Müslüm Yücel: Kızkardeş

Otuz yıllık arkadaşım G.A için

Hiçbir şeye benzemez kız kardeş. Anneden fazladır, babadan fazladır, abiden fazladır; fazladır çünkü, bütün bunlar bile onunla eksikliklerini giderir. Kürtçede bu çok güzel ifade edilmiştir: Pışta mın. Belim! Baş onunla yüksektedir: Ez be te serbilindim…

Kız kardeşimizle belimiz sağlam, başımız yüksektedir; kız kardeşimizle annemiz annedir, babamız babadır, ağabeyimiz, ağabeydir; kardeşlerimizle kız kardeşimiz sayesinde kardeş oluruz,  bize yön veren, yer gösteren odur, akıl da, kalpte o’dur;  ister evde olsun, ister dışarıda göz odur, kulak o’dur. 

Anne ışıktır, doğrudur; kız kardeş ışığın ışığıdır, bulutun bulutu, yağmurun yağmuru; ışıktır, dünyaya onunla bakarız; buluttur, karanlığı, aydınlığı onunla ayırt ederiz, yağmurdur, sözleri karşısında bereket bile utanır. 

Kardeş yürektir, bilektir, akıldır, doğrudur; kız kardeş bunların hepsi, ama bir fazlasıdır, bellektir; beleğin gelişini görürüz, benzeşimini görürüz ve bütün mutsuz zamanlarda, bizi sarıp sarmalayışını görürüz, bir varoluş ritmi, varlık ritmi ve benim yaşıma gelen herkesin bildiği o inanılmaz ifade, o sonsuz ima…

Benim kız kardeşim hem sığınağım, hem tapınağımdır.  Yok, hayır, hayır o bir melek de değildir, yıldızlardan biri de değildir; melek ve yıldız, peçe takar, karşısına çıkar, yıldızların köpüğüyle yıkanmıştır ayakları, ellerine süphan sürmesi değmemiştir, yol desen yolun kendisidir, Isfahan servileri boyundan utanır; güzellik desem, güzellik ayetinin serlevhasıdır, güzellik mülkünün şehinşahıdır, yedi gök güzelliğinin hulasasıdır, yedi yerin kokusu, yedi hazinenin kandili ve şemsidir. 

Bahçeye gitse narçiçeği, nar taneler, nergis hummalar içinde uykusundan fırlar, gümüş çeşmelerde nesrin yaprağını yakar. Az gelirdi Kürtçe masallar… 

Kız kardeşim deyince dünyaya sığmayan Rus şairleri, kalemlerini kâğıtlarını saklarlar benden; Pasternak, “Kız kardeşim, Hayat” der, çünkü hayat karşısında Pasternak, zamanın bir kölesidir. Mayakovski, “kapım” derdi, kız kardeşim…

Bütün kapılardan itilen adamın, tek bir kapısı vardır, kız kardeşi. O sana yüz çevirmez hiçbir zaman, bütün dünya sana karşı olsa da o senden yanındadır, inanılmaz bir güven telkin eder; annen varsa, var olan baba evi bile bu kadar güvenli değildir.

Bir de bütün Rus şairlerinin ve dünyanın bir kız kardeşi vardır: Anna Ahmatova; yüzlerce şiiri arasından nedense bu gece bir tek şiiri geliyor aklıma: Yaban Balı Özgürlük Kokar…  Yaban balı, toz güneş ışığı kokar, bir kızın ağzı menekşe ve altın hiçbir şey kokmaz altın; tereotu su kokar, aşk ise elma, ama biz biliyoruz, biliyoruz artık, bu topraklarda kan, kan gibi kokar…

Kız kardeşim deyince küçük bebekler gelir aklıma, ceviz ağaçları ve sonra dutlar, kitaplardan masallar çalarım, şiirler çalarım usta şairlerden, uykusuna ninniler dilenirim, bilirim uzaklık ölçümdür; bilirim, kız kardeşimin saçlarından yumuşak bir toprak yoktur bana.

Bazen gözlerimin önüne gelir kız kardeşim, ben yaramazlık yapıyorum, o koşuyor peşimden, naneler inciniyor, vita kutularında güller yere düşüyor, fesleğenlerin kırık dalları ablamın kokusuna karışıyor. Ne kadar yaşlansam gözümden gitmiyor çocukluk, kız kardeş çocukluk demektir, büyümeyiz ki hiç.

Anneler, bizi bir kez doğururlar, kız kardeşler ister ölsün, ister yaşasınlar, her anlarında bizi yeniden doğururlar.  Kimse değilse bile Hallac tanığımdır; tek derdi vardı, derler, ulaşma ve ermedir, sekiz yıl, yedi ay hapiste kaldı, sonra asıldı. Asılmadan önce elleri, ayakları kesildi, sonra bütün cesedi yakıldı, külleri Dicle’ye savuruldu. Bu arada kız kardeşi nehirden su aldı. Bu suyu içti. Ruhu, kızkardeşinin içinde sağlam bir yer buldu, yaşadı.

İstemişimdir, bir kızım olsun, kız kardeşimin adıyla yaşasın, olmadı. Bunun yerine, kız kardeşim dediğim zaman, kalkıp göğe bakarım, bilirim, orada bana bakıyordur, su içsem, biliyorum onun bereketidir, yemek yesem, doysam, bilirim, elde ettiğim ne varsa bu hayatta, hepsi onun verdiği sadakaların yüzü suyu hürmetinedir. 

Eğmemişsem ve eğilmemişsem, onun içindir, daha çocuk yaştayken, sınır bilmeden, Güvercin Kayalıkları’nda soluğu almışsam ve sabaha kadar bir adam bana kız kardeşini anlatmışsa, demişse, geceydi, üç beş adam geldiler, yanlarında üç beş kadın vardı; kadınlar, ablamın üstüne bir aba atılar, sonra gittiler, ne oldu diye sordum, çocuktum, dediler, ablan gelin oldu, o gün önüme gelen her taşa tekme attım, belki kırk kez kör derelere tükürdüm, kırbaçlanmış bir at gibiydim… 

Hasar! Bundan daha büyük bir hasar olabilir mi? Tarih. Bundan daha büyük bir tarih olabilir mi? Düzen. Şekersen serin havayla uyuş, cevahirsen sert sedefle anlaş.  İktidar. Sabret dedi, ey canı tez adam. Buna itiraz etti kız kardeşler. Aslan olup zincirlerini kırdılar. Kırmızı güller altında oturup, taze nergislerin kadahleriyle özgürlüğün şarabını içtiler.

Saçları menekşelere revnaktır, serve biniciği onlar öğrettiler, beyaz gülden kerem, koncadan baş aldılar, gün döndü gül açıldı ve onlar, biz kardeşlere gölgelerinin feyzini verdiler.

Ne desem Günay! Dünyanın bütün çalı çırpısını toplasam, içimde yaksam, acın yanında bu ateş hiç kalır, yedi kumaştan iplik olsam, kumaş olsam bir damla göz yaşını bile silemem:   

bırakacak orada, değirmi ağızda, canım

bir elmanın özü gibi… Cana kıyanlar

kolayca anlaşılır. Biri var ki: Ölümü,

bütün ölümü, hayattan önce, tutmak

usulca ve kızmadan-/ anlatılmaz bu…

İlginizi çekebilir