Hasip Kaplan: Düşmanlar

Siyasette düşmanlık AKP’yi bölüyor çürütüyor yozlaştırıyor. Kürt halkına düşmanlıkla kendi sonunu da hazırlıyor.

Ülkede ki gelişmeler elbette dünyada ki gelişmelerden bağımsız değildir. 

Avrupa Konseyi üyesi olan AB üyelik müzakere sürecine giren Türkiye’nin rotasını ırkçı dinci  düşmanlıklar üzerine inşa eden AKP iktidarı pusulasını şaşırdı.

Kapitalizm uzun geçmişinde üç önemli kriz yaşadı. 

İlki 1873’de başlayan birinci dünya savaşına kadar etkisi azalarak devam eden Uzun Bunalım’dır (The Long Depression.) 

İkinci büyük kriz 1929’da ABD’den başlayıp hızla Avrupa’ya yayılan ve sonunda ikinci dünya savaşının tohumlarını atan Büyük Bunalımdır (The Great Depression.) 

Üçüncü büyük kriz 2007 yılı ortalarında başladı ve hâlâ sürüyor. 

Bu krizin önceki iki krizden en belirgin farkı bunun bir anda bütün dünyayı kapsamı içine almış olmasından kaynaklanıyor.

Uzun süre ‘Küresel Finans Krizi’ adıyla idare edildi ama bu isim hep geçici bir isimmiş gibi duruyordu ortada.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) tam metni 21 Nisan 2010 tarihinde yayımlanan ‘Dünya Ekonomik Görünümü’ raporunun giriş bölümünde bu krize “Büyük Resesyon “ (The Great Recession) ismi verilmişti.

İşte bu kriz derinleşerek yayılarak devam ediyor. Arap baharının ardından Ortadoğu’ya hızla yayılan çatışmaların odağında gaz petrol güvenlik faktörleri öne çıkıyor.

Doğu Akdeniz’de gaz ve petrolun keşfi Suriye iç savaşında  müdahil olan devletlerin koalisyonların müdahalesi üçüncü dünya savaşına doğru tamtamları çalıyor.

Bir yanda başını ABD’nin çektiği koalisyon diğer yanda Rusya İran var. AKP iktidarı politikasını Suriye,Libya,Irak,Ermenistan Doğu Akdeniz her yerde düşmanlık üzerine kuruyor.

AKP iktidarı tek adam başkanlık rejimine geçti, Ortadoğu’da Kürt Halkına karşı düşmanlıkta sınır tanımıyor.

Rojava ve Başur Kürdistanı’nda ki saldırılarını yeni işgallerle sürdürmek isterken,kontrolsüz bir güce dönüştü.

NARAYANA  (Hintli bilge) “…Başıboş güç ayrı şeydir, bilimin yol göstericiliğindeki güç ayrı şey; ışık ve karanlık aynı anda aynı yerde olabilir mi ?” diyor.

Yürütme,yasama yargıyı gücünü tek elde tutanlar  demokrasilerin temel direği olan “güçler ayrımını”, “güçler birliğine” çevirdi.

Otoriterleşme eğiliminin hız kazanması, devletin yine kural tanımaz uygulamalara geçme eğilimi, halklar arası linç girişimleri korku ve endişe vermeye başladı.

Kürt sorununu, Kürtleri AKP’leştirerek çözme hedefi, biat ettirme, bu yolda yapılan operasyonlar tutmadı. Uygulanan baskılar, Kürt demokratik siyasetinin tasfiyesi için yapılan düşmanlık AKP’ye büyük kaybettiriyor.

7 Haziran 2015 tarihinde HDP’nin başarısı,AKP’nin Meclis çoğunluğunu kaybetmesi,ırkçı faşist ittifak üzerinden Kürt düşmanlığı AKP’nin üçe bölünmesine yol açtı.

Son olarak Maliye ve Hazine bakanı damadın istifası anketlerde yüzde otuzun altına düşen AKP’nin eriyişini gösteriyor.

Artık ampul ışık vermiyor, karanlığı aydınlatmıyor, dibini aydınlatan mum gibi eriyor iktidar. Edison’un kemiklerini sızlatanlara defalarca söyledik “kontrolsüz güç, güç değildir” dedik.

NARAYANA “Hitopadeşa” kitabında:

 Kızgınlık döneminde ki bir fil gibi şişen ve bu yüzden doğru yoldan sapan bir kralın,danışmanları eleştirilir..” diyor.

Kürt sorununda  yanlış yapan AKP’nin Erdoğan liderliğinde,saraya yüzlerce danışman atandı.En büyük danışmanı Bahçeli ona çok büyük kaybettirecek

Kürt düşmanlığı basına sansür,adaleti yok etme,temel hak ve özgürlükleri tümden kaldırmada hep yanlış yönlendiriyorlar diyemeyiz. Liderin çizdiği düşmanlık stratejisini uyguluyorlar. 

Siyasi düşmanlık doğadan tarihe kültüre her alana yayıldı.Kürt dili kültürü kimliği yasaklanıp her kes bölücü terörist olarak görüldü.

Madencilik sektöründe 100 binden fazla  ruhsat verildi, 2500 ruhsat alan şirketler var, ortalıkta çantacılar, avantacılar dolaşıyor. 

HES’ler, nükleer santraller, çevre felaketlerine yol açarken, buna karşı çıkan Hasakeyf’e sahip çıkan sanatçılar Tarkan, Sezen Aksu, Şiwan’ı Başbakan  “terörist/bölücü” ilan etti.

Güzel ülkemizin tarihini, doğasını, kültürünü”, tabiat varlıklarını yabancı şirketlere peşkeş çekenler ise kendilerini “vatansever” “çevrecinin daniskası” ilan etti,ne yaman çelişki değil mi?

Kızılderili reis SEATTLE’ın dediği gibi;

“…yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü yarın bulutlarla kapanabilir…bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır.Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri,vızıldayan böcekler,beyaz kumsal sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır..”

Evet soruyoruz, plansız/programsız HES’ lerle kurutursanız Karadeniz derelerini, Kazım Koyuncu’nun Şevval Sam’ın şarkılarında kalmayacak mı? 

Nasıl kıyarsınız Munzur’a, Hasankeyf’e, Allıona’ya,nükleer santrallerle  Mersin’e, Sinop’a….hiç mi vicdan muhasebesi yapmazsınız.

Sizin iştahınızı kabartan tahribat,talan; halkımızın öfkesini arttırıyor.

12 Eylülden bu yana ırkçı aşırı sağcı milliyetçi partiler ülkeyi yönetiyor ne değişti;12 Eylül darbe anayasası değişmedi. Siyasi partiler Yasası, Seçim yasaları, seçim barajları da aynı. 

Düşünce yasakları devam ediyor. Ekonomiyi dizayn eden yasalar da aynı. CHP ile MHP’nin, değişime/dönüşüme direnen statükocu yanları da AKP’yi besliyor, cesaretlendiriyor.

Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, bizde siyasi partiler,  liderler, programları, tüzükleri 40 yıldır değişmiyor, “sittin sene” geçse de  değişme alameti, niyeti yok. 

Değişimden yana olanlara, reformlara, demokratik muhalefete ise “vatan-Millet Sakarya” edebiyatıyla, kuşkuyla, korkuyla bakarak düşmanlık yapıyorlar. 

Siyaseti projelerle yürütmek, bilim ışığında sorunları çözme yerine, ortak ulusal değerlere sığınarak ‘’Ezan’’    ” Bayrak” “Kuran” “Din” “Egemen Etnisite” üzerinden “Makyavelist”  faydacı bir anlayışla yürütmeye çalışıyorlar. 

İki Türkiye yaratıldı, biri hırsızlık, yolsuzluk, işkence yapanların, çetelerin, mafyanın darbecilerin müteber ve “kahraman” olduğu Türkiye. 

Diğeri, hak,özgürlük,adalet isteyenlerin “bölücü/terörist” hain ilan edildiği bir Türkiye. Düşmanlıkta sınır tanımayanlar iyi bilmeli bu böyle devam edemez.

Türkiye bir yol ayrımına doğru hızla ilerliyor. Önümüzdeki 50 yılın stratejisini belirlemek zorundayız. 

Yöneten-yönetilen ilişkisinde “eski tarz” da diretmenin imkansızlığı her geçen gün açığa çıkıyor. 

“Türkiye nereye gidiyor” sorusuna, kaygıdan uzak, geliştirici, yapıcı bir muhalefet anlayışı ile bakılmalı.

Bir yanda yönetimin alışılmışa sarılması, diğer yanda değişim ve dönüşümün kaçınılmaz olduğunu söyleyen  savunan demokrasi güçleri var.

Türkiye’nin demokratikleştirilmesi” denilen süreç, aslında Türkiye nereye gidiyor? sorusuna da cevaptır.

Demokrasi değerleri konusunda bir kavram karmaşası, bilgi kirliliği yaşanıyor.”herkesin demokrasisi kendisine”  ve “dayatması” dönemi kapandı.  

İnsanlık tarihi, demokrasi kavramının “İslamcıya göre başka, Liberale göre başka, sağcıya-solcuya göre başka, Kürde-Türk’e göre başka” şekilde konumlandırılamaz. 

Ortaklaşmada “özgür aklın katılımcı mutabakatı” çağını yaşıyoruz, bizde ortaklaşma yok.

Demokrasi bir fantezi değildir,yönetme biçimidir.Bu nedenle Yaşar Kemal “Ya tam demokrasi ya hiç..”der. 

12 Eylül darbe anayasasına sığınanlar, nemalananların demokrasiden söz etme hakları yoktur. Seçimde temsilin önüne yüzde 10 baraj örenler, halkın özgür iradesinden korkuyor. 

Halkın oy vermediği seçimlerde iki üç bin oyla “beleş milletvekilliği” peşinde koşanların, iktidarını burada görenlerin hiç kimseye “siyasi ahlak” dersi veremez. Böylesi çıkarcıların, faydacıların “milletin egemenliğinden” bahsetmesi de safsatadır.

Siyasi partiler yasası özgürce seçme/seçilmeye engeldir. Milletvekili adaylarını halk değil, liderler seçiyor atıyor. Çünkü lider sultası var,parti içi hukuk/demokrasi yok.

Siyasi partilerde bir varlıktır, etnik, dini, siyasal, kültürel, cinsel, sınıfsal ayrımları, sosyolojik gerçeklikleri var. 

Siyasetin merkezi tüm değerleri ile insandır. Yurttaşlık hakkı kapsamında değil, “devletin düzeni” bağlamında “bölünürüz-yıkılırız” sendromları yaratılarak demokrasiyi geliştirilmez.

Kayyım atamaları düşmanlık siyasetidir.Seçimle kazanamadığını OHAL KHK ile ele geçirmek gasptır.Kürt halkının oyunu yok sayan seçme seçilme hakkını yok sayan düşmanca yaklaşım AKP’yi içerden çürütmeye başladı.

Şimdi Fransız atasözünün, “Les petits ruisseaux font les grandes riviéres/ Büyük nehirleri oluşturan küçük çaylardır”, 

Amerikan Yerlileri atasözünün, “Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli”, 

Follet’in, “Her güçsüzün güçlü, her güçlünün de bir güçsüz yanı vardır”,

Lavater’in, “Kendimizi incelersek, büyük bir güce sahip olduğumuzu, ama bunu fark edemediğimizi görürüz”,

Ernesto Che Guevara’nın, “Görevlerin kutsalı nerede olursa olsun, emperyalizme karşı direnme görevidir,” sözlerini anımsama, anımsatma zamanıdır.

Trump gitti, Putin 2021’de emekli olacak.Bahçeli ve Erdoğan da gidicidir.

Düşmanlık siyaseti kanser gibidir, Korona gibidir herkese kaybettirir.

İlginizi çekebilir