Uğur Güney Subaşı: Ya siyanür ya da kurtuluş

Ruslar, parasının peşine düşmüş kararlı bir alacaklı gibi var olan tüm güçleriyle Berlin şehrinin kapılarına dayanmışken ve bu kadim şehri, içerisine top mermisi yerine Ural dağlarından “sürüye sürüye” getirdikleri öfkelerini koydukları ağır toplarıyla acımasızca döverlerken, gösterişli o eski halinin adeta gölgesi haline dönüşmüş olan tarihi Berlin şehrinin kültürlü seçkinleri açısından kendi şehirleriyle ve tabii o yüksek kültürleriyle son bir kez vedalaşmalarının tek adresi, Ruslar şehrin kapılarına böylesine hiddetli bir şekilde dayanmışken hala ayakta kalmayı başarabilmiş birkaç binadan birisi olan Berlin Filarmoni Binasındaki filarmoni konseri olmuştu.

Ancak konserin başlamasıyla birlikte bu tarihi geceye süslenip püslenip gelmeyi tercih etmiş Alman seçkinlerini son derece hüzünlü bir “servis” beklemekteydi! Zira, Adolf Hitler’e sorgusuz sualsiz itaat eden faşist Hitlerjugend (Hitler Gençliği) üyeleri, içerisinde siyanür olan küçük sepetlerle konser alanında hayasızca dolaşarak sepetlerindeki tüm siyanürleri “Kızıl Ordu geldiği vakit ölmenin kolay bir yolu!” tavsiyesiyle konseri dinlemekle kendilerine şaşkın şaşkın bakmak ve ne olduğunu anlamak arasında sıkışıp kalmış olan Alman sanat severlerine insanı çileden çıkartacak bir rahatlıkta dağıtmaya başlamışlardı!

Berlin’in ışıltılı kültür hayatına bu şekilde veda ederlerken bir anda hayatlarına da veda etmeleri söz konusu olan Berlinli sanat severlerden kaçının ayaklarına kadar getirilmiş bu tuhaf “siyanür hizmetinden” faydalandıklarını inanın bilmiyorum. Ancak ne yazık ki tecavüzün ve yağmanın eksik olmadığı 1945’in karanlık, kaos yüklü Berlin’ini düşündükçe, o gece kendilerine sunulan bu korkunç ikramı geri çevirmeyerek alan birçok çaresiz Alman’ın ilerleyen günlerde o ikramı kullanarak hayatlarına son verdiklerini, ya da son vermek zorunda kaldıklarını çok iyi biliyorum.

Almanların filarmoni konseriyle yaptıkları bu “kültür ve hayat jübilesi”nin bir benzerini, memleketi yıllardır “milletler hapishanesi”ne çevirerek ülkenin içinde “konuşmayı ve eleştirmeyi” tekmil-i birden yasaklayan malum zalimlerin doğal misafirleri olarak yerlerimizi aldığımız bir büyük konser salonunda bu sefer “dombra eşliğinde” bizler yapmak zorunda kalmak istemiyorsak eğer, bir yandan bizim için hazırlanmış olan o tahammül edilemez dombra sakilliğini dinlemeye mecbur bırakılırken, öte yandan konser sırasında AK troller eliyle dağıtılacak olan ve kendileriyle adeta özdeşleşen o malum pudra şekerleriyle önce uyuşup ve şuursuzlaşıp, sonra da uzun süreler boyunca gerçeklerden ve en fenası da birbirimizin dinmeyen acılarından huzurlu bir şekilde koparak hissizleşmek istemiyorsak eğer, şimdilik bizi uyuşturmakla ve birbirimize düşürmekle yetinenlerin bu pazar gecesi kazanacakları olası bir seçim zaferi ile tıpkı “faşistdaşları” Naziler gibi ilerki günlerde işi “nihai çözüm” siyanüre dökerek bizlerden tekmil-i birden kurtulmalarını istemiyorsak eğer, haklı ya da haksız var olan tüm itirazlarımıza, tüm farklılıklarımıza, birbirimizle olan o kapanmayan hesaplarımıza rağmen önümüzdeki pazar günü yapılacak olan tarihi seçimde yeniden bir araya gelerek oyumuzu milletin adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu’dan yana kullanmaktan başka hiçbir seçeneğimiz yoktur artık.

Dolayısıyla, yıllardır bizim birbirimize olan kin dolu hesaplarımızın çatlaklarından ustaca sızarak hepimize ayrı ayrı bu gökyüzünün altını haram etmekten asla çekinmemiş ve çekinmeyecek olan bu “yerli ve dini” nobranlara, bu utanmaz yağmacılara karşı bu ülke için gerçekten tasalanan bu ülkenin onurlu, dürüst, namuslu insanları olarak bu pazar günü “ama”sız bir şekilde “tek vücut” olacağız ve giderek başkaları tarafından yazılmaya başlanan kendi kaderimizle birlikte bu ülkenin kaderine de yeniden sahip çıkarak özgürlüğümüze, neşemize, umutlarımıza ve hayallerimize yeniden kavuşacağız. Aksini düşünmek dahi istemiyorum.

İlginizi çekebilir