sami certel: ejderha ziyad

okuldan dönmüş tam eve gidecekken, köy meydanındaki kadın erkekli kalabalık dikkatimi çekti, oraya doğru yürüdüm. erkekler imamın etrafını sarmış, kadınlarsa daha geride,  ellerini koltuk altlarına sokmuş, arada başlarını iki yana sallayıp ağlamaklı dualar mırıldanıyordu. 

bana yaşıt iki çocuğa yaklaşıp ne olduğunu sordum. biri, ziyad kaçmış dedi, öteki düşmüş dedi, sonra ziyad’ın firar ettiğinde uzlaştılar. ziyad’ın kim olduğunu sorduğumda, köyün batısında, göğe iyice ağmış, dönen hortumu gösterdiler.

pek korkutucu durmasa da, meydanda biriken kalabalığın küçük hortumu afetten sayıp korkmuş olmasını ve bunda sebep de dua ediyor olmasını  -abartılı bulsam da- anlamıştım, ama hortuma neden ziyad dediklerini anlayamamıştım. çocukların da hocadan aktardığına göre, olan şey, cehennemden firar edip yeryüzüne inen ejderha ziyad’ın, gözlerimizin göremediği melekler tarafından, gözlerimizin göremediği zincirlerle tekrar yukarıya çekilmesiydi. 

çocukları bırakıp,  hocanın olduğu tarafa geçtim. hoca hâlâ ziyad’ın eşkalini veriyordu: keldi, iriydi, kıllıydı, boynuzuydu vs. (aslında boynuzlarından olmasa, eşkali çarşıda pazarda gördüğüm pek çok kişiye benziyordu ziyad’ın)

küçük bir “desem mi ,demesem mi ?”kararsızlığından sonra,

“iyi ama bu ejderha değil ki, bu  yalnızca bir  hortum” dedim.

hoca söylediğime oralı olmayacaktı muhtemelen, ama kimi köylüler benden yana dönünce (neticede söylediğim şey,  onları hocanın anlattığı dehşetten kurtarıyordu) ilgi duyar gibi oldular. hoca da sözünü kesip öfkeyle bana döndü, ama hiçbir şey demdi, sonra tekrar topluluğa döndü, kaldığı yerden devam etti.

gelgelelim, benim içimde galileo uyanmış, durmuyordu: 

“hocam, coğrafya dersinde gördük, bu bir hortum. rüzgar kendi etrafında dönünce oluşur. avustralya’da çokmuş. hem cehennem aşağıda değil mi, melekler ziyad’ı niye yukarı çeksinler” demiştim ki, hoca zıvanadan çıktı.

“işte, daha bilgili olsun diye okula gönderiyorsunuz, sonra böyle safi dinsiz olup çıkıyorlar. hacı‘ya çok söyledim, dinletemedim. siz siz olun, sakın çocuklarınızı göndermeyin. sonra aha şuna benzerler ki (parmağıyla beni göstermiyordu; parmağını gözüme sokmak istiyordu, ancak ben biraz uzaktaydım) sonra ne allah’ı  tanırlar, ne de ziyad’ı. 

böylelerinin nikahı da kıyılmaz.. neden derseniz; şimdi ben buna desem ki, amentüyü oku, okuyamaz, ama artiz isimlerini bitekmil sayar. böylelerinin nikahı kıyılsa dahi, o nikah geçersiz, bu mendeburun yapacağı şey de zina olur.  böyle zinakârlar sebebiyledir ki..”

hocanın uzun vaazının tamamını buraya taşımak mümkün değil. ancak, ziyad ile başlayıp, benim gelecekte yapacağım zina ile süren vaazından anladığım kadarıyla; kıyamet süreci ve sonrasında kullanılmak için bekletilen ziyad isimli bir ejderhanın, zincirlerle bağlı tutulduğu cehennemden firar ettiğiydi. benim gelecekte yapacağım zinaya duyulan öfke sebebiyle bir şekilde düzen bozulmuş ve zincirleri gevşek bulduğunda daltonlar ne yaparsa, ziyad da onu yapmış, nefesi bizim köyde, saxnis’e doğru uzanan düzde almıştı. 

o an anlamlandıramasam da, çok ilginç bir şey de gerçekleşiyordu.

köylülerin  hocanın anlattıklarına duydukları ilgi, dikkat kesilme ziyad uzaklaştıkça azalıyordu. ziyad iyice uzaklaşıp, belirsizleşir gibi olunca, hocayı tümden dinlemeyi bıraktılar. materyalist felsefenin tanrı görüşü, pratikte gerçekleşiyor gibiydi.

kalıp iddiamı sürdürmeye devam edersem, içimde uyanan galileo’nun bu kez yakasını engizisyondan kurtaramayacağı, kırk pişmanlık getirse bile sonsuz uyutulacağı açıktı. saxnis’e doğru iyice uzaklaşmış olan hortum, hocanın iddia ettiği gibi bir ejderha bile olsa, yakınlaşmakta olan selim amcam kadar beni tedirgin edemezdi. ziyad’ı saxnîs yolunda, hocayı da kalabalıkla bırakıp, eve doğru yürüdüm.

 

İlginizi çekebilir