“Enflasyonla mücadelede tüm dünya faizleri artırarak frene basmayı tercih ederken biz uzun süredir hem kurun yükselmesine ve hesap yapılamamasına yol açan hem de tasarruf sahiplerini cezalandıran bir para politikası izliyoruz. Bundan dolayı vergi mükellefleri ve hazine gereksiz bir yükü taşımak durumunda kalıyorlar.

Akran ülkelerle kıyasladığımızda dünyada hem en yüksek enflasyona hem de son derece yüksek risk primine sahip ülke konumundayız. Nitekim bu hafta 19 yılın en yüksek CDS seviyesini de gördük.

‘RİSK SEVİYESİ SÜRDÜRÜLEMEZ, HIZLA RASYONEL POLİTİKALARA DÖNÜLMELİ’

Bunun sürdürülemez olduğunu ve hızla rasyonel  politikalara dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz. İktisat bilimiyle ve tüm dünyadaki uygulamalarla çelişen bir yaklaşımı sürdürmemeliyiz. Akılcı, toplumsal aklı ve enerjiyi harekete geçirebilen, farklı kesimlerin katkı yapabilecekleri bir tartışma ortamında piyasa gerçekleriyle ve dünya pratiğiyle uyumlu bir politika seti üzerinde uzlaşabilmeliyiz.”

Turan, rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikaların istenilen sonuçları vermediğini vurgulayarak “Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz” dedi.

TÜSİAD Başkanı, bu kapsamda Türkiye’nin son dönemde NATO’yla yaşadığı gerilime ve Avrupa Birliği’yle olan inişli – çıkışlı ilişkisine değinerek şunları kaydetti:

“Terörden çok çekmiş, acılar yaşamış bir toplumun hassasiyetlerine dost ve müttefik ülkelerin daha fazla dikkat etmesini istemek elbette Türkiye’nin hakkıdır. Ancak en haklı olduğumuz konularda bile çıkarlarımızı korurken tercih edeceğimiz yöntem amaca varmamızı kolaylaştıracak şekilde formüle edilmelidir. Bu bağlamda İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda Türkiye’nin dile getirdiği sıkıntıların ve taleplerin müzakere yoluyla, karşılıklı anlayışı geliştirerek ve ittifak ruhuna uygun şekilde çözülebileceğini ümit ediyoruz.

AB ile ilişkilerimizin hayli sorunlu olduğu herkesin malumu. Bu ilişkileri sığınmacı mutabakatına indirgemekten tarafların vazgeçme zamanı gelmiş de geçmektedir. Konuları tek tek pazarlığa açan yaklaşımın sona ermesi, ilişkilerin karşılıklı güvensizlikten arındırılarak canlandırılması, tedarik zincirleri yeniden tanımlanır ve sermaye kendisine yeni adresler ararken, büyük önem taşıyacaktır.

‘REFAHIMIZI ARTIRACAĞIMIZ BİR YOLA GİRMELİYİZ’

Ekonomik konularda da içeride atacağımız rasyonel ve reformist adımlarla, kurumların güçlendirilmesiyle konumumuzu sağlamlaştıracağımıza inanıyoruz. Küresel ekonomideki dönüşüme ayak uydurarak dünya ekonomisinden daha yüksek bir pay alacağımız, refahımızı artıracağımız bir yola girmeliyiz.

‘AB’YLE İLİŞKİLERİN DÜZELMESİ SALT EKONOMİK TOPARLANMAYA BAĞLANACAK BİR MESELE DEĞİL’

Ancak biliyoruz ki AB ile ilişkilerin düzelmesi konusu salt ekonomik toparlanmaya bağlanacak bir mesele değildir. Türkiye’nin potansiyelini sonuna kadar kullanacağı bir noktaya gelinmesi aynı zamanda anayasamızdaki demokratik, sosyal, laik, hukuk devleti tanımlamasına tam anlamıyla uygun bir yönetim yapısı kurmaya bağlıdır.

‘HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ EKONOMİ AÇISINDAN LÜKS DEĞİL, GEREKLİLİK’

Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, uluslararası taahhütlere sadakat, düşünce ve ifade özgürlüğü toplumumuz ve ekonomimiz açısından birer lüks değil gerekliliktir. Yargı bağımsızlığının ağır bir erozyona uğraması, vatandaşların adalete güvensizliğinin başlıca nedenidir. Hepimizin bildiği gibi adalet mülkün yani devletin temelidir. O temel sağlam olmak zorundadır.”

ÖZİLHAN: PİYASANIN İŞLEYİŞİNE YAPILAN MÜDAHALELER EKONOMİYİ DAHA DA BOZAR

Toplantıda konuşan isimlerden bir diğeri de, TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan’dı.

Gıda fiyatlarındaki artışı önlemek için yeni bir tarım politikası oluşturulması gerektiğini vurgulayan Özilhan, dünyadaki gelişmeler ve içeride uygulanan iktisadi politikalarla birlikte ülke risk priminin daha da yükseldiğini söyledi.

“Enflasyondaki artış hızı daha önce görmediğimiz düzeyde” diyen Özilhan, şöyle devam etti:

“Piyasanın işleyişine yapılan müdahaleler ekonomiyi daha da bozar.

Ekonomiyi istikrarlı ve sürdürülebilir bir raya oturtabilmek için uzmanların, teknisyenlerin ve akademisyenlerin de görüşlerine kulak vermek gerek.

Yatırımlar sadece düşük faiz politikasıyla sağlanmaz.”