Rakel Dink’ten Çiğdem Mater’e mektup: Zorbalık değişmedi, zorbalar değişti. Hatta o bile değişmedi. Aynı karanlık yüzler yine ortalıkta

Osman Kavala ve Gezi Davası’nda tutuklanan isimler için adalet talebi sürüyor. Tutuklananlar arasında bulunan Çiğdem Mater aynı zamanda Hrant Dink Cinayeti Davası’nı ve duruşmalarını yakından takip eden, basın açıklamalarını, yıldönümü buluşmalarını düzenleyen Hrant’ın Arkadaşları İnisiyatifi’nin de bir üyesiydi. Rakel Dink, 25 Nisan’dan bu yana Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Çiğdem Mater’e Agos sayfalarından seslendi.

Sevgili Çiğdem, canım benim…

“Bana göre değil yurtdışında yaşamak” demiştin. Mahkeme var diye Almanya’dan gelmiştin, kaçmayasın diye tutukladılar. Kim güvenir bu kararlara, kim itibar eder?

Ummuyorduk bu olacakları. Kimse ummuyordu. Oysa dostlarımıza daha önce de dil uzatıldı, kara çalındı… Ahmet Altan’ı düşünüyorum, Ahmet Şık’ı, sonra Özlem’imizi, Osman’ı, Bircan’ımızı, Türkiye’nin her derdine koşan avukat arkadaşlarımızı, Selçuk Kozağaçlı’yı, Barış Akademisyenleri’ni, HDP’li siyasetçileri, Aysel Tuğluk’u… Çutağıma yapılanları saymıyorum bile. Yine de ummuyoruz. Ummuyorduk.

Yapılanlara bakınca, yapılacakları tahmin etmek çok mu zor? Tahmin etmek başka şey, ummak başka…

Düşünüyorum da AKP’nin ilk yıllarında ne büyük heyecanla umut beslenmişti. Avrupa Birliği kriterlerine uyum sağlamaya talip görünüyordu. Akademisyenler, düşünürler, yazarlar, çizerler, hemen hemen tüm demokratik toplum (Sevgili Çutağım da içinde) ne kadar umutla ha gayret, ittiriyorlardı. Devlet zorbalığının, zihniyetinin değişme ihtimali bile nasıl umut vericiydi. Üstelik en zor günlerimizde… Çünkü insan haklarının temellenmesine, adalete, ifade özgürlüğüne ülkemiz insanlarının çok ihtiyacı vardı. Dürüstçe geçmişle yüzleşmeye çok çok ihtiyaç vardı. Hala da var.

Suç üstüne suç, günah üstüne günah çoğaldı. Hiçbiriyle de yüzleşilmediği için iyice battılar. Maalesef kibirden başları dönüp yalana yenik düştüler. Paraya köle oldular. Adaleti de insandan utanmayı da Tanrı korkusunu da unuttular. Kaybettiler… Zorbalık değişmedi, zorbalar değişti. Hatta o bile değişmedi. Aynı karanlık yüzler yine ortalıkta. Nasıl cazip bir şeyse artık güç, kendi cellatlarıyla ziyafete ortak oldular. Eskimiş albümlere kendi yüzlerini yamadılar.

Mezmur yazarı diyor ki “Ya Rab çadırına kim konuk olabilir? Kutsal dağında kim oturabilir? Kusursuz yaşam süren, adil davranan, yürekten gerçeği söyleyen… İftira etmez, dostuna zarar vermez, komşusuna kara çalmaz böylesi.”

Sevgili Çiğdemim, her daim yanımızda oldun. Sevginle bizi ısıttın. Sardın. Arkadaşımız dostumuz oldun. Doğruluk ve adalet için mücadelen herkes için devam ediyor. Tüm mağdurların yanında varsın.

Sevgili eşin Murat, baban ve sevgili annen de…

Hala şoktayız. Gezi davasının bu sonuçlarına ibretle bakıyoruz. Ama son değil. Gün gelir devran döner, bir gün mutlaka adalet yerine gelir. Gerçek er geç gün yüzüne çıkar. Güzelim gezi ruhunu kindarlıklarıyla kan davasına dönüştürüp, davalaştırıp birçok güzel insanın canına mal oldular, çok acılar çektirdiler. Gencecik insanları ve birçok aileyi hem bedenen hem ruhen yaraladılar. Tarih insanların neden sokağa çıktığını, nasıl davrandığını gayet açık yazacak. ve onlara yapılanları da… Asıl suçun kimde olduğu da ayan beyan ortada olacak.

 

Kin ve nefretin sonu hep acıdır. Bu bir gerçek. Kişi kendi içindeki ırkçılıkla, ben merkezcilikle, kendinden olmayana karşı duyduğu kin nefret veya kıskançlıkla yüzleşmedikçe bir adım değişemez. Aynı yanlışlarla devam eder.

Yüzümüz daima bu ülkenin aydınlık tarafına dönük oldu. Çutağımı uğurlarken de, Gezide de… Umudumuz orada oldu. Oraya bakmaya da devam edeceğiz. Orada hep senin aydınlık yüzün var. Sen ve senin gibi çabalayan, didinen dostlarımızın güzel yüzleri var. Güzel yürekleri var.

Kaynak: Agos

İlginizi çekebilir