Sami Certel: Vogelsang Treni Notları

1- ASİMETRİK SOYKIRIM 

Türk devleti işlediği (bazen de IŞİD vb. yapılara işletir) her katliam ve cinayetten sonra , “Bu, münferit bir hadisedir” der, konuyu kapatmaya çalışır. 

Ancak, üst üste koyduğumuzda eksiksiz bir sistematik ettiğini gördüğümüz bu münferitler, bu sistematiğin Kürdistan halkına dayatılmış biteviye bir soykırım olduğunu söylüyor. 

Klasik soykırımlardan farkı, değişik alanlarda, düzensiz aralıklarla, tek tek cinayetler ve küçük ölçekli katliamlar şeklinde gerçekleşmesi, asimetrik bir şekil almasıdır.

İşin aslı, bu öyle bir yöntemdir ki, soykırıma tabi tutulanlar bile çoğu kez soykırıma tabi tutulduklarını anlamazlar. Ve yöntem, Türk devletine soykırımı kolayladığı kadar, dünyanın kalanına da, bu soykırımı tölere etme kolaylığını sağlar. 

2- “HİCRAN ve ÜMİT”

Sabah gazetesinin -yılını hatırlamıyorum- manşetinde montajlı bir fotoğraf görmüştüm. Fotoğrafın bir tarafına Türk askerleri, diğer tarafına da ulusal kıyafetler içerisinde genç bir Kürt kadını konulmuştu. Fotoğrafın altında da -yanılmıyorsam- şöyle bir şey yazılmıştı: “Terörle mücadele için orduya alınacak sözleşmeli askerlerin bekar olmaları tercih edilecek…” 

Gazetenin manşetine fotoğraf ve yazıyı koyan Sabah’ın genel yayın yönetmeni Ergun Babahan’dı.

Artı Gerçek’in şimdilerdeki “demokrat” yayın yönetmeni. “Güneydoğu’dan ikinci bir eş alalım.” diyen AKP’li Halil Bakırcı’nın gazeteci haliydi; devlet bekar asker demiş, onun da aklına hemen oraya bir Kürt kadınını koymak gelmişti… 

Yazıları Kürdistanlı yurtseverler tarafından iştahla paylaşılan bir  diğer “demokrat” da Yıldıray Oğur’dur. Canavar gibi göstermek istediği Aysel Tuğluk’a şöyle yazmıştı:

“Bu mektubu size yazdığım için karım bana çok kızgın, çünkü korkuyor. Sizin, başlığında adım geçen mektubunuzun yayımlanmasından sonra polis gelip koruma teklif etti. İşte bu yüzden bundan başka söyleyecek başka önemli bir şeyim yok… “

Bilmeyen de, Yıldıray Oğur’u, Aysel Tuğluk’un yönettiği bir diktatörlükte mağdur sanırdı. Oysa bu yazıyı en muktedir hissettiği anda, Erdoğan’ın uçağında iken yazıyordu. Hani şu 700 bin askerli ordunun, 360 bin polisin, MİT’in, mafyanın, çetelerin amiri, kanlı katil Erdoğan’ın.

Kendini bir mağdur gibi gösterdiği yazısını, annesini mezarda bile tutamayan (Oğur’un hedef göstermesi sayesinde biraz) Aysel Tuğluk’a yazıyordu. 

İnsan yok mu, hokkabazın da hokkabazı olabiliyor… Ama derdim o değil; derdim, bu tip insanların Kürdistanlılarca bu kadar kolay kabulüdür.

Fetullah Gülen’in şiirlerini topladığı Kırık Mızrap isimli bir kitap var. Edebi olarak bir değeri yok şiirlerin, neredeyse tamamı çöp.

Yalnız, Hicran ve Ümit adlı bir şiiri vardı ki, içine değiyordu insanın:

“Yine hicran dolu günleri andım,

Yıllar gözyaşına karışıp gitmiş.

Ürperdim ve yerimde kalakaldım,

Dostlar düşmanlarla barışıp gitmiş.”

 

3- DÜŞMAN

“Düşmanını çoğaltma ve düşmanlığının başını da sonunu da sen seç; sen başlat, sen bitir. (…) Düşman seçerken, kendi gücünü kılı kırk yararca ölçüp biç.”

Bu, Tarık Buğra’nın Osmancık adlı eserinden. Kayı beyi Ertuğrul’un, beyliği devrettiği oğlu Osman’a verdiği öğütlerdir. 

İşin aslı böyle bir öğüt tarihte geçmiyor. Bırakalım Ertuğrul Bey’in kime me dediğini, şu meşhur Edebalı’nın varlığından bile ilk defa, -kaynaklardan okuduğum kadarıyla- yaşadığı düşünülen dönemden üçyüz yıl sonra söz ediliyor  (Cenabi Mustafa Efendi’nin Cenabi Tarihi’nde).

Tarık Buğra, savaş stratejistlerinin (Sun Tzu vb.) düşmanlıkla ilgili bu anlama gelen, ama daha farklı ifade edilmiş sözlerini de toparlamış olabilir, bunları halktan da derlemiş olabilir, kesin olan şey, bu sözlerin haklı olduğudur.

4- İSPANYOL ENGİZİSYONU

Besmelesi özgürlük olan bir kurumun kütüphanesinden, Hemingway’in “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanını seçtim…Daha bir iki bölüm okumuştum ki, o da ne… ard arda üç sayfanın  koparılmış olduğunu gördüm. İleriye doğru karıştırdım, daha başka sayfalar da koparılmıştı. “Sayfaları eksik bir kitabı kütüphanede tutmak istemeyebilir” diye düşünerek durumu kütüphane sorumlusuna söyledim.

“Haa o mu” dedi, “askeri dönemden kalmış olmalı. Bir konferans kararıyla kitaplardan cinsellik içeren kısımlar çıkarıldı.” 

“Dünya klasiklerini sansürlediniz yani ?” 

“Öyle demeyelim ama, biraz öyle oldu.” 

Başka bir şey sormadım…

Uzanıp, Enver Hoca’nın yazmış olduğu Stalin biyografisini çekti kitaplar arasından, “ Bunu oku” dedi, “hem güzel, hem de sayfaları tamam…”

İlginizi çekebilir