Müslüm Yücel: Yaseminlerin terkisinde…  

Bir insanı anlatmak oldukça güçtür. Bu yüzden edebiyat bize olanaklar sunar, “üzerinden” anlatırız. Bazen bu da yetmez, alıntılar, altı çizilmiş satırlar, başka hayatlar devreye girer ama yine de sonuç değişmez, anlatamayız: Anlamak bir yetenektir ve bu yetenek, çokça duyumla (John Loche) ilgilidir. Tecrübe ve gözlemlerimizi de (David Hume) eklemem gerekiyor. Ama bu da yetmeyebilir; anlamanın, anahtarları vardır: Anlatılan kişi, nesne ya da olayın hitabı da çok önemlidir, hitap etmesi gereklidir.  

Geçen yıl bu vakitlerde aramızda olan- ve tek amacı büyük bir kadın kütüphanesi kurmak olan- Nagehan Akersel hitap ediyor. Neyle hitap ediyor? Tanıdıklarının anlattığı kadarıyla; bir, kadın çalışmalarıyla hitap ediyor ve iki, geride bıraktığı defterler dolusu şiirleriyle…  

Ayrıca Jineloji Dergisi’nin editörlerinden, akademisyen ve gazeteci olarak da Nagehan dikkat çekiyor. Ayrıcaları çoğaltabiliriz. Ayrıca Nagehan, Konya Kürtlerinden… Buraları çok gezdim… Burada Kürtler, en az beş yüzyıldır yerleşiktirler; buralarda Kürt olmak, Kürt kalmak oldukça zordur; dilini, tarihini korumak zordur. Orada eşkıyalıktan asılmış adamların hikâyesini dinledim; dut ve söğüt ağaçlarına asılmışlardı, ağızlarında sinekler yuva yapıncaya cesetleri indirilmezdi.  

Bütün bunları yazmamdaki kasıt şudur: Nagehan, isterse ölmeyebilirdi ama bütün bunlar ölüm nedenidir. Kütüphane kurmak, kadın çalışmaları yapmak, dergi çıkartmak suçtur! Beri de şöyle bir gerçekte vardır: Nagehan, bunların hiçbirini başaramamıştır… Dergisi her eve girmemiştir, kütüphanesini kuramamıştır, çalışmaları, özellikle şiirleri yarım kalmıştır, hayatı yarım…  

Örneğin kendi köyünde kalabilir, okula gitmeden, hayatının sonunda kadar, üç beş hayvan besler, birkaç dönüm arazi tırpanlar, çoluk çocuğa karışabilirdi… Yapmıyor. Üniversitede bir akademisyen olabilirdi; mevcut iktidar her kimse, ona hizmet ederek yaşayabilirdi… Olmadı, yurtdışına gider, burada da bir hayat kurabilirdi…  

Kimi zaman düşünceler, duygular olgunlaşmadan düşer ama düşüşte muhteşemdir; çünkü toprak düşen hiçbir şeyi yerde bırakmaz, alır içine, büyütür ve zamanı geldiğinde çiçek açar; bu yüzden midir bilinmez Rilke, şunu söylüyordu: “Bir meyvenin çekirdeğini taşıması gibi ölümümüzü” içimizde taşırız.   Çünkü yarım, hayatın armağanlarını reddetmektir: Armağan, çözülmesi gereken bir sorundur.  

Gazetecilik yapıyor, dergi editörlüğü yapıyor… Kürt kadınını inceliyor ve hala çözülmemiş bir cinayetle hayatı son buluyor. Öldürüldükten sonra cenazesi engelleniyor; 4 Ekim’de öldürülüyor, 13 Ekim’de toprağa veriliyor, cenaze töreni de engelleniyor; valilik, cenaze için “etkinlik” diyor,  cenazenin kefenlenmesine, namazının kılınmasına izin verilmiyor. Siyasi partiler de cenazeye pek sahip çıkmıyor. Bir gazetecinin ölümü kimseyi fazla ilgilendirmiyor. Üstelik bu sanki bir gözdağıdır, İran’da kadınlar, saçlarını kesip “Jin Jiyan Azadi” derken, Türkiye’deki kadınlara birileri sanki “susun” diyor… Üstelik Türkiye’de saç kesme, magazinleştiriliyor, birkaç müzisyen, saçlarını kesiyor, sosyal medyada, milliyetçi Kürtlerde ne kadar büyük bir millet olduğumuzu söylüyorlar, kurduğumuz devletlerin sayısını saymakla bitiremiyorlar, modern milliyetçilik, yüz yıl sonrasını söylemektir oysa ve saçlarıyla bizi bir arada tutan kadınların çektiği bayrağa sahip çıkmıyorlar. O gece ve her gece aklıma William Golding’in karakteri Pincher Martin geldi. Pincher’in kahramanı boğulduğunu anladığında- ki iş işten çoktan geçmiştir (ki o zaman cumhur seçimleri bizim için çok önemlidir), şunu düşünür, boğulan adam sürüklenen bir kütüğe sarılır ve bu kütüğe “kimlik” denir; kütük, ağırdır, çok ağırdır; çünkü bir canı yoktur artık. Nagehan, kütüklerin yanında filizdir, incedir, narincedir, derincedir. 

Nagehan’la ilgili değerli vekilim Ayşegül Doğan’la konuşup yazma isteği canlanınca bir şeyler aradım. Sonra şiirleri olduğunu öğrendim, duyduğuma göre şiirleri yakın bir zamanda kitaplaşacakmış. Buna sevindim. Bütün şiirlerine ulaşamadım, birkaç tanesini okuma imkanı buldum, bu şiirler 2016- 2020 yılları arasında yazılmış, sonraki yıllarda yazdığı şiirler var mı, bilmiyorum. Okuduğum birkaç şiiri- ki bir şiirdeki bir dize bile şiiri hakkında bilgi verebilir- abartıya girmeden söylemem gerek, çok büyük şiirler değil ama şiiri, kendinde arama, ben diyen sesinde, bir ezgi yakalama babında şapka çıkartacak cinsteler. Belki yaşasa, işçiliğini yapsa, bu yazdıkları, oylumlu birer şiir olacaklar. Okuduğum şiirlerinde Furug’u sevdiğini ve onun sesiyle bir şeyler söylemek istediği hemen fark ediliyor: “İnanalım soğuk mevsimin başlangıcına” gibi. Bu ses, bir iç sese dönüyor, buradan şunu söylüyor: “ Her şey daha kötü olacak çünkü/ sonsuz güven ve inançla örttüğümüz anlamlarımız çoktan çalındı/ ve biz “yeryüzünün kirlenmiş varlığını anlamanın başlangıcındayız.”  

Nagehan’ın şiirlerinden biri Nisansam’dır. Şiirde dikkat çeken ilk ifade, “bir yanda”dır. Nisan bir yanda “ayların en zalimi” diğer yandan kışın kırıldığı bir zaman dilimidir: Çağla zamanıdır… Çağla, yeşilin ilk verimidir.  

İnsan için nisan, gençliğinin baharı olmalıdır. Şiirde nisan anlatılmaktadır. İnsanda, toprakta sanki bu ay karar verir. İnsan gençtir, yeşillenmiştir, meyve çağındadır. Risk alırız, kazanmak yoktur burada, kaybetmekte… Sadece, kendi olmak vardır, kendi sahihliği içinde kendini göstermesi de vardır.  

Nisan, tekinsizdir de; bir bakarsın soğuğa boğar toprağı, bir bakarsın, yağmurun ipiyle topraktan bin bir çeşit çiçekler çeker.  

Nagehan, böylesi bir zamanda “keyifli dalgaların arifesi” diye tanımladığı bir manzara karşısındadır. Bir yanda “çiğ damlalarına tutunan uğur böceğinin görkemi” diğer yanda “kendi olmanın dayanılmaz hafifliği” vardır. Kendini konumladığı yer, kendisini kıskanan yasemin terkisidir. Onun ayak bastığı gittiği her yerde, bu çiçeğin kokusu olacaktır. Burada “başımı omzuna kedersiz yaslayacağım gecelerin düşü (nü)” kurar. Bu düşün dengesi, “bende biz olmaktır.” Söz zamansaldır ve ağızdan kağıda geçtiği an, huzur neşet eder. Ölüme doğmuş varlık, korku ve havfı, nisan üzerinden olasılıktan çıkartılmıştır. Görkemli bir şimdi (yasemin terkisi) vardır; şimdi yaşadım, şimdi varım, şimdi var olan, her zaman olacaktır. 

İlginizi çekebilir