HDP Sözcüsü Günay: Görüntüler kimyasal saldırıların vahim boyutunu gözler önüne serdi

HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay, HDP Genel Merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Günay, şunları söyledi: 

 

Bildiğiniz üzere Türkiye çok ağır bir yönetim krizi yaşıyor. Demokrasi askıya alınmış, adalet adına hiçbir şeyin bırakılmadığı, temel hak ve özgürlüklerin her gün saldırıya uğradığı, yoksulluğun insanları intiharın eşiğine getirdiği bir tablo ile karşı karşıyayız. Gençler yurtsuz, kadınlar her gün saldırıya maruz bırakılıyor. AKP-MHP iktidarı adeta bir savaş iktidarı haline gelmiş durumdadır. Hem içeride hem dışarıda savaş politikaları iktidarın kendini ayakta tutmak için kullandığı argümana dönüştürülmüştür. Kürt sorununu çözümsüz bırakan inkârcı akıl, adeta Kürt’ün varlığına hem içeride hem dışarıda savaş açmıştır. Bu düşmanca siyaset esasen İmralı tecrit sistemi ile başlatıldı. Sayın Öcalan çözüm ve barış için yıllarca çözüm önerileri geliştirdi, bu önerilerini hem kamuoyuna hem de İmralı görüşmeleri sürecinde ilgili muhataplara sundu.

 

İmralı’ya gitmek için Eş Genel Başkanlarımızla Adalet Bakanlığına başvuru yaptık

 

Halkların barışını sağlayacak, Türkiye’yi demokratikleştirecek ve Kürt sorunu çözecek bu görüşler şimdi iktidar tarafından derin bir tecride alınmış durumdadır. Savaş siyasetinin sürdürülmesi için, inkar siyasetinin devam ettirilmesi için, AKP-MHP iktidarının faşizmi kurumsallaştırmak için yaptıkları ilk iş Sayın Öcalan’a tecrit uygulamaktır. Tecride karşı bu yüzden bizler kesintisiz bir şekilde mücadele halindeyiz. Gemlik yürüyüşü esasen çözümün yolunu göstermek için gerçekleşti. 9 Ekim komplosunu bu yüzden halkımızla beraber protesto ettik. Çözüm için bir an önce İmralı’daki tecridin son bulmasını istiyoruz. Bu çerçevede sürdürülen savaş siyasetine karşı çözümü tartışmak, Kürt sorununun demokratik çözümünü gündemleştirmek için Eş Genel Başkanlarımız Pervin Buldan ve Mithat Sancar, MYK üyemiz Ömer Öcalan ve benim de içinde bulunduğum heyet bugün itibarıyla İmralı adasına bir ziyaret talebi ile Adalet Bakanlığına başvuru yaptık. Başvurumuza olumlu cevap verilmesi için Adalet Bakanlığına buradan çağrımızı yineliyoruz. Çünkü herkesin bildiği üzere İmralı’da Sayın Öcalan ile görüşme ve diyalog kanallarının açıldığı dönemler, Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl çözümünün tartışılabildiği ve demokrasi kültürünün yükseldiği dönemlerdir.

Amasra’da nasıl ihmal oldu?

 

Değerli basın emekçileri, ne yazık ki insanın ve yaşamın değerinin hızla azaldığı bir ülke gerçekliği içindeyiz. Emeği ile var olmanın, insanca çalışmanın hor görüldüğü bir dönemdeyiz. Bartın Amasra bunun son örneğidir. Maden ocağında emeğiyle geçinen, evine ekmek götürmeye çalışan, alın teriyle yaşamını sürdüren 41 işçi ve emekçiyi kaybettik. Maden ocağında yaşamını yitiren işçilerin yakınlarına başsağlığı diliyor, yaralılara acil şifa dileklerimizi tekrardan iletiyoruz. Yaşanılan acı kayıplar emeğin özgürleştiği, insanların açlık ile ölüm arasında seçime zorlanmadıkları, kaynakların ranta değil halka ve emekçiye aktarıldığı bir ülke yaratma mücadelemizin gerekçesidir. Enerji Bakanı madendeki patlamanın neden gerçekleştiğini TBMM’de yaptığı konuşmada açıklayamasa da, patlamada hayatını kaybeden bir işçinin yakını “Kardeşim 10 gün önce ‘burada gaz kaçağı var, bizi patlatacaklar’ demiş. Nasıl ihmal oldu?” diyerek patlamanın nedenini açıkça söylüyor. Evet, biz de soruyoruz! Nasıl ihmal oldu? İşte açık açık gaz kaçağı var, patlama olacak denmiş. Daha ne denmeliydi? Kim duyacak bu işçilerin sesini?

 

Amasra’nın ve iş cinayetlerinin sorumlusu iktidar ve ortağıdır

 

İktidarın küçük ortağı da “Amasra’yı konuşurken 8 yıl önceki Soma felaketini hatırlatmak maksatlıdır, hastalıklı bir yaklaşımdır” diyor. Bizim maksadımız açık, bütün bu ölümler arasında sizin kurduğunuz rant düzenine işaret ediyoruz, ihmaller zincirine işaret ediyoruz, sorumluluğunuzu gösteriyoruz. Maksadını aşan sizsiniz, hastalıklı yaklaşım da sizindir. Tam tersine Soma’yı hatırlamamak suçtur. Sadece Soma değil, cinayet gibi gelen her kazayı, her faciayı hatırlatacağız, unutturmayacağız. Ortada sistematik işçi kırımına dönüşmüş iş cinayetleri var ve bunun sorumlusu da cinayetlere “fıtrat” ve “aman ha önceki ölümleri hatırlamayın, hatırlatmayın” diyen iktidar ve ortağıdır! Sizin kâr planlarınız, sömürü planlarınız başkasının hayatı söz olduğunda “kader” oluyor. Halkın aklı, duyguları ve hayatları ile oynamaktan vazgeçin.

 

Mücadelemiz emek ve işçi düşmanı iktidara karşı bir işçi daha ölmesin mücadelesi

Maden ocağına dair her gün başka detaylar çıkıyor ve açık şekilde önlem alınmamış, ihmaller oluşmuş ve cinayet geliyorum demiş. İnsanlar daha can derdinde iken, haberleri yasaklayan, Amasra’ya girişleri engelleyen, GBT’ler yapan siz değil misiniz? Cenazelerin başında iken bakanların kendi aralarındaki gülüşmeleri de mi kader? Emek düşmanı, işçi düşmanı bu iktidara karşı HDP olarak bizlerin mücadelesi Soma olmasın, Ermenek olmasın, Şirvan olmasın, Bartın olmasın, bir işçi daha ölmesin diyedir. Güvenceli ve insanca çalışmak istiyoruz diyenlerin sesine sahip çıkmaktır.

İktidarın Suriye Kürtlerine yönelik savaşı bölgeyi bataklığa sürükledi

 

Halka ve insanlık değerlerine saldırılar her alanda sürüyor. Aralarındaki bütün çelişki ve çatışmalara rağmen egemen güçler Kürtlere ve bölge halklarının özgürlük talebine yönelik saldırılarda tam bir konsensüs var ve bu da sınır tanımadan her alanda devam ediyor. 100 yıllık Kürt inkarını esas alan ve hatta ileriye taşıyan AKP rejimi, Kuzey Doğu Suriye’deki Kürt varlığını tehdit olarak gördü ve 2018 yılından itibaren bölgeye yönelik işgal ve saldırı harekatları başlattı. İşgal edilen bölgelerin başında Efrîn geliyor. Esasen Kürtlere karşı mücadele anlamına gelen işgal saldırıları iktidar tarafından “terörle mücadele”, “sınırlarımızda terör koridoru istemiyoruz”, “güvenli bölge” argümanlarıyla ambalajlandı ve dünyaya sunuldu. Meselenin böyle olmadığını dünya alem biliyor, hatta iktidarın pek çok yetkilisi asıl sorunun Kürtlerin varlığı olduğunu farklı tarihlerde yaptıkları pek çok açıklama ile dile getirdiler. En son bu kervana Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı da dahil oldu. İktidarın Suriye Kürtlerine karşı başlattığı savaş bölgeyi tam bataklığa sürükledi.

 

HTŞ İdlib’den çıkarak Efrîn’e girdi, bölgede cirit atıyor

 

Suriye’de Türkiye’nin denetiminde bulunan her yer tam bir suç ve çete cennetine dönüşmüş durumda. Türkiye’nin müdahalesinden önce Efrîn’de barış ve huzur hakimdi. Halklar ve inançlar bir arada ve barış içinde demokratik bir yaşam inşa etmişti. Bu da hem Orta Doğu’da yeni bir yaşam modeli yarattı hem de dünya halkları için kronik sorunların çözümü için umut yeşertti. İşte Kürtlere yönelik düşmanlıkla başlatılan saldırılar bu yaşamı ve alternatif modeli hedef aldı. Efrîn işgal edildiğinde ilk olarak Kürtlere ait değerler hedef alındı, heykeller yıkıldı, Kürtçe eğitim veren kurumlar kapatıldı. Türkiye bölgeye tekçi eğitim sistemini taşıdı, PTT’yi taşıdı, memurlarını taşıdı. Yani tam bir asimilasyon seferberliği başlatıldı. 2018 tarihinden beri başta Efrîn olmak üzere işgal edilen bütün bölgelerde insan kaçırma, işkence, katliamlar, tecavüz, yağma, talan başta olmak üzere insanlığa karşı suç olarak tanımlanacak pek çok suç uluslararası kurumlar tarafından raporlaştırıldı. Bölgenin demografik yapısı değiştirildi, zenginlikleri talan edildi, zeytinlikleri yağmalandı. Bütün bunlar da iktidarın birlikte hareket ettiği adına ÖSO denilen çeteler eliyle yapıldı. Şimdi Türkiye’nin denetiminde ve gözetiminde Efrîn çeteler arası güç ve egemenlik savaşlarına sahne oluyor. BM tarafından terör örgütü olarak nitelendirilen HTŞ İdlib’den çıkarak Efrîn’e girdi ve yine Türkiye’nin denetiminde olan bölgelerde cirit atıyor.

 

IŞİD’i diriltme çabaları asla başarıya ulaşmayacak

 

Esasen bu örgütlerin Kürtler nezdinde ve bizim açımızdan birbirinden farkı yok. Bu işgal saldırıları olduğu ilk gün dedik ki, bu saldırılar yenilgiye uğrayan IŞİD’i diriltme saldırılarıdır. Gerçek amaç sınıra yeniden IŞİD ve türevlerini yerleştirme projesidir. Söylediklerimiz bugün bir kez daha teyit edilmiştir. Türkiye’nin himayesinde olan HTŞ de onunla birlikte hareket eden gruplar da ona karşı çıkar mücadelesi veren diğer gruplar da esasen IŞİD türevleridir. Buradan ilgili bütün çevreleri uyarıyoruz, Türkiye’nin saldırdığı bölgelerde IŞİD zihniyeti yeniden palazlanıyor ve sadece Kürtleri değil bütün bölgeyi ve insanlık değerlerini tehdit ediyor. Nasıl ki IŞİD aldığı bütün bölgesel desteklere rağmen yenilgiye uğradıysa, IŞİD’i yeniden diriltme çabaları da asla başarıya ulaşamayacaktır.

Görüntüler kimyasal saldırıların vahim boyutunu gözler önüne serdi

 

Değerli basın mensupları, bu suç pratiği sadece Efrîn ile sınırlı da değil. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına aralıksız sürdürülen saldırılarda da iktidarın suç karnesi kabarıyor. Saldırılarda kimyasal kullanıldığına ilişkin bilgiler ve açıklamalar bir süredir gündemdeki yerini koruyordu. En son yayınlanan görüntüler, kimyasal saldırıların vahim boyutunu gözler önüne serdi. Tekrar belirtelim ki kimyasal kullanmak toplum vicdanında da, uluslararası hukuk nezdinde de, tarih karşısında insanlığa karşı işlenmiş suçtur. İktidarı derhal açıklama yapmaya ve bu suç pratiğinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Kamuoyu bu vahim suç karşısında sessiz kalmamalı ve ilgili kurumlar, Kürdistan Bölge Yönetimi gerekli incelemeleri yapmalı ve bu suça ortak olmamalıdır.

BOTAŞ’ın Rusya’ya olan borcunun ödenmemesi örtük moratoryumdur

 

AKP-MHP ittifakı rant, talan ve savaş politikalarıyla Türkiye ekonomisini bir enkaza çevirdi. Bu enkazın en son kanıtı bizatihi Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın tarafından itiraf edildi. Kalın, BOTAŞ’ın Rusya’ya olan borçlarının 2024 yılına ertelenmesi talebini ilettiklerini doğruladı. Bu itirafın ekonomi dünyasında adı örtük olarak moratoryum ilanıdır. Bu toprakların tarihinde moratoryum ilk olarak 1875 yılında çok özenip mehter marşı çaldığınız Osmanlı döneminde Sultan Abdulaziz tahttayken yaşandı. Çünkü o dönem Kırım Savaşı yaşanmıştı ve Osmanlı borçlarını çevirememeye başlamıştı. İkinci moratoryum AKP’lilerin her ağzını açtıklarında referans verdikleri Adnan Menderes döneminde oldu. 1958 yılında Türkiye, Menderes yönetiminde borçlarını ödeyemez hale geldi. O dönem Osmanlı’daki gibi dış savaş değil ama içeride büyük toplumsal ayrışma yaşanıyordu. 2022 yılı itibariyle Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde üçüncü moratoryum sürecine tanıklık ediyoruz. Bugün hem Osmanlı hem Menderes döneminde yaşananlar AKP döneminde tekrarlanıyor.

 

Enkazın üstüne oturan bankalar yüzde dört yüz kar ediyor

 

AKP-MHP ittifakı bir yandan Rojava’da diğer yandan Libya’da, Suriye’de savaş tamtamları çalıyor, öte yandan ise içeride toplumla savaş halinde ve bütün bunlar ekonomik krizi derinleştiriyor. Bugün savaşın, hukuksuzluğun, tek adam ekonomisinin geldiği aşama büyük bir çöküştür ve ortada kocaman bir enkaz vardır. Bu enkazın üstüne oturup zenginleşen azınlık, altında kalıp yaşam mücadelesi veren halkın yüzde 99’u vardır. Enkazın üstünde duran Kur Korumalı Mevduat Sistemi’ne para yatıran zengin azınlık, sadece eylül ayında Hazine’den 9,3 milyar TL’yi hesabına geçirdi. Bu zengin azınlık toplamda 84,9 milyar TL’yi halkın olan hazineden kendi hesabına taş atmadan, kolu yorulmadan geçirdi. Enkazın üstüne oturan bankalar yüzde dört yüz kâr ettiler. Enkazın üstünde çoklu maaş alanlar var. Ismarlama ihaleyle halkı sömürenler var.

 

2023 bütçesinde faiz lobileri ve savaş baronları kazanacaktır

 

Sadece geçtiğimiz gün Meclis’e sunulan 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’ne baktığımızda bile enkazın üstünde oturanları görüyoruz. 2023 yılında gençlerden, işçilerden, yoksullardan kaynak saklayan AKP-MHP ittifakı tam 565 milyar TL faiz lobilerine, 468 milyar TL ise savaş baronlarına para aktarmayı planlıyor. Yani bu enkazdan faiz lobileriyle savaş baronları kazanıyor. Ama bir de enkazın altında kalan, yaşam mücadelesi veren milyonlar var. Bakın, enkazın altında olanlar 7 bin 300 TL açlık sınırıyla mücadele ediyor. Bugün Türkiye’de en az 25 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Ama Saray’dakiler halkın açlığından lüks, yoksulluğundan şatafat devşirerek Saray hayatı sürüyor. Bu enkazı kaldırabilecek, enkazın altında yaşayan yoksulları, işçileri, gençleri feraha kavuşturacak tek güç HDP’dir. HDP’nin öncülüğünü ettiği 3. Yol çözümü, demokrasiyi inşa edecektir. HDP’nin öncülük ettiği 3. Yol siyaseti mutlaka halklara kazandıracaktır.

Gelê me li her derê li hemberî tecrîdê di nav çalakiyan de ye

 

AKP-MHP desthilatdariya şer dixwaze ku bi şer vê desthilatiyê bidomîne. Zihniyeta ku pirsgirêka Kurd çareser nake û înkar dike li her derê li hemberî Kurdan êrişên mezin dimeşîne. Ji bo vê yekê pergala tecrîdê dan destpêkirin. Ev pergal dixwaze bi tecrîdê emrê xwe dirêj bike. Birêz Ocalan her tim ji bo çareserî û aştiyeke mayînde xebatên xwe domand, pêşniyazên xwe yên çareseriyê hem bi raya giştî re hem di dema hevdîtinan de bi muxatabên eleqeder re parve kir. Nêrînên ku ji pirsgirêkan re çareseriyê dê bîne niha bi destê AKP û MHP di bin tecrîdê de ne. AKP dema ku hat ser kar karê wan ê ewil afirandina tecrîdê bû. Em li hemberî vê tecrîdê li her qadê berxwedana xwe dimeşînin, kar û xebatên xwe didomînin. Meşa Gemlîkê riya çareseriyê nîşan da. Me di 9’ê Cotmehê de li qadan bi gelê xwe re li hemberî tecrîdê bertêk nîşan da û me komploya navneteweyî şermezar kir.

 

Ji bo hevdîtina bi Ocalan re heyeta me serî li Wezareta Dadê da

 

Li hemberî polîtîkayên şer em dixwazin çareseriyê nîqaş bikin. Em dixwazin ku pirsgirêka Kurd bi awayekî demokratîk çawa dê bê çareserkirin nîqaş bikin. Lewma îro Hevserokên me yên Giştî Pervîn Buldan Mîthat Sancar, endamê MYK’ya me Omer Ocalan û min ji bo hevdîtina bi birêz Ocalan re serî li Wezareta Dadê da. Em bangewazî dikin ku vê daxwaza me erênî bibersivînin. Em dizanin ku dema Ocalan di dewreyê de be li Tirkiyeyê hêviya çareseriyê mezin dibe. Em dixwazin cardin bi birêz Ocalan re hevdîtin bikin.

 

Axaftina Erdogan neyartiya wî ya li hemberî Kurdan nîşan dide

 

PIRS: Serokkomarê Tirkiyeyê got ku her PKK’iyek 5-10-15 zarokên wan hene. Hûn vê axaftina Erdogan çawa dinirxînin.

 

Ev yek nijadperestiya Erdogan nîşan dide. Her tim ji bo Kurdan neyartiya xwe nîşan dide. Bi kirinên xwe, helwesta xwe vê nijadperestiyê, neyartiya li hemberî gelê Kurd nîşan dide. Hemû raya giştî vê neyartiya Erdogan bihîst. Em dizanin Erdogan li hemberî Kurdan neyartiyeke pir mezin dimeşîne. Berê çend salan gotibû jin be jî zarok be jî bikujin. Ev kesê ku vê fermanê dida niha jî neyartiya xwe bi aweyekî din nîşan dide. Di heman demê de desthilatdariya AKP’ê, desthilatdariya zayendperestiyê ye. Neyartiya jinan jî dike, li hemberî jinan û Kurdan vê zihniyetê dimeşîne. Cardin nêrîna xwe ya nijadperestî û zayendperestî, neyartiya li hemberî jinan û Kurdan anî ziman.

İlginizi çekebilir