Kitabın önsözünü yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk yazmış.
Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde uzun yıllar Genel Sekreter Yardımcısı, Genel Sekreter ve Teftiş Kurulu Başkanı olarak görev yapmış Mustafa Yıldız, kitabın Sunuş yazısında şunları belirtiyor:
Kayyum politikasının başlıca siyasal hedefi konumundaki Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) demokratik yerel yönetimler söyleminin rehberliğinde yürütülen bu sorgulamanın uzman akademisyenlerce bilimsel yöntemler ışığında yürütülmesi gereği açıktır.
14 yıl boyunca HDP’li belediyelerde Müfettiş, Teftiş Kurulu Başkanı, Genel Sekreter Yardımcısı ve Genel Sekreter olarak hizmet etmiş biri olarak yapmaya çalıştığım şey, özellikle yerel yönetimler alanında bir halkın başına gelebilecek nerdeyse tüm olumsuzlukların yaşandığı 1999 – 2019 yılları arasındaki 30 yıllık dönemde Kürt illerindeki belediyelerin merkezi yönetimin bir tür il müdürlüğü haline getirilişinin hikâyesini kendimce sunmaktır. AKP iktidarının 2016 yılından itibaren yoğun biçimde başvurduğu ve altı milyonu aşkın seçmenin iradesini yok saydığı kayyum uygulaması, bu hikâyenin en dramatik kısmını oluşturmaktadır. Bununla birlikte, hâlihazırdaki kayyum atamaları seçmen iradesine karşı antidemokratik bir yaptırımdan daha fazlasıdır.
Kayyum uygulaması aynı zamanda belediyelerin yasal kontrolündeki yerel kaynakların iktidarın ve/veya kayyumun siyasal/kişisel gündemine hizmet edecek şekilde seferber edilmesinin de “pratik” bir yoludur. Kayyum da basitçe merkezi yönetimin bir ajanı değildir; normal koşullarda “organize suç” sayılan planlı kaynak çekme ve yağma faaliyetlerinin icrasından sorumlu bir figürdür. İnsan haklarına ve sosyal adalet ilkesine dayanmayan bir devletin, vatandaşının hizmetinde bulunmayan bir hükümetin yasalarında demokratik öğelerin bulunması, o ülkeyi demokratik bir ülke yapmaz.
Merhum Server TANİLLİ’nin “Devlet ve Demokrasi” kitabında vurguladığı gibi, “Anayasalar sadece devlet iktidarının kullanılmasını düzenleyen metinler olmayıp, başta düşünce özgürlüğü olmak üzere, insanın insan olarak en temel haklarını siyasal iktidara karşı koruyup güvence altına alan metinlerdir de; hatta bu ikinci nokta, Anayasaların doğuşunda başta gelen bir rol oynamıştır.
Bir Anayasa, eğer bunu yapmıyorsa, üstünde Anayasa da yazmış olsa, gerçek anlamda bir Anayasa değildir.” Keza, demokratik ilkeler ile yönettiğini iddia eden bir iktidar, yerel düzeyde vatandaşların en temel haklarından biri olan, “yerinden yönetim” hakkını kullanmasını engelliyor, kesinleşmiş yargı kararları olmaksızın seçilmiş organları görevden alabiliyor ve bu kurumları bir tür il müdürlüğüne çevirebiliyorsa o ülkenin anayasasında “demokratik sosyal bir hukuk devleti” ibaresinin bulunması, o ülkenin demokratik biçimde yönetildiğini göstermez.
2016-2020 tarihleri arasında atanan kayyumlardan, görevinden alınıp merkeze çekilen Mustafa YAMAN hakkında Mardin Büyükşehir Belediyesinde Mülkiye Müfettişlerince yapılan incelemeler sonucunda, soruşturma izni verilmiştir. Mardin Büyükşehir Belediyesinde Mülkiye Müfettişlerince yapılan incelemeler kayyum atanan diğerbelediyelerde yapıldığında tüm kayyumlar hakkında soruşturma izni verileceği çok açıktır. Kitabın, başta konuyla ilgilenen akademisyenler, hak temelli örgütler ve siyasetçiler olmak üzere okuyuculara yararlı olmasını diliyorum.
***
Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk kitabın Önsöz’ünde şunları yazıyor:
Türkiye’nin bu gün karşı karşıya kaldığı idari, siyasal, toplumsal ve iktisadi sorunların kaynağı, maalesef tarihten miras aldığımız temel meselelere bir türlü rasyonel çözüm üretemememizle yakından bağlantılıdır. Abdülhamit’ten başlayarak bu güne kadar devam eden devlet politikasını, özü itibari ile merkezileşme, Müslümanlaştırma (Sünnileştime) ve Türkleştirme süreciyle özetleyebiliriz. Değişen koşullar karşısında zaman zaman bu kurucu ögelerden biri daha fazla ön plana çıkabildiği gibi bir süreliğine geri planda da kalabilir. Yönetim eliti için bu temel unsurlar beka ve selamet sorunudur. Diğer tüm amaç ve referans noktaları bu temel amaca hizmet eder.
Devlet Eliti içinde açık ya da örtük rekabet veya çatışma gözlemlenebilir. Ancak bu durum Sistemin Temel yapısını değiştirmez. Yüz yılı bulmakta olan cumhuriyetin siyasal tarihine şöyle bir göz attığımızda sol, sağ, milliyetçi veya muhafazakâr pek çok hükümetin gelip geçtiğini ancak cumhuriyetin kuruluş felsefesinin neredeyse ilk günkü gibi ayakta durduğunu görebiliriz. AKP, 2002 yılında iktidara gelirken ülke içindeki meşruiyetini dış dinamikler üzerinden tahkim etme stratejisi çerçevesinde, başta Kürt sorunu olmak üzere temel hak ve özgürlüklere yaklaşımında resmi devlet aklından farklı liberal bir söylem geliştirmiştir. Uygulamada reform olarak kabul görülebilecek kimi mevzuat düzenlemelerine gitmiştir.
Ancak zaman geçtikçe ve AKP, iktidarını kalıcı olarak tesis ettikçe bu söylemden ve uygulamalardan hızla uzaklaşmış, hatta 1990 lı yılların demokratik kazanımlarını da kurduğu otokratik rejimle ortadan kaldırmıştır. Yukarda cumhuriyetin üç temel özelliğine vurgu yapmıştık ve burada temel özelliklerden birinin kimi zaman öne çıkabileceğini yada tersinin gerçekleşebileceğinin belirmiştik. AKP iktidarı ile seküler/Türkçülük yerini Sünni/Türkçülüğe bırakmıştır. AKP’nin Kürtlerle ilişkisi başından itibaren sorunu samimiyetle çözme temelli olmayıp, kullanma ve kendi iktidarının yedeğine alma stratejisi ekseninde gelişmiştir. Kürtler, iktidarının ilk yıllarında bu ülkede ikinci sınıf vatandaş olarak karşı karşıya kaldıkları her türlü suiistimalleri ortadan kaldıracağını düşündükleri AKP ye oldukça ilgi göstermiş ve seçimlerde hatırı sayılır bir oy vererek diğer sistem partileriyle kıyaslanamayacak oranda desteklemişlerdir.
Ancak zaman içinde AKP’nin diğer sistem partilerinden farkı olmadığını gören Kürtler hızla AKP den uzaklaşmış ve kendi siyasi örgütü olarak gördükleri HDP etrafında birleşmişlerdir.2014 Mart Yerel Yönetimler ve 2015 Haziran Genel Seçimleri Kürtlerin AKP’yle aralarına açık mesafe koydukları seçimleri olmuştur. Kütrlerin hızla kendinden uzaklaştığını gören AKP, intikam anlayışıyla Kürtlerin tüm kurumlarına karşı elindeki tüm iktidar olanaklarıyla saldırmış, hatta mevcut anayasal ve yasal mevzuat hükümlerini de bir tarafa atarak yargı üzerindeki vesayetini kullanmak suretiyle başta milletvekilleri ve belediye başkanları olmak üzere binlerce Kürt siyasetçiyi gözaltına alıp tutuklamıştır.
Kürtlerin Kurumlarına kilit vurulup on yılların mücadelesiyle elde ettiği belediyeler malesef asılsız iddialarla AKP görevlisi gibi çalışan mülki idare amirlerinin yönetimine, Kayyım adı altında bırakılmıştır. Yerinden yönetim ilkesi çerçevesinde,yerelin sorunlarının tespiti ve çözümünde katılımcı bir anlayışla yönetilmesi gereken belediyeler, maalesef demokratik yapısından arındırılmış, halka rağmen yönetilen şeffaflık ve hesap verebilirlikten uzak iktidarın partizancılık anlayışı çerçevesinde yönetilen iktidar araçlarına dönüşmüştür. Bu çalışmada Halkın Belediyelerinin hukuki mevzuatın dışına çıkılarak nasıl iktidar çevrelerinin ekonomik rant ve istihdam merkezlerine dönüştüğünü her türlü bilgi ve belgeleriyle birlikte göreceksiniz.