Muhittin Beyaz: Uygarlığın yükselişi

Şüphesiz ahlak tüm dinlerin, toplumların şah damarıdır. Bir toplumda eğer ahlak yoksa  bilinmeli ki o toplum helak olmuştur. İnsanlığı, yaşamı, vicdanı, onuru, „ekmeksiz yaşama“ her ne gerekliyse, insanlık özelliğini belirten her ne varsa  hepsi yok olmuş demektir.

Dinler bu eksik ahlakı ya „küllerle sıvamış“, yada „sular altında bırakmıştır.“ Onun için dinlerin ilk günlerine teşekkür etmek gerekiyor. Bu ahlaksızlıktan mazlumları koruduğu için. Geçmişte Kapitalizm bir ahlak boşluğuyla doğdu. Hem de doğumu „beklemeden anne karnını yırtarak“ gerçekleştirdi bunu.

Ve „bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip bu bana aittir“ diyenlerin zamanından beri gelen boşlukta tüm saygınlığı kazanarak yer buldu. Artık „uygar toplumların koruyucusu“ ve insanlığın yaşamına nüfuz etmiş bir despottur. Karşı koymak, engellemek adeta imkânsız bir hal almıştır.

Kapitalizmin günümüzde insanlık onurunu yok etmek için para denen illetin, adaletsizce paylaşılması yüzünden insanların sefaletini çöplere, cadde kenarlarına, kuytu sokaklarda, en çıplak haliyle yaşam diletiyor olmasıdır. Tanrının gözünden düşmeyen insan, insanlığın gözünde düşürülmüş. Tüm hastalıklı şehirlerde, devletlerde insanlar çöplerden yaşam diliyor. Sadece parası olan  dünya nimetlerinden faydalanır bir kültür yaratılmış.

Fiziki dirençleri çükmüş yaşlıların, yaşam için ırkından dilenmesi tam kapitalist uygarlığın tablosudur. İşte kapitalizmin sancılarını kıvranarak yaşayan insanlar, insanlığın en büyük onursuzluğudur. Bugün her birey anti kapitalist olarak kendisinden fazla eşyaları hayatına almamakla yetiştirilseydi sınıf denen „Sırat“ geçişleri  ortadan kalkmış ve en dibe itilenler aynı sınıfta bulunacaklardı.

Benzer haberler

Ama o ilk  uygarlığın taşını indiren insan kapitalist yaşamı benimseyip hastalıklı bir toplum yaratmıştır. Sefil, zavallı, onurlu bir toplum sözleşmesinden def edilmiş bir yaşam yaratmıştır. „Prometheus“ bu zalimce sözleşmeye karşı başkaldırmış, zincirleri göğüslemiştir, İsa bu zalimliğe başkaldırmış çarmıhı göğüslemiştir.

Aslında insanlık tarihinde sadece  mücadelenin insanlığa bağışladığı  bir onur vardır. Direnmenin, acının, fedakarlığın, kolektif bir yek vücudun onurudur. Ama Tekrar tekrar insanlık içler acısı fosseptik çukurlarda kıvranmaktadır. İnsanlığın bu zalimliği, gerçekte  insanın tabi atına aykırı olan bir şey değil, atalarımız  bir birlerinin leşleriyle besleniyorlardı. En doğrusu zayıf olanın leşiyle yani yaşam mücadelesinde başarılı olamayanların, karşı koyamayanların leşleriyle  besleniyorlardı.

Günümüz modern maskesinin insanları aynı davranışı gerçekleştirmektedir. Yaşam mücadelesinde zayıf olanı belki yemiyorlar ama o içsel güdünün hazzıyla ayaklarının altında eziyorlar. İşte „uygarlık“ bu yamyamların kazanımlarıyla yükseldi. Denile bilir öğretilen ahlakın eksikliğinden dolayı yamyam güdülerimiz tekrardan filizlenmektedir. Ama ahlaksız bir „uygarlık“ denilmesi  en doğrusudur.

Dünyanın her köşesinde tüm devletlerde  düşürülen insanlara sahip çıkılmıyor. Tanrı bile „düşeni“ (iblisi) onuruyla korurken insan denen veba ilk günden bugüne bir birlerini onursuzlaştırılarak gelmişlerdir. Bunu bilen, bu uygarlığı ret eden insanlar Ahlakı en geniş kapsamla  kanunlara çevirdiler. Böylece insanlık onurunu, „insanlık  ailesini“ ,acılarını koruyan bir kurum yaratıldı.

Sonradan o kurumun gür sesiyle, İnsan hakları Evrensel Beyannamesi, insan onurunun korunması için bildiriler yayınladı. „Birbirlerine karşı kardeşlik düşünceleriyle davranmalıdırlar. Hiç kimse kölelik yada kulluk altında  bulundurulamaz“. İnsanlığı kölelikten, kulluktan bin kat daha onursuzlaştıran bir kültür egemenliği yaratılmıştır. Kanunların dahi görmezden geldiği bu düşürülmüşlük insanlık onuruna ağır biçimde zarar veren işkencedir.

Bu işkence, „Magna Carta “ dan gelen koruyuculuğu inkar etmiş, insanlığa Yahudilerin“ Musa’yı bekledikleri „gibi başka bir yol göstermemektedir.“ Yaşam hakkı“ için artık kanunlarda eksik kalıyor. Eğer günümüzde insanlar toplum içerisinde sefil, acınası bir hal almışsa  kanunların hiç bir koruyuculuğu ve gür sesliliği kalmamasındandır. Çünkü insanlık onurunun hakları güvence altına alınmadığı sürece insanlık yasalardan yoksun sayılır.

İlginizi çekebilir