Günay: Mesele sadece Erdoğan’ın gitmesi veya kalması değil, Türkiye’nin demokrasiyle yönetilip yönetilemeyeceğidir

HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde haftalık olağan basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Günay, şunları söyledi:

Ya ağır bir faşizmin ya da demokratik bir Türkiye’nin kapısı aralanacak

Türkiye’nin kader seçimlerine az bir zaman kaldı. Ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerin ortasında debelenen bir ülke gerçekliği var karşımızda. İktidar ülkeyi yönetemiyor, yönetim kriziyle baş edemiyor. Her geçen gün daha fazla çürüyen, kokuşmuş AKP-MHP iktidarına gerçekten kimsenin tahammülü kalmadı. Önümüzdeki seçimler sonucunda ya bu krizler derinleşecek ve altından kalkılması çok zor karanlık bir geleceğe; ağır bir faşizme kapı aralanacak ya da eğer muhalefet sorumlu davranırsa gerçekten değişimin başlayacağı demokratik bir Türkiye’nin kapısı aralanacak.

İnşa ettikleri faşizmi kalıcı hale getirmek istiyorlar

Bu yönüyle önümüzdeki seçimler, tüm kesimler ve ittifaklar için bir varlık yokluk savaşına dönüşmüş durumda. Evet, tartışmasız olarak bu seçimler, Türkiye’nin demokrasi sınavı olacak. Halk bu sınavı vermek, yeni bir Türkiye’ye uyanmak isterken, öyle anlaşılıyor ki, sorumsuz ve haddini aşan açıklamalarıyla bazı siyasetçiler bu kâbusu sürdürme peşinde. Cumhur İttifakı, ittihatçı ve maceracı iç ve dış politikayla, mafya ve karanlık güçlerle ittifak halinde ülkeyi uçurumun eşiğine getirmiş durumda. Adım adım inşa ettikleri faşizmi, tek adam rejimini kalıcı hale getirmek istiyorlar. Demokratik değişimin yaşanmaması için her türlü kirli siyaseti makul görüyor, muhalif kesimlerin gücünü kırmak için devletin tüm zor aygıtlarını hukuk dışı kullanmaktan çekinmiyorlar.

Mesele sadece Erdoğan’ın gitmesi veya kalması değildir; kişileri değil ilkeleri konuşalım

Böylesi tehlikeli bir süreçte üzülerek ifade etmek istiyorum ki, seçim hesaplarından başka bir şeyin derdine düşmeyen Millet İttifakı ise makyajcı ve restorasyoncu bir siyasetle günü kurtarmanın derdine düşmüş durumda. Adaylık tartışmalarına sıkışmış durumdalar ve sanki tek önemli olan sandık günüymüş gibi seçim sonrasına dair hiçbir plan ve proje geliştirmiyorlar. “Kime hangi bakanlık verilecek, kim masada olsun, kim olmasın, aday kim olsun” gibi kısır tartışmaları sürdüren, seçim sonrasına dair hiçbir şey söylemeyen bir siyasi hattın, ittifakın içinde zaten biz olmayız, olamayız. Hep söyledik, bir daha söyleyelim. Mesele sadece Erdoğan’ın gitmesi veya kalması değildir. Mesele yerine gelecek olanın Türkiye’yi demokratik ilkelerle yönetip yönetmeyeceğidir. O yüzden en başından beri kişileri değil, ilkeleri konuşalım diyoruz.

Halkımızın derdi basit seçim oyunları, seçim hesapları mıdır? Kalıcı çözüm önerileriniz nelerdir

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir ülke, nasıl bir cumhuriyet istiyoruz? Yoksulluğun sefalet boyutlarında yaşandığı, Kürt sorununu Meclis’te tüm muhataplarıyla demokratik yollarla çözmek varken şiddette ısrarın sürdürüldüğü, emekçilerin sömürüldüğü, kadınların öldürüldüğü, rüşvet ve yolsuzluğun dibinin yaşandığı bir ülkede halkımızın derdi basit seçim oyunları, seçim hesapları mıdır? Sorunlar nasıl çözülecek? Demokratik anayasa nasıl yazılacak? Ekonomi nasıl rayına girecek? Kalıcı çözüm önerileriniz neler? Programınız nedir? Nasıl çözeceksiniz? Bu soruların yanıtlanması gerekiyor öncelikle.

Hiçbir partiyle bakanlık pazarlığı yapmadık, yapmayız

Bunlar üzerinde kafa yormak gerekirken, şimdi son günlerde tartışılan bazı konulara açıklık getirmek istiyorum. Hiçbir partiyle bakanlık pazarlığı yapmadık, yapmayız. Seçimlerde alacağımız oylarla halkımız bizi görmek istediği yerde görecektir. Yönetim ehliyetimizi bize birileri değil, halk verecek zaten. Bizi yönetime halk getirecek ve biz de halkımızın taleplerine göre, çok da güzel yöneteceğiz. Hangi masada oturduğumuz biliniyor. Sanki HDP Millet İttifakında yer almak istiyormuş gibi algı üretmek bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Biz geçen sene açıkladığımız deklarasyonla tutumumuzu ve ilkelerimizi ortaya koyduk. Ne Cumhur İttifakının ne Millet İttifakının içindeyiz ne de bu ittifakları destekleriz. Bizim böyle bir derdimiz olmadı, olamaz.

Tasvip etmeyeceğimiz bir adaya asla destek vermeyeceğiz

Emek ve Özgürlük İttifakı dahil en geniş Demokrasi İttifakıyla seçimlere gireceğiz. Hiç merak etmeyin bizim ne aday ne de tercih yapma sorunumuz var. Türkiye’nin en geniş kesimlerine hitap edecek isimler üzerinde şimdiden tartışmaya başladık. Bu kadar açık konuşuyoruz. Bizim tasvip etmeyeceğimiz bir adaya asla destek vermeyeceğimizi tekrar belirtmek isteriz. Bunun iyi bilinmesi gerekiyor. Bir ülkenin geleceği söz konusuysa, Türkiye’nin üçüncü büyük partisine, alacağı oy %20’lere yakın olan bir partiye karşı, bir şey söylerken herkes sözünü ölçüp biçmeli. Siyasi istikbali için Saray etrafında tur atanların insafına bırakılamayacak kadar kritik bir süreçten geçiyoruz. Kimsenin kayyım rolüyle Türkiye’nin geleceğini karartmaya hakkı yok. Herkesin sorumlu davranarak siyaset yapması, haddini hududunu bilmesi gerekir. Tarihe hesap vermeleri gereken onlar olur, bu işin bedeli ağır olur.

Hiçbir HDP’li Akşener’in oturduğu masaya gelmez, o kıraathanede çay bile içmez

Meral Akşener veya onun sözcülerinin işi HDP’ye konum belirlemek değil. Bir kere halk; seni Mehmet Ağar ve Tansu Çiller ile çevirdiğin karanlık işlerden tanıyor. Hiç merak etme, senin bu ülkeye vaat ettiğin tek şey 90’ların karanlığıdır. Hiçbir HDP’li zaten senin olduğun masaya gelmez, hatta oturduğun kıraathanede çay içmez. Defalarca söyledik, yine söyleyelim. HDP’nin masası ve ittifakı bellidir. Bizim birlikteliğimiz Emek ve Özgürlük İttifakıdır. Bu ittifak gerçekten demokratik değişimi, dönüşümü isteyen gerçek muhaliflerin tek adresidir. Seçimleri önemsiz görmüyoruz ama seçim gününe ve adaylık tartışmalarına odaklanarak değil, mücadele ittifakını büyüterek geliyoruz.

Emek ve özgürlük için geliyoruz

Seçimler ne zaman yapılırsa yapılsın yarın yapılacakmış gibi hazırlık içindeyiz. Mücadele ittifakımızı bu yüzden günden güne büyütüyoruz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında da içinde Kürtlerin, tüm ezilen kimliklerin ve inançların özgürce yaşayacağı bir ülkeyi inşa edeceğiz. Bunu biz başaracağız. Türkiye’nin kadim sorunlarına karşı kalıcı çözüm önerilerimiz var. Emek sömürüsüne, doğa katliamlarına, kadın cinayetlerine hayır diyoruz. Üçüncü yolun ittifakıyız. Her iki ittifak içinde sıkışmak istemeyen, gerçekten değişim isteyen herkesin ittifakıyız ve kapımız herkese açık. İki ittifak arasına sıkışmak istemeyen herkese kapımız açıktır. Emek ve özgürlük için geliyoruz, çünkü biz değiştireceğiz.

Güzel’in tutuklanması AKP’nin halk iradesine darbesinin devamıdır

Dokunulmazlığı kaldırılan Diyarbakır Milletvekilimiz Semra Güzel’in manipülasyonlarla ve ucuz bir şovla gözaltına alınış şekli, 7 Haziran 2015’ten itibaren AKP-MHP bloğu tarafından yürürlüğe konulan algı operasyonlarından biridir. Kürt ve kadın düşmanlığının bir göstergesi olarak tarihteki yerini aldı. Kürt sorununda bir diyalog kapısının açıldığı ve iktidarın da doğrudan dahil olduğu çözüm süreci döneminde çekilen ve 2017’de ortaya çıkan bir fotoğrafın, Suç İşleri Bakanı Soylu’ya servis edilmesiyle yürütülen bu kirli operasyon, AKP’nin halk iradesine darbesinin devamıdır. Bizler iktidar ve tüm aktörlerin dahil olduğu ve Türkiye halklarına, Kürt halkına umut olmuş Çözüm Sürecinde bir milletvekilimizin yakın arkadaşı ile görüşmüş olmasını kriminalize etmeye çalışanlara asla hesap vermeyeceğiz. Aksine hesap soracağız.

Faşist AKP-MHP ittifakından, Soylu’dan hukuk önünde hesap soracağız

En başta Kürtlere ve partimize bu zulmü uygulayan faşist AKP-MHP ittifakından, tüm bu zulmün baş aktörü Suç İşleri Bakanı Soylu’dan, bu görüntüleri servis edenlerden ve kanunsuz emirleri yerine getirerek vekilimize işkence eden polislerden, adil ve tarafsız bir yargılama yapmayan hakimlerden, işkenceyi görmezden gelen savcılardan ve İstanbul Protokolünü dahi hiçe sayarak kelepçeli muayene yapan doktorlara kadar bu zulümde payı olan herkesten hukuk önünde hesabımızı er ya da geç mutlaka soracağız. 2 Mart darbesinde de DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldığında da benzer görüntüleri basına servis eden saldırı konseptinin ve darbe geleneğinin, bugün Semra vekilimize boyun eğdirmeye çalışan AKP-MHP bloku tarafından devam ettirildiği ortadadır.

Kürt halkının başını eğmek isteyenlerin nasıl bir hezimete uğradığını bilmiş olmanız gerekirdi

Semra vekilimizin de dediği gibi 90’lardan bugüne kadar ne Kürt halkı ne de temsilcileri bu çok yönlü saldırılar karşısında asla biat etmedi, diz çökmedi. Orhan Doğan’dan İdris Baluken’e ve bugün de Semra Güzel’e kadar halkın vekillerini gözaltılarla, tutuklamalarla sindiremeyeceğinizi, boyun eğdiremeyeceğinizi öğrenmiş olmanız gerekirdi. Seyit Rıza’dan bu yana Kürt halkının başını eğmek isteyenlerin nasıl bir hezimete uğradığını bilmiş olmanız gerekirdi. Bu ucuz algı operasyonlarının tek sebebi miadını dolduran ve çoklu krizler içinde bulunan AKP’nin gündem saptırma çabasıdır. Bugün baştan sona kadar çürümüş olan iktidarın yolsuzluk, cinayet, kara para ve uyuşturucuya bulaşmış vekillerine, her suçluyla boy boy fotoğrafları olan Bakanına onlarca delile, belgeye rağmen tek soruşturma açılmazken; milletvekilimize zorlama suçlamalar üzerinden yapılan bu zulmü bizler asla kabul etmeyeceğiz.

Kürt ve kadın düşmanı iktidardan hesap sormaya devam edeceğiz

Semra Güzel, bugün Kürt olduğu için, kadın olduğu için, HDP’li olduğu için iktidarın hedefindedir. Ancak başta Semra Güzel olmak üzere halkın iradesinin temsilcileri olan tüm seçilmişlerimiz özgürlüğüne kavuşana kadar bizler mücadele etmeye, bu Kürt ve kadın düşmanı iktidardan hesap sormaya devam edeceğiz.

Şırnak ormanlarının yüzde 8’i yok edildi

İktidarın Kürt düşmanı politikaları Kürdün doğasına da düşmanlık yapıyor. Şırnak’taki ağaç kıyımı, devletin Kürtlere karşı son yüzyılda yürüttüğü şiddet retoriğinin ekolojik boyutlarını göstermesi açısından son derece öğreticidir. 1990’larda başlayan köy boşaltmaları sonrası sistematik hale getirilen doğa talanı, güvenlik adı altında bizatihi devlet ve kolluk güçleri tarafından yapılıyor. 2019’da Cudi’de başlayan ve 2022’ye gelindiğinde en üst boyuta varan ağaç kesimi, koca bir bölgeyi, koca bir ekosistemi göz göre göre yok ederek sürdürülüyor. Sadece son 7 ayda Şırnak ormanlarının yüzde 8’i yok edildi. Sadece Besta bölgesinde, korucular 2 yılda 500 bin tona yakın ağaç kesti. Günlük 60 TIR odun kesiliyor. Asker gözetimde bir sektör oluşturulmuş ve büyük rantlar elde ediliyor. Çevre illerin tüm odun ihtiyacı bugün Şırnak’tan sağlanır oldu. Satanlar, satın alanlar açık şekilde bunu anlatıyor, uydu görüntüleri ve fotoğraflar ortada, mahkemelere yüzlerce itiraz yapılıyor ama tek bir yanıt yok! Birçok çevre örgütü ve ekolojist ise kıyıma karşı sessizliğini koruyor. Bakın, Temmuz 2022 tarihinde 14 yeni bölgede de ağaç kesimine başlandı. Bunun anlamı günlük yüzlerce ton endemik bitkinin ve tarihin yok edilmesidir.

“Savaş Yıkımına ve Doğa Talanına Karşı Yürüyoruz” şiarıyla Cudi’ye yürüyeceğiz

HDP olarak en başından beri bu sistematik talana, asimilasyon ve kırım politikalarına dikkat çektik, halen de tüm kurumlarımızla mücadele ediyoruz. Tüm bunların savaş ekonomisinin bir parçası olduğunun, bölgeyi insansızlaştırma, demografik değişim yaratma üzerinden girişilen kırım siyaseti olduğunu tekrardan vurgulamak istiyorum. Valilik ve kaymakamlıklara 200’e yakın dilekçe başta olmak üzere, 30’a yakın soru önergemize tek bir satır cevap verilmedi. Cudi’nin haykırışı yıllardır devam ediyor. Bu haykırışa ses olmak, bu aleni katliamı durdurmak için DTK, TJA, DBP, HDP ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi öncülüğünde 17 Eylül’de, “Savaş Yıkımına ve Doğa Talanına Karşı Yürüyoruz” şiarıyla yapılacak Cudi Yürüyüşü’ne tüm halkımızı, ilgili kurumları davet ediyoruz. Cudi’de kesilen ağaçlar için sesimizi beraber yükseltelim. Bundan ötürü çağrımız herkesedir.  Siyasi parti, sendikalar, odalar, tüm halklara, kadınlara ve gençleredir. Herkesi ilgilendiriyor bu mesele, çünkü dünyada örneği az görülen, bu ekolojik cinayete karşı durmak zorundayız. Ağacın hakkını savunmak, yaşamın hakkını savunmaktır. Rantı yaşama feda etmeyelim. Yaşamı hep birlikte savunalım.

Emekçiler, kadınlar, gençler yoksullaşmaya devam ediyor

Her alanda ve  her yerde ranta bulaşmış durumdalar. Türkiye halkları AKP-MHP ittifakının yarattığı büyük ekonomik çöküşün altında ezilirken bir yandan kamu kurumları AKP milletvekillerinin aracılığıyla soyulmaya ve itibarsızlaştırılmaya devam ediyor. Diğer yandan yandaş şirketler ve sermaye kârlarına kâr katarken emekçiler, kadınlar, gençler yoksullaşmaya devam ediyor.

Türkiye halkları büyük bir ekonomik komplonun doğrudan mağdurlarıdır

AKP iktidarının yarattığı bu ikili düzende bilinçli ve planlı bir şekilde ekonomik veriler dizayn edilmektedir. Dolayısıyla artık yolsuzluk ve gasp ile tanımlanan AKP-MHP iktidar bloku ömrünü bir nefesliğine uzatmak için her türlü kuralsızlığı mübah görecek şekilde kamu kurumlarını birer parti teşkilatı şeklinde çalışır vaziyete getirmektedirler. Son olarak Ağustos ayı enflasyonu aylık yüzde 1,46 olarak hesaplandı TÜİK tarafından. Yıllık enflasyon ise yüzde 80 olarak hesaplandı. Bağımsız araştırmacılar (ENAG) grubu tarafından hesaplanan enflasyon yüzde 181’dir. Bu rakam bile gerçek enflasyonun altında bir rakamdır. Türkiye halkları büyük bir ekonomik komplonun doğrudan mağdurları olarak yaşamaya devam etmektedirler. TÜİK’e göre Türkiye büyüme rekorları kırmaktadır.

Enflasyon düşük gösterilerek emekçilere yapılacak zam hakları gasp ediliyor

AKP’nin dönüştürücü mekanizması TÜİK her veriyi aklayıp, paklayıp, modifiyesini yapıp yepyeni bir şekilde kamuoyuna sunmaktadır. Dönüştürücüye 100 diye giren sayı 10 diye çıkmaktadır. Her şeyin hırsızlığını ve gaspını yapan iktidar rakamları ve verileri de çalma konusunda büyük bir maharet göstermektedir. Bu meseleye hırsızlık ve gasp dememizin bir sebebi var. Enflasyon verileri düşük gösterilerek kamu emekçilerinin maaşlarına yapılacak zam hakları gasp ediliyor. Üç kuruş maaşla geçinmeye çalışan emeklilerin maaşlarına yapılacak zam hakları gasp ediliyor. Asgari ücretli soyuluyor, gençler, kadınlar, çiftçiler bu dönüştürücü ve kirli mekanizma tarafından soyuluyor. Halkların Demokratik Partisi olarak, birisi parmakla bir yeri işaret ettiğinde önce işaret ettiği yere değil işaret eden parmağa bakıyoruz. Kimlerin işaret ettiğine bakmadan işaret edilen yere bakıp bir karara varmak bizim siyasi anlayışımıza uymamaktadır. O parmağın sahibini tanıyoruz, biliyoruz. Neye hizmet ettiğini, Türkiye halklarının aleyhine aldığı kararların nasıl sonuçlar doğurduğunu yaşayarak her gün deneyimliyoruz. Bu yüzden yargı önünde hesap vereceklerini ve emekçilerden çalınan her kuruşun iadesinin mücadelemizle gerçekleşeceğini belirtiyoruz.

Deng bidin qîrîna Cûdiyê

Çapemeniya hêja wekî hûn jî dizanin  zext û zorên desthilatdariya AKP’ê her roj dewam dike. Heman demê dijminatiya wan a li ser xwezaya Kurdan jî dewam dike. Li Cûdiye daristan, xweza roj bi roj tê qetilkirin. Di 7 mehên dawî de %8’ê daristanên Cûdiye hatine qetilkirin. Em li her derê nasname, ziman û xwazeya xwe dipazêrin. Ji ber wê bi bangawaziya DTK, TJA, DBP, HDP û Tevgera Ekolojî ya Mezopotamyayê em ê 17’ê Îlonê meşekê li dar bixin. Şîara me “Em li dijî şer û talana xwezayê dimeşin.” e. Ez cardin bangawaziya temamî ekolojîstan û gelên Tirkiyeyê dikim, deng bidin qîrîna Cûdî. Em ê bi hev re xwezaya Cûdî biparêzin.

İlginizi çekebilir