Hüseyin Topgider: İmralı kapısı neden açıldı?

2 Mayıs’ta Öcalan’ın  avukatlarıyla görüşmesi bazı çevrelerde umut ve heyecan bazı çevrelerde ise şaşkınlık ve kuşku yarattı. Bazıları bu olayı iktidarın Kürtlere yaklaşımında katı politikasını yumuşatma ve açılım sürecine geri dönüş niyeti gibi algıladı. Bazıları ise açlık grevlerini krize dönüştürmemek ve makul sınırlar içinde tutmak, ayrıca İstanbul seçimlerini CHP aleyhine etkilemek için başvurulan dönemsel bir taktik olduğunu söyledi.

Şu ana kadar olan gelişmeler fazla umutlu ve heyecanlı değil, aksine dikkatli ve temkinli olmamızın gerekli olduğunu gösteriyor. Göstergeler ve veriler devletin Kürtlere karşı bilinen davranış biçiminde bir değişim olmadığını, yeni bir beyaz sayfa açma niyetinde değil yeni kurnazlıklar peşinde olduğunu gösteriyor.

Açlık grevlerinin başladığı ilk günlerde Mehmet Öcalan’ın İmralı’ya gidişini hatırlayalım. İktidar aile ziyareti düzeyinde bir görüşme ile açlık grevlerini sonlandırmak veya sulandırmak istedi ve bu girişim sonuç almadı. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: Devlet çok önem atfedilen açlık grevlerini bir aile ziyaretiyle sonlandırmak isteyecek kadar katı pazarlıkçı ve tavizsiz olduğunu gösterdi. 31 Mart’ta belediye seçimleri yapılana kadar bu tutumunda diretti, yarım yılını dolduran açlık grevlerini hiç kaale almadı.

İstanbul BB’nin Kürtlerin tercihi sonunda AKP’nin elinden gitmesi hükümeti yeni kurnazlıklara sevketti. Bu sefer İmralı kapısı daha farklı bir amaçla çalındı. Kürt kamuoyunda yumuşama belirtisi gibi algılanacak bir avukat görüşmesi ile hem açlık grevlerini sonlandırma hem de HDP oylarının bir kısmının CHP ye gitmesini engellemek amaçlanıyor.

Öcalan hem kardeşinin ziyaretinde hem de avukatlarının görüşmesinde beklemediği ve hazır olmadığı bir durumla karşılaştı. Devlet bu girişimleri Öcalan’la bir ön mutabakat olmadan yaptı. Öcalan’ın avukatlarına “eğer göndereceğim yazılı açıklama size ulaşmazsa bilin ki bu bir oyundur” demesi çok anlamlıdır. Öcalan’ın olaya kuşkuyla yaklaştığını gösteriyor.

Devletin yıllar önce devirdiği çözüm masasına yeniden dönüş niyeti ve ortamı yoktur. Eminim ki Öcalan da bunu çok iyi biliyor. Bu gerçeği herkes biliyor ama Öcalan’ın tekrar insiyatif alması için hem devlete hem de Öcalan’a  baskı yapan Kandil ve HDP bilmiyor. Israrla Öcalan’ı hazır olmadığı bir diyaloğa ve pazarlığa zorluyor, işin garip yanı budur.

Öcalan yazılı açıklamasında seçim konusuna hiç girmedi,açlık grevlerini ise grevcilerin insiyatifine bıraktı.Kuzey Kürdistan’la ilgili olarak eski tutumunu koruduğunu söylemekle yetindi. Yeni bir projeden ve sayfadan söz etmedi. Devletin önüne attığı topa hemen girmedi. Çünkü üzerinde diyalog ve pazarlık yapılacak olumlu bir tablo yok.

Şunu kabul edelimk i PKK’nin askeri varlığı caydırıcı olabilseydi ve şehir savaşlarında bu olumsuz tablo karşımıza çıkmasaydı devlet belediyelere kayyum atayamaz, belediye başkanlarını ve milletvekillerini tutuklayamaz, Efrin’i de işgal edemezdi.

Bütün bu olanlar bir başarısızlık öyküsünün sonuçları gibi duruyor ve herkes bilir ki başarısızlık malzeme edilerek devletle siyasi pazarlık yapılmaz. Öcalan’ı devletle görüşmeye zorlayanların bu gerçeği kavradıklarını sanmıyorum. Siyasi pazarlıklar ancak Kürt askeri güçleri Türkiye üzerine yürüdüğü zaman yapılır,Türk ordusu Kandil yolundayken yapılmaz.

Öcalan Kuzey Kürdistan’da koşulların pek de elverişli olmadığı tablo üzerine bir diyaloğun ve pazarlığın mümkün olmadığını bildiği için bu konuya girmedi ama Rojava’dan sözetti.

YPG Türk hassasiyetlerini dikkate alsın dedi. Bu hatırlatma YPG ye bir tavsiye gibi görünse de ben bunu Türkiyeye üstü örtülü bir uyarı gibi okumayı tercih ederim.Öcalan bu vesileyle Kuzey üzerinde değil Rojava üzerinde yeni bir masanın kurulması ihtimalini de ima etmiş oluyor.

Açlık grevleri ve İstanbul seçimlerinin iptali İmrali kapısını bir süreliğine yeniden açan nedenler oldu. İmrali kapısının açılmasını gerektiren nedenler ortadan kalktığı gün kapı tekrar kapanabilir. Devleti iyi tanıyoruz ve yeni bir sayfa açma niyetinin olmadığını biliyoruz.

Bugün Kürtlerle Türk devleti arasında en şiddetli savaş Rojava üzerinde yaşanmaktadır. Kuzey Kürdistan Türkiye sınırları içinde olmasına rağmen bu aşamada Türkiye için yakın tehlike değildir. Rojava ise Türkiye sınırları dışında da olsa Türkiye’nin bekası için yakın tehlike konumundadır. Rojava’nın bu önemi hem derli toplu bir askeri ve toplumsal güç olması hem de sağlam ittifaklara sahip olması ile ilgilidir.

Bu arada Rojava’nın hassas bir siyasal süreçten geçtiğini biliyoruz. Rojava’nın ABD ve koalisyon ortaklarıyla ilişkileri pürüzsüz değildir. ABD bu ilişkileri sürdürebilmek için Türkiye ile büyük sorunlar yaşıyor. Aynı şekilde Rojava Kürtleri de ABD’nin Kürtlerin hesabından Türkiye’ye verdiği tavizlerden rahatsızdır. Kürtlerin kendi saflarında ortaya çıkabilecek bir kararsızlık müttefikler arasındaki ilişkileri bozabilir, bundan kaçınmak gerekir.

Kürtlerin ABD ile ortaklığı sadece Suriye’de İŞİD’le mücadeleyi kapsamıyor. Ortadoğu’da krizler büyüdükçe Kürtlerin kilit olma konumu daha da önem kazanıyor. Bu durumda siyasal kararlar verirken aceleci olmamak gerekir. Kürtlerin bu aşamada geleceği belirsiz ve meşruiyeti tartışılan Suriye rejimiyle yapacağı her anlaşma su üzerine yazı yazmaktan farksızdır. Sanki Suriye rejimi kalıcıymış ve Suriye savaşı hemen bitecekmiş gibi hesaplar yapmak yanlıştır ve bu hesaplar tutmayacaktır.

Bugün Suriye sorunu dünya devletlerinin neredeyse yarısının direkt ve dolaylı olarak müdahil olduğu minyatür sahada bir dünya savaşıdır. Suriye savaşı Suriyelilerin iç meselesi olmaktan çoktan çıkmıştır.Ne Suriye rejimi ne de Kürtler tek başlarına savaşı sonlandıracak ve barış yapacak imkanlara sahip değiller. Suriye savaşına müdahil olanların bu savaşa verdikleri önemi biliyoruz. Bu güçler şu anda Suriyeyi Suriyelilere bırakıp gitmezler. Hal böyleyken büyük resmi yadsıyarak karar alabileceklerini sananlar yanılacaktır.

Kişisel kanaatim Kürtlerin şu an ittifak kurduğu ABD,Fransa ve diğer koalisyon güçlerinin Kürtleri yarı yolda bırakmayacağı yönündedir. Ortadoğu coğrafyadan kültüre kadar yeniden dizayn edilmeye muhtaçtır ve bu dizaynda Kürtlerin yeri ve devleti kesinlikle olacaktır.

İmrali kapısını yeniden açanların Öcalan’ın ikna edici gücünü ve etkisini Rojava Kürtleriyle batılı müttefiklerinin arasını açma yönünde kullanmaya teşvik edeceklerini tahmin etmek zor değil .Bunun için tuzaklarla dolu, geleceği belirsiz yeni çözüm süreçlerini ısıtıp Kürtlerin önüne koyma ihtimalleri vardır. Bütün olanlardan sonra Öcalan’ın da bunu fark ettiğine inanmak istiyorum.

ABD nin İran’ı hedefe koyduğu bu dönemde Kürtlerin ABD ile pazarlık gücü daha da artmıştır. Türk devletiyle pazarlık yerine ABD ile ortaklık ve pazarlık en akılcı ve güvenceli yol olacaktır…

 

/Nupel/

 

İlginizi çekebilir