Hasip Kaplan: Fasulye mebuslar

Korona günleri sonrası herkes ne olacak diye düşünüyor. Ekonomik kriz, iflaslar, işsizlik, enflasyon artacak, tarımda, hayvancılıkta üretim düşüşü olacak. Turizm, havacılık, sanayide gerileme kadar, siyasal ve  sosyal hayatımızında çok değişeceğine dair işaretler var.

BM, NATO, AB ve birçok bölgesel paktın çaresiz kaldığı günlerde varlıkları sorgulanacak.

Burjuva demokrasisi yerine daha baskıcı totaliter rejimler gelişecek. Sermaye ve iktidarlar kendilerini korumak için, ahlaki vicdani sınırları zorlayacak, din hukuk ve temel hak özgürlükler  kısıtlanacak.

Korona Virüsü için gelişmiş ülkeler trilyon dolarlık bütçeler ayırıp dışarı çıkmanın en uzun yasaklarını koyarken,insanlık kendisini sorgulayacak mı?

BM’in 2019 gıda raporunda dünya nüfusunun yüzde 11’i yani  820 milyon insan ölmek üzere. Dünyada her gün 25 bin insan açlıktan ölürken, Korona Virüsü için alınan önlemlerin,yapılan harcamaların binde biri bile neden yapılmıyor.

Başta Afrika olmak üzere savaşların neden olduğu yerinden zorla edinmeler, göçler iklim değişiklikleri yoksullaşmayı arttırırken, Ortadoğu’da 3.Dünya Savaşı provaları yapan devletler yaklaşan felaketlerin farkında değiller mi?

Yoksa Babil’in laneti mi dolaşıyor? Tanrıya ulaşmak için yüksek kuleler kuran muktedirler, ayrışıp çatışarak dünyayı yeni bir felakete mi sürükleyecekler?

İşte bu karantina günlerinde Neyzen Tevfik’i yeniden okudum. Elbette ney’i ile meşhur, ‘’ben rakıyı sek içemiyorum, görünce ağzım sulanıyor’’ diyor, ama; zekice sözleri hicivleri şiirleri bugün için dahi çarpıcı gerçeklikler  içeriyor.

Neyzen’in dediği gibi,  

Kim demiş bizde bir demokratik idare yoktur,
Ne demek, olmasa elbet dışardan alırız!
Sırredip karne usûlüyle o gümrük malını,
Karaborsaya verir, biz bize benzer kalırız.

Bilmem dışardan alınacak demokratik bir idare bile kalacak mı? Zaten tek adam Başkanlık Rejimi ile Demokrasi yerine Otokrasiye geçmişti Türkiye. 

Biz bize benzeriz diyenler, partizan kadrolaşmalar, ideolojik düşmanlıklar, yağmalar torpil, rüşvet ‘’devletin malı deniz yemeyen domuz ‘’ anlayışıyla, yurttaşın verdiği vergilere her kuruşuna kadar çöreklenen zihniyet, adaleti eşitliği özgürlükleri çoktan gömmedi mi?

Dış düşman yerine içerde muhaliflerini üç kategoride yerleştirip ‘İç Düşman’’ yaratırken,dünyanın insanlık suçu işleyen barbarları ile kol kola girmediler mi?

Ayrımcı ayrıştırıcı af/infaz yasasıyla mafyayı katilleri işkencecileri insanlık suçu işleyenleri serbest bırakanlar, düşünce açıklayan gazeteci siyasetçi ve muhalifleri terörist ilan edip kapsam dışı bırakmadılar mı? 

Anadolu’nun tarihinden gelen zenginlikleri farklılıkları dilleri dinleri mezhepleri yok sayarak yasaklayarak yurttaşının yarısıyla husumetli mahkemelik olan,Faşizm dışında bir başka devlet örneği var mı?

İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar. Karşılaştıklarında, Neyzen, “Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.” deyince adam, “Genç yasta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?” diye sorar.

Neyzen de verir cevabı: “İşte ben de onun için benzetiyorum ya, fasulye de sırığa sarılarak büyür.”

Şimdilerde Başkanlık Kabinesine, Danışma Kurullarına, Valiliklere, İstihbarata, Güvenliğe yapılan atamalar fasulyeye benzemiyor mu? Yandaş candaş,yalaka takımı hiç bir liyakat olmadan, bir imza ile atanmıyor mu?

Savcılar,Yargıçlar sadece muhalif olan seçilmişlere milletvekillerine, Belediye Başkanlarına soruşturma açıyor,ceza veriyor. Yerlerine fasulye gibi Kayyımlar atanıyor. Darbecilerin seçim barajlarına sığınanlar, siyasi partiler yasasıyla lider sultasını getirenler parti içi demokrasiyi yok sayanlar,istediklerini mebus atamıyor mu?

Mecliste artık ‘’Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletin’’ değildir. Saraya geçen egemenlik,sarayın direktifleri ile çalışan mebuslar Neyzen’in şiirini hatırlattı bana.

Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler.
Künyeni almak için partiye ettim telefon,
Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us dediler!

Halkın özgür iradesiyle seçilmek,halkı savunmak, hakkı insanlığı hukuku savunmanın bedeli siyasi tutsaklık, zindanlar, sürgün, baskı ve işkencedir. 

Bugün Cezaevlerinde olan tüm seçilmişlere karşı bu Korona virüsü günlerinde bir şey yapamamanın, meydanı fasulye mebuslara bırakmanın çaresizliği değil, öfkesi ve isyanı içindeyim.

Onları Korona ve Siyasi Virüslerle baş başa, ölümle karşı karşıya bırakamayız.

Özgürlük tek ve güçlü gündemimiz olmalı.

Çok geçmeden, hemen bir şeyler yapmak lazım.

İlginizi çekebilir