Muhittin Beyaz: Kirletilmiş Dünyada Doğal Seleksiyon

Dostoyevski’nin dediği gibi, ‘’Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi.’’  İnsanlık ne yazık ki kirletilmiş dünyanın yeni yaşamına da alıştı. Zira kirletilmiş dünyada yeni bir yaşam başlıyor. Şimdilik evlerine kapanmış ve rengarenk örtülü yüzlerle birbirlerinin yanından koşar adımlarla geçiyorlar. Melul gözlerden başka görünmeyen yüzler ve buna bir türlü alışamayan yaşlı jenerasyon. 

Nihayetinde kabul görülüyor ki artık dünya eski dünya değil. Yaşlıların alışmadığı gibi gençlerde yaşlıların bu tepkimelerine alışamıyor. Doğrusu gençlere göre yaşlılarda daha baskın olan ‘Savanada kendini düşünen genleri’, 2020-21’le karşılaştırıldığında zaman makinesine bindirilmiş bir şok etkisi yaratıyor. 

Genç jenerasyon için 2020-21 ne ölçüde bir şok yaratabilir. Açıkça itiraf edilmeli ki genç jenerasyon zaten kapitalizmin akraba evliliğinden olma işaretlerini taşıyor. 

Örneğin giderek insan vücuduna edepte olan mikroplastikler genç jenerasyon ile birlikte büyüyor. Keza insanların’ yüzde 18’i Palmaris longus kasını’ artık kullanmıyor. Tüketiciliğin ve obezitenin çığır açtığı yeni dünya eskiyle bağlarını çok zaman önce koparmış.

İnsanlık doğal seçilimle yeni bir evrimleşmenin doğum kasılmasına şahit oluyor.

Elon Musk 3. Dünya Savaşı başlamadan Mars’a yerleşmenin gerekli olduğunu söylüyor. Şimdiden arkalarına bakmadan dünyadan kaçma sesleri yükseliyor. Bu psikolojik belirtiler aslında insanlık için dünya yaşamının sonu geldiğinin bir itirafı.

Neticede maskeyle ve eldivenlerle yaşayan insanların kirletilmiş bir dünyayı dezenfekte ile temizlemeleri pek mümkün görünmüyor.

Artık koku ve tat ortağınızım maske ile bir organa dönüşmesi sonucu, koku örneğinde bazı duyu organımızı köreltebilir. Artık ağız kokusuna maruz kalmış burnumuzun atalarımız gibi bir avın izlerini bulacak kadar eskin olmayacağı apaçıktır. Sadece duyu organlarımızla sınırlı kalacağı da söylenilemez. 

Darwin’in dediği gibi doğal seçilim sonucu aynı türe mensup canlıların iklimlere ve koşullara göre farklılık göstermesi evrimin bir göstergesidir. Covid – 19’un insan vücudunda ilk saldırdığı yerlerden birisi ciğerleridir. Bu koşullara adaptasyon kazanacak organlardan bir tanesi de belli ki koku organı kadar ciğerlerimizdir. Aynı zamanda maskeyle filtrelenmiş sınırlı nefes, ciğerleri kaçınılmaz bir değişime götüreceği de kuşkusuzdur.

Uğur Şahin’in açıkladığı gibi ‘bu virüsün bizimle kalacağı çok açık.’ Sadece covid-19 kast edilse de bilinen bir gerçek var ki artık doğa dengeyi sağlayamıyor. Bir inancın iyi ve kötü dengesini sağlayamaması gibi dünya da ekosistemin dengesini artık sağlayamıyor.

Sanayi devrimi ile bir virüs olarak bulaştığımız dünyaya şimdi Covid -19 bize bulaşıyor. Sanayi ve devasa tüketici şehirlerin çağında, doğa denge-fren mekanizmasını öyle ki kaybetmiş. Dengeyi koruyamayan bir sistem her zaman sonunu hızlandırır. Daha yeni bir başlangıç olarak küresel virüslerle çarpışan insanlığın nihai sonu yakın bir zaman içinde fareler gibi yer altında yaşamak gözüküyor. 

Aslında memeli hayvanların başlangıçtaki bir tekerrürü olsa da, başka bir dünyada kurulacak yaşam insanlığın virüs karşısındaki onurunu pekala kurtarabilir. Neticede virüsün yol açtığı doğal seleksiyonu engelleyecek hiçbir olgu insanlar için görünmüyor. Onun için kurtarılan onur yine evrim kasılmasından kurtulamayan giysilerle olacağı apaçıktır.

Panik halinde ki insanlığın bilmeden yeni bir felaketi beraberinde getirebilir mi? Bu kadar erken üretilen aşıların insan vücuduna gelecekte yol açacağı bilinmezlikler neler olabilir? Keza Perseverance örneğinde Mars’tan gelecek nümünelerin potansiyel virüslere dönüşemeyeceğinin hiçbir şekilde sözü verilemez. Belki o zaman insanlığın beklediği uzaylılar vuku bulur. 

Böylece genç jenerasyon ölmeden uzaylıları da ete kemiğe büründürmüş olur. Sanırım hızlandırılmış bir yaşamın sancılarını en iyi hissedecek nesil genç kuşak. Doğal seleksiyonun, yeni dünyanın, uzaylı ve yerli virüslerin ve küresel ısınmanın getirecekleri ile öyle sıkıştırılmış bir yaşam olacak ki Rift vadisinden Mezopotamya’ya gelen ilk insanların hızlandırılmış yaşamından farksız olacak. 

Bu hızlı yaşam tünelinin nereye çıkacağı pek bilinmese de bu durumun yol açacağı bunalım sonucunda belki bir köşeye sıkışıp sefil bir halde Neandertallerle aynı kaderi paylaşırız. O zaman düşünen insan yok olabilir belki, ama doğal seçilimle yeni bir insan türü muhakkak devam edecektir.

Geleceğe bir atıf olarak Alice Roberts mükemmel insan bedenin tasarımını yaparak şimdiden bilimin merhametine bırakılan insanlığın doğal seleksiyonla uyumlu bir değişimin kaçınılmaz olduğunu açıkça göstermişti.

Doğa üzerinde insanlığın iktidarı da zamanı gelince bir devlet gibi son bulabilir olduğunu hep birlikte görüyoruz. En doğrusu Abraham Lincoln dediği gibi özgürlüğü sadece kendilerinin hak ettiğini düşünüp başkalarını bu haktan mahrum edenler, adil olan Tanrı sayesinde, ellerindeki bu gücü uzun süre tutamayacaklardır. 

Doğa içinde yaşamı sadece kendisi için düşünen insanlığın özeti de bu dur. Artık anlaşıldı ki doğada Tanrı sadece insana tapmıyor… Ve bu insan iktidarlığının yıkılışı, insanlığı çağlardır oyalayan kurumsallaşmış dinlerin en önce intiharına neden olacağı kuşkusuzdur. Artık doğada sıradan bir hayvanla eşit olduğumuzu ve sadece Tanrının bizim olmadığını neyse ki öğrenmiş olacağız.

İlginizi çekebilir