Canan Sinanyan: Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin yeniden ibadete açılması

Diyarbakır Sur’daki Ortadoğu’nun en büyük kilisesi; Surp Giragos Kilisesi yıllar içinde yıkılıp tekrar tekrar onarılmış, değişik amaçlarda depo olarak kullanılmış, uzunca bir süre de metruk kalmıştır. Aradan geçen uzun bir zamandan sonra ise 2011‘de tekrar ibadete açılmıştır.  Ancak 2015’te yaşanan gelişmeler nedeniyle yeniden ibadete kapatılmıştır. Bu dönemde yaşanan çatışmalı süreç nedeniyle hasar da almıştır.

Ve yıl 2022;  kilise büyük bir coşkuyla tekrar ibadete açıldı. 

Diyarbakır halkı olarak Sur olaylarında çok büyük üzüntüler yaşadık. Top sesleri, kurşun sesleri birbirine karışıyordu. Sayısız uykusuz geceler yüreğimizi delip geçti. Sur’a ait tek gördüğümüz el arabalarında taşınan evler, evsiz barksız kalan insanlar oldu. Uzunca bir süre yasaklı bir bölge olduğu için tahribatın farkına varamadık. Şimdi bazı bölgeleri açık olan Sur’da gezip görme fırsatını yakalıyoruz. Kiliselerin, camilerin, hamamların nasıl tahrip edildiğini, restorasyon çalışmalarını, yıkılan evlerin yerine yapılanların da ticari bir hesap içinde satılmasına şahit oluyoruz.

8 Mayıs’ta Surp Giragos Ermeni kilisesinin açılışı hem Ermeni halkını hem de Diyarbakır halkını çok sevindirmiştir. Büyük bir heyecan ve özenle o kutlu güne hazırlandık. Balıkçılarbaşı’nın bu kadar kalabalığı kucakladığını yıllar önce bir görmüşlüğüm vardı, bir de bugün. Yurt dışından gelenler, yurdumun dört bir yanından gelenler, Diyarbakır halkı şendi, şehrimde bir bayram havası vardı. Çok uzun bir süreden beri bu şehirde böyle mutlu bir gün yaşanmamıştı. 

Dört ayaklı minarenin sokağına girdik. Önümüzde büyük bir kalabalık, konuşmalar, duyduğum sesler, babaannemin ondan hiç duyamadığım ninnisinin sesiydi. Gayri ihtiyarı kulak misafiri oldum, anlayamadığım bu sese ortaklık ettim. Kilise avlusu ‘’kim olursan ol, yine gel ‘’ felsefesiyle gelenlere kucak açmıştı. Bugün kucaklaşma günüydü, eskisi gibi dinlere, tarihe ve kültüre sahip çıkma günüydü, yeniden.

Zangocun çanı çalmasıyla burada yaşayan kavim halklar gökyüzünde halaya durdular. Açılış töreni yapıldı. Kilisenin içi, mihrapları ve tavanı muhteşem bir şekilde restore edilmişti. Virjin adına, Cohar adına, hatıratımda olan herkes adına mum yaktım, dua ettim. Ruhları şad olsun.  Hüzün ve sevinç ancak bu kadar yan yana yaşanabilirdi.

Sur içinde birkaç tane kalan, kültürümüzün parçası olan taş evlerin de bir an önce restore edilip tekrar halkın yaşam alanı olmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Bugün yıkılıp yeniden yapılan evlerin bir ticari amaç taşıdığı, kültürümüzü de yansıtmadığı ortada. Oysaki eski evlerin kendilerine ait bir ruhu ve bir rengi vardı, şimdi aynı serada yetişen kokusu ve rengi olmayan ruhsuz evlere dönüştüler.

Asırlardır, taş avluların duvarlarında yer alan nahitlere, yitip giden renklere, kokulara, yaşayan yaşamayan nefeslere, bazalt taşlı pırıl pırıl parlayan dar küçelerin gölgelerine, kapı komşum Hacı Efendiye, Bedros’a, Sargis’e, Kürt İbo’ya, Naime Hanım’a, Bayzar teyzeme, Anton dayıma daha nice güzel komşuluk geçirmiş o güzel insanların yok olmuş anıları adına hüznü selamlıyorum. 

Ben Diyarbakır’ım; rengimi, kokumu, anılarımı arıyorum…

İlginizi çekebilir