Zülküf Kurt: Derin devlet dönemi kapandı

HDP İzmir İl binasına yönelik 17 Haziran’da gerçekleşen silahlı saldırı sonucu parti çalışanı Deniz Poyraz altı kurşunla katledildi. HDP etrafında oluşan kenetlenme ve dayanışma artarak devam ediyor. Dayanışmanın boyutu oldukça umut verici. Bu yan yana geliş, faşizme karşı bir programa kavuşabilirse, Deniz Poyraz’in mücadelesi birleşik mücadele öncülüğünde devam edecek.

Saldırı oluş şekli itibariyle bir devlet organizasyonu. Buna artık derin devlet organizasyonu demek bir anlam taşımıyor. Erdoğan ve Soylu’nun saldırıyı kınadığına dair herhangi bir açıklama yapmaması, bu konseptin bizzat Erdoğan tarafından hayata geçirildiğini gösteriyor. Nitekim önceki günlerde “Daha neler olacak?” diyerek, ABD görüşmesi sonrası startını vereceği saldırı konseptini zaten itiraf etmişti. O nedenle de tetiğin arkasında kimlerin olduğu konusu oldukça net, ancak katliamın izlerini takip etmek bizleri daha derli toplu sonuçlara götürecektir. Örneğin İzmir Valisi’nin bu saldırıdaki rolünün sorgulanması gibi.

Katil Onur Gencer’i HDP binası önüne getiren taksinin şoförü, kendisinin Gaziemir’deki taksi durağına sık geldiğini, onu alıp bazen Manisa’ya bazen Balçova Termal Otel’e bazen de HDP önüne götürdüklerini dile getirdi. Bu demektir ki, katil HDP önüne ilk defa gitmemiş, farklı tarihlerde keşif amaçlı da orada bulunmuş. Katilin Manisa’da hangi adrese ne sıklıkla gittiğine dair henüz bir bilgi yok, ancak Balçova Termal Otel’in adı ve yeri oldukça net.

İzmir Valisi katliamdaki rolü gizleniyor

Otelin sitesine her girenin rahatça göreceği gibi yönetim kurulu Vali ve Vali yardımcılarından oluşuyor. (İsteyenler buradan bakabilir: https://www.balcovatermal.com/kurumsal/yonetim-kurulumuz/22/ ) Otel önceden İl Özel İdaresine ait. Otel, İl Özel İdarelerinin büyükşehirlerde kaldırılmasıyla İzmir Valiliğine devredilmiş. Yönetim Kurulu da bu şekilde oluşturulmuş.

Saldırı sonrası İzmir Valiliği’nden yapılan ilk açıklamada, katil Onur Gencer’in sağlık çalışanı iken istifa ettiği özel olarak belirtildi. Oysa sonrasında ortaya çıkan fotoğraflarda saldırganın sadece sağlık çalışanı değil, Minbic’te elinde silahla poz veren paramiliter bir güç olduğu görüldü. Valiliğin apar topar katilin “istifa eden bir sağlık çalışanı” olduğunu vurgulaması da katilin paramiliter karakterini gizleme amacı taşıyor. İzmir Valiliği, saldırganın kaldığı otelin ortaya çıkması nedeniyle dün yaptığı açıklamada, taksicinin ifadelerini yalanladı ve katilin adı geçen otelde kalmadığını belirtti. Bu açıklamadan da anlaşıldığı üzere katilin otele resmi girişi yapılmamış, gayri resmi şekilde otelde kalmaya devam etmiş.

Bu konu tartışılırken katilin bir ay önce İzmir Valiliği’nden silah ruhsatı aldığı ortaya çıktı. Silah ruhsatı alma prosedürü Valiliklerin sitesinde kolay alınıyor gibi görünse de, hiç de öyle değil. Tehdit altındaki çoğu vekilin devreye koydukları tüm ilişkilere rağmen silah ruhsatı alamadıklarını biliniyor, ancak nedense katil Onur Gencer’e silah ruhsatı verilmiş. Valilik açıklamasında kişinin istifa ettiğini belirtiyor ama ne zaman ettiğini belirtmiyor. Dolayısıyla da biz silah ruhsatını istifa ettikten sonra mı yoksa önce mi aldığını öğrenemiyoruz. Net olan ise tüm bu ilişki ağlarının İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger ile kesiştiği.

Bir diğer kesişim noktası katilin atış talimi yaptığı “Poligon İzmir”. Poligon’un sahibi İlhan Çelik’in aynı zamanda AKP tarafından kurulan “Sivil Toplum Hareketi”nin İzmir şuba başkanı olduğu belirtiliyor. Nitekim poligon sahibinin hem AKP’lilerle hem de MHP’lilerle olan fotoğrafları da basına yansıyanlar arasında.

Erdoğan iç savaşı yeni bir boyuta taşıyor

Saldırı konseptinin emrini Erdoğan ve Soylu verdiyse Valilerinin bunu uygulamasında nispeten bir sakınca olmadığı düşünülebilir. Sonuçta emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşen bir saldırı konseptinin devreye konulmuş olduğunu Erdoğan açıkladı. Peki bugüne kadar devlet, işlediği bu cinayet ve gerçekleştirdiği katliamlara “Derin Devlet” kılıfı uydurmuşken, şimdi bu kılıfı neden çıkarıp attı?

“Derin devlet” kavramı hem devletin işlediği suçlar karşısında cezasızlığı hem de yasal engellere takılmadan her türlü işi ( uyuşturucu ve silah ticareti, kara para aklama, mafya örgütlenmeleri vb. ) yaptıkları bir örgütlenmeydi ve bu yönlü suçlamaların hiçbiri bugüne kadar kabul edilmedi. Belgeleri ortada olmasına rağmen JİTEM’in varlığı inkâr edilmeye devam ediyor. Ancak bugün gelinen aşamada saldırı konseptini hayata geçireceklerini açıklamakta bir sakınca görmüyorlar. Onlara destek veren kitlelerin yaptıkları her şeyi destekleyeceğini ve bu planların bir parçası olacaklarını düşünüyorlar. Bu da Ahmet Türk’ün yaptığı “İç Savaş” uyarısının nedenini açıklıyor. Gerekirse kitleleri karşı karşıya getirmekten de geri durmayacaklarını ortaya koyuyorlar.

Türkiye’de bugüne kadar karakter olarak “Vekalet Savaşı” olarak şekillenen bir iç savaş zaten yaşanıyor, ancak Erdoğan iktidarı için bu karakteri değiştirebileceğini ve kitleler nezdinde bu iç savaşı yeni bir boyuta taşıyabileceğinin işaretini veriyor. İç ve dış dengelerin kendisi lehine kazandırıcı olacağını ve tüm iç çelişkileri bu şekilde gidereceğini düşünüyor. “Ortak düşmana karşı birlikte mücadele” mottosuyla devletin yanında hizanlanmış tüm güçleri kendi şahsında bir araya getirebileceğini hesaplıyor. Suriye’deki savaşta yetiştirdikleri çeteleri de bu kanlı planlarda kullanmaktan geri durmayacağını İzmir saldırısında olduğu gibi ortaya koyuyor.

Son günlerde ortaya çıkan ve hükümet üyelerinin işin içinde olduğu uluslararası uyuşturucu ticareti, silah ticareti, kara para aklama ve mafya ilişkilerinde derin devletin kimlerden oluştuğuna ve nasıl işlediğine dair önemli veriler ortaya çıktı. Erdoğan, tüm bu iddialar karşısında kayıtsızlığı koruyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu güçlerin iktidardaki temsilcisi olduğu güveniyle bakanlığa devam ediyor. Oluşturulan bu sladırı konseptinde de Erdoğan ve Soylu, temsil ettikleri güçler nedeniyle ortaklaşa hareket ediyorlar.

Erdoğan’ın bu güçlerle olan ilişkileri ve bunlarla birlikte hayata geçirmek istediğini açıkça belirttiği saldırı konsepti, çarpıcı bir gerçeği daha ortaya çıkarıyor. Devlet artık “Derin Devlet” kavramını kullanmıyor, çünkü artık bir şeyleri gizleme ihtiyacı duymuyor. Örneğin Erdoğan ve Soylu, Deniz Poyraz’ın katledilmesiyle başlayan siyasi cinayetlerdeki rollerini gizleme gereği duymadıkları için sessizlikle konunun geçmesini bekliyorlar.

Önümüzdeki günlerde ne tür saldırıların olabileceğini kestirmek kolay olmasa da, her dönemden daha berrak olan bu saldırıların bizzat iktidar tarafından organize edildiği gerçeği. Yapılacak olan HDP şahsında dayanışmayı ve birliği güçlendirmek. HDP’den sonra sıra iktidara boyun eğmeyen herkese gelecek.

İlginizi çekebilir