Suna Arev: Natali’nin Çarmıhı ve Bir Çift Ayakkabı

Yokuş aşağı kentlerdir buralar…
Frankfurt’un geniş eteklerinden savrulan, işçi, emekçi seli kentler. Her dilden,her dinden,her renkten…İnsanlar…
Sabahın 5’inde uykunun en derin, en tatlı, en sıcak yerinden kalkarlar, birer, beşer, onar halde yanar ışıkları bu yokuş aşağı gettoların. Otobüs durakları, sessiz kalabalıkların sahibidir artık.
Binenler, inenler, bir karınca seli olup metrolara dağılanlar. Hemen hemen hepsi temizlik işçileridir, sabahın bu ilk kalkanları. „Süpürürler yaban ellerinin kapılarını…“
Sabahın 5’i uykunun en derin, en tatlı, en sıcak yerinden kalkarız… birbirine yapışık iki blok, birinin ben, diğerinin Natali çıkar kapısından. Otobüs durağından metroya…Yaban ellerini süpürmeye koşarız.
Aylık „Bin yeşil Mark“olmasa da artık, 10.30 eurodur bir temizlik işçisinin saat ücreti.
 „Düşmüşüz vay, düşmüşüz el kapılarına…“
Natali, benim Havva’dan önceki kızkardeşim. Bir güzel kadın, Bulgar göçmeni. Hindistan’dan dünyanın dörtbir yanına dağılan halkının rengine benzemiyor. Beyaz tenli.
 Natali, kara kaşlarına ferman yazdıramayanlardan. 7 yıldır Almanya’da Bulgaristan’da kanserden bir memesini, bir de iki yaşında oğlu Davit’i anasına bırakıp gelmiş, yaban ellere. Çalışacak, bir ev alacak, üç odalı. Davit ve anasıyla hep görüntülü konuşuyor. Davit telefona pek gelmiyor.
Natali diyor ki, “Benim ölü, değilim gömülü...“
 Natali’nin boynunda bir kolye, kolyenin ucunda bir haç, haçın üzerinde İsa…boynu bükük, elleri, ayakları çivili. Natali sanki İsa’yı değil de kendi hayatının çarmıhını taşıyor…
 Davit’le benim oğlan aynı yaşta. Çok seviyor benim oğlanı, bağrına basa basa seviyor.
Geçenlerde, kış, kar, yağmur, çamur gelmeden oğluma bir çift ayakkabı aldım. Sağlam, hafif, su geçirmez, çok da pahalı. Ayakkabıların yüreğime basılı izi var benim.
Natali öyle beğendi ki o da Davit’e aldı…
Oğlum giydi, oğlumdan çok ben sevindim…
Bizim köyden Almanya’ya işçi gitmiş bir Cemil abi vardı, babamı çok sever sayardı. Bir harman zamanı, babama çok güzel, çok hafif, çok pahallı, hiç su geçirmez bir çift ayakkabı hediye getirmişti. Babamın o sevincinin izi var bende. Bizim oralarda herkesin içi mavi bezli lastik ayakkabılardan başka neyi vardı ki?
Babam o ayakkabıları öyle güzel, öyle temiz giyindi ki ne çamur gördü,ne toz, ne de yıpranma. Babam hep doktora giderken giyinirdi. İki büklüm yürürdü, ben babamı hiç dik yürürken görmedim…Babam uzun muydu, kısa mıydı? Hiç bilmezdim…İki büklüm ayakkabılarına baka baka yürür, sonra onları bir güzel siler, yüklüğün üstüne indirirdi.
Bir gün babam çok hastalandı benim, önce ayakları üşüdü bir daha hiç ısınmadı, sonra onu bir yer yatağına uzattılar. O gün babam ilk defa dümdüz uyudu, upuzundu babam…
Yüklüğün üstünde tertemiz bir çift ayakkabı duruyordu.
 Natali’nin Davit’e aldığı ayakkabılar olmamış küçük gelmiş ayağına. Natali boynumda ağlıyor, en çok da İsa’nın ayağındaki çiviler batıyor yüreğime.
 “Benim ölü, değilim gömülü…“
 Ahh Natali benim Havva’dan önceki kız kardeşim….
İlginizi çekebilir