Temel Demirer: Öğrencisi olduğum ‘İnsancıl’a dair

 “Bozuk bir saattir yüreğim,

hep sende durur.”[1]

 ‘İnsancıl’ ile 90’lı yıllarda el kapılarının gri gökleri altında, Fransa sürgünlüğümde tanıştım.

O günden beri Cengiz Gündoğdu’ya, ‘Hocam’ diye hitap ederim; çünkü ben bir ‘İnsancıl’ öğrencisiyim.

“Neden” mi?

Lev Tolstoy’un, “Bilinç, bir insanın başına gelebilecek en yüce, en erdemli beladır,” deyişindeki üzere; ‘İnsancıl’ bir bilinçtir, erdemdir de ondan…

* * * * *

“Estetik Kalkışma”sıyla müsemma ‘İnsancıl’ın kaptanı; kendini “Ben Jakobenim,” diye tanımlayan; sert görünüşlü; çocuk kadar yumuşak; kibar ve canayakın; bilge bir insandır.

O; “Sanatta Star Sistemi” kavramını yazınımıza kazandıran, felsefi birikimi derin Marksist’tir; “ısrarlı bir adam”dır; ‘İnsancıl’ın 30 yıllık mücadelesine damgasını vurmuş Cengiz Gündoğdu ‘Hoca’(mız)dır

Hiçbir ticari amaç gütmeden, sadece edebiyat ve felsefeye katkı için yıllardır tüm güçlüklere rağmen yayımlanan ‘İnsancıl Dergisi’nin 30 yılı devirmesinde büyük emeği olan Cengiz Gündoğdu ile hep yanıbaşındaki Berrin Taş’ın, edebiyat(ımız)a muazzam katkıları bulunmuştur.

Cengiz Gündoğdu ile Berrin Taş öncülüğünde mücadelesini sürdüren ‘İnsancıl’ın aslî özelliği Horatius’un, “Kendi aklınla düşünmeye cesaret et!” vurgusuna…

Immanuel Kant’ın, “Aydınlanma; kişinin kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir,” uyarısına…

Jean-Jacques Rousseau’nun, “Asla, bir sürünün içtiği yerden su içmedim, gecelediği yerde gecelemedim. Hayatımın hiçbir anında, ‘vurun abalıya’ demedim. İşkence tezgâhında bile inanmadığım şeyleri söyletemediler,” cüretine yaslanır…

* * * * *

Bu özellikleriyle ‘İnsancıl’ bir meydan okumadır. Hem de “Hak verilmez, alınır. İnsan zorlukların göğsünü ezmesini istemiyorsa, haklarını kazanmak için mücadele etmelidir!”[2] vurgusuyla; “İnsanın eleştiri hakkı olabilmesi için, bir gerçeğe inanması gerekir. Siz neye inanıyorsunuz?”[3] sorusunu hepimize yönelten Maksim Gorki’nin toplumcu gerçekçiliğiyle…

“Toplumcu gerçekçilik” dedim: Aydınlanma ve sanat, ancak mücadele, itiraz, baş kaldırıyla kazanılan özgürlükle gelişebilir. Çünkü, “Üzerinde yaşadığımız dünyanın durumunu görmeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur,” diyen Elias Canetti’nin de altını çizdiği üzere:

“Edebiyat; acı, sızı, keder, öfke ve umut. Edebiyat; zaman, çağ ve insanlık. Edebiyat; unutmaya karşı hatırlama uğraşı. Edebiyat; karanlık ve aydınlık. Edebiyat; Gılgamış. Edebiyat; ölümsüzlük otu, yani umut”tur![4]

Hem de Goerg Wilhelm Hegel’in, “Felsefe objelerin düşünce ile görülmesidir”; Arthur Schopenhauer’ın, “Felsefe yüksek bir dağ yoludur,” notunu düştükleri bir kesinlikle silahlanmış bir umuttur!

* * * * *

Felsefeyle silahlanmış umuda her zamankinden daha fazla ihtiyacımızın olduğu -savrulup, sarsılan!- bir zaman diliminde; Furuğ Ferruhzad’ın, “Ben yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum/ Bunca elin boşunalığını düşünmekten/ bunca yüzün yabancılaşmasından korkuyorum,” dizelerindeki gerçeği yaşa(tıl)dığımız bir “sır” değil!

Hem de Hermann Hesse’in, “Her şey gerçekte çürüyüp kokuşmaktaydı; dünyanın acı bir tadı vardı. Eziyetti yaşamak” ya da José Saramago’nun, “İnsan olmanın ne demek olduğunu her geçen gün daha az bileceğiz” veya Kazım Koyuncu’nun, “İnsanım diyecektim ama.. İnsanlığa ait her şeyi yok ettiler,” saptamalarındaki yoğunlukta!

Ancak karanlığın körüklediği acı ve ümitsizlik, müthiş bir gücü, itirazı içinde barındırır ki, ‘İnsancıl’ da bunun ürünü ve örneğidir.

* * * * *

‘İnsancıl’ hepimize; sorumluluklarına sırt dönmeden, “11. Tez”in bilinç azabını çekmeyi öğretir!

Ölümsüz olanın devrimci düşünce olduğunu ve onun da insandan insana geçtiğini vaaz eder!

“Her şey incelenmeli, tartışılmalı, istisnasız olarak araştırılmalı,” deyip; derin olanın kuyu değil, kısa olanın ip(imiz) olduğu bilincini verir; Friedrich Hölderlin’in, “Bir ülkede akıl ve sanattan çok servete değer verilirse, bilinmelidir ki orda keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır,” diye haykırdığı gerçeğin altını çizer!

Toparlarsak: 30 yıldır ‘İnsancıl’ için gerçeği yadsımak, saklamak hiçbir zaman yanıt olmamışken; Leonardo da Vinci gibi, “Bakıp görmeyenlerden, konuşup dinlemeyenlerden, dokunup hissetmeyenlerden uzak durun,” diyerek; Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, “Gösterişin, torpilin, kibrin ve sayamadığım binlerce putun kol gezdiği bu çağda; bir bakışın, bir duruşun, bir hayatın sadeliğine inanıyorum,” sözünü hatırlatır bizim ‘İnsancıl’ımız…

İş bu (ve daha nice) nedenle Cengiz Gündoğdu ‘Hocam’ın, ‘İnsancıl’ın öğrencisiyim ben de.

N O T L A R

[*] İnsancıl Dergisi, Yıl:30, No: 352, Kasım 2019…

[1] Turgut Uyar.

[2] Maksim Gorki, Küçük Burjuvalar, çev: Koray Karasulu, İş Bankası Yay., 2014.

[3] Maksim Gorki, Benim Üniversitelerim, Çev: Hasan Ali Ediz, Yordam Yay., 2018, s.38.

[4] Mehmed Uzun, Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık, İthaki Yay., 2013, s.346.

İlginizi çekebilir