Kobani Davası / Sebahat Tuncel: Mahkeme heyetinin derdi Kürt siyasetçileri cezalandırmaktır

Kobani Davası’nın 16’ncı duruşma periyodunun 7’inci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsünde görüldü. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmada Sincan Cezaevinde tutulan siyasetçiler salonda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise SEGBİS aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Duruşmaya Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ile Keskin Bayındır, İHD yöneticileri ve HDP milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda avukat ile izleyici katıldı.

Mahkeme heyeti tanık Hicran Berna Ayverdi’ye talimat yazıldığını ancak kendisine ulaşılamadığını belirtmesine rağmen beyanlarının okunmasına karar verdi. Avukatlar mahkemenin tanık olmadan beyanlarının okunmasına itiraz etti. Duruşmada DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, söz aldı.

Tuncel, özetle şunları söyledi:

Mahkeme heyetinin derdi Kürt siyasetçileri cezalandırmaktır

“Birçok eylem ve etkinliklere katıldım, defalarca gözaltına alındım. Kürt siyaseti içerisinde rol alıyorsan bunlarla karşılaşmak normaldir. Bizim demokratik siyaset alanında çalışma yürüten arkadaşlarımızı kriminalize ederek siyasetin dışına iten bir anlayışı var. Ben bir Kürt kadını olarak haklarımın ortadan kaldırılmasını istemiyorum. Bugüne kadar inkar ve asimilasyon politikalarıyla geldik. Bu nedenle siyaset yapıyorum. Biz özgürlüğü tercih ettik. Bunun da bedelini ödüyoruz ve bunu göze aldık. Ancak cesur insanlar bunu göze alır. Mahkeme heyetinin tüm derdi Kürt siyasetçileri tamamen cezalandırmaktır. Tanıkları ve müştekileri yönlendirirken böyle bir yaklaşımınız var. Sizin maddi gerçekliği açığa çıkarma derdiniz yok.”

Sizden adalet beklemiyoruz

“Bu ülkede kimse söz söyleyemiyor. Bu sabah Figen Yüksekdağ’ın kitabının yasaklandığını öğrendim. Düşünce ve ifade özgürlüğü ortadan kalktı. Onbinlerce insan bir tweet attı diye gözaltına alındı. İnsanları birbirine kışkırtıyorlar. Yaşanmaz bir hale getirdiler ülkeyi. Kürt siyasetine yönelik uygulanan devlet terörü bu hale getirdi. Batman’da bir kadın tecavüze uğradı, faili tutuklamadılar bile. İtiraz edenler ise gözaltına alındı. Sizden de bir adalet beklemiyoruz. Sizin eski mahkeme başkanınız Bahtiyar Çolak çete üyesi çıktı. Siz onunla birlikte mesai yaptınız. Çekilin dedik çekilmediniz. Ben nereden bileyim MİT’ten para almadığını? Siz biliyor musunuz? Burada MHP ve AKP, HDP’yi yargılıyor. Vereceğiniz karar ne olursa olsun bağımsız bir karar olmayacak. Bu sadece mahkeme heyeti ile de alakalı değil. Heyeti reddetsek, savcıyı nasıl reddedelim. Maddi gerçeği açığa çıkarma sorumluluğu iddia makamında ama savcı bey, aleyhimizde delil üretmekten başka bir şey yapmıyor. “

Belgede sahtecilik yapılmış

“Anayasa Mahkemesi benim ve Yüksekdağ hakkında “uzun tutukluluk süresi kabul edilebilir” kararı vermiş ama bir hesap yapmış. Alenen belgede sahtecilik yapmış. İnfaz edilmiş dosyaları göstermiş. Yalan. Onların hepsi Yargıtay’dadır. Bu kadar deforme edilebilir mi? İlkokul çocuğunun bile yapamayacağı bir hatayı yapanlar adil bir karar verebilir mi? Bu dosyada ‘azmettirme’ ile suçlanıyoruz ama azmettirme ile ilgili herhangi bir delil yok. Tanık ifadelerinin azmettirme ile ilgisi yok. Tanıklara sormuyorsunuz bile. Bu kadar insan zarara uğramışken benim sorumluluğum nedir? O insanların kim yaşam hakkını ellerinden aldıysa buraya gelip hesap verecek. Bu devlet insanları öldürdü. İnsanların cenazesini posta kutusuyla ailelerine gönderiyor. İnsanlık nerede? İnsanlık o posta kutularında. İnsanlık barışın ve Kürt’ün öldüğü yerde öldü.

Kürt sorununda Öcalan’ın önemli bir rolü var

“Kürt sorununda sayın Abdullah Öcalan’ın önemli bir rolü var. Bu rolü devlet bile tartışmıyor. Şu an Öcalan’a mutlak tecrit uygulanıyor. Öcalan, 2008 yılında 3 yıldır devlet ile görüştüğünü açıklamıştı. Orada Barış Konseyi ve Anayasa meselesi konuşuluyordu. Ancak çözülemedi. Sonrasında Çözüm Süreci başladı ama bu Türkiye’nin bulduğu bir yöntem değil. Bütün dünya örneklerinde gördük ki bu işler diyalogla olur ama o süreci bitirdiler. O yüzden bu salonda aynı zamanda barış süreçleri yargılanıyor. Çıkarılan yasaya göre Çözüm Sürecinde rol almış kimse yargılanamaz ama şu an HDP’liler yargılanıyor. HDP kurumsal olarak sürecin içindeydi. Barış meselesini konuşmadığımız sürece Türkiye’de gerçek anlamda demokrasi ve güven ortamının sağlanması mümkün değil. Halkların üçte biri mutlu değilse siz nasıl insan haklarından bahsedeceksiniz?”

İmralı’daki tecrit bütün ülkeye yayıldı

“Kobanî Davasının açılması ve ülkedeki kutuplaşmanın nedeni Çözüm Sürecinin bitirilmesidir. Türkiye’de suç oranı artıyor. Bu normal mi? Bunun artmasındaki temel nedenlerden biri de Kürt meselesidir. Savcı bey de mütalaasında bu meselenin Kürt meselesi olduğunu ifade etmiş. Devlet ise hala inkârcı yaklaşıyor. Hala sorunu çözmek istemiyor. Bir milletvekilinin bir gerilla yakını ile fotoğrafı çıktı diye yaka paça gözaltına alınıyor. Zihniyetin değişmesi lazım. Yeni gelecek iktidar da Kürt sorununu çözemeyecekse bir anlamı kalmaz. Öcalan’ın üzerindeki mutlak tecridin kalkması barış yolunu açmanın yoludur. İmralı Adası’ndaki tecrit bütün Türkiye’ye yayıldı. HDP’nin dava konusu olan tweeti atabilecek iradesi yok mu? Olaylar HDP çağrısından önce başladı. O dönemin başbakanı, içişleri bakanı nerede? Çağırın bu mahkemede tanık olarak dinleyin.”

HDP barış ve demokrasi istiyor

“HDP bakanlık mı istiyor? HDP barış ve demokrasi istiyor. HDP kazandığı her şeyi mücadeleyle kazandı. Bu ülkede 30-40 milyon halkı 6 milyon oy ile sınırlandırıyorlar. Milyonlarca insan devletin ayrımcı politikaları ile karşı karşıya. Kürt sorununun çözümü olmadan bu ülkede demokratikleşme olmaz. HDP, Emek ve Özgürlük bloğuyla Türkiye demokrasisinin inşasını konuşuyor. Sayın Öcalan’ın Kürt sorununun çözümünde muhatap olduğunu düşünüyoruz. Milyonlarca insan Öcalan için Avrupa Konseyi’ne imza verdi”

Ne yaptıysam vicdanımla yaptım

Tuncel’in ardından Kürt siyasetçi Gülten Kışanak söz aldı.

“Ben bugüne kadar ne yapmışsa savunmuş bir kadınım. Yalan kumpasçıların işidir. Ne yapmışsam vicdanımla ve ahlakımla yaptım. Siyaseten yapmam gerekenleri yaptım. İki yıldır bu davada az söz almaya ve arkadaşlarımın söz hakkını almamaya çalışıyorum ama benim tutuklanmamın gerekçesi dosyadaki tanık beyanlarından ibaret. Başka bir delil yok. Bana kumpas kurdular diyorum. Bunu da dosyadaki belgelerle anlatıyorum. Siz önünüzdeki dosyaya bağlısınız. Yeni kumpaslar üretemezsiniz. Hakkımdaki tanık beyanlarının tarihleri konularla uyumsuz. İki yıl sonra bana ‘pardon bir soralım 3 ay sonra alınan tanık beyanları dosyaya eklenmiş’ diyorsunuz. Sonrasında Emniyet ‘sehven yazılmıştır’ diye kâğıt gönderiyor ve ‘düzeltebilirsiniz’ diyor.”

Esat Oktay’ın mirasına sahip mi çıkıyorsunuz?

“12 Eylül faşist darbesinin 42’nci yılı olacak. Onlar da aynı şeyleri yaptılar. ‘80’lerden beridir cezaevindedir’ diye gerekçe gösteriyorsunuz. Yattım evet, darbecilere karşı direnerek yattım. İki yıl Diyarbakır Cezaevinde insanlık dışı uygulamalara karşı direndim. İki kere yattım, ikisi de bu devletin inkârcı faşist politikalarının sonucudur. İkisi de yüz karasıdır. Halepçe’de katliam olmuş, ben de üniversitede katliamı protesto eden bir üniversite öğrencisi olarak tutuklandım. Darbecilerin mirasına mı Esat Oktay’ın mirasına mı sahip çıkıyorsunuz? Diyarbakır Cezaevindeki insanlık dışı uygulamalara mı sahip çıkıyorsunuz? Neden tanık Ulaş’a ‘1980’den beri cezaevindedir’ ifadesini söyletiyorsunuz? Açık açık söyleyin ‘bu ülkede adalet, demokrasi yoktur.’ Bunu söylerseniz eyvallah.

Darbe hukuku hüküm sürüyor

12 Eylül’de askeri yargıçlardan az da olsa hukuka saygı görüyordum ama sizden görmüyorum. Türkiye’de devlet geleneği çöktü. O günlerde bu geleneğe biraz da olsa saygı vardı. Kendilerine saygıları vardı. Diyarbakır mitinginde konuşma yaparken ‘Diyarbakır Cezaevinde neler yaşandı. Ah dili olsa da konuşsa’ diye propaganda yapan adam şu an Saray’da oturuyor ve orada yatmış bir kadını cezaevinde tutuyor. Türkiye’de Anayasa askıya alınmış. Bir darbe hukuku hüküm sürüyor. Biz 2016’da alındığımızda ‘bu sivil bir darbedir’ dedik. Öğretmenler bile bir açıklama yapamıyor. Sizin bu iddianameniz suç belgesidir. Bu mahkemenin siyasal partileri yargılama hakkı yoktur. Buradaki savcının ‘HDP, BDP suç örgütüne bağlıdır’ deme hakkı yok. Neredeyse bu Anayasa’ya biz sahip çıkacağız. Gerçekten ayıp.”

Örgütlenmek suç sayılamaz

“12 Eylül ile günümüzün zihniyeti aynıdır. Bütün demokratik muhalefet ve direniş odakları suçlu olarak gösteriliyor.  Örgütlü bir toplum olmadan demokrasi olamaz. Örgütlenmek suç sayılamaz. 2016’da AKP sivil darbesini yaptığında darbe girişimini ve OHAL’i bahane edip bütün özgürlükleri askıya aldı. Bütün kadın kurumlarını kapattı. Herkesi terörize etti. Bu memlekette terörist olmayan kalmadı. AKP’li ya da MHP’li değilsen potansiyel teröristsin. Kürt sorunu kökü kazınarak sonuçlandırılacak bir sorun değil. Esat Oktay da böyle diyordu. Kürtler binlerce yıldır bu topraklarda varlar. Var olmaya devam edecekler. Yapmamız gereken ortak yaşamı kurmaktır. Darbecilerin amacı ise bize zorla bölücülüğü dayatmaktır. Biz bölünmeyeceğiz de yok da olmayacağız. Savaşın bu kadar büyümesinde Diyarbakır Cezaevinde yapılanların etkisi olduğunu AKP’liler de CHP’liler de biliyor. Yöntem şuydu: ‘Kürtler isyan eder, devlet bastırır.’ İsyan ve bastırma dışında bir çözüm yok mu? İktidarlarını birbirimizle kavga edersek sürdürebiliyorlar. Hırsızlıkların üstü beka sorunuyla kapatılıyor. Aklı başında olan varsa birilerinin saltanat sürmesi için bu imha ve isyan pratiği dışında bir yol denemek isteyen herkese saygı gösterir. Kürtler ne yapsın. Kürtler sendika kurar suç, Kürt kadınları dernek kurar suç, parti kurar suç. Galiba tek çaremiz uzaya gitmek. Kürt gençlerine sesleniyorum. Uzay çalışmalarına yoğunlaşın.”

Türkiye halklarının güvendiği değerleri yükseltmeye çalışıyoruz

Kışanak’ın ardından önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ söz aldı.

Yüksekdağ, şunları söyledi:

“Türkiye tarihinde darbelere ve faşizme karşı direniş tarih olarak yazıldı. Kobanî Kumpas Davası faşizme karşı direniş davasıdır. Bu dava Türkiye halklarının uzun yıllar boyunca mahkûm edildiği faşizmin yarattığı deli gömleğine karşı direniş davasıdır. Bizler direniş geleneğinin sürdürücüsü olarak demokrasi, adalet ve özgürlük değerlerini savunmaya çalışıyoruz. İşimiz daha var ama az kaldı. Tünelin ucundaki ışığı çok daha güçlü ve canlı görebiliyoruz. O nedenle bizleri bu zulüm davasıyla etkisiz hale getirmeye çalışsanız da hissettiğimiz gücün etkisiyle Türkiye halklarının güvendiği değerleri yükseltmeye çalışıyoruz.”

Siyasi iktidar darbecilerden besleniyor

“Bu zulüm davaları ve ülkeyi hapishaneye çevirme siyaseti değişmedikçe halkların onurlu yaşam hakkından söz edilemez. Bu cumhuriyetin ikinci yüz yılında çözülmelidir. Tek tip gömlek ve tek tip rejim dayatması var. Türkiye devleti, çeşitlilik içerisinde kendi gücünü oluşturan bir devlet hiçbir zaman olmadı. Her on yılda bir darbe yaparak bu ülkeyi ayakta tutmaya çalıştılar. Bu kozmopolit ülke gerçeğine faşizmi dayatamazsınız, yönetme krizi yaşarsınız. Bugün hala siyasi iktidar darbecilikten besleniyor. Doğal dinamikler üzerine kurulmuş bir yönetme yapısı yok. Cumhuriyet hiçbir zaman demokratik muhtevasıyla buluşamadı. Buluşturmadılar. Bardağı tüketen ve yeniden kendisini üretecek koşullar sağlayan bir kesim var ve bunlar kandan, savaştan besleniyorlar. Vampir bir rejim anlayışı var. Bunlar en tepeye kadar yerleşmişler. Önceden mafya ve çeteler sarayda oturamıyorlardı ama şimdi sarayda oturabiliyorlar. Rüşvet istiyorlar, aracılık yapıyorlar. Ama bir tane istifa ile işin içerisinden sıyırdıklarını sanıyorlar. Türkiye demokratik bir rejimle buluşmadığı durumda faşist pratiğin yarattığı yıkıcı atmosferden kurtulma şansımız yok.”

İktidar pis işlerini yargı mekanizmasıyla hallediyor

“Yargı mekanizması uyuşturucudan ya da faili meçhul cinayetten yargılanması gerekenlerin ipini salıp serbest bırakıyor. Bizim karşımızda mahkeme yok. Bir siyasi metin ve komite var. Soylu’nun ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu’ diye tanıttığı operasyonda iki yıl önce tutuklanan bir kadın yakın zamanda bizim cezaevinden tahliye oldu. O sırada siz, bizi daha hangi gerekçelerle burada tutabileceğinizi düşünüyordunuz. Cumhuriyet tarihinin en büyük rezilliğini Türkiye halkları her gün yaşayarak görüyor. Siyasi iktidar bütün pis işlerini yargı üzerinden hallediyor. ‘Benim adıma sen izahat vereceksin’ diyor. Yargı kurumundaki birtakım elemanlar da ‘biz demek ki çok kıymetliyiz’ diye düşünüyor. Böyle düşünen savcılardan biri de yaptığı bir operasyondan sonra sevgilisine ‘bunlar senin için aşkım’ diye mesaj atıyor. Dengeler, ayarlar bozulmuş. Demokratik işleyiş yok. Yargıda oluşmuş çete odaklarından biri de bu mahkemedeydi, Bahtiyar Çolak. Gerçek ve bağımsız bir yargının olduğu bir ülkede yaşasak bunların her biri araştırılacak ve ortaya çıkacaktır.”

“Sayfa sayfa mütalaalar hazırlanıyor, hepsini toplayıp bir araya getiriyorsunuz ama hepsini toplasan hakikatin bir tek çekirdeği etmiyor. Hakikat çok güçlü bir silahtır.”

Aysel Tuğluk acile kaldırıldı

“Duruşmalarda sistematik olarak suç işleniyor. Tanık ifadesini beğenmediğini söyleyip değiştiriyor. Önce ‘tanımıyorum’ diyor. Sonra hatırladığını söylüyor. Siz de bunu kabul ediyorsunuz. Tanıklar üzerinde baskı kurduğumuz iddia ediliyor. Baskı bizim üzerimizde kuruluyor. Geçen duruşmada Aysel Tuğluk hakkındaki kararın geç verilmesinin nedeni bu davanın siyasi saiklerden ibaret olmasıdır. Bu dava siyasi olmasaydı Aysel tutuklanmazdı bile. Tuğluk, hükümlü olan bir insan olmasaydı da bu tahliye kararını verir miydiniz diye sormak istiyorum. Bugün kendisini acile gönderdik. Kovid olduktan sonra toparlanamadı. Cezaevi koşullarının yarattığı olumsuz durum sağlığını gittikçe kötüleştiriyor. Siyasi iktidar arkadaşlarımızı öldürmeye çalışıyor.”

 

/ hdp-basın /

İlginizi çekebilir