Kobani: Erdoğan depreme rağmen Rojava’ya saldırı fikrinden vazgeçmedi

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Kobani, Kürt Barış Enstitüsü’nde Araştırma Direktörüdür Meghan Bodette ile yaptığı röportajda gündemdeki konuları değerlendirdi. 

Enstitünün sitesinde yayınlanan söyleşide önce çıkanlar şunlar:

Bu ayın başlarında meydana gelen deprem buradaki güvenlik durumunu nasıl etkiledi? Türk askeri faaliyet düzeyinde bir değişiklik görüyor musunuz? IŞİD faaliyetinin seviyesinde bir değişiklik mi var? Başka güvenlik gelişmeleri var mı?

 Depremin buradaki güvenlik durumuna doğrudan etkisine gelince, IŞİD’lilerin tutulduğu ana gözaltı merkezlerinden biri olan Rakka gözaltı merkezi hasar gördü. Bazı duvarlar hasar gördü. Yapının çökme ihtimali var. Bu tesiste 1000’e yakın IŞİD’li tutuklu bulunuyor. Ve binaya verilen bu hasarla birlikte bir tehdit var – oradan kötü haberler gelebilir.

Türkiye’nin top atışlarını ve drone operasyonlarını durdurmaması dikkat çekiyor. Yaşanan insani felakete rağmen saldırganlıklarını durdurmadılar. Suriye rejimi de depremle ilgili son durumdan IŞİD’den daha fazla yararlanmaya niyetli.

IŞİD, durumdan nasıl yararlanacağına odaklanıyor. Deprem biraz daha kuvvetli olsaydı gözaltı merkezlerinin yıkıldığını görebilirdik. Bu merkezler gözaltı merkezi olarak kullanılmak üzere inşa edilmedi. Bence Koalisyon ile birlikte odaklanmamız gereken ana şeylerden biri, bu gözaltı merkezlerini onarmak ve yeniden inşa etmek ve başka felaketler görmeden önce düzeltilmesi gerekenleri düzeltmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaktır.

Türkiye’deki felaket nedeniyle Türkiye’den bir operasyon ihtimalinin düşük olduğunu düşünüyoruz. Elimize geçen istihbarat ve raporlara göre şubat ayında Kobani’ye yönelik bir operasyon bekliyorduk. Şimdi, bu durumdan sonra, bunu daha az olası görüyoruz. Ancak Türkiye bu bölgeye saldırmaya ve hedef almaya devam ediyor. Kara harekatına fırsat bulamadıkları için drone saldırılarına ve topçu atışlarına devam ediyorlar.

Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’ye saldırmasının artık eskisinden daha az olası olduğuna inandığını söylediniz. Bu noktada, herhangi bir yeni saldırının ne zaman olmasını beklersiniz? Ve eğer bir istila olursa, nasıl olabilir?

Türkiye deprem sonrası iç sorunlarla boğuşuyor. Sonuç olarak Türkiye kamuoyu bu fikre karşıdır ve önümüzde Türkiye’nin seçimleri var. Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını etkilemek için bir askeri harekatı kullanma fikrinden vazgeçmedi. Yani Erdoğan saldırı fikrinden vazgeçmediği için cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce bize karşı bir Türk kara operasyonu olasılığı her zaman olacaktır.

Seçime daha dört ay kadar bir zaman var. Erdoğan bundan önce her an bir askeri harekat düşünebilir. Üç aylık olağanüstü hal ilan ettiler. Bu olağanüstü hal sona erdikten sonra tekrar harekete geçmeyi de düşünebilirler.

Yani muhtemel bir kara operasyonunun hedefi değişmedi. Hala Kobanê hedeftir. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, şehir semboliktir. Koalisyon için bir anlamı var. İkincisi, Rusya, Kobani’yi korumakla diğer bölgeleri korumaktan daha az ilgileniyor. Kobani, Türkiye’nin Suriye rejimi ve Rusya ile anlaşabileceği hedef.

Yeni bir tırmanmayı önlemek için attığınız adımlardan veya gerçekleştirilen diyaloglardan bahsedebilir misiniz? Türkiye çabalarınıza nasıl karşılık verdi?

Son zamanlarda gündemde bir Türk operasyonu olduğu ve bir saldırı ihtimali tartışıldığı için İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar da dahil olmak üzere birçok taraf Türkiye ile görüştü ve onlara harekata karşı oldukları bildirdi. Biz de her zaman gerilimi azaltmayı talep etmişizdir. Ancak Türklerin her zaman mazeretleri olmuştur. Ama çok inandırıcı bahaneler değiller. Bu Fransız, İngiliz ve ABD çabalarının yanı sıra, Türkiye’ye, söylediklerinin hiç birinin doğru olmadığı mesajını vermek için medyayla yaptığımız röportajları bunu ifade ettik. Bizi PKK olmakla suçluyorlar; biz bu iddiayı hep geri çevirdik. Bizim onların ulusal güvenliklerine tehdit oluşturduğumuzu söylüyorlar; Biz Türk topraklarına saldırmadığımızı ve saldırmayacağımızı ve Türk topraklarına operasyon başlatmadığımızı ve başlatmayacağımızı yineliyoruz. Türkiye ile sorunumuzun Suriye topraklarında olduğunu her zaman söyledik, sorun burada başka yerde değil.

Tüm bu sorunları diyalog yoluyla konuşmaya ve çözmeye hazır olduğumuzu her zaman vurguladık. Ancak Türkiye’nin tepkisi şu ana kadar olumlu olmadı. Söyledikleri sadece operasyonlarını meşrulaştırmak için bahaneler. Türk tarafından herhangi bir olumlu tepki veya angajman olmamıştır.

Depremin ardından PKK ateşkes ilan etti. Daha önce Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünün kuzeydoğu Suriye’ye fayda sağlayacağını düşündüğünüzü söylemiştiniz. Bu ateşkes kararını faydalı olabilecek bir şey olarak görüyor musunuz? Varsa, uluslararası toplumun nasıl tepki verdiği üzerine ne söylemek istersiniz?

Evet, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünün bölgemize fayda sağlayacağını söyledik. Türkiye ile PKK arasındaki çatışma bölgelerimizi de etkiliyor. Bu karar, PKK’nın ateşkes ilan etmek için inisiyatif almaya hazır olduğunu gösteriyor. Diyalog, ateşkes, barış için niyetlerini açıkladıklarını görüyoruz.

Bu, PKK açısından olumlu bir adımdı. Türkiye’nin cevabını bekliyorlar. Bazıları bizim üzerimizden PKK’ya mesaj göndermeye, bazen de PKK’yı ateşkes ilan etmeye ikna etmeye, bunu Türklere barış için baskı yapmak için kullanmaya çalıştılar. Şimdi bu PKK tarafından açıklandı. Bence bu iyi bir adım ve ateşkesten yararlanmak için bir fırsat penceresi var. 

Bu aynı zamanda PKK’dan ateşkes isteyen uluslararası aktörlere bir şans sunuyor. Bence artık üzerlerine düşeni yapmalarının ve Türkiye’ye baskı uygulamalarının zamanı geldi. Biz [SDG] herhangi bir ateşkes ilan etmedik çünkü her zaman mevcut ateşkes anlaşmalarına bağlı kaldık. Biz sadece kendimizi savunuyoruz.

Türkiye’de seçimler yaklaşırken, orada farklı bir hükümetin iktidarda olduğunu görme ihtimalimiz var. Muhalefetin zafer kazanması durumunda bölgenize karşı farklı bir tavır sergileyebileceklerini düşünüyor musunuz? Bu bağlamda Türkiye’deki herhangi bir yeni hükümetten ne görmek istersiniz?

Yeni bir hükümet göreve gelirse Türk politikasının değişeceğini söylemem. Ama bazı olumlu etkileri olabilir. Türkiye devlet olarak Kürt karşıtı bir politikaya sahip. Ancak muhalefet kazanırsa bazı değişiklikler yapmak zorunda kalacak.

Muhalefet kazanmak istiyorsa Kürtlerle ittifak yapmak zorunda kalacak. Kürtlerin desteği olmadan kazanma şansları yok. Kürt seçmeni, muhalefet ve Kürt partileri arasında bir anlaşma veya uzlaşmayı bekleyecek. Muhalefet Kürt partileriyle ittifak yaparsa, bu, muhalefet kazanırsa Rojava’ya saldırmasın; Kürtlere yönelik operasyonları durdurmaları gerektiğini; ve Türkiye’deki Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulmaya kararlı olmaları gerektiğini söyledi. Bunlar, Kürt seçmenin muhalefete oy vermek için görmesi gereken şeyler. Muhalefetin de bunu görmesi ve değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.

ABD politikasına bakıldığında, Washington Türkiye’nin gelecekteki herhangi bir kara harekâtına karşı beyanlarında net olmuştur. Ancak sizin bahsettiğiniz drone saldırıları ve topçu saldırıları gibi kara harekatı dışındaki Türk askeri eylemlerine aktif olarak karşı çıkmadı. Su erişimi ve ekonomik faaliyetler üzerindeki kısıtlamalar gibi buradaki durumu olumsuz etkileyen diğer Türk eylemlerine karşı ABD’nin fazla muhalefetini de görmedik. Burada istikrarı korumak için tek başına bir kara işgaline karşı çıkmak yeterli mi? Değilse, neden olmasın?

ABD’li dostlarımıza, Türkiye’nin bölgelerimize yönelik insansız hava araçları saldırılarına ve diğer operasyonlarına karşı çıkmalarının yeterli olmadığını hep söyledik. Onlara, ABD’nin, Türk SİHA saldırılarına verdiği zayıf tepkinin, Türkiye’nin SİHA’ları sivil altyapıyı, sivilleri hedef almak ve arkadaşlarımıza ve komutanlarımıza suikast düzenlemek için kullandığı son eylemlere yol açtığını ifade ettik.

Kendilerine zayıflıklarının bu tırmanmaya nasıl yol açtığını anlattık. Hatta bu Türkiye’nin ABD üssünü insansız hava aracıyla vurduğu aşamaya geldi. Bu, ABD’nin bu drone operasyonlarına karşı tepkisinin oldukça zayıf olduğu anlamına geliyor.

Türkiye bize savaş ilan etmiş durumda. Bunu  depremden sonra da gördünüz; insanlar hala enkazı kaldırmakla meşgulken, Türkiye’nin insanlarımızı öldürdüğünü gördük.

Drone saldırılarının ve topçu saldırılarının bölge üzerindeki etkisi, bir kara harekatının etkisinden daha az ciddi değil. Tüm bu drone saldırıları ve topçu saldırıları, bölgeyi istikrarsızlaştırıyor ve bazı insanların bölgelerini ve evlerini terk etmelerine neden oluyor. Bölgelerimize yönelik günlük drone saldırıları ve günlük topçu bombardımanı, insanların göç etmesinin ana nedenlerinden bazılarıdır.

Burada, kötüleşen ekonomik durumla ilgili birçok şikayet duydum. Geçen yıl ABD, bu zorlukların üstesinden gelmek amacıyla kuzeydoğu Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdı – ancak insanlar bana gerçek bir değişiklik görmediklerini söylüyorlar. Buradaki yaptırım muafiyetinin etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğer etkili olmadıysa, neden olduğunu düşünüyorsunuz? Ve buradaki ekonomik durumun tartıştığımız bazı güvenlik konularını nasıl şekillendirdiğinden bahseder misiniz?

ABD’nin kuzeydoğu Suriye’ye yönelik yaptırımlarını kaldırması çok önemli bir karardı. Ancak umduğumuz etkiyi göremememizin iki ana nedeni var.

Birinci sebep şu: ABD, IŞİD’e karşı her zaman bu bölgeden ve bu bölgedeki oluşumlardan ortak olarak bahsetti. Siyasi hiçbir şeyden bahsetmediler, bu varlıkla siyasi olarak ilgilenmediler. Yatırımcıların endişe duymasının ana nedenlerinden biri de budur.

Bu nedenle Koalisyondan, sadece IŞİD’e karşı misyona bağlı oldukları için burada olmadıklarını açıklamasını istedik. IŞİD’e karşı kampanya için burada olmanın yanı sıra siyasi istikrar için burada olduklarını söylemeleri gerekiyor.

İkinci sebep ise: Evet, yaptırımların kaldırıldığı duyurusu yapıldı ama şirketlerin ve yatırımcıların buraya girip yatırım yapmaları için bir teşvik yoktu. Firmaları buraya yatırım yapmaya yönlendirecek bir program yoktu.

Buradaki ekonomik durum zor. İnsanların günlük yaşam koşullarını etkilediği gibi güvenlik durumunu da etkilemektedir.

COVID-19 ve buradaki kuraklık ekonomik durumu etkiledi. Kuraklık nedeniyle bu yıl ihtiyacımız olan buğdayın yarısından fazlasını dışarıdan getirdik. Bu ekonomiye yük oluyor. Bu bölgede de Suriye rejimi ve Türkiye tarafından yürütülen bir kuşatma var. Kullanabileceğimiz tek sınır kapısı Semalka kapısı ve bu şartlı. Irak’la da bir geçiş var ama şu anda kullanılamıyor – Suriye rejimi ve Ruslar geçişin kullanılmasını engelliyor. Tüm bu faktörler ekonomik krizi daha da kötüleştiriyor.

Bütün bunlar genç insanlar için daha az iş fırsatına yol açıyor. Bu da IŞİD’in işine geliyor. İşsiz kalan gençlerden faydalanıyorlar. Bu yılki ana önceliklerimizden biri, Özerk Yönetim’in ekonomik durumu iyileştirmeye yönelik projelerini desteklemektir.

Bu cevaplar için teşekkür ederim. Söylemek istediğin başka bir şey var mı?

IŞİD ile mücadelenin bizim için çok stratejik ve çok önemli olduğunu da eklemek istiyorum. Bunu son birkaç yıldır Koalisyonla birlikte yapıyoruz. IŞİD’e karşı ortak çabalar ve ortak operasyonlar çok önemli ama bunun yanı sıra IŞİD’e karşı mücadelenin artık sadece bir güvenlik meselesi ya da askeri bir mesele olmadığını herkes kabul etmeli.

Bölge için siyasi bir geleceğe yatırım yapılmalı. Özerk Yönetim’e siyasi ve ekonomik destek verilmeli çünkü her ikisi de IŞİD’e karşı mücadelenin bir parçası haline geldi ve her zaman da öyle oldu. Koalisyonun IŞİD’e karşı mücadele programının bir parçası olmak için ekonomik ve siyasi desteğe ihtiyaç var… Koalisyonla sekiz yıldan fazla süren ortak operasyonlar ve ortak işbirliğinin ardından, ABD’nin bir ihtiyaç olduğuna ikna olduk. Bölgeyle sadece askeri olarak değil, siyasi olarak da ilişki kurun.

İlginizi çekebilir