Mykonos suikastı: Dr. Sadık Şerefkendi’nin katledilmesinin üzerinden 30 yıl geçti

Berlin’de sürgün hayatı yaşayan ve İran Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-İ veya HDK-İ) Genel Sekreteri Dr. Sadık Şerefkendi’nin de aralarında bulunduğu 4 Kürt siyasetçi 30 yıl önce 17 Eylül’de katledildi. Suikastın arkasında, halen dünya çapında rejimi eleştirenlerin peşinde koşan İran gizli servisi vardı.

Dr. Abdurrahman Kasımlo’nun ardından İran Kürdistan Demokrat Partisi Genel Sekreteri olan Dr. Sadık Şerefkendi ve 3 arkadaşı 17 Eylül 1992 günü Berlin’deki Mykonos restoranında İranlı muhaliflerle görüştükleri esnada İran istihbarat elemanlarının saldırısına uğradı.

Saldırıda Dr. Şerefkendi, DHK-İ Avrupa temsilcisi Fettah Abdoli ve Almanya temsilcisi Humayum Ardalan ile İranlı muhaliflerden Nuri Dehkurdî hayatını kaybetti.

Berlin Mahkemesi, infaz emrinin İran hükümeti tarafından verildiğini ve uygulandığını doğruladı.

Saldırının şahidi Rûdaw’a konuştu

Saldırı anında Dr. Sadık Şerefkendi ile aynı masada oturan Perviz Desmalçi, saldırıdan yara almadan kurtulmayı başardı.

Hala yılda bir defa o restorana gittiğini belirten Desmalçi, 2020 yılında o gün yaşananları Rûdaw’a şu sözlerle anlatmıştı:

“Restoranın önüne kurbanların anısına bir tabela bırakılmış. Restoran daha önce buradaydı, arkasında bir oda vardı. Arka odada biz oturmuştuk ve dış kapıyı göremiyorduk. Masanın diğer tarafında dört kişi oturmuştu. Ben bu tarafta ikinci sırada oturmuştum. Restoranın ana kapısı arkamıza düşüyordu. Yüzüm Dr. Şerefkendi’ye dönüktü, onunla konuşuyordum. Yani ben arka tarafı göremiyordum. Birden oturduğumuz taraftan biri geldi ve konuşmamızı böldü. Ne diyor diye bakmak için döndüm, bir anda iki güçlü ayak sesi arkamda durdu. Davetlilerden biri sandım ama birden yüzümü döndüğümde bir karıç ötede silah namlusu gördüm ve Dr. Şerefkendi’ye ateş etti.”

Olayın ardından polisin tüm sokakları tuttuğunu belirten Desmalçi, İran veya Hizbullah tarafından düzenlenecek ikinci bir saldırıdan endişe edildiğini söyledi.

Desmalçi, “O zaman ile şimdi arasında çok fark var. İran o süreçte birçok cinayet işledi. Bu olaydan bir ay önce Feruhzade’yi katlettiler. Ondan önce Bahtiyar’ı, öncesinde de Brumendi. Ondan iki yıl önce de Viyana’da Dr. Abdurrahman Kasımlo ve arkadaşlarını katletmişlerdi. Rejim birkaç ayda bir bazılarını katlediyordu” dedi.

Cinayetin üstü, Kasımlo cinayeti gibi örtülemedi

HDK-İ Almanya temsilcisi Mustafa Qazizade, Şerefkendi ve arkadaşlarının katledilmesinin 30’uncu yıl dönümünde, Deutsche Welle’ye verdiği röportajda , “Suikast medyanın dikkatini çekmeseydi İran ajanlarının gerçekleştirdiği bu cinayet Avrupa’da sıradan bir cinayet olayı gibi görünecekti” dedi.

Sürgündeki Rojhılatlı (Doğu Kürdistan) Kürtler, Sosyalist Enternasyonal’e katılmak için sahte isimlerle Berlin’e gitmişti. İran’da yasaklanan HDK-İ  temsilcileri de bu delegasyon içerisinde yer alıyordu. İran’da Kürt halkının temel hakları ve özerk bir bölge mücadele ediyorlardı. Rojhılat’ta yaklaşık 11 milyon Kürt yaşıyordu. Ancak Tahran yönetimi, bu taleplere, İran karşıtı Kürt liderlerini ortadan kaldırarak karşılık veriyordu.

Tahran, Dr. Abdurrahman Kasımlo’yu da “İran İslam Cumhuriyeti’ninin baş düşmanı olarak” nitelendiriyordu. Kasımlo, defalarca İran’da Kürt sorununa barışçıl bir çözüm zemini olmadığını ancak yine de müzakere etmeye hazır olduklarını dile getirdi.

Dr. Şerefkendi ve arkadaşlarının katledilmesinden 3 yıl önce, 13 Temmuz 1989’da, iki arkadaşı ile birlikte Avusturya’nın Viyana kentinde İran istihbarat ajanları tarafından katledildi. Onun da katilleri, tıpkı Şerefkendi gibi onlarla müzakere için oturanlardı.

Qazizade, “Avusturya’daki suikast ile ilgili medyada hiçbir habere yer verilmedi ve kısa sürede üzeri kapatıldı” dedi.

Kasımlo ve arkadaşlarını katleden katiller ardından Viyana’daki İran büyükelçiliğinde gizlendi ve İran devletinin yardımı ile Avusturya’dan çıkarıldı.

Cinayetin ardından tutuklandılar

Mykonos saldırısından kısa bir süre önce Berlin’e giden İran gizli servisi elemanlarından oluşan suikast ekibi, aynı şekilde kendisini güvende hissediyordu. Ekipte yer alan iki kişi Almanya’da kaldı ve cinayetten kısa bir süre sonra tutuklandı. Interpol yurt dışında üç kişiyi daha buldu. Tim dört Lübnanlı ve bir İranlıdan oluşuyordu. Suikasti planlayan kişi ise Kazım Darabi’ydi.

İran istihbaratı üyesi Kazım Darabi’nin dini lider Ali Hamaney ve dönemin cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’den talimat aldığı anlaşıldı.

Alman yargısı harekete geçmeye kararlıydı. Zira bu durum federal hükümet için çok rahatsız ediciydi. Ancak İran, 1992’de Almanya’nın başlıca ticari ortaklarından biriydi. Almanya o yıl İran’a yaklaşık 4,1 milyar avro değerinde mal satmıştı. O dönemde İran’ın Almanya büyükelçisi olan Hüseyin Museviyan, İran merkezli Etamad gazetesine verdiği bir röportajda, sekiz yıllık İran-Irak savaşının ardından İran’ın altyapısını yeniden inşa etmek isteyen Alman şirketleriyle yapılan işbirliği projelerine dikkat çekti.

Tahran yönetimi Mykonos saldırısına karıştığını inkar etti. Fakat İran gizli servisi başkanı Ali Fallahiyan bizzat Almanya’ya gitti ve Ekim 1993’te Başbakan Devlet Bakanı Bernd Schmidbauer ile görüştü.

Almanya hükümeti basın ve meclisin baskısı altında kaldı. Fellahiyan Almanya’dan ne istemişti? Spiegel dergisine göre, Karlsruhe Başsavcısı da Fallahiyan’ı tutuklamak istedi. Ancak, federal hükümet tarafından davet edilen İran gizli servisi başkanı Fallahiyan’a dokunulmadı.

Eski büyükelçi Museviyan, Etemad’a verdiği röportajda, Fallahiyan’ın suikastın planlayıcısı olan Kazım Darabi’nin serbest bırakılması için çabaladı. Alman Federal Adalet Divanı nihayet 1995 yılında Mykonos cinayeti ile bağlantısı nedeniyle Fallahiyan hakkında tutuklama emri çıkardı.

Mahkeme kararının ardından Nuri Dehkurdi’nin eşi

Hukuki süreç

Suikastın hukuki süreci karmaşık ve ilginç bir şekilde ilerledi. 247 gün süren davada 166 tanık dinlendi. Nihai karar 10 Nisan 1997’de alındı; İranlı Kazım Darabi müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Kararda, İran gizli servisi başkanı Fallahiyan’ın suikastten sorumlu olarak belirlendi. Sonuç olarak, Yunanistan dışındaki tüm Avrupa Birliği ülkeleri büyükelçilerini Tahran’dan geri çekti.

İran için dava ve karar siyasi bir depreme neden oldu. İran tecrit edildi ve bu karara öfkeyle tepki gösterdi. Eylül 1997’de İran, Tahran’da bir Alman iş insanını tutukladı ve İran’da Müslüman bir kadınla “fuhuş” yaptığı iddiasıyla idama mahkum etti.

Almanya bu karar kaşrısında kendisine karşı şantaja izin vermedi. İki yıl sonra İran Alman iş insanını serbest bıraktı.

Katil Kazım Darabi, 15 yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı ve Aralık 2007’de İran’a gönderildi. Bundan önce de, İran’da hapsedilen bir Alman Mart 2007’de serbest bırakıldı.

Darabi otobiyografisinde konuyla ilgili şöyle yazmıştı: “Almanlar İran devletini aldattı ve beni 15 yıl sonra serbest bıraktı.”

Alman Ceza Kanunu’na göre müebbet hapis cezası 15 yıl sonra ertelenebilir.

Mykonos cinayeti ve Alman yargısının çalışması İran’ın imajına büyük zarar verdi. Ancak Tahran kendi devlet terörüne bağlı kaldı.

Mayıs 2020’de ABD Dışişleri Bakanlığı, İran’ın istihbarat başkanı Ali Fallahiyan’ı yurtdışında İran İslam Cumhuriyeti’nin terör eylemlerine katıldığı için yaptırım listesine aldı. ABD, İran’ı şimdiye kadar 360 cinayet ve patlama gerçekleştiren bir “küresel terör kampanyası” ile suçluyor. Buna orta Avrupa’da başarısız bir bombalı saldırı da dahildir.

Haziran 2018’de İranlı diplomat Asadullah Esadi, saldırının planlayıcısı olarak Almanya’da tutuklandı. Esadi ile birlikte yaklaşık yarım kilo patlayıcı ve fünye ele geçirildi. Bombalı saldırının hedefi, İran Ulusal Direniş Konseyi’nin (NCRI) Haziran 2018’de Paris’in bir semtinde düzenlediği kitlesel gösteriydi. Esadi, 2021’de 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İran gizli servisi Almanya’da hala çok aktif. Alman Anayasa Koruma Dairesi’nin güncel raporuna göre, İran muhalefeti hâlâ İran gizli servisinin hedefi altında.

/rûdaw /

İlginizi çekebilir