Lezgin Botan:  TC’nin İşgal ve Soykırım Planını Deşifre Ediyoruz.

  ‚Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiş‘

                                                                                         Alman Atasözü

Yüzyıllık rüyasına adım adım ve sinsice yürüyen sömürgeci Türk devletinin Güney Kürdistan’ı işgal ve ilhak projesi hazırladığı ortaya çıktı. Misak-i Milli iddiasını gerçekleştirme arzusu artık sözden fiile geçmiş bir olgu haline geldiğini kimi sağlam kaynaklardan öğrenmiş bulunmaktayız. Hatırlanacağı üzere 20 Ekim 2014 yılında da Kürt halkının  Kuzey Kürdistan’daki kazanımlarını ve Kürt Özgürlük Hareketini çökertme planı benzer şekilde ifşa olmasına rağmen 15 Kürt kenti yıkılıp yakıldı ve yüzlerce insan katledildi.  Milyonlarca insan ise maddi ve manevi olarak yıkıma uğradı.

Yakın zamanda  Rojava Özerk Bölgesine saldırarak Efrin başta olmak üzere Serekani ve Grespi  kentlerini yağmaladı ve işgal hala sürüyor. Şimdi öyle anlaşılıyor ki G. Kürdistan’daki kısmi işgale rağmen oradaki idari yapıyı ve anayasal meşru statüyü de ortadan  kaldırmaya  karar vermiş görünüyor. Kendi deyişleriyle bunun için her türlü bedeli göze almışlar.

Bu bilgilerin Ankara’nın dar siyasi kulislerinde kısık sesle konuşulduğu duyumlarını aldıktan sonra  bazı dostlar aracılığıyla teyit etmeye çalıştım, gelen bilgiler bunu teyit etti. Bunun üzerine durumun çok ciddi olduğuna kanaat getirdim. Mevcut durumu son gelişmeler ışığında kamuoyuyla paylaşmanın gerekliliğine inandım.

Meramımı kısaca ifade ettikten sonra konuya hemen geçeyim. Konu şu; yaklaşık altı ay önce  MİT  ve Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri tarafından Saray’da Erdoğan ve Bahçeli ikilisine münhasır çok gizli, dar ve az  sayıda asker ve bürokratın katıldığı bir brifing veriliyor. Brifingin temel konusu Kürtler ve Kürdistan! Brifing bir çok başlık altında ve geniş sunumlarla yapılmış.  

Bu Brifing  sır gibi saklanmış. Ancak Saray rejimine yakın bazı kişiler çok heyecana kapılmış olmalılar ki kendi yakın çevrelerine; ‚göreceksiniz yakında önemli tarihi müjdelerimiz ve sürprizlerimiz olacak‘ demeleri üzerine sır brifing ve konuları konuşulmaya başlanmış.

Böylece brifingin sır perdesi aralandıkça konu söylentiden öte somut bir veri olarak ortaya çıkıvermiş.

Gelelim Sır Brifingte konuşulanlara: Brifingi verenlerin temel tezi şöyle; esasen Irak ve Suriye’de artık bir devlet otoritesi kalmamıştır, katı merkezi  yapı dağılmıştır, bu durum Türk Devleti açısından avantajlar ve dezavantajlar ortaya çıkarmıştır.

Irak ve Suriye’de statükonun yıkılmış olması, merkezi otoritenin güçten düşmesinden dolayı Kürtlerin önce Irak, şimdi de Suriye’de hem askeri hemde siyasi olarak güç haline geldiler ve statü elde etme kabiliyet ve imkanlarına kavuşuyorlar. Bazı uluslararası güçlerden destek alıyorlar. Bu durum Türk devleti için büyük bir beka sorunu haline gelmiştir.

Anlaşılan şu ki Kürtlerin güçlenip statü elde etmesi tehdit unsuru olarak değerlendirilmiş ve tasfiye edilmesi konusunda karar kılmışlar.

Halihazırdaki durumun dezavantajlar kadar avantajlar da içerdiğini hesaplamışlar.

Irak ve Suriye’nin bu zayıflıklarından yararlanabileceklerini, topraklarını genişletebileceklerini, yeni nüfuz alanlarına kavuşabileceklerini, Milli   Misaki kapsamındaki Halep, Musul, Kerkük vilayetlerini de anavatana bağlayabileceklerini planlamışlar. Ve bu tarihi fırsatı kaçırmaması gerektiği kararına varmışlar.

Neo Osmanlıcı, pantürkist  ve emperyalist amaçlarına ulaşabilecekleri en uygun ve en  olgun şartların oluştuğuna inanmışlardır. Böylece bir taşla iki kuş vurmayı hedeflediklerini anlıyoruz. Hem tehlike gördükleri Kürtler bertaraf edilecek hem de tarım ve petrol zengini topraklar ele geçirilmiş olacak.

Bu ilhak planı için bir çalışma grubu oluşturulmuş, gruba Milli Misaki Çalışma Grubu adı verilmiş! Gurubuna başına üç kişi koordinatör olarak görevlendirilmiş. Mit Müsteşarı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Irak Türkmen Cephesi Ankara Temsilcisi Mehmet Tütüncü  bulunuyor.

Haritalar üzerinde yapılan sunumlarda, 92 yılından bugüne kadar Türk Ordusunun işgal ettiği bölgelerin yanı sıra MİT’in etkin faaliyet icra ettiği yerleşim alanlarıyla ilgili bilgilere bakılırsa G.Kürdistan’da girmedik yer bırakmamışlar.

Başka haritalarda ise demografik analizlere yer verilmiş. Muhtemel işgalden sonra demografik yapıyı nasıl tersyüz edeceklerini vs. anlatmışlar. Buna göre Türkmen nüfusunun yoğun ve seyrek bulunduğu alanlar keza Sünni Araplar ile Kürt nüfusuna ilişkin de kritik bilgiler verilmiş. Bunun anlamı biz Kürtler açısından Kerkük, Efrin, Serekani ve Grespi’deki işgalden sonra yaşanan etnik temizlik olduğunu biliyoruz maalesef!

Bilindiği gibi  Kürdistan coğrafyasında demografik yapıyı Kürtlerin aleyhine bozmak için Takrir-i Sükun Yasası hep devredeydi.

Şimdi de Rojava ve Başur’da TC. Saray Rejimi eliyle yürürlükte!

Göreceli olarak G.Kürdistan Bölge İdaresiyle iyi geçiniyor gibi görünseler bile, esasen ortaya çıkan statüden hiç hazetmedikleri herkesçe bilinen bir hakikattır!

Hatırlarsanız, Türk devlet yetkilileri her fırsatta ‚biz Kuzey Irak’ta yaptığımız hatayı Suriye’nin Kuzeyinde tekrar etmeyeceğiz‘ şeklinde öfke ve kin kusmaktan geri durmamışlardır. Erdoğan’ın 2017 G.Kürdistan referandumu sürecindeki tehditleri hafızalardaki tazeliğini koruyor. Ortağı Bahçeli ve partisinin ise anti Kürt politikası kamuoyu tarafından zaten biliniyor. Bu bakımdan 1980 yılından beri bütün hükümetlerin ve Türk  ordusunun bölgeye yönelik askeri, siyasi, ekonomik, diplomatik çalışmalarının tümü bugünkü müdahalelere ve ilhaka dönük alt ve üst yapı kurma çalışmaları olarak kayda geçmiştir.

Örneğin;sıcak takip hakkı veya zaman zaman alevlendirilen Türkmen soydaşlarımız hikayesi propaganda ve algı operasyonlarından ibarettir. Bu aparatların hepsi işgali meşrulaştırmaya dönük faaliyetlerdir.

 1992 yılında KDP ve YNK arasında patlak veren iktidar kavgasından ustaca yararlanarak G.Kürdistan İdaresiyle kimi anlaşmalar yaparak hem askeri hemde istihbari olarak bölgeye yerleşmişlerdir ne yazık ki. Sonraki yıllarda 95/96 yıllarda da Ankara’da Kdp ve Ynk ile istedikleri şekilde bazı anlaşmalar imzalanmıştı.

Bu yolla hem Irak merkezi hükümetinin hem bölge ülkelerinin hemde uluslararası itirazları bertaraf etmek için bölgesel hükümetle yaptığı bu anlaşmaların arkasına sığınmıştır.

En son 2017’de KDP desteği ve izniyle Musul’un dibine kadar girerek Beşika’da büyük bir askeri üs kurmuştur. Irak Merkezi Hükümetinin BM nezdindeki bütün itirazlarına rağmen bölgesel hükümetle yaptığı anlaşmaya dayanarak Türkiye çıkmamakta diretti ve hala işgal durumu aynen sürüyor.

Yani ortadan kaldırmaya çalıştığı G. Kürdistan’daki mevcut statüyü bölgeye daha kolay yerleşmek için çok ustaca kullandı ve hala kullanmaya devam ediyor. Fırsat bulduğunda ise bir kaşık suda boğacağı da gün gibi ortadadır. Fakat bölgesel hükümetle yaptığı ikili anlaşmalarla sadece diplomaside elini güçlendirmekle kalmıyor aynı zamanda işgalci yüzünü gizlemek için de mükemmel bir imkan elde etmiş oluyor.

Uluslararası tepkileri böylece başarıyla savuşturmayı bu sayede sağlamış durumda. Çünkü Irak anayasasına göre meşru bölgesel hükümetin izni ve müsaadesi üzerine gittiğini iddia ediyor. Bu yöntemle esas amacına varma yolunda önemli ilerleme sağlamış görünüyor.

Şimdi projeksiyonu yaptıkları işgal senaryosu veya planına çevirirsek tam olarak ne anlatmak istediğim de daha iyi anlaşılmış olacak.

 

         Milli  Misaki Grubunun Sunumuyla başlayacak olursak;

Geçmişten bugüne plan dahilinde sağlanan gelişmeler  ve bundan sonra yapılacak veya yapılması planlanan hamleler sırasıyla anlatılmış.

1- Kerkük Hamlesi: 2017 Bağımsızlık Referandumundan sonra oluşan uygun konjonktörün etkisiyle kent ve bağlı kasabalarla birlikte Kürtlerden alındı. Türkmen ve Sünni Arapların denetimine verildi. Bu hamle ile önemli bir avantaj sağlanmış oldu. Güya bağımsızlık tehdidi önemli ölçüde engellenmiş olduğu tespiti yapılmıştır. İşgalden hemen sonra demografik yapı Kürtlerin aleyhine sistematik olarak dönüştürülmekte  maalesef!

Başika Askeri Üssü İle birlikte değerlendirildiğinde bölgeyi işgal yönündeki uğraşları açısında aslında önemli bir ilerleme  sağladıklarını düşünebiliriz.

Başika üssünün önemi sadece Musul vilayetinin dibine kadar sokulmuş olmakla sınırlı değil elbette. Aynı zamanda istihbarat açısından da çok kritik bir bölge. Başika, Musul’un kilidi olarak biliniyor.

Bu askeri üs  sayesinde beş bine yakın  Türkmen silahlı eğitimden geçirilmiş ve hala eğitimler devam ediyor. Bu sayede Türkmen Tugayları oluşturuldu ve ilaveten kırk binden fazla sivil Türkmen silahlandırıldı.

  2-Hamle, geçmişe oranla son yıllarda Duhok ve Erbil (Hevler) başta olmak üzere MİT çok önemli ilerleme sağlamış, söz konusu vilayetler ve çevresinde çok etkin faaliyet ağı kurduğu, ciddi nüfuza ve ajan ağlarına sahip olduğu bu sayede operasyonel kapasiteye ulaştığının altı özenle çizilmiş.

 3-Hamle ise KDP’nin içine çok ciddi etki ettiklerini özellikle vurgulamışlardır. Açıkçası ne kadar etki ettiklerini bilmiyoruz. Ancak son gelişmelere bakılırsa azımsanmayacak düzeyde bir etki ettikleri kör gözler bile görebilir.

Yani TC. ve KDP arasındaki ilişki ne eşitler arası bir ilişkidir ne de iyi komşuluk esaslarına dayalı bir dostluk ilişkisidir. Mesela Türk tarafının bölgedeki etkinliklerine mukabil, G.Kürdistan tarafı da aynı oranda olamasa bile Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da benzenzer faaliyetler yapabilir mi ya da TC. buna izin verir mi?

   4-Hamle; Xakurk, Haftanin, Zine Warte alanlarına yönelik yapılan askeri operasyonlar ve sonuçları itibarıyla önemine işaret edilmiş. Söz konusu bölgelerin bazı stratejik noktalarında oluşturulan askeri üslerin önemi ve kalıcılığının  işgal planı açısından hayati öneme haiz olduğu belirtilmiş.

Bölgede kurdukları gizli ve açık 27 askeri üsse ilaveten kurulacak yeni üslerle gelecekte uygulanacak planın başarısı için en büyük teminat olacağı düşüncesine bakılırsa son Gare savaşının da tarihi önemi daha net anlaşılacaktır. Bir bakıma Saray’daki bu kirli hesap Gare’den dönmüştür diyebiliriz ama şimdilik!

5- Hamle ise ‚mutlak ekonomik bağımlılık durumunun devam ettirmesidir. Irak Merkezi Hükümetinin Kürdistan Federe Bölgesinin bütçe payını kısması veya tümüyle kesmesi, Türk devletinin planına elverişli ortam sağladığı saptanmış. Bu durumda Kürt idaresi kısmen İran’a muhtaç olsa bile esasen Türkiye’ye mahkum olmak zorunda kalıyor görüşü hakim.

Türk devletinin bu realiteden hareketle  ‚ mevcut durumun Kürt yönetimine  şartlarımızı kabul ettirmemize fazlasıyla imkan sağlıyor.‘ gibi bir özgüvene sahip olduğunu görüyoruz.

Duruma bakılırsa şantaj politikalarının sonuç verdiği tespitine varabiliriz. Referandum döneminde Erdoğan’ın tehditlerini herkes iyi hatırlıyor. ‚Vanayı kapatırsak açlıktan ölürler‘ demişti.

 Bölgede üst kademelerde ve kritik görevlerdeki siyasi kişilerin hem mal varlıkları  hemde özel yaşamları hakkında önemli bilgi ve belgeler elde ettikleri iddiası da yabana atılmamalıdır. Ayrıca bir dipnot olarak akıllarda dursun şimdilik!

                                    Türkmen Kartı !

 Türkmenlik kisvesi altında Güney Kürdistan statüsünü kısa vadede melezleştirmek, orta vadede Türkmeneli olarak özek bir bölgeye dönüştürmek ve uzun vadede Hatay benzeri bir oldu bittiyle güya ‚anavatana‘ katmak!

Böylece Musul ve Kerkük vilayetlerinin de dahil olduğu bir asırlık hayalini gerçekleştirmeyi önlerine koydukları kesin! Bu çok bilinmeyenli denklemde başarı şansları sıfır bile olsa çok ciddi bir hazırlık yaptıkları ve şanslarını denemek istedikleri nettir.

Türk devletinin bu yüzyılda yoluna sağlam devam edebilmesi ve varlığını koruması bu planın başarısına  bağlanmış durumda. Bunun anlamı Kürdistan’ın ilhak edilmesi ve Kürtlerin soykırımdan geçirilmesi demektir.

Bu plan dahilinde mutlaka Türkmenlerin askeri ve siyasi olarak etkin,yetkin ve görünür kılınması zorunludur, tezi üzerinde durulmuştur.

Yani şunu görmek lazım Türkmenleri burada koçbaşı olarak kullanacakları için Türkmenler ile ortaklaştırılan bir kısım Sünni Araplar her bakımdan hazır hale getirdikten sonra plan özü itibariyle somut olarak icra edilecektir.

Musul ve Kerkük’teki Sünni Arap  aşiret liderleriyle çok iyi ilişkilere sahip olduklarını ve yine Irak Cumhurbaşkanı eski yardımcısı Tarık Haşimi, Musul eski valisi Nuceyfi benzeri bir çok Sünni Arap lideriyle TC’nin ilişkilerini bilmeyen yok. Fakat en büyük kozları nüfusu az olmasına rağmen Türkmenler ve TC işbirlikçisi ITC’dir.

/Devam edecek:  G.Kürdistan’a Karşı TC Kumpas Peşinde/

*

 

İlginizi çekebilir