Eyüp Ensari: Kılıçdaroğlu neden cumhurbaşkanı olamıyor?

Bütün dünyada milliyetçilik gerilerken Türkiye’de her gün biraz daha taraftar bularak yükseliyor. Milliyetçilik tanımları da Türk milliyetçiliğiyle birlikte yeniden yorumlanması gerekiyor; örneğin en Anthony D. Smith için milliyetçilik çağın ruhu anlamına geliyor ve bu ruh, eski sembol ve fikirlerle dal budak salıyordu.

Bugün Türkiye için, artık bir karşılığı olmayan bu tanım olmalıdır. Türk milliyetçiliği, “sağ” ya da “sol” fark etmiyor, çağın ruhu anlamına geliyor. Bütün partiler, ne kadar çok milliyetçi olduklarını birbirleriyle yarıştırıyor ve en fazla milliyetçi olan, kitleleri toplayabiliyor. Smith’in tanımını biraz daha ileri götüren Ernest Gallner yine “geçmiş” üzerinde duruyordu ama bu geçmiş içersinde, mevcut kültürü göz ardı etmemizi salıveriyordu; buna göre Türkiye’de milliyetçilik, bugünkü kültür (siyaset, kültür sanat ve hatta mafyasıyla) sanki Türklüğü yeni keşfetmiş gibidir; en sıradan mafyadan en tepedeki siyaset adamına kadar bir Türklük keşfi söz konusudur ve hatta, keşif öyle bir dal budak salmıştır ki, sanki, Türklük onların tekelindedir.

Mevcut olan, bizi en çok ilgilendiren ise merkezi milliyetçiliktir; bu, Eric Hobsbawm’ın ileri sürdüğü devlet aygıtının, tek ulusun elinde olmasıdır. Bugün Türkiye’de eğitim, sağlık, kültür sanat ve ekonomi, yekten milliyetçi kesimin elindedir. Sağ milliyetçilik, AKP ve MHP üzerinden; sol milliyetçilik CHP üzerinden hızla gelişmektedir. Milliyetçiliğin en derin halkası dindir, Türkiye’de bu halka daralmakta ve hatta ötekini boğma raddesine gelmektedir.

Seçime, tarih anlamında en azından bir buçuk yıl kalmasına rağmen, Türkiye son üç aydır ciddi anketler yapılmaktadır. Anketlerde geleceğin cumhurbaşkanı tezi işlenmektedir.  

Görülen tabloda AKP ve MHP, Recep Tayip Erdoğan adı etrafında birleşmiş, farklı bir alternatifleri de yok gibidir. 

Aday bolluğu karşı taraftadır: Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener ilk akla gelen kimselerdir. 

Dikkat edilirse HDP’li bir cumhurbaşkanı tartışması olmadığı gibi, Kürt bir aday söz konusu bile edilmemektedir. 

CHP’yi Deniz Baykal gibi Kürt ve alevi karşıtı birinden yüzde 14’ten alan ve bugün AKP ve MHP’ye karşı yüzde 27’lere getiren, büyük şehir belediyelerini alan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı bile geçmemektedir. Hatta Kılıçdaroğlu, bir ara “ben varım” dedi ama sonra geri adım attı ya da geri adım atmak zorunda kaldı. Onun çömezleri Yavaş ve İmamoğlu’da ne Kılıçdaroğlu “ben varım” deyince yanlarında olduklarını söylediler ne de çekilince, niye çekildin diye bir soru sordular. Daha çok kalabalıklar karşısında kendilerini öne atıp adayım havası estirdiler. Bu, siyasal terbiye açısından elbette önemlidir ama mesele, siyasal terbiye değildir yalnızca!

Nasıl mı?  

“Türkiye’nin Nabzı” olarak Metreroll’ün son iki ay içersinde yaptığı anketler bu anlamda dikkat çekicidir. Metrepoll’e göre Millet İttifakı yüzde 43 bandındadır; Cumhur İttifakı ise yüzde otuz sekizdir. Yine bu firmaya göre, Kılıçdaroğlu hariç bütün liderler (Yavaş, Akşener ve İmamoğlu) Erdoğan’ı geçiyor. Kılıçdaroğlu ise, Erdoğan’a iki puanla yeniliyor. Bütün anket firmaları AKP’nin düşüşe geçmesinde Sedat Peker’in açıklamalarının etkili olduğunu düşünüyorlar: En son Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı seçim anketi sonucuna göre, Cumhur İttifakı yüzde 35,8, Millet İttifakı yüze 39,8 oy alıyor. Partilere göre dağılım ise AKP yüzde 29,3, CHP yüzde 27 İYİ Parti yüzde 12,6, HDP yüzde 11,6, MHP yüzde 6,5 olarak gösteriliyor.

En son Artı Bir şirketinin yaptığı ankette yine benzer bir durum var. Burada da partilerden çok isimler dikkat çekiyor. İmamoğlu, Yavaş ve Akşener, Erdoğan’ı geçiyorlar; Kılıçdaroğlu ise “yarışa” bu üç isimden sonra ekleniyor.  

Açıktır hesaplar Akşener, Yavaş ve İmamoğlu üzerinden yapılıyor. Kılıçdaroğlu’na CHP’li kesimler bile “dostum” muamelesi yapıyorlar. 

Bu arada İyi Parti’nin anketler üzerinden yükseltilmesi, oldukça dikkat çekicidir.  Çünkü İyi Parti kurulduğu günden sonra oldukça büyük gösterilmiş, baraj altında kalıyordu. Şöyle bir rakamlarla baktığımızda durum daha da netleşecektir: 

İyi Parti, 2017’de kuruldu ve MHP içinden çıktı; 2018’de, yüzde 9 oy aldı; 43 milletvekili var.  Millet İttifakı olmazsa İyi Parti, yüzde 10 barajı aşamıyor. Çok açık. İyi Parti’nin yerel seçimlerde ise oyu yüzde 9’dur yine; aldığı belediye sayısı da 24’tür. İyi Parti’nin oyu, iki seçimin olduğu dönemde kimi anket firmalarınca yüzde 17 gibi bir rakamla açıklanmıştı! İyi Parti’nin iki yıl içersinde oyunun, iki misli gösterilmesi tuhaftır. Bu bir realite değildir, algı yarıtmadır. Tek işe yarıyor; Millet İttifakı, Cumhur ittifakının önüne geçiyor ama yine de yüzde eliyi bulamıyor. 

Bir diğer nokta, tek muhalefet olarak,  İyi Parti gösteriliyor. Sol ve sosyalistler, HDP ise gözardı ediliyor. Muhalefet ve seçimin belirleyeni olarak HDP, görülmek istenmiyor. Açıktır, denklem kurulurken, sol ve sosyalistler, HDP yoktur. Bunlar olmadığı gibi Aleviler de yoktur. Alevilerden istenen tek şey vardır, kayıtsız şartsız, CHP’ye oy verin, bizden bir şey istemeyin! Bunu söyleyenlerin tek malzemeleri AKP karşıtlığıdır; ne Alevilerli bir ve bütün olma vardır ne de onların sorunlarına eğilme… 

Kılıçdaroğlu’nun neden aday bile olamayacağı gün yüzüne çıkıyor. 

Kılıçdaroğlu ne Yavaş gibi MHP’li bir kökten geliyor ne AKP iktidarı boyunca bürokrasi değirmenin başında duran İmamoğlu gibi Karadenizli bir etiketi var. Karadenizli olma mafya, ekonomi, bürokrasi vs bugünki iktidarın vitrinidir ve İmamoğlu’ya, bu madalyonun diğer bir yüzünün görülmeyeceğinin kimse garantisini veremez. 

Kılıçdaroğlu, Kürt olmadığını söyledi. Aleviliğinin köklerini Konya’ya bağladı ama buna rağmen, CHP ve devlet algısında bir karşılık bulamadı. Kılıçdaroğlu, Kürt ve Aleviliğini dile getirmese bile bu iki şık, cumhurbaşkanlığına engel olarak anketlerde ortaya çıkıyor; çünkü diğer adayların en büyük özellikleri, Türk olmaktır; dahası, Türk ve İslamın Sunni babı onlar için önemli bir etkidir; Akşener, “ülkücü”; Yavaş, “eski ülkücü”, İmamoğlu, kuran ve hatim indiren, Türklük ötesi, bir Müslüman, üstelik Karadenizli!  

 Kılıçdaroğlu’nun Dersimli olması da elbette ayrı bir konu olarak bir yerde duruyordur. Dersim’in devlet neslinde ne Yavaş’ın ülkücü Ankara ne İmamoğlu’nun Karadenizli olmasına denk gelmiyor bir türlü! Devletin temeli olduğunu söyleyen her kimse, açıkça bize aba altından şunu gösteriyor: Cumhurbaşkanı, Türk ve Müslüman olacak. Tercihimiz Karedeniz ama orası olmazsa, Ankara, olmazsa Akşener’in Aydın’ı… Yani, coğrafi olarak bile derin bir hesaplaşma, uzaklaştırma söz konusudur.  

Benim  ve bir çok insan içinse Kılıçdaroğlu, iki şeyden dolayı tarafından tecrit ediliyor. Bu tecrit bizzat CHP tarafından uygulanıyor. Ne İmamoğlu ne de Yavaş, saygı gereği bile olsa o varken, bizim olmamız olmaz demiyor. Dünden razılar. Hatta, anket firmalarına göre partisi yüzde 12 olarak abartılarak söylenen Akşener bile, Erdoğan’ı geçiyor. Kılıçdaroğlu’da bu yarışta elbette ki çekinceli duruyor. Kılıçdaroğlu’nun neden olmaması gerektiği ise makul bir şekilde açıklanmıyor. Bizim aklımıza iki şey geliyor: Kılıçdaroğlu Kürt, Alevi ve Dersimli’dir ve bu yüzden adaylığı tartışılmıyor. Böyle değilse, gerçek neden ne? Bu ise, bizi milliyetçi bir cumhurbaşkanı bekliyor.  

 

İlginizi çekebilir