Hüseyin Topgider: Bırakuji Veya Can Havli

1992 yılında 5 kişilik bir gerilla birliği gündüz vakti Tatvanın bir köyüne gider. Esas olarak gerillanın gündüz vakti köylere girmesi kuraldışı sayılır ama bu sadece bir genel kuraldır, her yerde ve her koşulda bu kurala uymak şart değildir. Gerillanın denetiminin güçlü olduğu yerlerde birliklerin gündüz hareket ettmesi, köylere gitmesi çok olmuştur.
Bahsettiğimiz olay da bu kapsamdadır.
O zamanlar bazı köylerde bir düşman baskını esnasında birkaç kişinin saklanabileceği sığınaklar vardı. Gündüz gidilen köyler düşmanla işbirliği yapmayan, dost ve güvenilir köylerdi. Bu olayda her nasılsa gerillalar köydeyken askerler ani bir baskın yapar ve gerillaların içinde bulunduğu evin etrafını sararlar. Düşmanın bir gerilla grubunun o esnada o köyde ve o evde bulunduğuna dair ihbarı nasıl aldığı hiç bilinmedi. Bu durumda gerillaların çatışmaya girip düşmandan kurtulma pozisyonu ve imkanı yoktur. Hemen evin zemininde önceden yapılan sığınağa girerler ve sığınağın giriş yeri toprakla kapatılır.
 Askerler evin boşaltılmasını isterler. Evdeki siviller evden çıkınca evi ateşe verirler. Normal koşullarda içinde uzun süre kalınabilen sığınak yangının etkisiyle birkaç dakika içinde havasız kalır. Sığınaktaki gerillalar nefes alamazlar ve havasızlıktan boğulma ile yüzyüze kalırlar.Çare olarak kasaturayla dar bir hava deliği açmayı başarırlar ama bu delikten sığınağa herkese yetecek kadar havanın girmesi imkanı yoktur. Gerillalar nefes almak için sırayla ağızlarını deliğe dayayıp cigerlerine oksijen çekmek zorunda kalırlar.
Bir iki nefes çeken yerini başkasına verir ve bu işlem sırayla devam eder.
Havasızlık ve boğulma hissi panığe ve itiş kalkışa yolaçar. Bir tür şuursuzluk ve can havliyle ne yaptığını bilememe halleri yaşanır. İstemdışı davranışların etkisine girme halleri, herkesin kendi canını kurtarma çabası gibi daha önce hiç tenezzül edilmeyen durumları yaşatır. Artık zihinsel olarak muhakeme etme ve davranışlarına bilinçli yön verme imkanı yok sadece istemdışı çırpınışlar vardır.
Bu cehennemi kaos saatlerce devam eder. Askerler artık evin içinde hiç bir canlı kalmadığına emin olduktan sonra giderler. Askerler gidince köylüler sığınağı açar ve artık yarı baygın hale gelmiş gerillaları kurtarırlar.
İnsanların bilinçli kararlar alma yerine içsel saikleriyle davranıp hareket ettikleri ortamlar ve koşullar da vardır. Bu durum bireysel düzeylerde yaşandığı gibi toplumsal, grupsal ve siyasal düzeylerde de yaşanabilmektedir. Böylesi hallerde sosyal ve kültürel değerler ister istemez boşa çıkar ve kimse bunları dikkate almaz. Bu durum insanların sürüklendiği en olağanüstü ve kontrol dışı halidir.Kimseden kural, kaide tanıması ve nezaket göstermesi beklenmez.
 Bu gerillalar daha sonra bir nevi travma yaşadılar ve uzun süre bu olayın etkisinde kaldılar. Çatışmalarda arkadaşlarını korumak için kendi canlarını seve seve ve soğukkanlılıkla feda eden bu insanlar nasıl olurda sığınakta nefes alıp hayatta kalmak için birbirlerini itmişler, hava alma sırasını paylaşamamışlar, birbirlerinin kalbini kırmışlar ve bencillik gibi gerillanın ahlakına ters haller yaşamışlardı.
Bu duruma üzülüyorlar, utanıyorlardı. Bu travmayı atlatmaları için çok çaba sarfedildi, eğitim ve moral verildi. Yaşadıkları durumun bilinçli olarak seçilmiş bir tercih olmadığını, bunun bir talihsizlik olduğunu uzun uzun anlattık ve kapıldıkları suçluluk psikolojisini atlatmaları için yoğun ve sabırlı bir uğraş verdik.
Hikayeyi daha fazla uzatmadan konumuza gelelim. Kürdistan toplumuna yön veren Kürt partileri ve Kürdistanın parçaları bugün kendi sahalarında anlattığımız hikayenin bir benzerini yaşıyor. Dışardan nefeslerini kesmeye çalışan düşman ablukasını delmek için çareler arıyor ve çırpınıyorlar. Kürt parti ve parçalarının mücadeleleri ne kadar düşünülüp tartışılmış bir siyaset aklına göre yürütülüyor ve ne kadarı şuursuzca, panik içinde, can havliyle yürütülüyor pek bilinmez, ya da bazıları bilir, bazıları bilmez.
Bu manzaraya dışardan kuşbakışı bakarak gözlemleyenler genel geçer siyasetin kurallarıyla anlamaya çalışır ama anlayamaz, çünkü bu durumlar normal siyaset ölçülerine ve  kurallarına uymaz, içerden bakanlar ise sığınaktaki gerillalar gibi can havli içindedir ve büyük resme bakacak durumda değillerdir.
Kısacası yaşadığımız durum Kürdün kendisine has hikayesidir ve damdan düşenin halini ancak damdan düşenler bilir.
Kürdistanın her dört veya beş parçasında eşzamanlı, birbiriyle uyumlu, bir merkezden yönetilen bir mücadelenin oluşması şu anda hepimizi aşan hayali bir istemdir. Hayal ile realiteyi birbirine karıştırmamak gerekir. Teorik olarak pek çok şey mümkündür ama pratikte çok az şey mümkün olabiliyor. Kendi ezberlerimizi hatta fantezi sayılabilecek ideallerimizi kanıtlanmış,ispatlanmış bilimsel sonuçlar yerine koyup herkesin bunları ölçü almasını bekleyemeyiz.
Bireylerin ve toplumların temel çelişkisi onların tasarım gücü ile yaşadıkları gerçek durum, sahip oldukları somut imkanlar arasındaki fark ile ilgilidir. İnsanların tasarım güçleri her zaman sahip oldukları imkanları aşan bir hedef durumundadır. Bu bir insanlık halidir. İnsanlar kuşkusuz hayal de kurarlar ama hayallerin karın doyurmadığını biliyoruz.
Askeri komutanlar ve işleri pratikte yürüten yöneticiler hesaplarını, planlarını hayaller üzerinde değil, gerçek imkanlar üzerine kurmakla yükümlüdür, dahası söz ve söylem ne kadar büyük olursa olsun pratik ancak varolan malzemenin yettiği ölçüler içinde kalır.
Gerçeklere gözlerini yumarak toplumu çok uzaktaki hayaller peşinde koşturmanın sonu ise cennet vaadi gibidir, bu tutum mantıki sonucuna ulaşırsa bundan siyasal bir parti veya siyasal bir sonuç çıkmaz, bu tutum ancak bir din, inanç, tarikat benzeri yapılanmaya götürür.
Kürdistan toplumu bu tür kötü ve çıkmaz halleri ne yazıkki yaşıyor.
Kürdistan’ın hiç bir partisi ve hiç bir parçası Kürdistan’ın yükünü tek başına omuzlayıp götürme gücüne de yetkisine de sahip değildir. Hiç bir partiyi, parçayı veya lideri bu görevi yapamadığı için suçlayamayız. Hepimiz birbirimizi iyi tanırız ve hallerimizi de biliriz.
Tarih ve siyasal konjonktür insanların önüne onların istedikleri imkanları değil realite ne ise onu koyar. Tarih ve siyasal koşullar bu dönemde Kürdistan’ın her parçasının önüne kendi sahasında güç olma görevi koymuştur. Bunun da kuralı bellidir. Kimse bir başkasına zarar vermeden, ihanet etmeden, düşmanlık beslemeden kendi proğramını uygulamalı ve fayda gördüğü ilişkilere girebilmelidir. Her koyun biraz da kendi bacağından asılmalıdır.
Benzer haberler
Kimsenin bir başkası sayesinde varolmadığı, başkası sayesinde yaşamadığı, ancak kendi gücü ve imkanıyla ayakta kalabildiği bilinmelidir. Hiç kimse de başlangıçta esas olarak kendi sahasında kendi güç ve imkanlarıyla yola koyulduğunu, muhasebe yaparken, hesap verirken başarısızlığın nedenlerini dışarda değil, kendi içinde araması gerektiğini kabul etmelidir, siyasal ahlak, dürüstlük bunu gerektirir.
Kürt partilerinin geçmişte birbirleriyle savaştığını, kendilerine ve Kürdistan davasına büyük zararlar verdiğini, oysa ki bu savaşlardan kaçınmanın imkan dahilinde olduğunu iyi biliyoruz. Kürdistan’da ulusal ve siyasal bir mücadele yürütürken Kürt güçlerinin yaşadığı zorlukları gözönüne getirdiğimizde tarihimize kara leke gibi düşen bu olaylardan dolayı üzülüyoruz ama bir yandan da anlamaya ve mazur görmeye, tekrar yaşanmaması için dersler çıkarmaya çalışıyoruz.
Herkes bir başkasının zorluklarını anlamaya da çalışmalıdır. İç savaşı kötüleme ve başkasını bundan sorumlu tutma yerine iç savaştan kaçınmanın yollarını aramak ve bulmak zorundayız.
Genel olarak siyasette ve özel olarak Kürtlerin kendi aralarındaki iç çekişmelerde geçmiş hataları hatta suçları bahane ederek durumu kan davasına dönüştürmenin ve toplumumuzu derin ve kalıcı bölünmelere sürüklemenin kabul edilir tarafı yoktur.
Geçmişte yapılan yanlışlıklar çoktur ama biz başkalarının yanlışlarının çetelesini tutma yerine kendi yanlışlarımızla yüzleşmek zorundayız. Şunu iyi bilmek gerekir ki kriz çıkarmak, krizi bahane etmek, krizin nedenini yanlış yerde aramak hatta krizi çözmek bile marifet değildir, en akıllı ve takdir edilir siyasetçi kriz çıkarmayan, krizi daha doğmadan önleyen siyasetçidir.
Bunu başaran birileri olursa halkın ezici çoğunluğu bu başarıyı hisseder, bilir ve bunu başaranın hakkını teslim eder. Akıllı siyasetçi bir avuç holiganın, kör ve bilinçsiz fanatiğin düşmanlaştırıcı tahriklerine gelmez, sabırlı, soğukkanlı ve öngörülü davranır, anlık olarak görüntüyü kurtarma hissine kapılıp geleceği berbat etmez.
İnsanları yanlışlara ve zararlı tutumlara sevkeden etkenler genellikle kendi zayıflıkları ve zorluklarıdır. Siyasal ahlak ve kültür eksikliği, yanlışlarını itiraf edebilme cesaretinden ve erdemlerinden yoksunluk, insanları girmiş olduğu bataklığa daha da saplanmayı beraberinde getirir. Aslında bugün yaşanan krizlerin ve ortaya çıkan kötülüklerin tohumları yıllar önce atılmıştır. Bu günü sadece bu gün ile izah etmeye çalışmak boştur, dahası akıllı insanlara yakışmayan bir çaresizliktir.
Devrimciler, siyasetçiler ve dava adamları uzun soluklu işlerle uğraşır, uzun erimli plan ve proğramlar yapar ve hangi hatanın hangi nedenler yüzünden oluştuğunu bildikleri gibi hangi hatanın gelecekte hangi sonuçlara yolaçacağını da bilmekle mükelleftirler.
‘’Ya bir dağ ol, ya da bir dağa yaslan’’ diyor bir Somali atasözü. Kürtler günümüze kadar kendileri bir dağ olamadılar, bir dağ olma fırsatı yakalayamadılar. Bundan da kötüsü,otuz yıl öncesine kadar yaslanacakları bir dağ da yoktu. Etrafı düşman çemberiyle sarılı olan Kürtler kendi dar alanlarında ayakta kalabilmek ve bir umudu yaşatabilmek için düşmanlarıyla çok üzücü de olsa taktik ilişkilere girmek zorunda kaldılar. Bu durumu yaşamayan Kürt örgütü yoktur, hepsi de şu yada bu düzeyde bu halleri yaşadı, bugün halen de yaşıyorlar.
Biz her kesimin zorluklarını iyi bildiğimiz için bu hallerini anlamaya çalışıyoruz. Zorluklar insanları onlara yakıştırmak istemediğimiz hallere sokar. Bu durumlarda onların suçlarını kabahatlarını abartarak taşa tutma yerine onları rencide etmeden uyarma ve yardımcı olma yolunu seçtik. Anlayan anlar, anlamak istemeyenler ise zaten kendilerine cevap verilmeye değmezler
Güney Kürdistan’dan sonra Rojava’da da bir dağa yaslanma imkanlarının varolduğunu ve bu fırsatın hala kaçırılmış olmadığına inananlardanız. Kürtlerin bu tarihsel ve siyasal koşullarda yapabileceği en doğru iş kendileri bir dağ olana kadar bir dağa yaslanıp güç olmaktır.
ABD ve batı ittifakı bunun için bir daha ele geçmez bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirmenin yolu her kesimin kendi dar çıkarlarından fedakarlık yapmasından geçer. Bireylerin, grupların, partilerin, parçaların can havliyle birbirini itip kakması ve didişmesi ancak ortak halde bir yere yaslanarak, oradan güç alarak aşılabilir.
Diğer bütün yollar çıkmazdır, düşman tarafından örülmüş bir labirenttir. Bu yollar ya Ankara’ya ya Tahran’a çıkar ki sonuçta her iki yol da aynıdır. Hiç kimse de bu yolları yeni keşfedilmiş, denenmemiş yollar veya zorunlu siyasi tercih gibi sunmamalıdır. Kürt beyleri ve aşiret liderleri yüzyıllarca hep bu yolları denedikleri için bugün bu haldeyiz. Ayrıca atalarımızın bizim sahibolduğumuz imkanlara sahibolmadıklarını da unutmamalıyız.
 Son günlerde yeni bir Kürtlerarası savaşın ateşi harlanıyor. Kürtler arasına sokulan bu fitnenin büyütülmesi Rojava’daki gelişmelere paralel olarak yürütüldü ve halen de bu minvalde sürüyor. Fitnenin amacı Rojava’yı batılı müttefiklerinden koparma ve bazı ipe sapa gelmez gerekçelerle Türk ve İran politikalarına hizmet eder bir formata çekmektir.
Süslü söylemler, içi boş beylik sözler bu kötü niyeti artık gizlememektedir.Kendi dar ve ilkel konumlarını aşmayı başaramayan, kendi geriliklerine sevdalı bu çevreler Kürt birliğiyle büyüme yerine süreci geriye çekerek kendi konumlarını ve hiç hesap vermeyen yönetimlerini yaşatma derdindedirler.
Kendi içine kapanarak daralmış, dünya ve bölge gerçeklerinden kopmuş yapıların gelecekle ilgili hiç bir doğru projesi olmadığı bilinmelidir. Bu tür katı ideolojik yapılar zamanla dar bir tarikata dönüşmekten kurtulamazlar.
Dar ve kendilerini yaşatan marjinal bir grup haline geldiklerini kendileri de bilmektedirler. Türkiye solu içinde yarım yüzyıldan beri tarikata dönüşmüş, halkın umudu olma yerine halkın başına bela olmuş marjinal grupların akibetleri ne ise Kürt birliğini ve devrimini geriye çeken zihniyetlerin akıbetleri de o olacaktır.
Görünen köy kılavuz istemez. Kimlerin 20 yıldan beri irtifa kaybettiği bellidir. Bugün ABD ve batı ittifakının askeri ve siyasi desteğiyle ayakta duran Rojava’dan güç aldıkları halde ABD ve batı ittifakına verip veriştiren, her fırsatta bu güçlere kinini kusan çevrelerin Kürtlüğü, devrimciliği ve yurtseverliğini sorgulamayanlar gelecekte hesap vermekte zorlanacaklardır.     

     

     

 

İlginizi çekebilir