Hasip Kaplan: Yalnız Bir Yılbaşı

Meclis tatile girmişti, yılbaşında İstanbul’a gitmeye hazırlanırken Roboski’den katliam haberleri geldi. Hemen sabah uçağında yer ayırıp, gittim.

29 Aralık 2011 günü devletin F-16 uçaklarıyla bombardıman edip paramparça ettiği, 19’u çocuk 34 Roboskili canın otopsilerini Şırnak’lı avukatlarla birlikte bitirmiştik.

Dehşet vericiydi; paramparça bedenleri gözlerimin önünden gitmiyor…

30 Aralık günü sabahtan cenazeleri Uludere’den camiden alıp, Roboski’ye yola çıkacaktık.

Binlerce insan, mahşeri bir kalabalık vardı. Devlet bu insanların çocuklarını uçaklarıyla tam tamına saat 21.30’dan 22.35’e kadar acımasızca en güçlü bombaları ile vurmuştu.

Türkiye ile Irak’ı suni bir sınır ayırıyordu. İki taraf Kürdistan’dı, aynı aşirete mensup akarabaydılar, soydaştılar.  

Meraları, yaşamları uzun yıllara rağmen ortaktı. İki tarafta iki evi olanlar bile vardı.

Dağlar heybetliydi…Kar sınırın iki yakasını kaplamıştı. Bir metre karda evlerin bacalarında duman tütüyordu.

Becuh’ten Roboski’den karşıya bakmak, karşı taraftan karşıya bakmak hep dağ manzaralıydı.

Yıllarca karşıdan karşıya kaçaklık rutin günlük bir şeydi. Sınırın askeri de bilir, herkes komisyon alırdı.

28 Aralık 2011 gününe gelince Heronlar  Predatörler derken, bir şeyler değişti.

Devlet MGK’da toplantıdaydı. Saatlerce görüntüler izlendi. Üst düzey PKK‘lilerin kaçakların arasında olduğu istihbarat edilmişti. Kim İstihbaratı yaptı ? Belli değildi.

Emir geldi sınır birlikleri çekildi. Gökyüzünü parçalayan F-16’ların sesi sonra bombaları duyuldu.

İnsanlar katırlar herkes parçalanırken, yaralılar donarak ölürken, aralarında üç  can yaralı olarak sağ kurtulmayı başardı.

Açıkça bir katliam işlenmişti. Kürtçe feryatlar göğe yükselirken, soğukta  yaralılar donmuş, can vermişti.

Beyaz karlar kan kırmızı olmuştu, insanlar, katırlar, eşyalar her tarafa dağılmıştı.

Devletin bir tek ambulansı, askeri, doktoru olay yerine gelmemişti. Şırnak belediyelerimizden on beş ambulansı ve kepçeleri olay yerine getirmiştik.

Bu nasıl bir kaderdi? Bu nasıl bir acımasızlıktı? Bu nasıl bir vicdansızlıktı? Bu nasıl canavarca işlenen bir insanlık suçuydu?

Siz hiç paramparça olmuş çocuklarınızın parçalarını topladınız mı? Ayakkabbılarını, çoraplarını ,puşilerini,  geride kalanları ?

Heronların ve Predatörlerin ilahları çok acımasızdı.

Milli Güvenlik Kurulu’nda toplantı halinde olan zat zevat, Vatan Millet Sakarya deyip, bir kişi için hepsinin topluca katliamına  evet demişlerdi.

Hep birlikte vur emrini vermişlerdi.

Başlarında olanlar, Malatya 2.Ordu Hava Komutanlığı Kuvvetlerinde o gece koordinatları belirlemekle meşguldu.

Vur  emri verilmişti, F-16  havalanmıştı.

İstihbarat komutanları, yerel komutanlar bunlar kaçakçı diye üstlerine bilgi verse de işe yaramadı. Operasyon başlamıştı, durmadan ateş eden vardı.

İnsanlığa karşı işlenen savaş suçu Türkiye’nin beş km. ötesinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde işleniyordu.

Çığlıklar annelerin feryatları göğe yükselirken Türkiye ulusal medyası, yandaş medyası tam tamına on iki saat susmuştu. Kör- sağır- görmeyen rolünü oynayıp Genelkurmay’ın açıklamasını beklediler.

Bu sessizliği ve vicdansızlığı gece saat 02.00’de bozdum. Twiter’da katliamı anaların feryadını dünyaya duyurdım. Roj TV canlı yayına geçerek canlı telefon bağlantıları ile yaşananları anında dünyaya duyurdu.

30 Aralık 2001  tarihinde 34 tabut binlerce araç ve insanla Roboski’ye yola çıktık.

Karlı uzun bir yolda katliam yapılan yere bakan mezarlığa doğru yürüyorduk.

Devletin bütün engellemelerine rağmen aynı yerde Roboski mezarlığında yan yana kazılan mezarlara konuldular.

Taziye yeri olarak kapalı spor salonunu seçilmişti. Taziyeye gitmeden önce Roboskili aileler gelen misafirlerini onar yirmişer evlerine yemeğe aldılar.

Sonra ilk taziye misafirlerle başlamış,okunan fatihaların duaların ardından hepsini yolculamıştık.

31 Aralık 2011 ile 01-02.01.2012 üç gün boyunca taziyelerin yapılacağı duyuruldu. Taziyede Şırnak milletvekili olarak ben yalnızdım. Selma Irmak ile Faysal Sarıyıldız milletvekili seçilmelerine rağmen tutukluydular.

Sabahın dokuzuydu. Kalın bir mont, yün bir kazak, kadife pantolon ve botlarımı giymiştim. Binlerce insanın taziyeye geleceğini biliyorum. Gelenleri karşılamak, sonra uğurlamak…hepsiyle ilgilenecektik.

Haber geldi bakanlar, iktidar milletvekilleri, AKP’nin parti örgütleri yola çıkmıştı. Taziyeye geleceklerdi ve aldığım bir duyuma göre onlarca silahlı genç, ‘’Hem öldürüyorlar hem de taziyeye geliyor, onlara kapımız kapalı’’ demişlerdi.

Şırnak eski milletvekili Mehmet Tatar sonra AKP Şırnak milletvekili M.Emin Dindar’ı gidişlerine eşlik etmiştim.

Birden bire binlerce insanın dalgalandığı itiştiği bir hareketlilik olmuştu. Bana gelen habere göre taziyeye gelen Uludere kaymakamı ‘’Dün 33 bugün 34 can’’ yazılı pankartı indirmelerini söylerken gençlerin hışmına uğramıştı.

Makam aracımdaki megafondan Kürtçe Türkçe kitleye seslenerek geri dönmelerini istedim. Benzinlikte il encümeni ve köyün ileri gelenleri kaymakamın yanındaydı. Titriyordu korkuyordu, beraber geldiği korucular onu yalnız bırakmış kaçmıştı.

Şırnak güvenlik müdürü ile görüşerek ambulansla iki köy ötede onlara ulaşmalarını sağladım. Helikopterle Şırnak Devlet Hastanesine kaldırılmıştı.

Bana ve onu kurtaranlara teşekkür etmediler. Aksine iftira ettiler, dediler ki ‘’Kaplan hedef gösterdi.’’… Oysa onlarca televizyon canlı yayın yapıyordu, yalan söylüyorlardı.

Yandaş basının iftiraları üzerine avukatlarım birçok dava açtılar ve kazandılar.İlk tazminatları Roboski-Der’e masa sandalye almak için verdim. Hala AKİT gibi gazetelere karşı icra takipleri sürüyor. Hacizden ve ödemeden kaçınıyorlar.

Böylesi bir kargaşa ve gerilim ortamında İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve bakanların helikopteri Becuh/Gülyazı Alay Komutanlığına inmişti.

Taziyeye gelirlerse kıyamet kopardı. Onların can güvenliği yoktu. Arkadaşlarla konuştuk, bunu önlemeliydik. Yoksa kontrol edilemeyen bir saldırı olursa yeni katliamlara neden olurdu.

Basına açıklama yaptım –‘’bu gergin ortamda gelmeleri doğru değil’’ dedim.

Köyden bir ileri gelenle konuştular, telefonla Başbakan Erdoğan’a bağlandılar, televizyondan canlı yayınladılar, sonra gittiler.

Parti il başkanı ve yöneticilerle konuşuyorum. Taziyenin ilk günü on beş binin üzerinde gelen olmuş. Gelen heyet sayısı 197’di. Irak Kürdistan Bölgesel yönetiminden Kürdistan parlamentosundan gelenler vardı.

Akşam saat 21.00’de taziye sona eriyor, herkes evine çekiliyordu. Köyde kalan ziyaretçiler evlere dağıtılıyordu.

Herkes gittikten sonra Roboski’nin en üst taraflarında partili bir arkadaşın  evine gidiyorduk. Araçlarımızı eve varmadan bıraktık, karda  gidemezdik.

Ayaz bir geceydi, hepimiz çok yorgunduk, toprak damlı taş bir evin önünde durduk. Evin salonuna geçtik, yerde yöresel kilimler vardı. Meşe odunlarının yandığı bir soba ile ev ısınmıştı.

Evde iki misafirimiz daha vardı. Zaho’dan gelmişlerdi, aynı aşiretten akrabaydılar. İkisi sivil giyinmişti, yaşlıca olan Peşmerge Tugay Komutanı, genç ise sanırım binbaşı rütbesindeydi.

Sohbet ediyoruz,yıllarca kaçağa gidişler vardı. Sınır taburları askerler her şeyi biliyorlardı.Böylesine acımasız bir hava saldırısı bombalama neden yapılmıştı?

Türkiye’de iktidar yandaşı medyanın çarpıtmaları dışında bir haber yoktu. Yemeyiğimizi yemiş, çaylarımızı içmiştik. Bana ayrılan odanın penceresinden olayın yaşandığı yer gözüküyordu.

Aşağıya vadiye serpilmiş köy evleri,bacalardan tüten dumanlar, evlerda acı ve yas vardı.

Gece on ikiye doğruydu ,uyku tutmuyordu. Evin önüne çıktım. Bir sigara yaktım. Karlı dağların görüntüsünde ışıyan yıldızları seyrettim. 

Yeni bir yıla kimi eğlence havai fişeklerle giriyordu. Kimisi F-16’ların ateşlerinde parçalanan çocuklarının yasını tutuyor ağlıyordu.

Dünya böylesine acımasız ve adaletsizdi. Vicdanların pas tuttuğu nice olay yaşamıştı Kürdistan, isyanlar katliamlar sürgünler, Halepçeler gözlerimin önünden geçiverdi.

Birinci dünya savaşının sonlarında Kürdistan dört parçaya ayrılırken, aileler arasına sınırlar konulmuştu.

Çöl Kraliçesi Gertrude Bel’in, Lawrense’lerin şahların, mollaların, diktatörlerin, sultanların, darbecilerin zulümleri hala sürüyordu.

2012 yılına girerken yalnızdım, öfkeliydim iki sonra Ankara’da mecliste yapacağımız basın açıklamasını kaleme almaya başladım.

Mecliste Genel görüşme açılmasını isteyecektik, metni hazırladım.Sonra arkadaşlarla konuşup bakanlar hakkında vereceğimiz gensoruları kararlaştıracaktık.

Yeni yılın ilk ışıkları yanarken sabahlamıştım.  Zor bir yıla daha giriyorduk..!

İlginizi çekebilir