Kılıçdaroğlu ülkücü ‘kanaat önderleri’ ile bir araya geldi: Umutsuzluğa kapılmak milliyetçilere yakışmaz

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da ülkücü kanaat önderleri ile bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, “Umutsuzluğa kapılmak milliyetçilere hiç yakışmaz. Bir kişi kalsak bile sonuna kadar mücadele edeceğiz. Tarihin bize yüklediği temel bir sorumluluk var. Sorunları aşmak da bizim görevimiz. Soruna teslim olmak değil; sorunu aşmak bizim görevimiz. Var olan soruna karşı direnmek yeni çözümler üretmek, sandığa gitmek ve vatanına sahip çıkmak. Onun için diyorum; sandığa git, vatanına sahip çık diye. Vatanımıza sahip çıktığımız zaman bütün sorunları çözeceğiz. Akılla, mantıkla, bilgi ile birikimle bütün sorunları çözmek mümkün” dedi. Kılıçdaroğlu’nun programın ardından sohbet ettiği, “Doğunun Başbuğu” olarak anılan Yılma Durak, “Sayın Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin bugünkü şartları içerisinde bir şans olarak görüyorum. Bunu samimiyet ile söylüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, şansımızdır” dedi.

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da Ülkücü Kanaat Önderleri ile bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, daha sonra ülkücüler tarafından “Doğunun Başbuğu” olarak anılan Yılma Durak ile de sohbet etti.

Kılıçdaroğlu, ülkücü kanaat önderlerine şöyle seslendi:

“Bir yol ayrımındayız”

“Bir yol ayrımındayız. Hepimiz bunun farkındayız. Güzel ülkemizde huzur içinde ve beraber yaşamak istiyoruz. Zaman zaman tarihsel süreçlere de girildi değerli kardeşlerim tarafından. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vazgeçemediği iki temel ilkesi vardır. Birincisi ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ der. Yani, ‘Bayrağımın altında hiç kimsenin dokunmayacağı bir özgür iradeye sahip olmak zorundayım’ der. Biz buna, ‘siyasi özgürlük’ deriz. Ama Türk tarihinden de hanedanlardan da bahsettik. Ama ekonomik olarak zayıf olduğunuz zaman siyasal özgürlüğünüz hep tartışmalı hale geliyor. Onun için ikinci bir kuralı daha vardır. Der ki Mustafa Kemal, ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi istikbaliniz her zaman tartışma konusu olur. Bu nedenle bağımsızlık savaşını kazandıktan sonra ilk yaptığı iş İktisat Kongresi’ni toplamak olmuştur. Devasa bir Osmanlı düşünün. Fabrikaları çalışmayan, üniversiteleri bilgi üretmeyen ve zaman içinde giderek çöken ve Batı’nın emperyal güçlerine bir anlamda teslim olan bir Osmanlı düşünün. Mustafa Kemal bunun hepsinin farkındaydı. O nedenle ilk olarak İzmir İktisat Kongresi’ni topladı. Kongreyi topladı ardından hemen Kayseri’de (1921) Uçak Fabrikası’nın temelini attı. Dokuz yıl sonra Kayseri’den kalkan ilk uçak Ankara’ya gitti. Etimesgut’ta Uçak Motorları Fabrikası’nı kurdu. İkinci Uçak Fabrikası’nı Eskişehir’de kurdu. 1945 yılında dünyaya uçak ihraç eden beş ülkeden birisi Türkiye Cumhuriyeti devletiydi.

“Yeni bir süreci başlatmak zorundayız”

Kırıkkale, küçük bir köydü. Entegre savunma sanayinin merkezi haline getirdi. Bugün Kırıkkale bir il. Demir çelik üretemiyordu. Karabük Demir Çelik’i kurdu. Hayatın her alanına müdahale etti ve gelişmeyi sağlamak istedi. Üniversiteler bilgi üretmeye başladı. Onuruyla yaşayan, kimseye el avuç açmayan bir Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmaya azmetti ve bunu büyük ölçüde gerçekleştirdi. Daha sonra bunların tamamı kapandı. Şeker Fabrikaları… Uşak Şeker Fabrikası yumurta satılarak kurulmuştur. Sanayi ürünü ihracatımız yoktu. O Türkiye Cumhuriyeti’nden güçlü bir devlet inşa etmek için her türlü çabayı harcadı ve hiç kimseye el avuç açmadı. Osmanlı’nın borcunu da son kuruşuna kadar ödedi.

Yeni bir süreci başlatmak zorundayız ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ideallerine uygun güçlü, güvenilir, dünyada söz sahibi olan bir Türkiye’yi inşa etmek zorundayız. Biz bunu yapmak zorundayız. Milliyetçilik dediğiniz budur. Eğer birisi kalkıp da bu devletin başkanına aptal olma diyor ve o da ses çıkarmıyorsa ve bizler ses çıkarmıyorsak bir derdimiz var demek ki. Beka sorunundan söz ediyor. Evet, Türkiye’de bir beka sorunu var. Nedir beka sorunu? Eğer diyor ki ‘Beni kızdırma bak senin mal varlığını açıklarım.’ Tek bir cümle kurulamıyorsa buna karşılık bu memleketi yöneten kişinin teslim alındığını gösteriyor. Eğer bir devletin başkanı kalkıp da benim için bir şey söyleseydi, böyle bir cümle kullansaydı ona şunu söylerdim. Araştırmazsanız namertsiniz, derdim.

“Bizi kültürümüze yabancılaştırdılar”

Bizi kültürümüze yabancılaştırdılar. Bizim güzel bir dilimiz var, Türkçemiz. Türkçe için ses bayrağımız diyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yabancı sözcüklerden de arındırdı. Kendi dilimizi konuşacağız. Kendi şarkılarımızı söyleyeceğiz. Kendi şiirlerimizi yazacağız. Kendi romanlarımızı, öykülerimizi kendi dilimizle yazacağız. Bunların hepsi yapıldı. Türk Dil Kurumu (TDK), Türk Tarih Kurumu (TTK) bunun için kuruldu.  Türk sözcüğünü kullanmak bile neredeyse yasaktı hanedan yönetimlerinde. Şimdi öyle değil. TTK ile kendi tarihimizi, kültürümüzü, dilimizi öğrenmeye çalıştık. Bir siyasi vesayettir, bunlar kalacaktır diye, dilimizi geliştireceğiz, tarihimizi öğreneceğiz diye. Tarihin dokuları içerisinde nerelerden nerelere geldiğimizi bilmemiz, bunları anlatmamız gerekiyor. Kendi kültürümüzü, tarihimizi evlatlarımıza yeteri kadar anlatamadık. Belli dönemlerde yörükler birbirine girdiler.

“Savunma sanayinin elini kolunu bağlamışlardı”

Yörükler niye girsinler, bu devletin temel taşlarından birisidir. Ne kadar güzel anlatılır değil mi? Toroslar’a çıkacaksınız. Eğer umutsuzluk olduğu zaman, eğer bir baca tütüyorsa bilin ki artık hiç kimse size bir şey yapamaz. Umudun nerelere bağlandığını gösterir. Yiğit insanlara umudun bağlandığını gösterir. O umudu her zaman, her ortamda yaşatmak zorundayız. Eğer bunu yaşatabilirsek zaten sorunları büyük ölçüde aşmış oluruz. Milliyetçilik bu ülkede hiç kimseye, hiçbir emperyal güce el avuç açmadan özgürce yaşayabilmektir ve bunun altyapısını oluşturmaktır. Kıbrıs çıkarmasında hemen çıkarmanın ertesinde şu söylendi. ‘Bizim uçaklarımızı, bizim haberimiz olmadan, bizden izin almadan kullanamazsınız. Bizim gemilerimizi, bizden izin almadan kullanamazsınız.’ O zaman hatırlıyorum. Cumhuriyet gazetesi ‘Başkasının vermediğini millet yapar’ diye çıkarma gemisi inşa etmek için kampanya açmıştı. Kendi çıkarma gemimiz bile yoktu. Savunma sanayinin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyorduk ama savunma sanayinin elini kolunu bağlamışlardı.

“Biz bugün Karacaoğlan’ın, Yunus Emre’nin ne dediğini biliyoruz”

Rahmetli Özal, savunma sanayi fonunun kurması, daha sonra gelişmesi, ordumuzun TSK Güçlendirme Vakfı’nın öncülüğünde ve büyük ortaklığında ASELSAN’ın, HAVELSAN’ın kurulması, MKE’nin modernize edilmesi, bu konuda olağanüstü çabalar harcanması, Tank Palet Fabrikası’nın, ki değeri 20 milyar dolardır, Sakarya Arifiye’de onun harekete geçmesi, ki 2018’de 5 model tank üretildi. 5 model tank Ankara’ya getirildi. Ankara’da deneme atışları yapıldı. Tamamı başarılıydı. Seri üretime geçilecekti, engellendi. Niye engellendi? Bunu hepinizin araştırmasını isterim. Tank Motorları Fabrikası Türkiye’de kurulacaktı. Onun da şartları hazırlandı, anlaşmaları yapıldı. Ama o da engellendi. Türkiye’nin gerçekleri çok farklı. Bazen gerçeklerden çok farklı hareket edebiliyoruz. Türkiye kendi iç dinamikleriyle kendi bölgesinde de dünyada da söz sahibi olabilir. Yeter ki siyaset bunun önünü açsın. Yeter ki çalışın, üretin densin. Bunların hepsini yapmak mümkündür.

Ebu Müslim Horasani’den söz edildi. Yanlış hatırlamıyorsam ilkokul veya ortaokul yıllarında iki ciltlik Ebu Müslim Horasani diye kitap yayınlanmıştı. O zamanlar televizyon yoktu. Rahmetli babam hepimizi toplardı. Ebu Müslim Horasani’nin öykülerini okur ve hepimiz bir televizyon izler gibi, bir masal dinler gibi dinlerdik. Daha sonra kitabı kapatır, araya bir kağıt koyardı. Yarın tekrar okuruz, derdi. Dolayısıyla Emevi saltanatının yıkılışını, Abbasiler’in kuruluşunu, Horasani’nin o süre içerisinde ne kadar büyük başarılar elde ettiğini hepsini o kitapta okumuştum. Biz kendi tarihimizi de bilmek zorundayız. Tarihin kahramanlarını, mutlaka geniş kitlelere, evlatlarımıza anlatmak zorundayız. Eğer Horasan erenleri olmasaydı bizim bugün dilimiz de olmayacaktı. Horasan erenlerine çok şey borçluyuz. O erenlerin gelmesi, Anadolu’nun Türkleşmesi, kendi dilimizin gelişmesi… Biz bugün Karacaoğlan’ın, Yunus Emre’nin ne dediğini biliyoruz. Okuduğumuzda anlıyoruz. Yüzyıllar önce yazılmış bunlar, bugün yazılmamış. Yüzyıllar önce dilimizi geliştirdiler, anlattılar. Sevgiyi, hoşgörüyü anlattılar.

“Orta Doğu, bir sorun alanı ve sorun alanının bir parçası haline geldi”

Ozan Arif, benim de büyük dikkatle, sevgiyle dinlediğim, zaman zaman görüşlerini okuduğum önemli bir ozanımızdı. Ben Aşık Mahzuni Şerif’e nasıl yaklaştıysam Ozan Arif’e de öyle yaklaştım. Bu toprakların evladı ve bu toprakların bağımsızlığı, özgürlüğü için mücadele eden, şarkılar, türküler söyleyen ve hepimizi heyecanlandıran bir kişidir. Kendi insanımıza sahip çıkmak zorundayız. Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil. Ama ülkemizin çıkarı, bayrağımız ve vatanımız için beraber ve birlikte olmakta zorundayız. Bu bayrak dalgalandığı zaman ben huzur içinde evimde uyuyabilirim. Bizim iki kırmızı çizgimiz var. Vatanımız ve bayrağımız. Başka kırmızı çizgi yok. Vatan ve bayrak diyen herkesi başımızın üstünde yeri var. Vatanımıza ve bayrağımıza sahip çıktığımız zaman göreceksiniz Türkiye nasıl hızla büyüyor, nasıl hızla gelişiyor.

Sığınmacılar. Orta Doğu politikası. Gazi Mustafa Kemal der ki ‘Arap dünyasına karışmayacaksınız. Ama o dünyada bir sorun çıkarsa Türkiye Cumhuriyeti devleti sorun çözen, başvurulan kaynak olarak ortaya çıkmalı.’ Yani orada bir sorun çıktığı zaman gelip bize danışacaklar. Gel bizi barıştır, bizi bir araya getir. Evet T.C. devletinin asıl görevi buydu. Fakat oradan süratle çıktık. Orta Doğu, bir sorun alanı ve sorun alanının bir parçası haline geldi.

“Canı isteyen Türkiye’ye geliyor”

Mısır’la kavga ettik, Suriye ile kavga etti, diğerleri ile kavga ettik. Dolayısıyla pek çok geldi bizim kapımıza dayandı ve resmi rakamlara göre yaklaşık 10 milyon Suriyeli ya da kaçak var. Hala sınırlar açık ve hala yol geçen hanı. Canı isteyen Türkiye’ye geliyor. Siz, Pakistan’ından tutun diğer yerlerden tutun Afrika’dan tutun, Irak’tan tutun her yerden insanlar akın akın geliyor. Bu bizim dokularımızı korumamız açısından büyük bir risktir. Kilis’e gittim, Kilis Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ile görüştüm. Bana aynen şunu söyledi, ‘Fazla değil birkaç yıl sonra seçimler olduğunda Kilis Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı bir Suriyeli olacak’ dedi. Çünkü, iş yerlerinde onlara sorulmuyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup olmamanızın hiçbir önemi yok. Kurduğunuz şirket ticaret odasına kayıtlıysa gelip rahatlıkla oy kullanabiliyorlar. Yine Kilis’te ana cadde vardı, orada da vatandaşlarla sohbet ederken şunu söylediler, ‘Bu ana cadde pahalı dükkanların olduğu yer fakat, burada Türklerin sayısı giderek düştü. Suriyelilerden de bir kişi aradığı zaman para bol, gelip parayı veriyorlar ve burada iş yeri açabiliyorlar’ diye. Bunlar büyük bir sorun. Bizim evlatlarımız, gencecik askerlerimiz, vatanın korunması için mücadele ediyorlar. Ama onlar da gencecik geliyorlar, caddelerimizde sokaklarımızda volta atıyorlar. Eğer sen kendi ülkeni koruyacaksan, Türkiye’de ne işin var?  Gideceksin Suriye’ye varsa bir şey, orada mücadele edeceksin. Geliyorsun Türkiye’ye Türkiye’de istediğin gibi geziyorsun.

En son Hatay’daydım. Hatay’da bir esnafa şunu söyledi, ‘Bizim, bunlarla rekabet etme şansımız yok. Biz vergi veriyoruz; bunlar hiç vergi vermiyorlar. Biz çalışırken sigortalıyız, bunların hiçbirisinin sigortalı değil. Şikayet ettiğimizde dükkanı kapatıyorlar, üç gün sonra yeni bir dükkan açıyorlar. Dolayısıyla biz giderek burada azınlığa düşeceğiz’ diye dile getirdiler.

“Sandığa git, vatanına sahip çık”

Muasır medeniyet nedir? Eğer bilgide ve teknolojide sürekli ilerlerseniz. Muasır medeniyetin öncüsü olursunuz. İslam tarihine baktığınızda, İslamiyet ile beraber dünyanın en önemli bilim insanlarının çıktığını görürsünüz. Uzay biliminde de var, matematikte de var… Fakat bundan sonra çok ama çok gerilere gitti. İslam dünyası büyürken, o dönemin bilim insanlarının yayınladıkları eserler Roma’ya götürüldü ve Orta Çağ rönesansını başlattılar. Fakat, biz bu zaman süreci içerisinde bu tünelde geriye doğru gittik. Şimdi bunları anlattım ama sakın umutsuzluğa kapılmayın. Umutsuzluğa kapılmak hele hele milliyetçilere hiç yakışmaz. Bir kişi kalsak bile sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Tarihin bize yüklediği temel bir sorumluluk var. Zor durumdayız biliyorum. Evet, sorunlar var biliyorum. Ama sorunları aşmak da bizim görevimiz. Soruna teslim olmak değil; sorunu aşmak bizim görevimiz. Var olan soruna karşı direnmek yeni çözümler üretmek, sandığa gitmek ve vatanına sahip çıkmak. Onun için diyorum; sandığa git, vatanına sahip çık diye. Vatanımıza sahip çıktığımız zaman bütün sorunları çözeceğiz. Akılla, mantıkla, bilgi ile birikimle bütün sorunları çözmek mümkün. Biz demokrasiyi isteyen, herkesin özgürce düşüncelerini ifade ettiği güzel bir toplum istiyoruz, huzurlu bir toplum istiyoruz. Kendisi ile kalkınan, başkalarının el avuç açmayan, bizim aldığımız tarihimizden yani Gazi Mustafa Kemal’den aldığımız, Mete Han’dan bu yana da asla ve asla geri adım atmadığımız ve ülkemizin, ülkümüzü büyütmek için çaba harcadığımız güzel bir Türkiye inşa etmek istiyorum. Pek çok sorun var, devlet yönetiminde sorun var, siyaset anlayışında sorun var ama bütün bunların hepsini çözmek bizim elimizde. Sizden tek bir isteğim var; sandığa gidin, oyunuzu kullanın ve vatanınıza sahip çıkın. Beraber bunu yaptığımız zaman önümüzde hiçbir güç durmayacaktır. Şundan emin olun, hiçbir emperyal gücün karşısında asla ve asla diz çökmeyeceğim. Asla ve asla hiçbir vatandaşımın yüzünü öne eğdirmeyeceğim. Çünkü bizim mücadelemiz hak mücadelesidir. Bizim mücadelemiz, milli mücadeledir. Milli mücadelenin bitmiştir diye kabul etmeyin. Adı üstünde başına ‘Milli’ eklenmişse o kuşaktan kuşağa devam eden bir mücadeledir. Yani, benim torunlarım da aynı mücadeleyi yapacaklar. Çünkü, milli mücadele bizlerin, Anadolu coğrafyasının, Trakya coğrafyasının yani Kuvayı Milliye’nin yani bütün, hepimizin inandığı koca Türkiye Cumhuriyeti’nin her dönem söz sahibi olmasıdır. Her dönem sözünün dinlendiği, itibarının olduğu bir devlettir.

“Bedel ödenmekten çekinmem”

Bedeller ödediler, yeri geldiğinde biz de bedel ödeyeceğiz. Bedel ödemekten de asla çekinmem. Yorgunluktan söz edildi; acaba Kılıçdaroğlu yoruldu mu diye. Hayatım boyunca yorgunluktan söz etmedim, söz etmeyeceğim. Bu ülke ayağa kalkacak. Yorulmak bize yakışmaz. Tam tersine mücadele etmek lazım, inanın arkadaşlar mücadele inançla olur. Mücadele bir davaya inanmak ile olur. Bizim davamız, büyük Türkiye davasıdır. Bizim davamız kalkınan, büyüyen, sözü dinlenen bir Türkiye davasıdır. Bizim davamız, bütün komşularına örnek olan, bütün İslam dünyasına ve bütün mazlum milletlerine örnek olan bir davadır bizim davamız. Biz, bağımsızlık mücadelesini verdikten sonra bütün mazlumların da bağımsızlık mücadelesi verdiğini görüyoruz. Biz Cumhuriyeti kurduktan sonra bütün mazlum milletlerin cumhuriyeti kurduğunu görüyoruz ve biz şimdi çağdaş uygarlığı yakalayıp yaklaştığımız zaman bütün mazlum milletler de bizi örnek alacaklardır. Türkiye’nin tarihsel böyle bir sorumluluğu vardır, bu sorumluluğu da hepimizin bilmesi gerekiyor ve bu sorumluluk içinde hareket etmesi gerekiyor. Biz, gelişeceğiz. Biz, büyüyeceğiz. Biz, kucaklaşacağız. Biz, demokrasimizi geliştireceğiz ve biz bütün mazlum milletlere örnek olacağız. Hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın. Zaman gelip geçen bir süreçtir. Ama o zaman dilimi içinde sonunda galip gelenler hep bizler olacağız. Çünkü, tarih hep haklıları galip kılmıştır. Biz haklıyız, davamız haklı ve mutlaka galip geleceğiz.

“Birlikte mücadele etmek zorundayız

Mücadeleyi kadını, erkeği, yaşlısı, genci ile yapacağız. Bu mücadelenin yaşı yoktur. Bu mücadelenin kadını erkeği yoktur. Hepimiz ortak mücadele etmek zorundayız. Birlikte mücadele etmek zorundayız. Elbette milliyetçi olarak kendisini tanımlayıp; başka bir cenahta olanlar da var ama o arkadaşlarımızı da kavga etmeden, onların hatalarını da yanlışlarını da anlatarak, birilerinin bir yere giderek dakikalarca kronometre çalıştırılarak bekletilmesi, bunlar bizi ağır yaralıyor. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Çıkmasının yolu da çalışmaktan geçiyor. Çekinmeden, korkmadan, cesurca ve inanarak anlatmak gerekir. Ben arkadaşlarıma söylüyorum zaman zaman konuşurken; inanmadığınız bir şeyi sakın anlatmayın. Çünkü gözler yalan söylemez. Bir şeye inanıyorsanız rahatlıkla söyleyeceksiniz ve söylediğiniz şeyin arkasında kapı gibi duracaksınız. Sizin inançlı olduğunuzu, sizin bir dava adamı olduğunuzu herkesin bilmesi lazım. Bir kişi aslında bin kişiyiz demektir. Gazi Mustafa Kemal, Haydarpaşa’da küçük bir gemiye binip, giderken orada demirleyen düşman gemilerini görmüştür. Dolmabahçe’nin önünde. Söylediği ‘Geldikleri gibi giderler’, mücadele kutsal bir mücadele.

Türkiye’yi bu çıkmazdan çıkarıp, daha bağımsız, özgür, bütün dünya ile barış içinde yaşayan bir Türkiye haline getirmektir. Bu idealler ile yola çıktık. Bugün buradayız, bu salondayız ama eminim bizim gibi düşünen milyonlar var. O milyonların da bizim sesimiz olarak Türkiye coğrafyasında bizim beklentilerimizi anlatmaları gerekiyor.”

/ANKA/

İlginizi çekebilir