Hasip Kaplan: Yeni İttifak; Ya Sev Ya Terk Et

Birkaç gün önce Demirtaş bir röportajında, ‘’Bir sabah Başak’la birlikte Akşener’in evine gider, sabah kahvaltısına geldik deriz’’  demişti.

Partiler arasında köprü kurmak, diyalog yolu açmak siyasetin aklı mantığıdır. 

Akşener’in cevabı düşündürücüydü; Kürt geleneklerinden bahsedip, ‘’kapıya açarım, gidince kan davası yine sürer’’ dedi.

İYİ Parti’nin Kürtlerle kan davalı olduğunu açıkladı. 

İster parlamenter rejimi ister demokrasiyi savunsunlar otuz milyon Kürt yurttaşı ile kan davalı olan bir parti olarak, açık ve kesin olarak ittifakta yokuz dedi.

AKP, meclise geldiğimiz ilk günden itibaren, ‘’terörle arasına mesafe koymayan parti ile görüşmeyiz’’ diyordu. İşine gelince ateşkes ve çözüm süreçlerinde ise görüşüyordu.

Çözüm sürecinde MHP ile CHP sürekli olarak, AKP ile BDP’ye sonra HDP’ye  saldırıyordu. Bahçeli’nin Erdoğan için söylediği korkunç sözleri ve tehditleri hafızalarda kayıtlıdır.

Zaman geçti, çözüm süreci bozuldu, dokunulmazlıklar kaldırıldı Demirtaş ve birçok milletvekili cezaevinde tutsak oldu. Belediye eş başkanlarının tamamı görevden alınarak tutuklandı, yerlerine kayyımlar atandı.

AKP+MHP ırkçı aşırı sağcı faşist bir ittifak kurdu. Bu ittifakın temel ortak noktası Kürt halkının kazanımlarını yok etmek,  düşmanlık üzerineydi.

Biz nerden nereye gelmiştik. Geçmişi biraz hatırlamakta yarar vardır. Meclis’teki tartışmaları bakmakta  yarar vardır.

2008 yılındayız, 2009 yılı bütçesi ilk önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Komisyon aslında meclisin en büyük mutfağı, en renkli, en katılımlı, en çok tartışmaların geçtiği komisyon.

Bakanlar, müsteşarları, genel müdürleri, bürokratları STK’lar, danışmanlar, küçücük bir salonda tıkış tıkış. 

Kadın görevlilerin oturacağı bir sandalye dahi yok, diz üstü bilgisayarları ile bazen on beş saat ayakta bekliyorlardı.

Komisyon 40 kişi; 25 üye iktidardan, 15 üye muhalefetten, DTP grubuyuz, ben ve Gültan Kışanak iki üye ile temsil ediliyoruz. 

Komisyona her milletvekili katılabilir, 5 dakika konuşabilir, önerge veremez ve oylamaya karar sürecine katılamaz. Hükümetin/ bakanın sunuşları için tüm basın içerde hatta canlı yayın yapıyor.

Komisyon Başkanlık Divanı iktidardan, bakan konuşması yani yürütmenin konuşması bitince söz yasama üyelerine muhalefete gelecek, derhal basını çıkarıyor. 

Amaç, muhalefetin itirazlarını kamu oyu bilmesin. Meclis TV. kısmen izliyor, zaten muhalefeti vermiyor.

Meclis genel kurulundan daha hareketli geçen komisyon tartışmaları, sabah başlıyor, ertesi gün sabaha bitiyor. 

Eve gidiyoruz, bir iki saat uyku, tıraş olup, giyinip tekrar dönüyoruz. Bu nedenle her kasım ayında aileme, -Beni yok sayın ve kendi programınızı çocuklarla yapın’ diyorum.

Gerilimli, sataşmalı, protestolu, hararetli komisyonda, şeker tansiyon durumları olunca, CHP milletvekili rahmetli Mevlüt Arslanoğlu, Malatya kaysıları ile tansiyonu düşürmeye çalışıyordu.

İktidarın arızalı üyelerini keşfetmemiz çok uzun sürmedi, istediğimiz zaman birkaç kelime ile onları zıplatıyorduk. Plan ve Bütçe Komisyonu, hem teknik hem ihtisas alanı nedeniyle, partilerin ağır toplarının yer aldığı bir komisyondu.

Meclis’in diğer ihtisas komisyonlarına göre yine en seviyeli tartışmaların yapıldığı, film kopunca dahi çabucak  barışan bir komisyondu. 

Meclis’te yeniyiz, DTP grubu olarak sanki uzaydan, bir başka ülkeden gelmişiz gibi bize bakanlar oluyordu. Çatışmalı yıllarda, dışarda yaşananlar olduğu gibi Meclis’e yansırdı. Silah seslerinin yükseldiği zamanlarda, siyasetin sesi daha az duyulurdu.

İşte o gerilim anlarından birisi de, komisyonda ‘’ya sev ya terk et’’ tartışmasıydı.

Başbakan R. Tayyip Erdoğan Hakkari’de yaptığı „ya sev ya terk et“ çağrısının ırkçı örgüt Ku Klax Klan’a dayandığını açıkladığımda tansiyon yükseldi. İktidar parti milletvekilleri, hakaret tehdit, küfür saldırmaya başladılar.

Sözlerimin kesilmesi üzerine, masaya yumruğumu vurdum; ’’Meclisi, komisyonu tek başıma kilitlerim sözümü kesmeyin’’ diye uyardım.

Komisyonda bütçenin geneli üzerinde görüşmeler sürerken konuşuyorduk. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in terör için 1 trilyon dolar harcandığını söylediğini anımsattım. 

Doğrudan harcamanın 300 milyar, GAP için harcanan kaynağın ise 32 milyar dolar olduğunu ifade ettim. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir F-16’nın 1 saatlik sortisi için 6-12 bin dolar harcadığını ve tezkere sürecinde bin sorti yapıldığını öne söyledim.

10 adet insansız hava uçuş aracı alma girişiminde bulunulmasına da tepki gösterdim. „Bir Heron ne kadar acaba? Hangi yılın bütçesine giriyor?“ diye sorduk.

Savunma bütçesinin 20 milyar doları aştığını kaydederek, „Bu rakamların dayatılması kriz ekonomisine getirir Türkiye’yi’’ dedik. 

‘’Hükümet ülkenin gerçek gündemine dönerse çözüm yollarından birinin ülkede barıştan geçtiğini çok iyi kavrar“ dedim. Savunma giderleri açısından bütçenin kontrol altına alınması gerektiğini söyledim.

Erdoğan’ın Hakkari’de halka, „Ya seveceksin Ya terk edeceksin“ dediğini belirterek, bu sözün Vietnam savaşı başta olmak üzere faşist hükümet uygulamalarının sloganı olduğunu, ırkçı örgüt Ku Klax Klan’a dayandığını söyledim. 

Barış çabalarına izin verilirse Türkiye’nin içinden çıkamayacağı kriz olmadığını ifade ederek „Türk ve Kürt halkı için“ bu yönde çaba gösterilmesi gerektiğini anlattım. 

İstenirse bir ay içinde Türkiye’de silahların susacağını, çatışmasızlık ortamına gidileceğini söyledik. 

Böylece silahlara ayrılan paranın da sağlık, eğitim, ulaşım ve kültüre gidebileceğini söyledim.

Bu utanç verici slogan, faşist bir söylemle uzun yıllar dışarıda kullanıldı. 

Ama şimdi, kullananlar bile bunu kullanmazken, bazı değerlerin ne olduğu tam anlaşılmadan gelişi güzel kullanılması, bu ekonomik istikrar tablosunu da bozuyor. 

Barış ekonomiyi de güçlendirir bütçeyi de…

‚İsteyen istediği yere gitsin‘ denildiği zaman, Türkiye Cumhuriyeti’nin 20 milyon yurttaşının, -ki biri de benim, bu topraklarda doğmuş, özgürlükleri solumuş, bu toprağın evladı olmanın, Mezopotamya topraklarının evladı olmanın şerefine nail bir kişinin- bize geleceğe ilişkin kötü yönetimin ipuçlarını verir‘ diye uyardık.

Erdoğan’ın 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuşmaya dikkat çektik. ‚Nasıl ki 2005’te doğruya dikkat çektiysek, 2008’de Hakkari’de 20 milyon vatandaşına ‚çek git‘ diyen Başbakan’a, yanlış yolda olduğunu söyledik.

Tartışma bitmedi, en son Meclis genel kurulunda konuşan Başbakan Erdoğan’la tartıştık.

16 Aralık 2008 bütçe görüşmelerindeyiz. Başbakan kürsüde, grubumuzla arasında sert tartışmalar geçiyor. Tutanaklara yansıyan tartışmalar şöyle:

HASİP KAPLAN (Şırnak) – „Ya sev ya terk et.“ deyip tehdit ediyorsunuz. 

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Hak aramanın yolu oradan geçmiyor. Hak aramanın yolu tatlı dille konuşmaktan geçiyor, anlatmaktan geçiyor. Bunu yapın da sizi göreyim. Bunu yapın, sizi göreyim. 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – „Ya sev ya terk et.“ diyen ben miyim? Siz değil misiniz? 

BAŞKAN – Sayın Kaplan, Sayın Sakık, Sayın Demirtaş, rica ediyorum, lütfen… 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – „Ya sev ya terk et.“ diyenleri alkışlayan Başbakan bunu söyleyemez! 

( “Bir başbakan ya sev ya terk et diyemez. Le Pen gibisiniz” diyerek Erdoğan’ı aşırı sağcı ve ırkçı söylemleriyle bilinen Fransız Ulusal Cephe Partisi lideri Jean-Marie Le Pen’e benzetmiştik.)

Bu benzetmeye sinirlenen Erdoğan, “Hakkari’deki konuşmamda ‘ya sev ya terk et’ ifadem yok. 

Bunun üzerine DTP’li milletvekilleri ayağa kalkarak tepki gösterdik. “Özür dile, bir Başbakan böyle konuşamaz” diye bağırdık. 

Başbakan gücünüz yetiyorsa parti olarak seçimlere girin” dedi. DTP’liler “barajı düşürün barajı” karşılığını verdi. 

Başbakanın blöfünü görmüştük, resti çektik.7 Haziran 2015 seçimlerine parti olarak girdik. Barajı aşmıştık, 80 milletvekili çıkarınca, Doğu ve Güneydoğu’da AKP barajın altına düştü, beleş vekillikleri gitmişti, İktidar çoğunluğunu, başkanlık hayallerini yitirmişti.

Ya sev ya terk et dediği Hakkari’de HDP yüzde seksen dokuz oy alarak, Üç milletvekilliğini de kazanmıştı.

İktidar bundan sonra  tehlikeli bir strateji izlemeye başladı. Doğu ve Güneydoğu’da silahlı dini radikal örgütlenmelere gitti. 

Suriye savaşından sonra, beş milyon mülteci, başta İŞİD, El Nusra, El Kaide olmak üzere ÖSO adı atında Cihadist gruplar desteklendi. 

AKP İktidarı onlarla iç içe, silahlandırıyor, barındırıyor, yeri ve zamanı gelince içerde ve dışarda saldırtıyordu. Kobani ve Şengal’e bu zihniyet İŞİD ile birlikte saldırdı. Devlet yönetimi terör örgütlerine yardım etti.

İçerde ise elliyi aşkın cemaatin koalisyonu olarak, pişmanlık yasaları ve yasa değişiklikleriyle Hizbullah başta olmak üzere, Sivas sanıkları, diğer tutuklu dini örgütlenmelerden olan herkesi tahliye ettiler.

Kimi sivil toplum örgütleri paravanları altında, kimi zaman da direkt Diyanet İşleri Başkanlığının müdahalesiyle camiler örgütlenme alanına çevrildi. 

Sendika, dernek ve vakıflar yoluyla legal illegal örgütlenmeler yaratıldı. Tecavüzcü tarikatlar mensupları şeyhleri korundu.

Domuz bağları, korkunç cinayetler işleyenler ile iktidar samimi ve iç içe.Milis olarak kullanılan para militer güçler oluşturdu. 

Otuz yılı aşkın içerde süren çatışmaların, çözüm süreci içinde barışçıl demokratik yoldan çözümü rafa kaldırıldı. 

7 Haziran seçimlerinde iktidarını yitiren AKP, Cumhurbaşkanın 1  kasımda seçime gidilmesi kararı vermesi sonucu çatışmalar şiddetlendi ve HDP nin baraj altında kalması için çaba gösterildi. Seçim sonuçlarında üçüncü parti olarak çıkan HDP’ye karşı  tecrit, ayrımcılık ve baskı politikaları geliştirildi.

Terörle mücadele bahanesiyle, başta HDP olmak üzere sol demokrat, çağdaş tüm yapıları yok etmek istemektedir.

Hedef, silahlı radikal bir  yönetim. Laik, demokrat herkesi susturmak ve göç ettirmek. Sonra nüfus yapısıyla oynamak. Bölgeye Suriye ve dışardan bazılarını yerleştirmek. Amaç bölgede Kürt nüfusu azaltmak ve sürekli bir baskı rejimi uygulamak.

Bu plan son derece tehlikeli, BM, ABD, AB ne kadar müdahil olur. Ortadoğu yeniden nasıl şekillenir  masalarda haritalarda konuşuluyor.

Savaş tam tamları arasında gerçek bir demokrasi ittifakı için, gerçek dostlarla yol yürünmeli.

Linçlerin saldırıların arttığı bu günlerde Kürtler arasında Brakuji yaratmak isteyen düşmanlara karşı tüm siyasiler uyanık olmalı.

İktidarda ki kirli ittifak 2023 seçimlerinde iki dönem kuralına rağmen, ömür boyu başkanlık hesapları yapılıyor.

Ya sev Ya terk et ittifakı oluşturuluyor. İYİ Parti bu ittifaka koşuyor.

Faşizme geçit vermeyecek bir Demokrasi İttifakı bu nedenle önemlidir.

İlginizi çekebilir