Günay Aslan: Hayat, zaman ve Hayyam

Bir yılın daha son günlerine girdik.  Birkaç gün sonra bu yıl da sona erecek. Ancak onunla birlikte sona erenin ne olduğunu kimse pek de bilmeyecek. Çünkü, herkes  yıl boyunca yaşadıklarını adına ‘zaman‘ denilen yanılmasaya göre değerlendirecek.

 Herkes iyisi kötüsü, güzeli çirkiniyle yaşadıklarını geçip giden 365 gün üzerinden  gözden geçirecek; hayatı zamanla ölçecek ve ona bakarak bir karar verecek.

Oysa  zaman, bu dünyanın dışında herhangi bir yerde karşılığı olmayan insan ürünü bir ölçü birimi.

 İnsan yaşamını kolaylaştıran bir araç. İnsan zaman kavramını hayatını kolaylaştırmak; devinimlerini kayıt altına almak için üretmiştir. 

Zaman sadece bu dünyada geçerlidir. Evrenin dünya dışındaki herhangi bir yerinde bildik manada zamandan söz etmek mümkün değildir.

İnsan bu şekilde eğitildiği için zamanı gerçek kabul etmektedir. 

İnsanoğlu  geçmişte yaşanmış olayları isimleri veya sembolleriyle anmaya ve anlatmaya başladığında anımsamalarından yola çıkarak zamanı üretmiş ve giderek de onu sistem haline getirmiştir.

‘Değer  vermek‘ anlamındaki  ‘takvim‘ de bu sayede icat edilmiştir. Takvimle birlikte hem tarih üretilmiş hem de zaman kıymete binmiştir. Saatin icadıyla da zaten zaman hayatın önüne geçmiş ve onu kölesi haline getirmiştir.

Üretici güçlerin gelişmesine parallel bir biçimde değeri artan zaman sanayi devriminin ardından  ‘sermaye‘ konumuna yükselmiştir.

Alain, ‘ahmaklar zamanı nasıl öldüreceğini, akıllılar ise nasıl kazanacağı düşünür‘ derken bunu  ifade etmiştir. 

Modern çağda zamana kaybedilmesi ya da kazanılması mümkün ‘sermaye‘ işlevi yüklenmiştir.  Bu yüzden onu öldüren aptal, kazanan akıllı ilan edilmiştir.

Üretimin artmasıyla birlikte, ‘vakit nakittir‘ denmiş, hayata değil zamana değer verilmiş, ‘insanın en değerli hazinesinin zaman olduğu‘ söylenmiştir.  

Bu düşünce bilinçlere derinlemesine işlenmiştir. İnsanların hayatları bu şekilde ele geçirilmiş ve yönlendirilmiştir.

Gen biliminde ve iletişim teknolojisinde devrimsel gelişmelerin yaşandığı günümüzde ise zaman hayatla eşdeğer kabul edilmektedir. Hatta zaman hayatın önüne  geçmektedir.  

Şimdi herkesin zamana karşı çılgınca yarıştığı, zamanla ilgili ürünlerin ciddi bir sektör oluşturduğu dünyada yaşıyoruz.

 Zamanını ‚boş yere‘ tüketmemek için  çırpınan insan onu öldürdüğünün farkına varamıyor. Varamadığı içindir ki ‘zamanı verimli kullanma klavuzu‘ kitapları  yok satıyor.  

Aynı şekilde zamanla ilgili kurslar, konferanslar  ve oyunlar yüksek ilgi görüyor. 

Halbuki hayat ve zaman ayrı şeylerdir. 

Hayat bir değerdir. Zamansa  Einstein’ın dediği gibi bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Fakat insanın açgözlülüğü ve bencilliği yüzünden yanılsama bir değer haline gelmiştir. Zaman hayatı yenmiş, onun yerine geçmiştir.

Günümüzde çoğu insan enerjisinin çoğunu zamanını nasıl kullanacağı sorusuna  cevap aramakla tüketiyor. Hayatı zaman bıçağıyla dilimlere ayırıyor ve sözüm ona daha verimli, neşeli ve mutlu yaşamak adına yapılmaması gereken ne varsa onu yapıyor. 

Kendisini, hayatın anlamını unuttuğunun farkında olmadan yaşamaya(!) çalışıyor.

Oysa  insan bu dünyada yaşıyor olsa da bu dünyaya göre düşünmek ve  yaşamak onun doğasına uymuyor. Onun gönlü ve ufku geniştir. İnsanın düşünme, algılama ve hissetme yeteneğini sınırlamak mümkün değildir.

Dar kalıplar içinde kalan ve kendini sınırlayan insan ihtiyaç duyduğu mutluluğu ve huzuru bulamıyor. Aksine sürekli olarak kendine yeni sorunlar üretiyor. 

Elbette egemenlikçi  sistem ona bunun farkında olma fırsatını dahi vermiyor.

 ‘Ne yaşarsan kardır‘ mantığıyla onu koyun gibi güdüyor. Çoğu insan her şeyi metalaştıran sistem yüzünden hayatına daha geniş perspektiften bakamıyor. Aklına evrenin bir parçası olduğu fikri gelmiyor.  Gelse bile buna sıcak bakmıyor.

Hırsına,sınırlı zamanının yakında tükeneceği  kaygısı da eklenince her şeyi unutuyor ve bencilce isteklerinin peşine düşüyor! Ne kadar yaşarsam ve ne yaparsam kardır mantığına sarılıyor. Ancak, pek bir şey de yaşamıyor.

Çünkü, ya peşinden koştuğu mal mülk, şan, şöhret makam gibi özünde her bir araç olan amaçlarına ulaşamıyor, ya da ulaşsa bile bunlar onun  içindeki boşluğu doldurmaya yetmiyor. Hayatın anlamına dair derin boşluk orada kalıyor.

Çoğu insan uzaydan bakıldığında fare boku büyüklüğündeki bu dünyanın ötesine çıkamıyor. Bu yüzden de sesin dalgalar halinde yol aldığı, ışığın saniyede 300 bin kilometre hız yaptığı uzaydaki devinimlerden bihaber yaşıyor.

Hayatını bir pirinç tanesinden bile küçük olan fare bokunun içinde yükselmek uğruna  tüketip harap ediyor.

Dünyanın ilk rasathanesini kuran, özgür düşüncenin de babası sayılan ve yine  Miladi ve Hicri takvimlerden önce, onlardan daha hassas olan Celali Takvimi’ni hazırlayan Ömer Hayyam, böylelerini  ‘aldığın her nefesi fırsat bil çünkü, sen ot değilsin, yeniden bitmezsin‘ rübasiyle uyarıyor.

Hayyam hayatı seven ve onu derinden hisseden biridir. Hayat sevgisi onun temel felsefesidir. Ona göre gerçek olan hayattır. İnsan yaşadığı sürece gerçektir ve bunun dışındaki her şey tali ve görecelidir. 

O el yapımı zamanı değil, insanın gönlünce yaşayıp yaşayamamasını dert edinmiş biridir. Şiirlerinde sürekli bunu işlemiştir. Hayatın yerine zamanın değer olarak kabul görmesine tepki göstermiştir. Bir rubaisinde zaman için ‘ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri‘ demiştir.

Zaman üretilmiş bir süreç olduğu için hayata hizmet etmeli, onun anlam kazanması amacıyla tüketilmelidir. Hayatın anlamına uygun bir yaşam bunu gerektirmektedir.

Bir yılın daha son günlerinde akıp giden zamana değil, yerinde kalan hayata dikkat çekmek istedim. Birkaç gün sonra bu yıl sona erecek. Ardından yeni yıl gelecek. Ancak giden yılın neyin götürdüğü, gelenin de neler getirdiği pek  bilinmeyecek. 

Çünkü, herkes hesabını zamanın  makinasından geçirecek! İyisi kötüsü, güzeli çirkiniyle herkes  yaşadıklarını yanılsamadan başka bir şey olmayan zamana göre değerlendirecek. 

Ona bakarak ne kazandığına veya ne kaybettiğine karar verecek. Kimse 7 milyar insanın içinde yaşadığı dünyanın uzaydan bakıldığında bir fare boku kadar göründüğü fikriyle ilgilenmeyecek. 

İlgilenmediği için de fare boku büyüklüğündeki dünyadan, ‘ Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Millet, Tek Dil, Tek Din‘  naraları yükselmeye devam edecek.

Herkese şimdiden iyi seneler…

/Arşivden/

İlginizi çekebilir