Günay: Herkesi 26 Haziran’da 5’inci Olağan Büyük Kongremizde HDP ile buluşmaya çağırıyoruz

HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay, HDP Genel Merkezinde basın toplantısı düzenleyerek gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Yürütülen savaş hali, ekonomik kriz ve iktidarın bu konudaki söylemlerini değerlendiren Günay, şunları söyledi:

 

Leyla Qasim’ı rahmetle anıyoruz

 

Öncelikle bundan 48 yıl önce 12 Mayıs 1974 tarihinde Irak rejimine karşı verdiği mücadele nedeniyle 4 arkadaşıyla birlikte idam edilen Leyla Qasim’ı rahmetle ve minnetle anıyorum. Leyla Qasim ve arkadaşları bu topraklarda zulmün her türlüsüne karşı mücadele eden, direnen ve bu uğurda bedel ödeyen insanlardan ilham aldılar, o mücadeleyi sürdüren insanlara ilham oldular. Verdikleri bedeller büyük bir mücadele mirasına dönüştü. Tekrar Leyla Qasim ve o günden beri direnen kadınları, özgürlük uğruna bedel ödeyenleri saygı ve minnetle yad ediyoruz.

 

Soma Katliamını, emekçileri tekmeleyenleri, katilleri aklayanları unutmadık

 

Yarın da bir başka acı tarihin yıl dönümü. 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden faciasının üzerinden tam 8 yıl geçti. İktidarın büyük bir pişkinlikle “kader”, “fıtrat” olarak topluma sunduğu bu facia ne kaderdi, ne fıtrattı, ne kazaydı. Yaşanan yüzlerce iş cinayetinin en trajik, en acı olanıydı. İlk günden beri söylediğimiz gibi bütün bu cinayetlerin sorumlusu emek sömürüsünü bir yönetme biçimine dönüştüren, insan hayatını değersizleştiren, iş güvenliğini umursamayan bu iktidarın kendisidir. O yüzden bu katliamın sorumluları ve arkasındaki güçler korundu. O yüzden bu cinayete karşı öfkesini ve tepkisini dile getiren emekçiler güç gösterisiyle tekmelendi. Bir kez daha bu cinayette yitirdiğimiz canlarımızı anıyoruz. Bu cinayeti, bu cinayet sonrasında yaşananları, iktidarın bu cinayetleri normalleştirmesini asla unutmayacağız, yitirdiğimiz her canımızın hesabını sorana kadar da mücadelemizi büyüteceğiz.

 

Partimize yönelik her türlü saldırıya rağmen savaşın karşısında durmaya devam edeceğiz

 

Bildiğiniz gibi küresel siyasetteki çalkantılar ve devam eden savaş siyasetinin etkisi ile AKP-MHP savaş bloku, sürekli Allah’ın lütfu diyerek değerlendirdikleri krizler üzerinden yeni bir fırsatçılık örneği sergileyerek Kürdistan bölgesine yönelik saldırı başlattılar. Saray talimatıyla medyasından siyasetçisine, kurumlarından bürokrasisine kadar savaşın alabildiğine körüklenmesi ve kutsanması nedeniyle her gün gencecik yaşamlar sona eriyor. HDP’ye yönelik her türlü saldırı ve insanlık dışı yaklaşıma rağmen biz bunun karşısında durmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gencecik insanların yaşamlarını yitirmesini durdurmak, yaşamı ve yaşatmayı hakim kılmak en temel mücadele gerekçemizdir.

 

Savaşın neden olduğu ağıtlar Saray’dan değil sıvasız kerpiç evlerden yükseliyor

 

Ağıtlar ve geride kalanların hayatları boyunca sürecek yas, villalardan ya da saraylardan değil sıvasız kerpiç evlerden yükseliyor. Siyaset kurumunun asıl sorumluluğunun insanların hayatlarını korumak olması gerekirken, bile isteye AKP iktidarı tam tersi bir yol tercih ediyor. Bizler HDP olarak bu konuda her türlü sorumluluğu üstlenmeye devam edeceğiz.

 

Diyalog ve müzakerede ısrar ediyoruz

 

Müzakere ve diyalog yöntemini kullanıyoruz. Bu kapsamda Dış İlişkiler Komisyonumuzdan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Feleknas Uca ve Van Milletvekilimiz Sezai Temelli, Irak’ta çeşitli görüşmeler gerçekleştirdiler. Başta Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih olmak üzere birçok görüşmeler gerçekleştirdi heyetimiz. Savaş başta olmak üzere son gelişmeler değerlendirildi. Çok kapsamlı görüşmeler gerçekleştirildi. Çünkü şunun farkındayız AKP- MHP iktidarı siyasetten, diyalogdan, müzakereden korkan; barış politikalarını yürütmekten aciz bir iktidar. Bu iktidar, her tarafa yıkım getiren askeri-güvenlikçi yöntemlerden başka bir yol bilmemektedir. Haliyle savaş yanlısı bu iktidar için başarı ölçütü iktidarlarının bekası ve yandaşlarının kazandığı ranttır. Yaşamı savunmak yerine ceplerine dolacak karın derdindeler. Bildikleri tek siyaset budur.

 

Ekonomi de savaşa kurban ediliyor; her 5 TL’mizin 1,5 TL’si silahlanmaya gidiyor

 

HDP olarak diyoruz ki: Savaş karanlıktır ve bu karanlığın içinde her şeyden önce hakikat kaybettirilir. Savaş, kirli politikalarının örtbası ve çalınanları saklamanın yoludur diyemedikleri için, milliyetçi hamasi söylemlerle arkasına gizlendikleri kirli bir örtüdür. Savaş tezkereleriyle, sınır ötesi onlarca saldırıları ve askeri operasyonlarıyla ne sonuç alındı ne de Kürt sorunu çözüldü. Aksine Türkiye’deki ekonomik ve siyasi krizler derinleşti. AKP-MHP iktidarı, ülkenin geleceği gibi ekonomisini de savaş bütçesine kurban ediyor. Savaş ekonomisiyle ülke kaynakları tüketiliyor. Düşünün, genel bütçenin yaklaşık yüzde 30’unu bu alana harcamaktalar. Yani vatandaş olarak her 5 TL’mizin 1,5 TL’si silahlanma ve güvenlik harcamalarına gitmektedir. Savaş politikaları devam ettikçe halk yoksulluğa mahkum edilmektedir. Türkiye toplumu, halklar, kadınlar ve gençler iktidarın savaş politikalarına onay vermiyor.

 

Halkın gündemi yoksulluk bunların gündemi savaş

 

Toplumdan koptukları için gerçeği göremiyorlar. Soruyoruz: Halkın gündemi savaş mı? Halkın gündemi evine alamadığı ekmek, sofrasındaki boş tencere. Bakın bir damacana içme suyu yaklaşık 30 TL olmuş, şehirlerarası otobüs fiyatı uçak fiyatlarını geçmiş, araçlara benzin alınamıyor, tren yolculuğu bu ülkede lüks. Hal böyleyken toplumu savaş politikalarınızla kandıramazsınız. Sizin yalanlarınız ne yana düşer bilmeyiz ama hayatın gerçekleri tam da önümüze, soframıza düşüyor. Savaşı, komployu, hukuku çiğnemeyi her şeye tercih ederek bizleri, yaşamımızı, eğitimi, sağlığı, geleceğimizi birer vergiye çevirip meydanlarda hayal olarak satıyorlar.

 

Saldırı ve kumpas konseptleriyle bizi yıldıramazsınız

 

Çaresizliklerini ve başarısızlıklarını parti binalarımıza, üyelerimize, emekçilerimize, bize destek olanlara saldırılar tertipleyerek kapatmaya çalışıyorlar. Sürekli bir kumpas hali, sürekli bir komplo hali. İl binalarımıza yönelik saldırılar ve Genel Merkezimize yapılan çirkin saldırı, kumpas ve komplonun geldiği düzeyi gösteriyor. Saldırı ve kumpas konseptleriyle bizi yıldıramazsınız. Bunu herkes böyle bilsin, en çok da AKP-MHP iktidarı bilsin!

Bu kirli siyasetten, topluma bu kadar saygısızlık yapmaktan vazgeçin

Son kırk yıldır Kürt sorununa savaş ve güvenlik perspektifinden yaklaşan, devasa sosyolojik gerçekliği okumayı reddeden iktidarlar bir bir çözülürken; bugün daha ağır bir tablo ile karşı karşıya gelmiş durumdayız. Uyarıyoruz; vazgeçin bu kirli siyasetten. Vazgeçin herkesin gidip dönemediği bu yoldan. Vazgeçin bu topluma bu kadar haksızlık ve saygısızlık yapmaktan.

 

İktidar topluma karşı savaş halindedir

 

Bir gerçeği tekrar vurgulamak istiyoruz: AKP-MHP iktidarı topluma, kadınlara, demokratik geleceğimize, emeğimize ve ekmeğimize karşı savaş halindedir. Herkes bu gerçeği görmelidir. Mücadelemiz yıkılmadı, saldırılar karşısında da durmadan büyüyerek devam edecek. HDP halklara umut olmaya Türkiye demokrasisinin teminatı olmaya devam edecektir.

Kışkırtılan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ülkeyi başka bir felaketin içerisine çekiyor

 

Göçmen krizinin sebep-sonuç ilişkisini doğru kurmak ve görmek gerekiyor. İlkesel yaklaşmak gerekiyor bu meseleye. Sebep, AKP iktidarının savaş politikalarıdır. Sebep, iktidarın Ortadoğu halklarına dayattığı yıkım ve yurtsuzluk politikasıdır. Yerinden yurdundan kopan bu insanlar üzerinden her türlü kirli pazarlığı yapanlar, şimdi utanmadan sıkılmadan sosyal yapıyı dönüştürmek, onların durumunu silaha dönüştürmek için plan-programlar çiziyorlar. Her gece onlara hakaret eden, manipüle eden, nefret tohumları eken kişiler TV ekranlarında sözler kuruyor. Kışkırtılan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ülkeyi başka bir felaketin içerisine çekiyor. Asıl tepki gösterilmesi gereken iktidarın savaş politikalarıdır.

 

Erdoğan krizi itiraf etti, suçu dış güçlere attı: Bu ülkeyi dış güçler mi yönetiyor?

 

Bu yıkımın sorumlusu olanlar ne diyor, bu yıkıma nasıl yaklaşıyor. Elbette hayal satmanın peşindeler, elbette hikaye anlatma derdindeler. Gerçi anlatacak hikayeleri bile kalmadı. Dün Erdoğan çıktı genişletilmiş il başkanları toplantısında bir konuşma yaptı. Yine utanmadan sıkılmadan halkın yaşadığı acılarla, yoksullukla alay ederek konuştu. “Milletimiz ciddi bir hayat pahalılığı ile karşı karşıya,” itirafında bulundu ama bu durumdan kendisi dışında herkesi sorumlu tuttu. Küresel güçler, fırsatçılar, stokçular… Sayın Erdoğan bu ülkeyi siz mi yönetiyorsunuz, dış güçler mi? Siz mi yönetiyorsunuz, fırsatçılar mı yönetiyor? Öyle hayali sorumlularla sorumluluktan kaçamazsınız.

 

Yönetememenin krizini halklar yoksullaşarak ödüyorlar: Siz gideceksiniz

 

“Biz 16’ıncı seçimi zaferle kazanacağız.” diyor. Sizin kazandığınız her seçimle bu ülke kaybetti, bu toplum yoksullaştı, bu ülke geriye gitti. Tarih bir kez daha tekerrür etmeyecek, toplum bu duruma razı değil. Halka sabır dileme dışında bir çözümü olmayanlar bedel ödüyoruz demesinler. Yönetememe krizinizin bedelini halklar yoksullaşarak ödüyor ki kimsenin artık buna tahammülü kalmadı. Sadece seçim değil Türkiye’nin her günü önemlidir, değerlidir. Ve mevcut gidişattan kurtulmak için ülke gün sayıyor, mücadele ediyor. Zaten bunu bildiğiniz için de tedirginlik ve korkuyla konuşuyorsunuz. Haksız değilsiniz korkmakta, çünkü siz gideceksiniz; bizler halkla birlikte aydınlık bir ülkeyi, demokratik bir geleceği inşa edeceğiz.

 

Herkesi 26 Haziran’da 5’inci Olağan Kongremizde HDP ile buluşmaya çağırıyoruz

 

Bütün bu saldırılara rağmen bizler mücadele etmeye ve partimizi güçlendirmeye ve büyütmeye devam ediyoruz. “Büyük Mücadele Büyük Yürüyüş” sloganıyla bizler konferanslarımızı ve kongremizi gerçekleştireceğiz. Karadeniz ve İç Anadolu konferanslarımız gerçekleşti. Bu hafta da birçok ilde ve bölgede konferanslarımız gerçekleşecek. 21-22 Mayıs’ta 4’üncü Kadın Konferansımızı, 6-7 Haziran’da da 4’üncü Büyük Konferansımızı gerçekleştireceğiz ve nihayetinde 5’inci Büyük Olağan Kongremizi 26 Haziran’da yapacağız. Bu kongre bizim için kararlılık, mücadele ve en görkemli kongremiz olacak. Şimdiden 26 Haziran’da Ankara’da olmak üzere bütün halkımızı çağırıyoruz. Başka randevu vermeden herkesi 26 Haziran’da HDP ile yan yana omuz omuza buluşmaya davet ediyoruz.

 

Engelliler meselesi kapsamlı, bu konuda STK’lerle ortak çalışılmalı

 

Engelliler Haftasındayız. İktidar engellilerin yoksulluk ve muhtaçlık çemberinden dışarı çıkamaması için sistematik bir politika uygulamakta. Engellilerin eğitim, sağlık, istihdam ve ulaşım hizmetlerine ulaşması çok kısıtlıdır. Engelliler için eğitim alanlarının, kadrolarının, müfredatın baştan sona hak temelli ve eşitlikçi bir yaklaşımla revize edilmesi gereklidir. İktidarların sağlamcı politikalarının yansıması olarak engellileri yük, muhtaç, aciz, hasta gibi görmekten ve yaklaşmaktan biran önce vazgeçilmeli. Engelliler konusu çok kapsamlı ve çok boyutlu bir meseledir. Bu alanda yıllardır emek veren STK’lerin talepleri doğrultusunda kapsamlı bir sosyal politika ile yol alınmalıdır. Erişilebilirliği sadece yol, geçit, asansör, kaldırım ve rampa olarak ele alan fiziksel yaklaşımdan vazgeçilmelidir. Başta mevzuat, internet siteleri ve web-tabanlı uygulamalar olmak üzere bir bütün olarak kamu hizmetlerinin, kamu kurumlarının ve yaşamın erişilebilir olması elzemdir.

Engelli nüfusun 10 milyon üzerinde olduğu bir yerde çok kapsamlı sorunların yaşandığı bilinmelidir ve kapsamlı bir politikanın uygulanması gereklidir. Engellileri özne olarak gören, tüm farklılıklarını var sayan, eşitlikçi bir politika için birlikte mücadele etmeliyiz. Dildeki ve söylemdeki ayrımcılığı azaltarak bu işe başlayabiliriz.

 

Erdoğan’ın müjdesi yandaşlara

 

Ekonomik çöküşten batık esnaf gibi kampanya paketleri ile çıkmaya çalışan bir AKP iktidarı var. Son olarak düşük faizli konut finansman paketi açıklayan AKP Genel Başkanının, 20 yıllık iktidarı süresince hep olduğu gibi, sırtı halka dönük, yüzü bütün endamıyla sermayeye, müteahhitlere, yandaşlara dönüktü. İnşaat sektörü için TÜİK’in dün açıkladığı maliyet endeksine göre 1 yıllık fark yüzde 100’ü aşmış durumdadır. Türkiye’nin her yerinde enkaz ve moloz görüntülerinin olduğu bir ortamda AKP Genel Başkanının açıkladığı paket manidardır. Açıklanan paketin öncelikle kimlere müjde olarak sunulduğunun, kimlere hiçbir şey ifade etmediğinin farkında olmak gerekiyor. Yaratılan iki Türkiye var: Bir yanda düşük faizle, ertelemeli ödeme imkanıyla, Kur Korumalı Mevduat hesaplarına yatırdıkları milyonlara verilen kur ve faiz garantileriyle daha fazla zenginleşen yandaşlar varken; diğer yanda açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşamak zorunda bırakılan, AKP iktidarının enflasyon rekorlarına ve zam zulmü politikalarına ezdirilen Türkiye’nin emekçileri, çiftçileri, gençleri, kadınları var. Bir yanda 2022 yılının ilk çeyreğinde milyarlarca lira kar açıklayan büyük şirketler ve bankalar varken; diğer yanda ev ve araba almaları imkansız hale gelen, et ve süt alabilme derdi ve stresiyle boğuşan AKP iktidarının yarattığı yoksul halklar var. AKP iktidarının yarattığı bu tabloda kimlerin kazandığı, kimlerin kaybettiği açıktır.

 

İktidarın genel başkanı, bakanları, sözcülerine açık bir şekilde çağrımızdır: Buyurun, 2002 yılı ile karşılaştırma tablolarınızı halkın önüne çıkarın. Türkiye’nin 2040 yılına kadar ileriye dönük borçlandırıldığı, gençlerin geleceklerinin ipotek altında olduğu, kayyım atanan belediyeler başta olmak üzere kamu kurumlarının üretim yapamaz hale geldiği gerçeği AKP iktidarının Türkiye’ye bıraktığı en büyük mirastır.

 

Türkiye’nin bir haftada dış borcu 80 milyar lira arttı, TL dibin dibini görüyor

 

Düşman başına demeye bile dilimizin varmayacağı bir Hazine ve Maliye Bakanımız var. İki ay önce “Türk Lirası dibi gördü daha fazla değer kaybedemez.” şeklinde ibretlik bir açıklama yapmıştı. Bugün Türk Lirası iki ay öncesine göre yüzde 20 değer kaybetmiştir. 1 dolar 15,32 TL seviyesine yükselmiştir. 1 haftada Türkiye’nin dış borcu 80 milyar TL artmıştır. Dibin de dibini görmeye devam ediyoruz. Azıcık utanmaları olsa, azıcık ar etseler derhal istifa edip Türkiye’nin bir nebze olsa nefes almasına sebep olacaklar. HDP olarak bu ilkesiz, beceriksiz, aciz yönetimden Türkiye halklarını en kısa sürede kurtaracağız. Eşit, adil, demokratik bir Türkiye’yi hep beraber inşa edeceğiz.

 

Biz kadınlar İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz, mücadeleye devam edeceğiz

 

İstanbul Sözleşmesinin dün 11’inci yıl dönümüydü. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddete karşı en etkili sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan ve güçlendiren, erkek şiddetine mahkum etmeyen, kadın katillerini cezasızlıkla ödüllendirmeyen etkili bir kadın kazanımı. Ancak tek adamın onayı ile Türkiye bir gecede sözleşmeden çekildi.  Ama biz kadınlar bulunduğumuz her alanda, gerek Meclis’te gerek sokakta gerek 25 Kasım ve 8 Mart alanlarında “İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz” diyerek mücadele ettik, etmeye de devam edeceğiz. Danıştay savcısı da kadınların bu haklı mücadelesi karşısında sözleşmenin iptalinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Bizler buradan bir kez daha tekrarlıyoruz; bu karar derhal uygulanmalı, iktidar kadınlara karşı işlediği bu suçtan geri dönmelidir. Biz kadınlar olarak, ne İstanbul Sözleşmesini ne de gasp ettiğiniz kazanımlarımızı erkek iktidarın insafına terk edeceğiz. İstanbul Sözleşmesini de kendi kazanımlarımızı da sonuna kadar korumaya devam edeceğiz.


15’ê Gulanê ji mo be cejna neteweyî ye

15’ê Gulanê Cejna Zimanê Kurdî ye. 90 sal berê, bi pêşengiya Celadet Alî Bedirxan, di warê ziman û çanda Kurdî de, 15’ê Gulanê bû destpêka şoreşeke mezin. Kovara Hawarê ji bo pêşketina zimanê Kurdî xwedî giringiyeke dîrokî ye. 15’ê Gulanê ji bo me cejneke neteweyî ye. Cejna zimanê me pîroz be. Di 90’emîn salvegera Kovara Hawarê de, em Celadet Alî Bedirxan û hemû hevalên wî bi rêzdarî bi bîr tînin û li ber xebatên wan ên pîroz bi rêzdarî bejna xwe ditewînin.

Di dîroka Kurdan de ev sed sal in zext û asîmîlasyona li ser zimanê Kurdî, kêm nebûye. Van heft salên dawiyê ev zext û zordarî mezintir bûne. Polîtîkayên yekperestiyê, li Tirkiyeyê, pirrengî û dewlemendiyan ji holê radike û feraseta yekperest li ser me ferz dike. Em ji vir careke din zext, zor û qedexe û polîtîkayên asîmîlasyonê yên li ser zimanê dayikê şermezar dikin û vê pergalê qebûl nakin. Heta zimanê Kurdî bi awayekî fermî bê naskirin û qebûlkirin, em ê têkoşîna xwe roj bi roj xurttir bikin.

Êriş li hemberî destkeftiyên gelê Kurd e, bila partiyên Kurd nebin parçeyekî vê yekê

17’ê Nîsanê desthilata AKP-MHP’ê êriş bir ser xaka Kurdan. Armanca van operasyonan ew e ku dixwazin Kurdan ji cihûwarê wan derxin, li Başûr û Rojava dixwazin destkeftiyên Kurdan tune bikin. Dixwazin her warê Kurdan wek Efrînê talan û wêran bikin. Ji ber ku hebûna xwe li ser dijminahiya Kurdan ava kirine. Bandora van operasyonan ne tenê li ser Kurdan li ser hemû gelên Rojhilata Navîn jî çêdibe. Bi van operasyonan aşkera bû ku hikûmet, îradeya gelê Başûr, statûya Herêma Kurdistanê nas nake û înkar dike. Îro ji çar aliyê cîhanê di serî de gelê Kurd û gelên aştîxwaz li dijî vî şerê qirêj bertek nîşan didin, bangawazî dikin. Helwesta ku PDK tê de ye, dilê Kurdan diêşîne. Eger îro Herêma Kurdistanê piştgiriyê bide kuştina Kurdan, dîrok dê vê xirabiyê ji bîr neke. Em cardin bang li gelê Kurd, partiyên siyasî, rêxistinên sivîl, rewşenbîr û hemû rayedarên Kurdistanê dikin; werin dengê xwe bilind bikin, helwesta xwe nîşan bidin.

PİRS: Birêz Selahattîn Demîrtaş duh bangewaziyek kiribû ji rewşenbîr û siyasetmedaran re nameyek şandibû. Derbarê vê nameyê de helwesta we çi ye, dê ji bo vê mijarê konferans bên lidarxistin?

Hemû hewldan ji bo me giring û bi wate ne. Derheqê aştî û çareseriyê de kê rola xwe bilîze ev ji bo me giring e. Li pêşiya me kongreya me ya mezin heye, beriya wê konferansên me hene. Em amedakariyên kongre û konferansan dikin.

PİRS: Ev çend roj in maseya ku ji 6 partiyan pêk tê an jî muxalefet behsa guhertina zagonên Tirkiyeyê dikin. Helwesta we di vî warî de çi ye?

Destpêk ne guhertina zagona ye, destpêk guhertina helwestê ye. Em ê li helwesta wan binihêrin û binirxînin.

İlginizi çekebilir