Suna  Arev: Frankfurt Sokaklarında Zeynel Abidin Öldü, Kimse Duymadı

Tercan yaylaları ; o canım yeşiline baharda yayılan kuzuları düşün, orada odun ateşiyle pişen sıcacık saç ekmeklerini ve bir de o sıcacık ekmek kokusunun ulaştığı herkesle bölüşüldüğünü düşün…art niyetsiz, hesapsız çocukların çığlık çığlığa oynadıkları oyunları, iki ağaç arasına gerilmiş iplere asılı , sabun kokan ve  ılık bir rüzgarla sallanan bembeyaz patiskaları düşün…

Bembeyaz patiskaların gölgesinde, bir çocuk utangaçlığı kadar saf , bir çocuk utangaçlığı kadar doğal sevdaları düşün…

Güzel olan ne varsa pay edilmesini, düşenin elinden tutup kaldırılmasını ve yaraya merhem olan dostluğu düşün…

Bir de, bir de Zeynel’i düşün..!

Bir dut ağacına sırtını yaslasın , alsın sazını eline, sana Pir Sultan’dan deyişler söylesin.

Pir Sultan’ım katı yüksek uçarsın

Selamsız sabahsız gelip geçersin

Bilmem muhabbetten niçin kaçarsın

Efendim efendim canım efendim

 

Bir Devrimcinin Yalnızlığı

Zeynel Abidin, Tercanlı (Erzincan) bir genç . Ailesi Dersim’den sürgün. Yaralı bir halkın acılarıyla büyümüş . Sürgün edilenin, kökünden koparılanın yarası hiç sağ olmaz. Sürgün bağrında iflah olmaz acılar taşır ya; Zeynel Abidin’in ailesi de öyledir işte…dışlanır, hor görülür , kimliği, inancı ve gelenekleri nedeniyle kurulu sistem tarafından hep kapıların ardında tutulur.

„Bir kediyi taşlasan, kovalasan, canını yaksan,  bir köşeye sıkıştırsan ve ona artık kaçacak yeri bırakmasan, en son seni tırmalar… çaresiz öz savunmaya geçer…“

Kedi kediyken böyle yapar da  yaralı insanoğlu ne etsin. Ailesi Dersim’den kovalanan,  gittiği yerde can yanan ve kıstırılan Zeynel Abidin de bu yüzden bu düzene muhaliftir..

Halkın yoksulluğu , düzenin bozuk çarkı ve  işlemeyen adaleti acıtır yüreğini… Acıttığı için de, canı yandığı için de düzene başkaldırır ve örgütlü mücadeleye katılır.

Zeynel Abidin işkencede öldürülen Süleyman Cihan’ın yoldaşıdır. O Süleyman ki ,devlet eliyle işkencede öldürülmüştür. Metris’lere düşer Zeynel; onun da işkence tezgahlarında bedeni parçalanır ama adını bile söylemez . Direnir, kısacık boyuyla işkence tezgahında adeta devleşir…

Zeynel o kadar kısadır ki , boyu bile alay konusu olur.Tınmaz buna Zeynel. Kitaplara sığınır, habire okur , ufkunu aydınlatır. Kitaplar onun karanlık mahpus günlerinde en sadık dostudur .Bir kitapları , bir sazı , bir de yoldaşları vardır Zeynel’in.

Yoldaş nedir ? Kardeşten de ötedir, böylesine güçlü bir bağdır ki yoldaşa değecek her kurşunun önüne göğsünü seve seve siper etmektir, ‘’Sen ölme, ben senin yerine ölürüm’’ demektir.

Sayılı gün geçer değil mi? Gün gelir mapusluk biter elbet. Zeynel’in de mapusluğu biter ve sonrasında sevdalanır. Hapisten çıktıktan sonra evlenir; bu dünyaya bir kız, bir de oğlan bağışlar. 1980 faşist cuntası kimin ocağını yıktı ise o kadar , kimde iyileşmez yaralar bıraktıysa o kadar, kimin eşiğinde kan akıttıysa o kadar işte;  Zeynel de o kadar yaralanır. Hapisler , işkenceler, hiç bitmeyen zulüm , tehditler , idamlar , devrimcilerin öldürülmesi…

Avrupa’ya yönelik Anadolu’dan 60’larda başlayan işçi göçünün yerini, 80’lerde darbe mağdurları alır. Avrupa bu kez Siyasi Mültecilere kapılarını açar. Akın akın gelir siyasi mülteciler; Avrupa’nın her yerine bir sel gibi akar ancak, çoğu Almanya’da toplanır.

Zeynel de aralarındadır bu darbe mağdurlarının. Stuttgart’tır Zeynel’in yaşadığı bölge.

Burası Tercan’ın yaylalarına benzemez , burada sabun kokan patiskalar güneşin anlına serilmez.. Burada patiskaların gölgelerinde çıkara dayalı, hesaplı kitaplı, maskeli sevdalar vardır. Burada Alman disiplini, katı kurallar, asık suratlı kapitalist sistem vardır. Hep bir şeye geç kalınmış para hırsı vardır. Kısır bir döngüde evden işe, işten eve giden bir yol vardır…burada güngörmüş ,  ekmeğini paylaşan analar da yoktur…

Yoldaşlık mı? O da darbelenmiştir. Çok nadirdir, „Dost bizi pazarda görsün’’ kabilindendir. Hepsi bu kadar.

Aynı ana rahminden düşmüş kardeşliği mi ararsın? Say işte bir elin parmaklarını…Fakat yine de bir devrim sevdalısına yakışır mı ? Kapitalizmin oyunlarına yenilmek? Stuttgart,  koca bir sanayi kentidir ve bu  yeni yaşam alanında dilsizdir Zeynel. Almancası yok denecek kadar azdır. Üretime de katılmaz , geçici birkaç iş yaşamı olsa da , düzenli bir işi olmaz…

Bütün siyasi dernekler ayrıdır, birbirlerini çekemezler, kendilerinden olmayanları “ tu kaka“ ederler.Hep aynı yüzler, hep aynı işler , hep aynı siyasi söylemler…alışkanlıkların ve ezberlerin dışına çıkılmaz. Çoğu dışarıda ‘en asil devrimcidir’ fakat evde kadınlarına şiddetin en alasını yaşatırlar, hayatı hayat arkadaşlarına dar ederler.

Zeynel, karısına şiddet uyguladı mı? Bilinmez, bilinmeden de bir şey söylenmez. Fakat ayrılır karısından…yanında en sevdiği kitapları, bir de sazı vardır. Gelir Wiesbaden’deki kardeşine sığınır. Üretimden kopan tökezlenir bu ülkede. Buranın her kapısı açıktır…kimi bir anda zengin olayım derken otomat ( şans oyunları) kurbanı olur, tükenir, kimi esrara yenik düşer, kimi ‘’karı kız“ ayağına…düşen düşenedir… düşeni görmeyen gözler de vardır dörtbir yanda.

Zeynel en ufak bir kıvılcımda parlayan, çabuk , sinirlenen biridir. İçinde kitapları olan çantası hep kapının ardında asılıdır. Kardeşiyle sorun yaşar ve alır çantasını çıkar evden.

Mainz sokakları onu bekler…sokaklarda yatar , kaldırımların taşlarını başına yastık eder.

Süleyman Cihan’ın yoldaşı Zeynel; işkencelerde çözülmeyen Zeynel, bir tek yoldaşının adını vermeyen o Zeynel, Almanya’da kapitalist sisteme yenik düşer. Yazık ki çözülür burada…

Almanya zengin memleket , Almanya modern memleket ama Almanya zenginse dünyayı sömürdüğündendir.

Herkes de duyarsız, herkes de ruhunu satmamıştır ya; birkaç yoldaşı Zeynel’in sokaklara düşmüş halinden acı duyar ve onu Frankfurt’ ta evsizler yurduna yerleştirir. Sazı ve kitapları yanındadır. Evsizler yurdu buranın en kriminal yerlerinden biridir. Toplumun en alt tabakası burada yaşar…çoğu uyuşturucu bağımlılarının kaldığı, bıçakların konuştuğu, en şiddetli kavgaların yaşandığı alandır. Hiçbir hijyen kuralının geçerli olmadığı pis yerlerdir buralar…

Zeynel  sazı ve kitaplarıyla odasındadır.

Burada da Irkçı Türk faşistleri vardır. Söylediği deyişler ve devrimci türküler faşistleri rahatsız eder. Kapısına yazılamalar yapılır, kavgalar çıkarılır , burada da ölüm tehditleri alır.

Sonra Zeynel’e Frankfurt sokakları ev olur, kendini yeniden sokaklara vurur. Banklarda uyur…geceleri boş, terkedilmiş depolarda ve kapı aralarındaki koridorlarda geçirir.

Bir kelime Almancası yoktur…Frankfurt sokakları tanır Zeynel’i, özellikle Kürt ve Alevi çevresi…Zeynel’in karnını doyurur, sigarasını alır , giymedikleri elbiselerini onun küçücük vücuduna örtü olarak bağışlarlar..

Karısıyla olan ayrılık nedeniyle çocukları da babalarına karşı düşman olarak yetişmiş, böyle şekillenmişlerdir. Bir sorunu daha vardır; Zeynel Abidin’de kemik erimesi hastalığı başlamıştır. Frankfurt soğuktur , Frankfurt’un arka sokakları karanlık ve izbedir. Üşür Zeynel, boyuna üşür, açtır Zeynel, boyuna açtır . Zeynel ürkek , Zeynel aç , Zeynel , bu modern kentin zenginliğinde, bu paranın merkezinde bir hint fakirinden daha fakirdir, bir o kadar da yapayalnızdır.

Üşür Zeynel , boyuna üşür. Arasıra bir yoldaşı alır, evine götürür , yıkar paklar ,ya da ona acıyan bir Alevi kapılarını açar ama Zeynel hiçbir yere sığmaz. Zeynel her defasında yine  Frankfurt sokaklarına, sokak aralarındaki yaşamına geri döner. Hastalığı ise onun vücudunu ağır ağır eritmekle kalmaz,  yavaş yavaş dilini de alır elinden. Artık dilsizdir Zeynel, kendini yazarak ifade eder.

“ Üşüyorum , açım, yalnızım… „

Son dönemlerde Frankfurt Alevi Derneği’ni kendine mesken edinir. Burada hala düşmüşe uzanan , ona acıyan bir el, bir yürek vardır. Orada bir kapı aralığında kıvrılıp yatacağı, karnını doyuracağı sıcacık bir tabak aş vardır.

Bir felç geçirir Zeynel, dili kırılır . Alevi Derneği Başkanı Cihan Özkaya, onun bütün kağıt kürek işleriyle uğraşır. Zeynel’i hastahaneye yatırır. Kurum olarak,  insani olarak yapılması gereken ne varsa, ellerinden geleni yapar ve Zeynel’e sahip çıkarlar.

Kurum olarak elden ne geliyorsa yapılır yapılmasına da ama artık çok geçtir.

Bir gün değil, beş gün değil, yıllarca sokaklarda yaşayan Zeynel’ in bedeni de iflas etmiştir. Dilsiz makinelere bağlıdır, bakışları ifadesiz, donuktur.

Tercan’da başlayan yolculuk, Frankfurt ve çevre kentlerde geçen yaklaşık 20 yıllık evsizler yaşamı.Frankfurt Alevi mezarlığında son bulur. Onun sürülmüş, taşlanmış, kıstırılmış, yaralanmış yaşamı buradaki mezarlığa görülmesine kadar sürer. Cenaze işlemlerinde ve taziyede bütün maddi ve manevi desteği de Alevi Kültür Derneği verir. Her türlü ihtiyacı burası karşılar.

Cenaze töreninde çocukları yoktu. Bir erkek, bir de İsviçre ‚de yaşayan kız kardeşi vardı. Birkaç da eski yoldaşları. Ölümünden sonra sosyal medya hesapları şunu yazıyordu.

„Işıklar içinde uyu yoldaş….“

„Zeynel Abidin Gündoğdu ölümsüzdür ,hep kalbimizde yaşayacak.“

Not : Bu yazı yitirilen insanı değerlere karşı bir duruş yazısıdır , örgütsel bir karalama amacı taşımamaktadır. Ne demeli şimdi; 

‘’Zeyneller, sokaklarda ölmesin, Zeynel’e birazcık sevgi, onun çileli yaşamına birazcık saygı…’’

İlginizi çekebilir