Günay Aslan: Palme’yi NATO Gladyosu’nun öldürdüğü kesinlik kazandı

İsveç’in ‘barış güvercini’, sosyal demokrat hareketin dünya çapındaki lideri, adalet ve eşitlik talepleriyle, insan hak ve özgürlüklerinin ateşli savunucusu, ezilen halkların dostu, ırkçılık, sömürü ve sömürgecilik karşıtı Başbakan Olof Palme 28 Şubat 1986 tarihinde İsveç’in Başkenti Stockholm’de öldürüldü. 
Dünyayı sarsan o meşum cinayet işlendiğinde Palme 59 yaşındaydı. İsveç Sosyal Demokratlar’ının 17 yıllık lideriydi. 10 yıllık başbakandı. İsveç’i refah paylaşımı açısından dünyaya örnek gösteren ‘İsveç modeli’’nin mimarıydı. 
Ülkesinde demokratik, özgürlükçü, adil ve eşitlikçi bir sistem inşa etmiş, partisini dünya sosyal demokrat hareketinin öncüsü haline getirmişti… 
28 Şubat 1986 cuma akşamıydı. Palme hafta sonu olması sebebiyle korumalarını erkenden evlerine göndermiş, kendisi de akşama doğru başbakanlıktan çıkmış ve yürüyerek evine gitmişti. 
Akşam yemeğinden sonra da eşiyle birlikte metroya binmiş, gittikleri sinemada ‘Mozart Kardeşler’ filmini izlemişti. Film bittikten sonra da yeniden evin yolunu tutmuşlardı. 
Çoğu zaman olduğu gibi yine korumasızdı; yanında sadece eşi Lisbet vardı. Kolkola ve tek başlarına metroya doğru yürüyorlardı. 
 Metroya birkaç metre kalmıştı ki arkadan kurşunlandı. Aniden arkalarında beliren bir adam önce Olof Palme’ye, sonra da eşi Lisbet’e ateş etti. İlk kurşun Palme’nin sırtına saplanmış, yemek ve soluk borusunu parçalamış, göğüs kemiğini delip dışarı çıkmıştı.
İkinci kurşun ise, silah sesiyle birlikte aniden dönüş yapan eşi Lisbet’in dizini sıyırmıştı. 
Olay anında vurulanın Başbakan Palme olduğunu eşinden başka kimse bilmiyordu. Silah sesiyle olay yerine gelen çevredeki insanlar başka bir hasta için sokaktan geçmekte olan bir ambulansı durdurak, Palme’yi yakındaki bir hastaneye gönderdiler.
Hastanede silahlı saldırıya uğrayanın ve olay yerinde hayatını kaybedenin ülkenin başbakanı olduğu anlaşıldı. Zira eşi Lisbet şok geçiriyor, konuşamıyordu…
Cinayet sadece İsveç’i değil bütün dünyayı sarstı. Ne de olsa Palme Soğuk Savaş dönemi dünyasının en etkili liderlerinden biriydi. Dünyanın ezilen haklarıyla dayanışma içindeydi. Amerika’nın Vieatnam’ı işgaline karşı çıkmış, Güney Afrika’da ırkçılığa karşı mücadele eden Mandela’ya, Filistin’de Yaser Arafat’a açık destek vermiş; iki kutuplu dünyada ülkesini  ‘’3’üncü kutup’’ olarak yükseltmişti. 
Bu yüzden zaten hedefti ancak ne gariptir ki soruşturmayı yürüten İsveç makamları olayın bu yanıyla hiç ilgilenmediler. İlgilenmedikleri gibi de ilk günden başlayarak bu cinayeti Kürtlerin üzerine yıkmak için olağanüstü çaba gösterdiler. 
Oysa Olof Palme, bütün ezilenlerin olduğu gibi Kürtlerin de dostuydu. Kürtlere ülkesinde kucak açmış, koruma sağlamış, önemli imkanlar yaratmış ve Kürtler arasında ‘İsveç ekolü’ olarak bilinen bir ekolün ortaya çıkmasına katkı sunmuştu. 
Buna karşın dönemin Stockholm Emniyet Müdürü Hans Holmer, cinayeti Kürtlerin işlediğini söylüyor, bunda ısrar ediyor, önceden hazırlandığı belli olan bazı ‘kanıtları’ sürekli olarak öne sürüyor, İsveç ve Türk basınını da peşinden sürüklüyordu… 
Gariptir o dönem İsveç gibi güçlü sorgulama bilinci olan bir ülkede olayın başka yönüne bakmıyor, bakma gereği duymuyordu. Ya da yaşadıkları şok onların sorgulama bilincini köreltmişe benziyordu. 
Basın ise sanki bir el organize etmiş gibi, katilin Kürt olabileceği ihtimaline geniş veriyor; gazeteler polis şefi Holmer’in bülteni gibi çıkıyordu. 
Sonunda Kürtler üzerinden fatura PKK’ye kesildi. İsveç Emniyet Müdürü Holmer, katil zanlısı olarak İsmet Çelepli’yi işaret etti. Polisin ‘Alfa’ adını verdiği bir operasyon düzenlendi ve Çelepçi ile birlikte 8 PKK’li yakalandı, haklarında davalar açıldı. 
Hem İsveç medyasının hem de Türk medyasının ‘güvenilir kaynaklara’ dayandırdıkları haberlerinin etkisiyle uluslararası medyada da cinayetin PKK tarafından işlendiğine dair yaygın bir algı yaratıldı. Bu amaçla da Kürtlere karşı küresel çapta kampanyalar başlatıldı ve operasyonlar yapıldı.
O dönemlerde İsveç’te Kürtler arasında yaşanan sorunlar ve Kürtler arasındaki politik yarışlar ve yapılan yanlışlıklar da bu algının oluşmasına katkı sağladı. 
Yaşanan tam bir trajediydi: Zira dünya mazlumlarının sözcüsü küresel bir siyasetçi alçakça bir cinayete kurban gitmiş, fatura da dünyanın mağduru, ezilen bir halka; Kürtlere kesilmişti. 
Aslında bu durum trajediden öte cinayet kadar iğrenç ve aşağılık bir durumdu ama güçsüzlerin sesini, feryadını duyan olmuyor, karanlık dehlizlerde üretilen planları bozmak kolay olmuyordu. 
Ne var ki yıllar süren yargılamalar ve birbirini kovalayan soruşturmalar sonucunda Kürtlerin ve PKK’nin Palme cinayetiyle bir alakalarının olmadığı anlaşıldı. 
Gerçi bu baştan beri biliniyordu ama senaryo böyle yazılmıştı; bir taşla birkaç kuşun vurulması amaçlanmıştı ve öyle de oldu.
PKK’nin bu cinayeti işlemediği anlaşılınca İsveç güvenlik makamları bu kez sokakta yaşayan birkaç ayyaşa suçu yüklemeye kalktılar. 
PKK operasyonu çuvallayan Stockholm Emniyet Müdürü Holmer, bu kez sokakta yaşayan ve ayılınca tek derdi yeniden içmekten başka bir şey olmayan ayyaşlardan Crister Pettersson’u ‘katil’ olarak işaret etti. 
O da üç ay kadar içeride kaldıktan sonra beraat etti… 
Sokakta yaşayan ayyaş Pettersson, bunun üzerine İsveç devletinden ömür boyu içmesine yetecek kadar tazminat talep etti. Onu haksız yere yargılayan devlet de bu tazminatı paşa paşa ödemek zorunda kaldı. Holmer’in Kürtlere çok zarar veren iftirası içmekten başka bi derdi olmayan Pettersson’a yaradı. 
Sonra olayın üzerinden yıllar geçti ve cinayet ağır ağır gündemden düşürüldü. Bir aşamadan sonra da olayın aydınlatılmasından vazgeçildi ve dosya polisteki karanlık dolaplardan birine kilitlendi.
Ve şimdi, aradan tam 36 yıl geçtikten sonra; bugün Palme’yi kimin öldürdüğü ve dosyanın kapatıldığı açıklandı…
Bugün kameraların karşısında geçen Palme suikastı dosyasının Başsavcısı Krister Petersson, Palmen’nin katil zanlısının 2000 yılında ölen Stig Engström olduğunu açıkladı. 
Engström’un cinayeti tek başına işlediği sonucuna vardıklarını belirten Petersson, ölen katil zanlısını sorgulama ihtimalleri kalmadığı için artık dosyayı kapatmak durumunda kaldıklarını belirtti. 
Açıklamada dikkat çeken bir şey daha vardı; Engström, çok iyi silah kullanan eğitimli biriydi ve ayrıca Amerikan ordusundan silah koleksiyonu olan bir arkadaşı vardı… 
Savcı bunu söylerken aslında cinayetin arkasındaki odağa da işaret ediyordu ve anlaşılan Palme’nin NATO Gladyosu tarafından öldürüldüğünü söylemeye çalışıyordu.
Ne ki bu başından beri biliniyordu. İsveç’in açıklamasıyla sadece resmiyet kazanmış oldu…

‘’Bizim en önde gelen umudumuz; insanların barışa olan özlemleri, savaşa karşı nefretleridir‘’ diyen Palme’nin anısına saygıyla…

İlginizi çekebilir