Zülküf Kurt: İki İttifak Tek Millet

Türkiye’de seçim gündemi gittikçe ısınıyor. Muhalefet partileri seçime yönelik açıklamalar yapmaya devam ederken, Erdoğan da Saadet Partisi’yle görüşmelerini arttırmış durumda. SP’yi Cumhur İttifakı’nın bir parçası yapmak için pazarlıkların sürdüğü anlaşılıyor. Bir yandan da Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın gayri resmi adayı olarak kampanyasına başlamış durumda. Kılıçdaroğlu, yaptığı tüm açıklamalardan verdiği tüm fotoğraflara, kendi adaylığını inşa ediyor.

9 Mayıs’ta Karar TV’ye katılan Meral Akşener, “Ben Türkiye’nin bu sistemden kurtuluşunun önünde tıkaç olmayacağım, o kurtuluşu zora sokacak toz zerresi kadar bir davranış içine girmeyeceğim” açıklamasıyla Kılıçdaroğlu’na adaylık konusunda yol verdiği anlaşılıyor. DEVA ve Gelecek Partisi’nin de Millet İttifakı’na katılacağı yönünde açıklamalar sonrasında Davutoğlu, 2018’de Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak adayı olmasını doğru bulmadığını, o dönem Ali Babacan’a ilettiğini açıkladı. DEVA ve Gelecek Partisi’nin Millet İttifakı’na katılması ve Abdullah Gül isminin DEVA tarafından önerilmesi durumunda nasıl bir tutum alacaklarını Davutoğlu bu şekilde açıklamış oldu. Bu açıklama ile Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına giden yoldan bir taş kaldırmış oldu.

İttifak görüşmeleri hız kesmeden devam ederken seçim simülasyonuna dair çalışmalar da hız kazanmış görünüyor. Açıklanan anket sonuçlarından ve yapılan açıklamalardan herkesin hesabını ikinci tura göre yaptığı anlaşılıyor. Ne Cumhur İttifakı ne de Millet İttifakı ilk turdan ümitli değil.

Cumhur İttifakı, Saadet Partisi’ni yanına alarak, yaratabileceği bir kaldıraç etkisinden faydalanmak istiyor. İlk turda olmasa da, ikinci turda seçimi kazanmayı hedefliyor. Cumhur İttifakı’nın seçim stratejisinin nasıl olacağını şimdiden kestirmek zor, ancak AKP’nin diğer seçimlerde yaptıklarına bakarak bu seçimde Millet İttifakı’nın içine oynayacağını söylemek mümkün. Ayrıca Akşener’in Rize ziyareti sırasında ortaya çıkan görüntülere bakıldığında, her türlü provokasyonun gerçekleşebileceği bir seçim sürecinin yaşanması muhtemel görünüyor.

Millet İttifakı da DEVA ve Gelecek Partisi ile birlikte seçime girebileceğinin işaretlerini veriyor. Akşener’in açıklamaları ve Kılıçdaroğlu’nun tutumundan anlaşılacağı üzere HDP ile resmi bir yan yana geliş istenmiyor. Dahası Akşener bir adım daha ileri giderek, HDP’nin kendi adayı ile seçime girmesi gerektiğini dile getirdi.

İki İttifak da HDP’ye ilk turda kendi adayını çıkarmayı dayatıyor. İkinci tur için ise beklentiler farklı.

  • Cumhur İttifakı’nın HDP’den beklentisi, HDP’nin ikinci turu boykot etmesi.
  • Millet İttifakı’nın HDP’den beklentisi, HDP’nin ikinci turda kendilerini desteklemesi.

Genel olarak HDP’den beklentiler bu şekilde olurken, eski CHP’li vekil Dursun Çiçek, ikinci turda HDP oyları karşılığında bir iki bakanlık önerisi yapılabileceğini dile getirdi.

Millet İttifakı, HDP’yle yan yana gelişi, AKP ve MHP tarafından sağ seçmeni etkilemek için kullanır düşüncesiyle istemiyor. Ayrıca Kürt seçmenin AKP’ye kaymaması için de HDP’nin kendi adayını çıkarmasını istiyor. Bu iki siyasi ezberle Millet İttifakı, HDP’yi İttifak’ın “Gizli Öznesi”ne dönüştürmek istiyor. Nitekim HDP’nin CHP Genel Merkezi ziyareti sonrasında yaptığı basın açıklamasına Kılıçdaroğlu’nun katılmaması da bu politikanın bir göstergesiydi.

İttifaklar ortak politika yürütüyor

AKP-MHP, HDP’lilerin ilk turda kendi adayını çıkarmasını istiyor mu? Bu sorunun cevabı da, “Evet”. Cumhur ve Millet İttifakı, HDP’nin ilk turda kendi adayını çıkarması gerektiğini düşünüyor. Peki görece birbirine karşıt iki İttifak, bu ortaklığı nasıl sağlıyor ya da ne için? Bu sorulardan birinin cevabı “Devlet Politikası”. Devlet, HDP’yi siyaset denkleminde etki gücü olmayan bir aktöre dönüştürmek istiyor. HDP’nin bu gücü sönümlensin, mümkünse HDP, CHP işbirliği ile sistem içi bir çizgiye çekilsin, istiyor. Bu yeni bir plan da değil.

Dokunulmazlığın kaldırılması sürecinden bugüne işleyen ve altında Kılıçdaroğlu’nun da imzası olan bir plan. Bir diğer cevap ise tüm partilerin bu meseleyi kendi aralarında çözmek istemeleri. “Kürtler siz bu işe karışmayın!” isteği. Çünkü mevcut rejim krizini bir devlet sorunu olarak görüyorlar ve bu sorunu çözecek son aktörün, HDP şahsında Kürtler ve Türkiyeli sosyalistler olduğunu düşünüyorlar. Türkiye’deki rejim krizini, bir “Türklük Sorunu” olarak görüyorlar.

Bakanlığın bir anlamı var mı?

1 Kasım 2015 seçimlerine doğru giderken kurulan geçici hükümette HDP iki bakan ile yer almıştı. O dönem bakanlığın, henüz yeni kesilen “Çözüm Süreci” görüşmelerine tekrar dönülmesini sağlamak gibi ulaşılabilir bir hedefi vardı. Kısa bir süre içinde bunun gerçekleşmeyeceği anlaşılınca da, HDP’li bakanlar istifa ettiler. Bugün herhangi bir çözüm belirtisi görünmüyor, dahası bu konu görmezden geliniyor. Çatışmalar devam ederken yapılacak olan bakanlık, bu çözümsüzlüğün tarafı olmaktan öte bir anlam taşımayacaktır.

Kürt Hareketinin ve Türkiye sosyalist hareketinin, HDP şahsında yürüttükleri mücadele yok sayılırken, Kürt Sorununun çözümünü muhtemelen “etkisiz” ve “işlevsiz” iki bakanlıkta gören de olmayacaktır, düşüncesindeyim. Aslında bu açıklamayı Dursun Çiçek’in yapmış olması oldukça iyi oldu. HDP’lilerin dokunulmazlık oylamasında CHP’ye Genelkurmay’dan talimat getiren kişi o dönem milletvekili olan Dursun Çiçek’ti. Şimdi aynı Dursun Çiçek, “kabul edilebilir” isimlerin, oylar karşılığında bakan olabileceğini açıklıyor. Yani mealen devletin de onay vereceği isimler bakan yapılabilir, diyor. Havucun ve sopanın aynı kişide olduğuna dair oldukça somut ve güncel bir örnek daha ortaya çıkmış oldu.

Kürt Sorununu çözmek isteyen var mı?

HDP’nin adım adım siyaset denklemi dışına itildiği bir süreç yaşanıyor ve bu süreç Kılıçdaroğlu öncülüğünde inşa ediliyor. Bir yandan da Kobanê Davası, tüm hızıyla devam ediyor. Davanın işlenme biçimine bakıldığında Kürt siyasetçiler ağır cezalarla karşı karşıya kalabilir. HDP’nin tüm bunlara karşı nasıl bir politika izleyeceği henüz net değil. Seçim gündeminin ısınmasıyla birlikte HDP’nin bu konudaki politikası daha da görünür olacaktır.

Mevcut siyasi konjoktür, Kürt Sorununun çözümünü gündeme getirmek açısından ise bir fırsat. Mesele seçim meselesi değil, ortada var olan büyük bir sorun var. Kim bu sorunu çözecekse, çözmeye aday ise çıkıp açıktan söylemeli. Kapalı kapılar ardında verilen sözlerin bir hükmü yok. HDP, iki İttifakı da Kürt Sorununun çözümü konusunda tutum belirlemeye zorlayabilirse, hem Kürt Sorununun çözümüne dair bir seçenek yaratabilir hem de bu cendereden bir çıkış yolu bulabilir.

 

 

İlginizi çekebilir