emek gibi kavramlarla dile gelmesi, politika gereğiydi. Pratiği ortada duruyor. Bunun dışında kitle desteği olmayan, üye sayısı yüzlerle ifade edilen yapılar ittifaka girdi. Girebilirler elbette, haydi kitle sayılarının az olmasını da görmezden gelelim ancak şu soruyu sormak hakkımızdır: “ittifaka girdikten sonra pratiğiniz neydi, basın açıklamaları dışında ne yaptınız?” HDP dışında hangi bileşen görünür oldu, hangi emek sürecinde yer aldı? ESP’yi ayri tuttuğumu yazmak isterim.

   Aday listelerinin belirleyicisi olan komisyonun hangi saiklerle hareket ettiğini bilmiyoruz. Adaylar açıklandığında halkın büyük oranda tepkisi oluştu ve açıkça söylendi. Sadece halk değil, Özgürlük hareketi de uyarı görevinde bulundu ama bütün uyarıların üzerine yatıldı. Düşünce yazılarında kişiselleştirme her zaman doğru değildir ancak bazı durumlarda olaylara yol açan karakterleri bir istisna olarak belirtmek gerekir: P. Buldan neden iki dönem kuralını defalarca çiğnedi ve politik olarak hangi yeterlilik düzeyinde duruyor? H. Cemal, C. Çandar… Bazı adaylar yaptıkları açıklamalarda aile bireylerini referans göstererek kendilerini doğal hak sahibi olarak vurguladılar. Yalancı şahitlik yaptığı belgelenen ve sosyal medyaya yansıdığı için görünür olan H. Eksik parti kararıyla adaylıktan çekilmesi istenmesine rağmen ısrarla adaylığını geri çekmedi. Bu listeyi uzatabiliriz ama gerek yok. Çünkü bu durum yeni değil, geçen dönemden yansıyan pratik önümüzde duruyor. E. Katırcıoğlu ne adına vekil yapıldı ve vekillik süresince ne yaptı?

     Seçim çalışmasında ise bir tutukluluk hakimdi. Sorunlara ilişkin doyurucu bir seçim bildirgesi yerine bildik sözlerle dolu bir süreç yaşandı. Elbette HDP veya Yeşil Sol Parti onca eleştiriyi aldılar ama diğer yandan baktığımızda ittifak bileşenleri tarafından da yalnız bırakıldı. Tamamen Yeşil Sol Parti’nin sırtından vekillik almak dışında bir çalışmaları olmadı diyebiliriz. K. Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesi açıklamasında koşulsuz destek verildiği söylenince geri planda halka açıklanmayan konuşmalar olduğu sanıldı ama sonradan yapılan açıklamalara baktığımızda gerçekten koşulsuz destek verildiğini anlıyoruz. Böylelikle bir siyasi partinin kendi tabanının çıkarlarını gözetmeden başka bir partiyi desteklemesinin örneğini de yaşamış olduk.

 

   *Devam edecek…

İlginizi çekebilir