Hasip Kaplan: Dokulmazlar

İktidar parti milletvekili ve bakanlarının görüşülmeyen fezlekelerine bakınız envayı çeşittir. Mecliste çoğunluk oldukları için karar sahibidirler, onlar kendini hep dokunulmaz zannederler.

Bilboard Yolsuzluğu, Ağaç Yolsuzluğu, Personel Taşıma Yolsuzluğu, Çöp Yolsuzluğu, Akbil Yolsuzluğu, İGDAŞ Yolsuzluğu, KİPTAŞ Yolsuzluğu’ ’İSKİ’deki Yolsuzluklar, Metro Yolsuzluğu, Kiralık Araç Yolsuzluğu, Sinek İlacı Yolsuzluğu, Çamur Barajı Yolsuzluğu…

Bunların hepsi 2002 yılından sonra, ötelenmiş fezlekelerdir.

Cürum işlemek, fesat karıştırmak, kayırma, kollama, fazla ödeme, havuz intikal, özel amaç, cihad hazırlığı, hortumlamak, baskıcılık, yasa tanımazlık, mahkeme kararlarını uygulamama, zarar vermede dokunulmazlık zırhı tam işler.

Sahtecilik, ihaleye fesat karıştırma, karşılıksız çek keşide etme, cinsel taciz, yetkili olmadığı iş için yarar sağlama, zimmet, kalpazanlık, resmi evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, karaparanın aklanmasına dair yasalara muhalefet, soruşturmanın gizliliğini ihlal, yargı görevini yapanı etkileme, GDO’lu ürünleri ithal, üretme veya çevreye bırakma, kaçakçılıkla mücadele yasasına muhalefet, dolandırıcılık… 

İktidarın buu tür fezlekeleri dönem sonlarına ötelenir. Muhaliflerin ise öne alınır. Soruşturma konusu olan 4 bakanın 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarında ise iktidar çoğunluğu, Yüce Divan’a sevki oy çokluğu ile reddetti.

Roboski katliamına ‘’kusursuz hata’’ dediler, dosyalar kapatıldı…

Muhalefetin HEP’ten HDP’ye siyasi parti faaliyetleri, parti meclisi veya merkez yürütme kararları, bu yöndeki çalışmalar, anayasa mahkemesi yargı denetimine tabi olmasına rağmen; iktidarlar bu faaliyetleri bölücü, terör suçları kapsamına alarak, siyasi operasyonlarda hız kesmediler.

Ne zaman toplu hukuksuzluklar insan hakları ihlalleri başlamışsa, mecliste duyulan muhalefet seslerini susturmak için harekete geçmişlerdir. Milletin iradesine, seçtiklerine milyonlarca seçmen oyuna zerre kadar saygıları yoktur.

Her partinin her liderin bir siyasi ömrü var. Gün gelir iktidarları biter dokunulmazlıkları son bulur. Sıradan yurttaş olurlar, görevleri zamanında işledikleri suçlar peşlerini bırakmaz. 

İktidar olanlar suçlarını bayrak,günahlarını ezan ve kutsal kitapların arkasına saklamayı çok severler. Ezan susmaz, vatan bölünmez dediklerinde mutlaka bir insanlık suçu işlemişlerdir.

Bu devran böyle sürmez. Mutlaka hesap sorulacak günleri gelir. Atıp kesenler, muhalefete terör estirenler, sıraları gelince şaşırmış olarak sanık sandalyesine otururlar.

Muktedir olanların en çok korktukları şey, insanlığa karşı işledikleri savaş suçlarıdır. Yalnızlaşırlar, intikam aldıkları yurttaşlar peşlerini bırakmaz. Susturdukları basın nefeslerine kadar takip eder onları. Acımasız davrandıkları siyasetçilerin sağ kalanları peşlerinde olur.

En önemlisi katlettikleri insanların çocukları peşlerini bırakmaz.

Hayatlarının sonlarında çok azı vicdan azabı duyacak. Duymayanlar hesap vermenin telaşına girecek. Bir film şeridi gibi yaptıkları gözlerinin önünden geçecek. Ne kadar zalim olduklarına kendileri de şaşıracak.

Farklı görüşlere, halklara, inançlara, emekçilere karşı acımasız davrananlar, hukuku, insan haklarını, demokrasiyi hatırlayacak ve ona sığınmaya çalışacaklar.

Ne yazık ki geride bağımsız bir yargı limanı bırakmadıkları için çok geçtir.

Yanlarında yağcıları, yalakaları, çıkar şarlatanları, soytarıları olmayacak, onları ilk önce terkedecekler. 

Yaşadıkları ve yaşattıkları siyasi trajedyanın, sonu dramla bitecek. Hak yerini bulacak cezalarını çekecekler. Yaptırdıkları büyük cezaevlerinin duruşma salonlarında yargılanacak, tecrit odalarında tek başlarına kalacaklar.

12 Eylül darbesini yapan generallar, GATA’da rahat döşeklerinde yatarken toplumun dayatması sonucu göstermelik bir yargılamada mahkum oldular. Davaları temyiz aşamasında ölümle düştü.

Tarih acımasız diktatörlerin yakın zamanda ibretlik örnekleriyle doludur. Saddam,El Beşir gibileri bu sondan kaçamadı.

Hukuksuz haksız birilerine yaslanarak yükselenlerin düşüşü de felaket olur. Kayyımlar gibi atananlar, mülki amirler güvenlik güçlerinin başında olanlar,yaşamlarının dip yaptığı anı mutlaka yaşarlar. 

Asıl mesele hesap vermeleridir. Yaşattıkları acıların en azından bir kısmını yaşamaları, toplum vicdanını rahatlatır ve ibretlik bir ders olur.

Onun içindir uzun süre iktidarda kalan liderler ve partiler,çok daha fazla yetki ve mutlak sorumsuzluk isterler.Başkanlık Rejimin ana nedeni budur.

Güney Amerika devletlerinde Caudillo denen şefler, bütün idareyi ele alır veya pronunciemento denilen askeri hükümet darbeleri yaparlardı. 

Türkiye’de anayasa ile sistemi temelden değiştirmek isteyen iktidarın, otoriter sistem özleyişi  başkanlık rejimi arayışı bu nedenledir.

Bütün güçleri tek elde topladılar. Olağanüstü yetki isteyip uzun süre iktidarda kalıp hiç bir sorumluluk taşımayan başkan olmak istediler.

7 Haziran seçimlerinden sonra, kaynağını anayasadan, meclisten almayan olağanüstü bir ‘’ara rejim’’ De Facto OHAL denilen fiili darbe hali  yaşanıyor.

Eskiden asker generaller darbe yapardı. Şimdi 15 Temmuz darbesinin ortakları ve siyasi ayağı olan, kravatlı seçilmişler bu işleri üstlendi.

Derin devletin siyasetinin  kırmızı kitap anayasası var. Adaleti karadır bağımlıdır, siyasi talimatlarla yönlendirilir. Corona günlerinde mafya çeteler ırz düşmanları hırsızlar, af yasası ile tahliye eder, siyasi rakiplerini terörist diye  zindanda tutarlar.

Bunun içindir Demirtaş, Altan, Kavala ve arkadaşları hala tutukludurlar.

Vicdanları paslıdır, kitaplarında insan hakları, hukuk, demokrasinin kırıntısı yoktur. 90’lı yıllardan, şehir yasaklarına, sistematik ve yaygın yaşam hakkı ihlallerinden sorumludurlar.

Devletin derin dehlizlerinde, istihbaratta, güvenlikte, yargıda, kumpaslar komplolar bitmiyor. 

Çatışmalar, yasaklar,operasyonlar, provakasyonlar, tutuklamalar hız kesmiyor.

7 Haziran seçimleri sonrası, AKP Çözüm sürecinden ölüm sürecine geçti.

Kobani’de, Şengal’de Kürt kadın özgürlük savşçılarının İŞİD’e karşı kazandıkları destansı zaferden sonra, Kürt halkının bir statüye kavuşması ihtimalini beka sorunu dediler.

Ülkesini toprağını namusunu koruyan özgürlük savşçılarına terörist dediler. İŞİD, El Nusra El Kaide, ÖSO gibi kafa kesen kadınları köle pazarlarında satan çetelere  Kuvvai-Milliye dediler, işbirliği yaptılar.

Meclis çözüm adresi olamıyor, siyaset yönetemiyor, hükümet savaş kararları veriyor. 

Kamu düzeni denildi vahşet uygulandı.Yasaklı şehirler yakılarak, yıkılarak, insanlar öldürülerek, insansızlaştırılarak kamu düzeni sağlanamadı, sağlanamayacak.

İktidara göre muhalif olan herkes terörist hain. Akademisyenlere linç kampanyası, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymuyorum, uymuyorum açıklamaları…Hukuk devletinin yok edilmesi, anayasa ihlali sıradanlaştı. Toplumun yarıdan fazlası bu kötü yönetimle mahkemeliktir.

Çatışma, ölüm, silah sesleri içinde aklın mantığın sesi duyulmadı. Anayasaya göre rejim yaşananlardan siyaseten sorumlu. Meclis’te denetim mekanizmaları işlemedi. Sorular cevapsız kaldı, araştırma önergeleri oy çokluğu ile reddedildi.

Başkanlık rejimi çöktü, yönetemez duruma geldi. Böylesi durumlarda hukuk devletlerinde Millet’e seçime gidilerek çözüm aranır. Onun dışında ki yol ise baskı ve zulum rejimidir.

BM 665 sayılı kararına göre; Diktatörler hak ve özgürlükleri tanımıyorsa, muhalefete orantısız şiddet uyguluyor zulüm ediyorsa, yaygın ve sistematik operasyon yapıyorsa, meşru başkaldırı hakkı doğar. 

Toplumun muhalif her kesimi, çevrecilerden akademisyenlere, STK’lara, kadın örgütlerine, basına, nefes aldırmayan bir baskı çarkı işliyor.

Savaş konseptinde stratejik olarak davrandığını söyleyenl iktidar; toplumu seçilmiş bir travmaya doğru savuruyor. Demokrasi güçleri dağınık, muhalefet etkisiz.

Bunun sonu felakettir,uzun yıllar sürecek bir çatışmadır kaostur kopuştur. 

Yanan ve sönen ocakların, adaletsizliğin, insanlığa karşı suç işlemenin bir bedeli olduğunun toplum bilincine işlemesi çok önemlidir.

Hiç kimsenin dokunulmaz ve sorumsuz olmadığının bilinmesi yurttaşa bir özgüven verir. Suskun toplumdan, konuşan hesap sorabilen adaletli, özgür ve eşit bir demokratik topluma erişmek, acılar üzerinde inşa olsada,barış içinde demokratik bir toplumu çocuklarımıza bırakabilmek en büyük insanlık mirası olacaktır…

 

İlginizi çekebilir