Müslüm Yücel : Dilekçe şiirse, İsmet Özel Şair’dir!  

İsmet Özel bir yolunu bulup kendini gündeme getirmeyi her zaman başarır. Bu onu erdemli bir düşünür, mısra sahibi bir şair yapmaz ama. 

Tek kelimeyle o vasat bir şairdir. Bunun için kimi zaman sağa, kimi zaman sola, kimi zaman Müslüman cenaha çatıp durur. Amacı bir fikri olduğundan değildir, medyatik olmaktır, gündemde kalmaktır. 

Solcular onu sıkıştırdığında bir bakarsın Yılmaz Güney’le olan bir fotoğrafını gündeme sokar, sızdırır; sonra bir bakarsın bu adam Nazım Hikmet’in şiirlerini okur, sulandırır. Sağcılar sıkıştırdığında “Amentü” şiirini (şiirle hikaye arasında kalan, alıntı yumağı şiiri) okur, gönül alır. 

Kürtler söz konusu olunca “ben altmışlarda” diye cümleler kurar. Ancak İsmet, devlet ve sanat babında, şairle devletin- iktidarın iki kaşık gibi iç içe geçmişliğinin tipik bir örneğidir de… 

1980’den sonra şiir üzerinden yapılan tartışmaların bir ucunda Müslüman Şiir/ İslamcı Şair vardı. İslamcılığın bir modaya döndüğü yerde kuşkusuz böylesi tanımlar olacaktı. Adına da “mistik duyarlık” deniliyordu. 80’den sonra zaten İslam’a doğru hızla bir geçiş vardı. Bunun için turistler bile sıkça gündeme getirilirdi. Flaş: Mevlana’yı ziyaret eden Helga Müslüman oldu. Kudret Şandra adlı oyuncu küçük bir kitap yayımlayarak (1985) nasıl bir dönüşüm yaşadığını anlatıyordu(1).  

Şiir babında en çok dikkat çeken İsmet’ti; 1960’larda solcu olan İsmet, 1974’te İslamiyet’i benimsediğini açıklamıştı! Sezai Karakoç, “Önceden de bizim gibi yazıyordu”  diyerek iğnelemişti ama olsundu. 

İsmet Özel ise, şiiriyle değil, şiirinin gerisinde duran düşüncesiyle dikkat çekti; 2003’te “Bir zamanlar İsmet Özel vardı” adlı bir yazı yazıp İslami kesimden “boşandığını” söyledi. 

Hopala yavrum yaz geldi. Haşa, küstahlık değildir bu; düpedüz cehalettir. Sen kimi kendine “karı/ koca” yapıyorsun. Bir süre sonra İsmet Özel, Türk ve Müslüman kimliği ağır basmış, İstiklal Marşı adıyla bir dernek kurdu. Milli şair! 

Şair iki de bir milliyete iltica ederse, oradan bir şiir çıkmaz, orada, bir siyaset yatar ve bu siyaset, siyasetle de açıklanamaz. O siyaset, pişkince, bir köşe de durup fırsat kollamaktır. 

80’den sonra İslam, ekonominin merkez alındığı bir fikir halinde gelişmişti. Burada İsmet Özel, şair olarak değil, model olarak dikkat çekti. Geçmişteki solculuk günleri de tek sermayesi oldu. Özel hayranlarının TV’lerde, eski bir solcu olarak, eski bir Marksist olarak diye başlayan cümleleri sanırım belleklerde diridir. 

Özel’in kitapları arasında en ilginç olan, Waldo Sen Neden Burada Değilsin’dir. Kitabı ilginç kılan Özel’in şiire dair kimi ifadeleridir; Özel’e göre Türkiye “Herkesin kendini şair sandığı bir yer” dir(2). 

Eklemem gerek mi bilmiyorum, İsmet Özel’de kendini zanneden biridir ve bir de Türkiye bir kişinin doyması için, en az beş kişinin aç kaldığı bir yerdir. Doymak için kimi insanlar şerefiyle çalışır, kimi insanlar hırsızlık yapar. İsmet Özel, kolay olanı seçer! 

Özel’in Jazz şiirindeki “benim yongalarımdan yapıldı bu çelenkler” dizesi ile Paul Celan’ın “Kara yapraklardan bir çelenk yapılmıştı” dizeleri aslında Özel’in bu görüşünü doğruyor zaten; evet, bu tarihte herkes şairdir ama, birileri de Evren- Özal ekonomisinin fırsat kapısını şiirle- şair kimliğiyle aralamışlardır. 

Çünkü ekonomide fırsat ne ise şiirde yapaylık odur; yapaylık, fikre göre biçim alır ve şiirin hammaddesi olur; bu yüzden, şiirden çok, şairin hangi fikre ve dine sabitlendiği öne çıkar. Çünkü bir yere ait olmak potansiyel okur demektir, ücretsiz reklam.  

Yirminci yüzyıl, reklam yüzyılıdır: Bu en fazla din ve milliyetçilik üzerinden görülür. Halkın şairi, dinin şairi; ama şiir, yoktur. Bir ürünün iyi ya da kötü olmasının hiçbir önemi de yoktur. Helal haram duygusunun bir öneme de. Önemli olan, onu tüketime sokacak reklamdır. 

Örneğin insanlar asılıp işkence de öldürülürken İsmet Özel, gür bir sesle söylendiği “taraftar” duygusu uyandıran şu Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin Arkasındaki Satırlar şiirini yazmıştır; gür bir sesle okunan şiir, başlığından itibaren herkesin kendini şair zannetmenin tuhaf bir belgesidir; ilk ve Ortaokul’da resim derslerinde öğretilir: Resim yapılır, fotoğraf çekilir

Bir de şiirin girişi vardır: “Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında/ Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar…”(3). Henry Mıller’in Kara İlkbahar’ndan ya da Walt Whitman’dan, şu dizelerle şiiri biraz daha besleyebilirim: “Ben Walt, otuz yedinci yaşında, tam bir sağlık içinde! Göründüğüm gibiyim. Delice aşığım kendime. Bir evrenim ben, Walt Whitman; Manhattan’ın delidolu oğlu, etine dolgun, şehvetli, yiyen, içen ve döllenen… Sökün haydi, kapıların kilitlerini!” (4).

Bir de bu şiiri akıllım şifrelemiştir. Ancak iktidarın beslediği akademisyen müsveddeleri Özel’le ilgili onlarca tez yazar, yazdırırlar… Şiirin tahliline girmezler. Çünkü girdikleri an yükselmez, koltuk kapamazlar. Bir de yapay entelektüeller “metinler-arasılık” diye bir şeyden söz ediyorlar, çok sıkışan “ben gönderme yapıyorum diyerek, her türlü sindirime açık, bir mide önerebiliyor.  

Celladına gülümseyen kimdir? Bu kişi İsmet Özel değildir. Bu, Yakup Cemil’dir ve İsmet Özel, çok üstüne gitmemek, ezmemek, bükmemek için, annesinin hatırına ayrıntılarına da hiç girmiyorum, evet bu şiir, bir şiir değildir, dilekçedir… 

Bu dilekçenin kime yazıldığını, hangi kuruma ne maksatla yazıldığını ve bu şiir karşılığında Özel’e neler verildiğini Özel, erkekçe kalkıp söylesin, varsa eğer öyle bir cesaret, varsa eğer öyle bir yürek, hodri meydan.

Biraz daha ileri gidelim mi? Turgut Uyar’ın “Ey bilmediğim bir yerde başaklanan buğday/ Sana yaraşıyorum” dizeleri; bu dizeler Özel’de “abartılı” yankısı şöyledir: “Ey taşan suların imkânı/ ey taşan suların bekâreti/ Sana/ Yaraşıyorum.” (5).

Bir de Paul Celan’ın “Siyahtan daha siyahım, Çıplağım”,“Karanlık Sözler ediyoruz birbirimize” gibi dizelerini Özel yine aynı abartı içinde dile getirir (Kanla Kirlenmiş Evrak):“Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında” (Erbain, s, 49). 

Celan intihar etmiş, ailesi Nazi kamplarında öldürülmüş biri; sen İsmet Özel, böyle bir adamın şiirlerini niye çalıyorsun, ayıp değil mi? Bir de sen nasıl Türk ve Müslümansın ki Yahudi bir şairin şiirini kendine kök edip buradan yükseliyorsun. Senin milli gururun yok mu? 

Orhan Gazi mezarından kalksa ne dersin acaba? Ayıp, çok ayıp! Yoksa sen, Celan’ın ailesini öldüren Nazilerin yaptığını mı yapıyorsun, evleri talan, bedenleri talan, ruhlarını talan? Bu yakışıyor mu sana diye yazmak geçiyor içimden ama, ne yapayım sen busun ve bu da sanırım yakışıyor sana!   

Şimdi Özel, kalkıp Kürtlere bir şeyler söylüyor, şeş mi beş mi diye dalga bile geçiyor. Sen kimsin, şiirin ne, haddini bil! TV kanalını sen belirle, yeri sen söyle, şiirini konuşalım, sen en güvendiğin şiirini çıkart karşıma, ben de şiirinin arkasındaki resimleri göstereyim sana! Bir de benden sana ikinci kıyak bir mısra, istersen kullan: Ben şairim, dilekçe yazmam… 

**notlar**

1.Kudret Şandra, Yeşilçamdan Kabe’ye, Timaş yay, İstanbul 1985.

2.İsmet Özel, Waldo Sen Neden Burada Değilsin, Risale yay, İstanbul 1988, s. 20.

3.İsmet Özel, Erbain, İklim yay, İstanbul 1987, s. 9.

4.Aktaran ve kısmen bu şiirden yola çıkarak, Henry Mıller’dir; Bkz, Henry Mıller, Kara İlkbahar, çev, Yaşar Günenç, Yaba yay, İstanbul 1997, s. 12.

5.İki dize içinde bkz, Orhan Koçak, Bahisleri Yükseltmek, s. 196.

İlginizi çekebilir