Eren: Kürt meselesinde diyalog kanalları açılmalı; silahlar susmalıdır

Diyarbakır Baro Başkanı Eren, ”Kürt meselesi ve çözümsüzlük etki alanıyla ülkenin en önemli sorunu durumunda. Ülkenin demokrasi ve hukuk alanındaki sıkışmışlığı da Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün neticesidir. Bu olumsuzlukların sona ermesini isteyen herkesin çözümden yana bir irade ortaya koyması ve çözüm arayışlarına destek sunmasını gerekir.” dedi.

24-25 Şubat tarihleri arasında Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun çağrısı üzerine bölgede faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri ile meslek örgütlerinin temsilcilerinin katıldığı Kürt sorununda demokratik çözüm konusunun ele alındığı geniş katılımlı ve geniş kapsamlı bir toplantı düzenlendi.

Filiz Deniz /Nûpel

”Kürt Meselesinde Çözüm İçin Sivil Toplum Buluşması” başlığı altında düzenlenen toplantıya bölge baroları ile ticaret ve sanayi odası temsilcileri de katıldı. Toplantıyı düzenleyen Platform adına yapılan açıklamada Kürt sorununda ‘demokratik çözüm zemininden uzak, güvenlikçi politikalar ve şiddet yöntemleri’ ile gelinen aşamanın ‘kaygı verici’ olduğu belirtilerek sorunun çözümü yolunda demokratik yeni bir yaklaşıma duyulan ihtiyacın önemine dikkat çekildi. Toplantının sonuç bildirgesinin ilerleyen günlerde kamuoyuna açıklanması bekleniyor.

Toplantının açılış konuşmasını ise Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren yaptı. Eren açılış konuşmasında ” Kürt meselesi sadece seçim ve güvenlik sorunu değil. Bu öteleme siyaseti ve şiddet çözüm değil. Artık bu sorunlar demokratik zeminde diyalog ve barışçıl zeminde çözülmeli. Biz bu nedenle bir araya geldik” ifadelerini kullandı.

Diyarbakır’da düzenlenen ve kamuoyunca yakından izlenen toplantıyı ve toplantı üzerinden Kürt sorununda çatışmalı sürecin sona ermesi, demokratik çözümünün hayata geçirilmesi konusunda yapılması gerekenleri Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren ile konuştum.

Son dönemlerde Kürt sorununda çatışmalı sürecin sona ermesi; sorunun demokratik yoldan çözümüne fırsat verilmesi için genelde Diyarbakır merkezli çağrı ve taleplerin öne çıktığına şahit oluyoruz. Önce 170’den fazla kuruluş ortak bir ‘çözüm deklarasyonu’ yayınladı. Ardından Güneydoğu Sanayici ve İş İnsanları Derneği (GÜNSİAD) bir açıklama yayınladı. Bugün de Diyarbakır sivil toplum örgütlerinin bir çalıştayı yapıldı. Siz de bu çalıştaya katıldınız ve açılış konuşmasını yaptınız. Konuşmanızda herkesin bu konuda sorumluluk alması çağrısı da yaptınız. Herkesten kastınızı öğrenmek istiyorum; toplum mu, taraflar mı, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri mi?

Diyarbakır’da 24 şubatta gerçekleştirdiğimiz geniş katılımlı toplantının hazırlıkları bir aydır devam ediyordu. Tabi bu süreçte belirttiğiniz farklı açıklamalar da yapıldı. Çağrımız taraflara, aktörlere olduğu gibi siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerineydi de. Kürt meselesi ve çözümsüzlük etki alanıyla ülkenin en önemli sorunu durumunda. Ülkenin demokrasi ve hukuk alanındaki sıkışmışlığı da Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün neticesidir. Bu olumsuzlukların sona ermesini isteyen herkesin çözümden yana bir irade ortaya koymalı ve çözüm arayışlarına destek sunmasını gerekir.

Çözüm çağrınıza sorunun tarafları olan devlet- iktidar cenahından olumlu bir karşılık gelebileceğini düşünüyor musunuz?

Bizzat bu iktidar tarafından geçmiş yıllarda başlatılan ve toplumunda büyük oranda destek sunduğu süreçler yaşandı. Mevcut çözümsüzlük ve çatışma ortamı ülkeyi her konuda sorunlu bir noktaya getirmiş durumda. Bu nedenle somut bir gelişme henüz gözlemlenememişse de neden olmasın…?

Kürt toplumunda güçlü bir çözüm eğilimi olduğunu gözleniyor ancak aynı şeyi son yıllarda Kürt ve göçmen karşıtlığı üzerinden ırkçılıkla zehirlenen Türk toplumu için söylemek zor; siz bu durumu çözüm önünde bir engel olarak görüyor musunuz? Bu bir engel ise nasıl aşılabilir?

Maalesef Türkiye dahil olmak üzere son yıllarda bir çok Avrupa ülkesinde göçmen sorunu üzerinden milliyetçiliğin körüklendiği ve karşılık bulduğu da gözlemlenmektedir. Türkiye’de milliyetçiliğin yarattığı ayrımcı ve nefret söylemleri toplumda yayılmakta. Bu durum başta Kürt meselesi olmak üzere toplumsal sorunların çözümünü zorlaştırdığı gibi toplumu kutuplaştırıcı bir boyuta gelmiştir. Bunun içinde bu konuların belirli parti ve çevrelerce istismar edilmesinin önüne geçilmelidir. Meselelerin demokratik teamüller çerçevesinde konuşulabilmesinin ve işlenmesinin önü açılmalıdır.

Mevcut iktidarın Türk toplumunda yükselen ötekileştirici ve ırkçı eğilimleri siyasi ikbal için kullandığı ve toplumsal muhalefeti bu eksende baskıladığı günümüzde muhalefetinin özellikle de ana muhalefetin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de seçim süreçlerinde bu durum daha da yaygınlaşmakta ve tehlikeli bir hal almakta. Son genel seçimlerde kutuplaştırıcı ve ötekileştirici siyasi dil ile ittifaklar üzerinden toplumda büyük bir kutuplaşma yaşandı. Maalesef o süreçte ana muhalefet partisinin de özellikle seçimlerden sonra açığa çıkan seçim sürecindeki girişimleriyle farklı bir yerde durmadığını göstermiştir. Ülkede meselelere seçim stratejisi üzerinden bakmak gibi kötü alışkanlık genel olarak bir çok partide var.

CHP’nin Kürt sorunu gibi demokrasi , temel insan hakları ve özgürlükleri önceleyen bir sorunun çözümü için ne bir politik duruşa sahip olmadığı ve zaman zaman AKP’nin yedeğine düştüğü eleştirileri için neler söylemek istersiniz?

Bu konuda yapılan haklı eleştiriler partinin seçim süreçlerindeki ittifak çalışmalarında ve söylemlerinde kendisini göstermektedir. Zaman zaman bu tür konularda iktidara yönelik eleştirileri olsa da toplumsal sorun alanlarına yönelik istikrarlı bir tutum ve çözüm önerileri geliştirmekten kaçındıklarını söyleyebiliriz.

Kürt sorununun demokratik çözümü için herşeyden önce Türkiye’de güçlü bir barış iradesinin ortaya çıkması gerekmiyor mu? Buna dair bir umudunuz var mı? Ya da herkesi kapsayan güçlü bir barışçıl çözüm iradesinin ortaya çıkarılması için sizce ne yapılması gerekiyor?

Öncelikle Kürt meselesinin bir güvenlik meselesi olarak tanımlamak ve güvenlikçi politikalara havale etmekten vazgeçilmeli. Sorunun bütün yönleriyle ele alınması ve toplumsal tabanda çözümünün gerekliliği için bir iradenin oluşturulması kazım . Geçmiş çözüm süreçlerinde bunun için oluşturulan heyetler önemli çalışmalara imza attığı bilinmektedir. Nitekim söz konusu çalışmalarla toplumun büyük bir kesimi çözüm sürecine destek vermişti. Tabi ki böyle süreçlerin ve iradelerin açığa çıkması için diyalog kanallarının açılması, silahların susması oldukça önemlidir. Bir yandan çatışma ve ölüm haberleri gelirken barışı ve çözümü konuşmak çok kolay olamıyor. Umutlu olmak zorundayız. Bu denli önemli ve can yakıcı bir meselenin çözümünü talep etmek bunun için mücadele vermek hepimizin sorumluluğu.

Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Suriye’de hem de Irak’ta yeni operasyonların yapılacağı mesajını veriyor. Çatışmalı süreci derinleştirecek ve yeni acıların yaşanmasına neden olacak bu ‘sürekli savaş’ siyasetinin önüne geçebilmek adına kısa erimde yapılması gerekenler konusundaki düşüncelerinizi almak isterim…

Genel olarak Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler bölgede büyük bir kaotik ortamı zaten oluşturmuş durumda. Türkiye’nin içerde Kürt meselesinin çözümü konusunda atacağı adımlar komşu ülkelerle özellikle de Kürtlerle olan ilişkiyi de şekillendirecektir. Mevcut güvenlikçi yaklaşım sınır ötesinde de operasyonların yapılmasına neden olmakta. Türkiye’nin Kürt meselesinde çözüm odaklı yaklaşımının şüphesiz Ortadoğu’da yeni gelişmelere de kapı aralayacaktır. Mevcut operasyonlar ise maalesef sorunları daha da derinleştirmektedir…

 

 

/Foto: Voa-Türkçe/

İlginizi çekebilir