İnan Kızılkaya: Bir ‘sevda’nın anatomisi

2014 Ekim’inde gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisinden sonra AKP ve devlet ricali Kürt meselesinde yeni bir siyasetin işaretlerini vermişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bayram günü Antepte “Düştü düşecek” dediği Kobanê’de Türkiye’nin sırtını sıvazladığı İŞİD’in kuşatmasına karşı direnişiyle insanlık tarihinin eşine ender rastlanan sayfalarından biri yazıldı. Kobanê bir şehrin direnişinin ötesindeki anlamıyla Kürtlüğün, Araplık ve Türklük dairesinden çıkışının simgesi oldu. Bunu hala hazmedemeyen AKP ve iktidar ortakları Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminden sonra bizzat orduyu da Rojava topraklarına sokarak, İslamcı çetelerle birlikte özyönetim sistemini yıkmayı hedefledi.   Son zamanlarda ise Suriye rejimiyle diyalog halinde de İŞİD’i öne sürerek Hesekê’de cezaevi saldırısı gerçekleşti. Ama yine hevesleri kursaklarında kaldı. Demokratik Suriye Güçleri ve halkın desteğiyle saldırı püskürtüldü. Saldırının hedefi düşünüldüğünde içeriden kaçırılacak binlerce militan ile Rakka’ya kadar uzanacak bir hattın kesileceği ve böylece  İŞİD’in Musula kadar yayılacağı öngörülebiliyor. Türkiye’nin hesabına göre yeniden İŞİD’in Rojava’daki yeni katliamlarının önü açılacak, alanda hakimiyet kuramasa da daha aktifleştirilerek, Suriye ve Irak toprakları arasındaki Kürt bağlantısını kesmeye de niyetlenecekti. Hele resmiyette Irak’a bağlı ama tarihsel olarak  Rojava’nın parçası olan Êzidîlerin yurdu Şengale yönelik iki yıldır süren ambargo ve kuşatmayı da düşündüğümüzde ortada büyük bir hesabın döndüğünü söyleyebiliriz.İtibar suikasti

AKP/MHP ve ulusalcıların desteklediği iktidarın 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir yanda dört ülke arasında bölünmüş Kürdistan coğrafyasına konvansiyonel olarak doğrudan müdahil politikası yürütürken diğer yanda her türlü anti-demokratik uygulamalarla susturmaya çalıştığı kesimlere ve kişilere karşı itibar suikasti yöntemini de kullanıyor. Son günlerde HDP’nin Diyarbakır milletvekili Semra Güzele yönelik linç kampanyası bunun somut örneği. 2017 yılında Adıyaman’da hava saldırısında öldürülen HPG üyesi Volkan Bora ile üniversite yıllarında tanışıklığı ve özel ilişkileri üzerinden medyanın köpürtmesiyle yaratılan atmosfer ile bir kadına ‘suçlu’ muamelesi yapılıyor. Güzel’in gerilla alanlarında Bora ile çekilmiş fotoğrafları çarşaf çarşaf yayınlanarak, yaratılan atmosfer ile iki Kürt gencinin ilişkisi üzerinden milyonlara zerk edilen propaganda ile ‘suç işlediğini kabul etmelisin’ deniliyor. İktidar ve tetikçilerinin 5 yıl bekledikten sonra servis edilen fotoğraflarla pusuya yatan kurt gibi saldırmak için uygun anı kovaladığını anlıyoruz. Tam da ekonomik uçurumun derinleştiği, toplumun itiraz reflekslerinin cılız da olsa göründüğü ve de Rojava’ya yeni saldırı hedefinin kursağında kaldığı, içte ve dışta sıkıştığı bir zeminde iktidar anti-Kürt siyasetine yeniden hız verdi. Bir yanda Kürt politik aktörlerine kendince bir rol biçip, “Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” diyen Erdoğan, 2014 MGK’de alınan Kürt hareketini bitirme planının da hedefine ulaşamadığını itiraf etmiş oldu. Çünkü İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diyalog sürecinin sürdüğü dönemin devamında 7 Haziran seçim sonuçları aleyhine olunca İmralı’ya mutlak tecrit dayatıldı. Sonrasında siyaset alanını kapatarak, toplumun nefes almasını güçleştiren planla Türkiye toplumu da egemen ulus milliyetçiliği ile zehirlendi. Aslında Erdoğan bu sözlerle hem tecridi itiraf etmiş oldu hem de ne kadar çaresiz kaldığını da göstermiş oldu. Belki de seçime yönelik bir hamlenin parçası olarak Kürt politik aktörlerini karşı karşıya getirerek ‘itibarsızlaştırma’ çabasını yeniden tedavüle sokmak istiyor. Ama bu siyasetin geçmişte olduğu gibi sonuç vermeyeceğini belirtelim.    Dewreşê Evdî ve Edûle

Yaşananlara yönelik Güzel okul yıllarında Bora ile sevgili olduklarını ve hatta ailelerin tanışıklığıyla nişanladıklarını söyledi. İlişkilerini saklamayan Güzel’in adeta ‘aslanların önüne atılan av’ gibi kaderine razı şekilde nedamet getirmesi isteniyor. Karşılıksızca, beklentisiz başlayan saf bir duyguya karşı Güzel’e, iktidar giyotine boynunu uzat diyor. İki Kürt gencinin sevgisinin vardığı boyut bugüne kadar bilinen geleneksel normalar üzerinden anlatılan Kürt hikayesinden farklı olması egemeni korkutuyor. Ne feodal bağlar, ne ailevi ne dini ve ne de mezhebi ve de cinsiyetçi kodlara gereksinmeden bir halkın kavgasıyla buluşan bir ilişkinin görünürlüğü binbir emekle yaratılan halkın özgürlük kavgasının ürünü aslında.

Benzer haberler

Günay Aslan: Celal…

Fırat Aydınkaya: Nakşilerin Ehli Zimme ile İmtihanı; Kürt…

Güzel ve Bora’nın hikayesi, Dewrêşê Evdî destanındaki 1780-1800’lü yıllar arasında Kürt ulusal birliğinin temel taşlarından biri olan Milan aşiretleri alanında cereyan eden savaşın hikayesini hatırlatıyor. Destandaki Êzidî olan Evdî’nin sünni müslüman olan Edulê’ye aşkı her Kürdün evinde mutlaka anlatılmıştır. Destanı hele bir de dengbejden dinlemenin şehvetinin yerini ise hiçbir şey tutmaz. Bugünkü Viranşehir, Ceylanpınar ovasından Musul’a ve güneyde Kürt dağlarına kadar uzanan geniş alanda gerçekleşmiş bir savaştır. Milan aşiretinin su ve toprak kaynaklarını tehdit eden Arap-Türkmen birliğine karşı verilen savaşın hikayesi. İşte bu savaşta, Kürtlerin birliğini sağlayacak ve topraklarını koruyacak kahramanlara ihtiyaç vardır. Ancak Arap-Türkmen güçleri daha donanımlı, tehditkar ve saldırgandır. Bu savaşta Kürt birliklerine liderlik etmek, ateşten gömlek giymek, kısaca ölümü göze almaktır. Süvari birliklerine liderlik etmeyi kimse kabul etmez. Bunun üzerine, Müslüman bir konfederasyon olan Kürt Milan aşireti lideri Zor Temur Paşa, Êzidî Şarkî aşiretinden yardım ister.

Ne ki Evdî’nin oğlu Dewreş ile Zor Temûr Paşa’nın kızı Edûle birbirine aşıktır. İşte bu büyük aşk, Dewrêş’in Edûle’nin elinden “Şart Kahvesi”ni içmesi ve savaşa komutanlık ederek hayatını kaybetmesine yol açacaktır. Ancak savaş kazanılacak ve Arap-Türkmen beylikleri eski sınırlarının gerisine çekilerek Kürdistan’ın bugüne uzanan yerleşik alanlarını terk eder. Dengbêj hikayelerinde 300 atlı ile 300 bin atlıya karşı savaştığı belirtilen Dewrêş, sadece kahramanlığıyla değil, aynı zamanda aşkı için Êzidî ve Müslüman geleneklerine karşı verdiği mücadele ile de toplumsal yapı üzerinde derin etkiler bırakır.  Toprağa kök saldı

Edûlê, babasının komutasındaki yardım kuvvetleriyle savaş meydanına gelir, Dewrêş’i ağır yaralı bulur ve başını dizinin üzerine koyarak, “Delalê mala bavê mın”, Delalê dilê min” diyerek, ona ağıt yakar. Evdî, Musul çöllerinde ölmüş ve aşıklar fiziki olarak kavuşamamıştır. Ama geride bıraktıkları tarihsel miras, zaman ve mekan çizgisini aşan iki gencin bağlılıklarının bir ‘sevda’ya dönüştüğünü kanıtlıyor. Evdî’nin atıyla yol aldığı topraklarda sömürgeciler günümüzde de var gücüyle Kürtleri çıkartmak istiyor. Bugün de daha modern teknik ve imkanlarla statükonun bekçileri kuşatma stratejisiyle Kürtleri yıldırıp, boyunduruk altından çıkma mücadelesine karşı topyekün bir saldırı dalgasıyla hareket ediyor.

Nasıl Edûle ile Evdî’nin aşkının otağı olduysa bu coğrafyanın her tarafı; bugün de Güzel ve Volkan’ın yurt ve halk değerleriyle donanmış bir duygunun yüceliği daha baştan kendisine biçilen sınırları yıkıp geçmiştir. İtibar suikastine tabi tutulan aşıkların hikayesi de şimdiden bir halkın belleğinde yer edindi. Güzel’in vekilliği düşürülecek belki cezaevine girecek ama egemenin suratında patlayan bir ateş topu gibi, bir parçası olduğu ‘sevda’ toprağa kök salan, güneş ışınlarıyla beslenen ve özü itibariyle bir halkın mücadelesinde yeşeren bir filizdir artık.

İlginizi çekebilir