Eyüp Ensari: Urfa’da DEM zamanı

 Geçmişine kilit vurulmuş halkların geleceği de ipotek altındadır. Urfa, 12 Eylül’den bu yana geleceği ipotek altına alınmış bir kenttir. Yerel yönetim diye bir şey yoktur; belediye süzme keklik balına dönmüş, burada, sadece nemalanan kimseler var olmuşlardır, hizmetin adı var, kendisi yoktur. Erbakan’ın Refah Partisi’yle başlayan gelenek, AKP’yle devam etmiştir. Bu gelenek, Urfa’da ekonomik olarak tarım ve hayvancılığı; siyasi olarak, fikriyatı; sosyal olarak Urfa’nın şirazesini bozmuşlardır; tarih ve kültür şehri olan Urfa yapay aristokratların, diline ve kültürüne yabancılaşmış burjuvazinin cirit attığı bir yere dönmüştür. Urfa denilince artık dizilerden kesilip hayata yapıştırılmış mafyatik tipler, köy odalarının yerini uyduruk sıra geceleri, çiğköfte partileri almıştır… Böylece Urfa çok kültürlü bir şehirken, tek bir kültüre inmiş ve buradan yalnızca rant kapıları açılmıştır. Süryaniler, Ermeniler, Araplar, Kürtler, Türkler ve daha pek çok halkın ve kültürün yurdu olan kent yozlaşmanın kalesi olmuştur.  

Yüz yıllık iktidar Urfa’yla oynamıştır. Şeyh Said’e gönül vermiş aile, aşiret ve tarikatlar bir bir evcilleştirilmiştir: Siverek’te Gürpınar’lar… Bu ailenin dedesi asılmış, kendileri yokluk ve yoksunluk içinde güç bir hayat yaşamışlardır. Bozova’da Aruslar… Bu ailenin adının geldiği Arus, evinde, eşi ve çocuklarının gözleri önünde yayık sopalarına bağlanmış, asker tarafından kırbaçlanmıştır. Urfa merkez köylerinde Cevheri’ler. Bugünkü Cevheri’lerin dedesi Ömer Cevheri, Şeyh Said zamanında Adana’ya sürgüne gönderilmiştir. Ancak, tarihin bir cilvesi midir bilinmez, bizim kuşak bu adamların hikâyeleriyle Kürt meselesine sarılırken, hatta bu adamlarla akrabalıklarımızla övünürken, iktidar öyle bir oyun oynadı ki, onların çocuklarıyla karşı karşıya geldik… Bu adamların torunları da iktidara kendilerini yama yapmak için var güçleriyle çalıştılar. Ağacın kurdu içinde olur… Şimdi Urfa’da bu ailelerin çocuklarından kimileri İyi Parti’nin kimi MHP’nin, kimi Yeniden Refah’ın, kimi AKP’nin peşine düşmüş, ne Kürt meselesi diye bir dertleri var ne de burada yaşayan halkların birlik ve beraberlikleri; iktidar onlara suretler vermiş ve onlarda bu suretlerle, geldikleri yeri unutmuşlar. Allah bizim kalplerimizi görüyordur ama onlar, kalplerini karartmışlar…  Şeyh Eyüp’ün torunu, mehter marşıyla Erbakan’ın oğlu Fatih’i karşılıyor; Ömer Cevheri’nin torunları iktidarın anahtarı olmuşlar. Trajedi, bundan başka nedir ki… Ancak şu da vardır; bir kalp kırıldığı zaman sahici atar… Herkes bu adamları tanıyor da…  

Urfa’da şimdi, hak ile batılın bir kavgası var. 12 Eylül’den beri Refah/ AKP tarafından idare edilen Urfa belediyesi, bu sefer gerçek sahiplerine verilecek… Urfa’da büyük bir coşku var. Bu Urfa için bir seçim de değildir. Bu, bir yanda kendi değerlerine yabancılaşmışlarla, kendi değerlerine sahip çıkanların seçimidir. Deniliyor: AKP ve Yeniden Refah arasındaki bölünme DEM partinin işine yarayacak.  

Bu bir yanılgıdır.  

Nedeni şu: Nasıl ki emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşamasıysa AKP ve Yeniden Refah arasındaki bölünme de budur.  

Şimdiki AKP’li belediye başkanı Zeynelabidin Beyazgül ve Kasım Gürpınar arasında siyasal bir rekabet yoktur, ikisi arasında, iktidarın yarattığı tekeli kavgası vardır. Gürpınar AKP’yi bölmüyor, AKP’yi güçlendiriyor. Her mitingde, her konuşmada, asıl AKP’li benim diyor. Gürpınar’a göre, Erdoğan hakkını yemiştir ve şimdi, tek derdi yine Erdoğan’ın gözüne girmektir. Böylece bir kısır döngüyü ifade ediyor.  

Refah Partisi’nin Urfa’da bir tabanı var mı, yok ama Gürpınar, dededen kalma, sahiden kalbi olan inananlara güveniyor. Ona oy verecek olan kimseler Gürpınar’a oylarını vermeyecekler, onlar ne AKP’yi ne de Gürpınar’ı tanırlar; onlar, asılan dedenin yüzü suyu hürmetine hareket ederler. Saf ve temizdirler.  

Gürpınar’ın tarikatı Siverek ve Hilvan’da etkilidir ama bu etki de kırılmıştır. Nedeni şudur: Tarikata gönül vermiş kimseler ya asılan dedeye yüzünü dönecek ya iki parti arasında gidip gelen Kasım Gürpınar’a…  

Gürpınar ve Beyazgül, birler; ikisi arasında tek bir fark yoktur; varsa bir fark o da AKP’nin birini diğerine tercih etmesidir ve onun, bunu kendine hırs yapmasıdır. Gürpınar, seçim konuşmalarında kimi vaatlerde bulunuyor ve kimse sormuyor, sen bugüne kadar iktidardın, ne yaptın?  

AKP’nin adayı Beyazgül ise miladını doldurmuştur. 90’lı yıllardan hatırlarım, toprakları su altında kalan köylülerin avukatlığını yapıyordu; fakirdi, garibandı, Refah Partisi üzerinden bir şeyler yapmak istiyordu, ekmek derdine düşmüştü; o zamanlar Refah Partisi, bir siyaset değil, bir çevre edinme yeriydi… Sonuçta bir yere de geldi, belediye başkanı oldu.  

Urfa belediyesi, şöyle anılır hep: Ağzı olan yer.  

Sağlam bir avukat, sahici bir siyaset adamı bir inceleme yapsa şunu görecektir: Her belediye başkanın bir yakını mutlaka inşaat işleriyle meşguldür; bunlar, yalnızca inşaatta yapmazlar, bunlar rant yer, ihalelerle geçinirler; sırtlarını iktidara de verdiler mi, aşiret reisi, ağa, büyük baba kesilirler…  

Refah Partisi’yle başlayan AKP’ye devam eden süreçte belediye Allah ve peygamberi ağzından düşürmeyen ama haram yemeyi kendilerine sevap sayan güruhun eline geçti.  

Refah Partisi’yle başlayan rant, AKP’yle tavan yaptı. Bunlar kentin dokusuyla oynadılar. Şimdi sularla boğuşan balıklı gölün dört bin yanı ağaçlıktı; ceviz, dut, incir ve salkım söğütler vardı. Balıklı gölün suyu içilen bir suydu. Abdest alınan bir suydu ve hatta hacılar Urfa’ya uğramadan gitmezdi. Rantçılar bu yapıyı, bozdular; ağaçları yok ettiler, iki güzelim gölü çay bahçesine, kebapçı dükkânlarına boğdular. Dinlenilen bir sayfiye yeri olan göl civarı, artık et kokusundan girilmez bir hale geldi; parsellediler… Gölün ön tarafında devasa güzellikte Ermeni ustaların yaptı evler vardı; bu evlerin bahçesinde mutlaka kuyu ve dut ağaçları olurdu. Bu evleri istimlâk ettiler, hepsini otellere kibrit fiyatına sattılar… Kentin çok kültürlü yapısını Türk ve İslam adına yağmaladılar.  

Beyazgül, burada devreye giriyor.  

Geçen sene Urfa’da bir sel felaketi oldu; selde, on dört kişi öldü. Maddi kayıplarınsa haddi hesabı yok. Buna meydan veren bir hukuk sistemi var: Rant! Belediye şehre yol yapmamış, meğer eşe dosta, yandaşa rant alanları açmış.  

Balıklı Göl civarındaki tahribatın nedeni, ağaçlardan yoksun bırakılması ve suyun akışının engellenmesidir.  

Abide Kavşağı’ndaki felaketin altında devasa bir rant yatıyor. Alt ve üst geçidin bulunduğu yere ilk kazma, 2012 yılında vuruluyor. Açılış yapılıyor, herkes davet ediliyor, devlet Urfa’ya akıyor. Projeyi ucuz bulanlarla, pahalı bulanlar arasında tartışma bile çıkıyor; ihale açıyorlar; ihaleler Urfa’da formalitedir; kime vereceklerini biliyorlar ama formalite yerine gelsin, hatta, kavga, dövüş bile olsun istiyorlar.  

Urfa’da yıkılan yolların da ayrı hikayeleri var. Toprak üzerine asfalt dökülmüş. Bu yol, Hilvan- Bozova arasındadır. Urfa- Adıyaman arası da yine böylesi bir yola sahiptir. Yolları sadece güzel görünüyor, selle, yollar da yıkıldı.  

Sel, deprem; bunlar doğa olaylarıdır. Dünyanın her yerinde olur. Ama bunları bir felakete çeviren iktidardır. Sen doğaya hükmetmek istersin ama doğanın da bir ruhu vardır, bir aklı, bir beyni vardır. O da konuşur. Herkes bilir, kent merkezinden cavsak, karakoyun, mance, sırrın ve kara köprü gibi dereler vardı, akarlardı. Bu dereleri yaşatmak yerine öldürmeye çalıştılar. İnsanlar su ararken, bu dereler yok edildi. Selle, dere yatakları canlandı.  

Urfa, Adıyaman ve hatta Antep Fırat’ın şehirleridir. Fırat’la dalga geçilmez. Bilimi, tekniği yok sayarak, doğaya bu kadar müdahale edilmez. Dere yatağında ev yaparsan, evini ya sel basar ya deprem sarsar; sen buradan para kazanırsın ama birileri, senin iki kuruş karın için ölür; buna, hukuk dilinde cinayet denir.  

Bu felaket sonrasında Beyazgül, istifa etmedi. Hatta başarılı olduğunu dile getirdi ama asıl başarısı başarısızlığıydı, bunu başardı: Bir partinin imkânlarıyla ancak bu kadarı olabilirdi, bu kadardı…  

DEM’e gelince…  

Bundan önceki seçimlerde (2019) HDP aday göstermedi, bunun yerine Saadet Partisi’nin adayını destekledi. Yanlış ya da doğru… Buna rağmen, iyi oy aldı. Bu seçimde AKP 516 bin oy alırken, HDP’nin desteklediği aday, 308 bin oy aldı. HDP kendi adayıyla girseydi, elbette bu oran yükselirdi, dahası, pek çok ilçeyi alırdı. Urfa ilçelerinde HDP’nin Harran ve Akçakale dışında oy oranın düşük olduğu tek bir ilçe yoktur.  

Şimdi bu seçimlerde DEM’in bir şey yapmasına gerek yok. Sermaye sermayeyle çatışıyor, ilk başta söylediğim gibi AKP ve Yineden Refah arasında bir güç tekeli sorunu var ve ikisi bu güce elde etme telaşındalar, birbirlerine girme nedeni budur. Yoksa, bu iki gücün çatışmasının sonucu olarak DEM aradan sıyrılacak değildir. Bugüne kadar AKP, Kürtlerin içe kapanıklığı üzerinden prim yaptı ama şimdi, görülen o ki, Kürtler, yönetmeye hazırlar.  

İlginizi çekebilir