Sanatın ve sanatçının önemi konusunda kolektif farkındalığın güçsüz olduğu bazı toplumlarda sanatçı sadece sanatıyla değil, davranışlarıyla da değerlendirilir. Hatta bazı hallerde davranış sanatın önüne geçer.
Kolektif farkındalığın çok da gelişkin olmadığı toplumlar sanatçının sorunlarıyla, kendi hayatını planlama ve ayakta kalma çabası ile pek ilgilenmez. Toplum genelde işin bu yanını algılamak, anlamak istemez…
Filiz DENİZ
Oysa sanatsal başarılar için kişisel yetenekler, nitelikli kriterler ve idealist hedefler kadar farklı şeyler de gerekiyor. Sanatçının özgünlüğüne ve özgürlüğüne helal getirmeyecek bu ‘farklı şeyler’ toplum için önemli olmasa da, sanatçı için önemlidir ve geçmişten günümüze birçok sanatçı salt bu yüzden sanatını geliştirememiş, hedeflerini gerçekleştirememiştir.
Elbette bunları Dodan’ın birinci olduğu ‘’O Ses Türkiye’’ yarışmasında yaşanan tartışmalar üzerine yazıyorum. Dodan’ın yarışmada sahne alması, sanatsal performansı hayranlık uyandırsada, oradaki davranışları kimi çevrelerce ‘yaralayıcı’ olarak değerlendirildi. Bu yüzden çok da eleştirildi. Ayrıca tepkiler, Batman’da yaşanan bir tartışmanın ardından yükseldi ve Dodan, kısa bir süre için de olsa Türkiye’nin çalkantılı gündemini meşgul etti.
Dodan, müzik otoritelerin de belirttiği gibi ‘’çağlayan bir nehir gibi akan güçlü sesi’’ olan bir sanatçı. Güçlü de bir doğaçlama yeteneği var. Kendine özgü duygusal ve çoşkulu tarzıyla sesleri adeta bir deniz gibi dalgalandırıyor.
Pazar Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu Dodan’la zorlu ve bir o kadar da keyifli ve gururlu sanat yolculuğunu konuştum…
Sence de, “O Ses Türkiye’de Dodan’ı görmek yaralayıcı’’ mıydı?
Gerçekten ben de çok sormak istedim, ‘’O Ses Türkiye’’ öncesinde sizce, kaç kişi Dodan’ı biliyordu. Dodan açısından yaralayıcı olma hali; Dodan’ı kabulleniş duygusunu, kaç insan var olma haliyle bunu yaşayabildi. Mesela ben hayatım boyunca sürekli sahnede var oldum, fakat var olma halimde, kendi çabamla bir şeyleri ortaya koymak adına mücadelem oldu. ‘’O Ses’’e çıkıyor olmak hayatımın şu ekseninde güzel bir şeydi.
Birçok insan tarafından tanınıyor olmak, biliniyor olmak adına böyle bir alanın açılması müziksel alanda insanlara ulaşmak güzel bir şeydi. Bana sağlamış olduğu en önemli katkılardan biri bu oldu. Bunu kalkıp da çok duygusal, gerçekten çok kişisel bir paradoksun içine koymanın, çözümlenemeyecek kadar büyük bir mesele haline getirmenin anlamı yok.
Ayrıca bir sanatçının yaşadıkları zorlukları bilmeyen ya da önemsemeyenlerin ve o sanatçıyla dayanışma içine girmeyenlerin kalkıp ahkam kesmelerinin de bir anlamı yok.
Ben Kürtçe müzik yaparken de, kendi sanatım ve değerlerim için mücadele ederken neler yaşadığımı biliyorum. Benim ne zorluklara katlandığımı bilmeyen veya önemsemeyenlerin, bir konserime gelmeyen ve bir bilet almak için dayanışma göstermeyenlerin beni linç etmeye kalkmalarını kabul edemem.
Bu tutum her şeyden önce insani ve vicdani değil. Benim ihtiyacım olduğu zaman yanımda durmayanların, hatta bunca emeğime karşın ben yokmuşum gibi davrananların beni yargılamaya kalkmaları onların sanat, sanatçı ve üretilen emekler konusunda samimi olmadığını gösteriyor.
Yine de bunca yaşanan şeyden sonra olumlu bakmaya, herkesin bundan içtenlikle ders çıkaracağına inanmak, umutlu olmak istiyorum.
Fakat sanki bu cümle, senden beklentiler nedeniyle yaşanmış bir hayal kırıklığını ifade ediyor? Toplumun beklentisi neydi? Dodan’ın beklentisi ne?
Herkes muhakkak kendi ekseninde bir şeyler bekliyordur. Evet ya hasbelkader bir başkası kendi var olma halleriyle, beklentileri karşılayabiliyor mu? Bunu siz de kendinize sorabilirsiniz. Yani bunu saf şarkı söylemek ile ilgili söylemiyorum. Şarkı söylemek hikayesi birbirimizi ifade etmek istediğimiz hikayelerin, duyguların, ifade tarzıdır.
Şarkı söylemek ya da enstrüman çalmak ya da heykeltraş olmak, ya da ressam olmak, ya da roman, şiir yazmak sanatın bütün yönleri için söylüyorum bizi kucaklayan yanı bu. Ama burada sanatı icra ederken toplumun bütün değer yargıları ön başat olarak karşımıza çıkıyor. Bence sanat öncelikle kişinin kendi içsel dünyası ile ilgili, var etmiş olduğu mecmuanın tanıtımına yönelik bir durum.
Zaten kendi var olma halimizi ifade ettiği için herkes bunu benimsemek ya da onunla var olmak zorunda değil ki. Onun için seçimler türevlerine ayrılıyor. Kimisi X noktası, kimisi Y noktasında kimi S noktasında kendini bulmaya çalışıyor. Yani herkes kendi duygu merkezinde, noktasına var olma ile ilgili bir hali yaşıyor. Bunun için bir başkasının beklentisini ne kadar karşıya biliyoruz? Benim onlarla, onların benimle manevi olarak aynı noktada var oluyor olması, karşılıklı duyguların geçirgenliği olduğu anlamına gelir.
Sen kendine has yorumun, yaptığın doğaçlama ile güçlü bir sese sahipsin. Sana ses sanatçısı diyebilir miyiz?
Eğer bir tarz içine koymak gerekiyorsa, evet ben bir ses sanatçısıyım. Uzun yıllardır ses sanatçılığı yapıyorum. Ve bir yorumcu olarak kendi yorumumu kattığım için de özgün bir kimlik buldum diyebiliriz.
Önümüzdeki süreçte Dodan’ı neler bekliyor ya da Dodan kendi geleceği için neler planlıyor?
Keşke hepimiz için, bu dünya için bir kahin olsa. Gerçekten bu dünyanın var olma halini değiştirme şansı vermiş olsak. Biz o kahinin müritleri olsak demek geliyor içimden. Ama gelecekle ilgili ne tür planlarım var derseniz bu pandemi sonrasında oluşan yeni düzen içinde, bunu yapmak istiyorum demek içimden gelmiyor doğrusu.
Tam da burada pandemi dönemindeki halet i ruhiyeni sormak istiyorum. Yeni düzen ile ilgili öngörün ne?
Ben zaten yalnız yaşayan bir insandım. Benim için pandemi günlerinde evde olmak sabit bir durumdu. Ama şunu görüyorum, dışarıda öyle ya da böyle iletişim içinde olduğumuz insanlar varken, 4 ay sonra sokağa çıktığımız zaman, insanların olmayışını hissediyor olmak başka bir taraftan sorgulamayı getiriyor. Mesela şunu diyemiyorsun; ‘’ay çok özledim…’’ Bir yabancılaşma hali var herkeste….
Lokal durumda odaların içinde hapis olmaya başladık. Bir odanın, bir evin içerisine hapsolduk ve daha çok yalnız olmaya başladık. O yalnızlaşma ile beraber birbirimizle olan bütün bağlarımızın kopuyor olması beni düşündürüyor….
Ben şöyle düşünüyorum, diyelim ki doğal yollardan böyle bir salgınla karşılaştık. Fakat bunun kullanan bir sistemle de karşı karşıyayız. Toplum sürü bağışıklığı kazansın düşüncesiyle, insanlar sokağa bırakıldı. Kimseye sorulmadı nasılsınız diye? Böyle bir durum söz konusu… Emir komuta zinciriyle dünyada böylesi bir durum yaşanılır kılındı. Ama bu durumun içerisinde ben biliyorum ki pandemi ile ilgili her insanın bir yorumu, görüşü var.
Bir bilim insanı kadar bir birikime, bilgiye sahip olmasa da, her kişi kendi içinde bununla ilgili bir araştırma yaptığına inanıyorum, okumalar yaptığına inanıyorum.
Bence sistem biraz da kendi provokatif, sosyolojik hallerini yarattı. İnsanın kendini bir evin içerisine hapsetmesiyle, yeni bir yolculuğa çıktığını gördük. Kişi, eşine, dostuna, belki de kendine yabancılaştı. Paronoyaya dönen bir hal yaşandı. Yani burada birbirimizi tanıdığımızı söylerken aslında çokta tanımak eyleminin doğru olmadığını gördük.
Ne kadar şiddete meyilli olduğumuzu keşfettik. O kadar çok derinleşti ki aynı evin içerisinde üç ay, dört ay geçirdiğimizde senin kişiyle ilişkilerini sorgulayabileceğin bir sürü şey ortaya çıkıyor. Kaçımız bu dönem başarılı olabildik?
Bir kez şiddet çok fazla arttı, ayrılıklar keza daha fazla yaşanıyor oldu. Pandemiden çok öncesinde var olan şey gün ışığına çıktı. Yeni durumla birlikte dışarıdaki kişinin, evin içindeki gerçeklikten ne kadar kopuk olduğunu gösteren bir durum ayrıca bu. Zaten bir birimize yabancılaşma durumu vardı, bu süreçte bu daha da görünür oldu.
Sanat açısından da pendemi sonrası farklı bir süreç işleyecek. Bununla ilgili neler söyleyeceksin. Senin sanat hayatın nasıl bir seyir izleyecek?
Evet doğru, sanat açısından da pandemi dönemi sonrası her şey değişecek. Bunu gördük, örneğin bu dönem farklı çıkışları oldu sanatçıların. Balkondan, pencereden müzik yapanlar oldu. Ya da dijital ortamlarda şarkı söyleyenler, programlar yapanlar. Tabi bu sahnedeki kadar duygulu olamaz.
Peki sahneye çıkmıyor olma durumun seni nasıl etkileyecek?
Beni çok etkileyeceğinden eminim. Dijital ortam için bir birikime, tecrübeye, bilgiye sahip olmamız gerekiyor. Bende maalesef bu birikimi bilgi yok. Mekanikleşme her şeyi değiştiriyor, duyguları bile. O zaman vay halimize! Biz kendi derdimizi kime anlatacağız.
Dodan sen sahnedeyken, müziğini icra ederken, bir türküyü yorumlarken, vücut dilini çok iyi kullanıyorsun. Bu oldukça dikkat çekiyor ve dinleyicide bundan büyük bir zevk alıyor. Senin sahnedeki vücut dilini kullanman tamamen hissetmekle mi ilintili bir durum yoksa?
Ben bütün eserleri okurken her birinin bir hikayesi olduğuna inanarak onu hissederek okuyorum. Hislerimi vücuda geçirirken kendiliğinden olan bir durum oluyor. Buna da kendiliğinden olan trans durumu diyorum. Bunu yaparken karşımdakinin etkileyeyim düşüncesiyle yapmıyorum. Tamamen o şarkı ile bütünleşen bir hal alma durumu.
Dodan enstrümantalsiz Türkü, Klam okudun mu?
Evet denemelerin çok oldu, hala da deniyorum… Özellikle pandemi döneminde bunu çok denedim ve yapıyorum. Önümüzdeki süreçlerde böylesi bir çalışma yapmayı planlıyorum.
Rüyalarını hangi dilde görüyorsun
Emin olun ben rüyalarımı Kürtçe görmüyorum. Aile içinde en temel dil olarak Kürtçeyi değil Türkçeyi öğrettiler ve hep Türkçe konuşuldu. Kürtçe ile tanışır olma hikayem İstanbul’a geldikten sonra başladı.
Uzun yıllar Kürt müziği yaptın. 2005’de çıkardığın ilk albümün Be Naw, 2010 yılında çıkardığı Şabûn Kürtçeydi. Son iki albüm lise Türkçe; bu bir tercih mi?
Aslında benim Türkçe okuyor olmam Kürtçe ile olan yolculuğun bitti anlamına gelmemeli… Örneğin Kürtçe yapmış olduğum bir beste var, bu besteyi 2021 yılında bir klip ile (başarabilirsem) tek türkü olarak okumayı düşünüyorum.
Yani bugün Kürtçe yaptım, yarın Türkçe yapacağım, bugün Türkçe yaptım diğer gün Kürtçe yapacağım diye bir durum söz konusu değil. Bu tamamiyle hissiyatla ilgili bir durum. Keşke başka dilleri biliyor olsaydım. Dünya dillerinde müzik yapabilseydim… Dilin insanlar üzerinde çok etkileyici ve hakikatli olduğuna inanan insanlardanım. Bütün dünya dillerini seviyorum…
Elbette benim de farklı düşüncelerim var. Önümüzdeki dönemde üçte, beşte olsa Kürtçe parçalar söyleyip yorumlamayı istiyorum. Bunun dışında başka şeyler de yapmak istiyorum.
Müziğin, müzisyenin bir felsefesi olmalı mı?
Bence sanat insanın kendi mizacı ve karakteri ile ilgili bir olgu. Bir yaşam biçimi, bu yaşam biçimi müziğe şekil verir, sanatçı kendisini müziğinden ayrı bir yere koyamaz, çünkü sırıtır. Bence ikisi de birbiriyle çok paralel yürüyen bir durum. Yaptığın müziği benimsiyor olmak, onun felsefesidir…
Daldaloğlu deyince aklına ne geliyor? Pir Sultan sende ne tür şeyler çağrıştırıyor? Ahmedi Xani ya da Feqiye Teyran dersem ne dersin?
Dadaloğlu Türkmenlerde çok önemli yeri olan biri. Benim de seslendirdiğim Avşar Elleri parçası Osmanlı’ya karşı başkaldırmayı anlatır. Ama bir bakıyorsun Dadaloğlu Evdale Zeynike ile çıkıyor karşımıza. Türkmen ozanı Dadaloğlu ve Kürt Evdale Zeynike duyarlılıkla bir araya gelmişlerdir. Dadaloğlu, ‘Ferman padişahın dağlar bizimdir’ derken, Evdale Zeynike ise ‘Wey Xozanê’ kılamında dile getiriyor acıyı…
O dönem içinde bir arada buluşabiliyorlar. Dünyanın en güzel nimeti aslında budur…
Geçmiş müzik hayatını bugünle kıyaslayacak olursan arada nasıl fark görüyorsun?
Ben müzikte sürekli bir deneysellik içerisinde var olmayı seçtim. Ben müzikal arayışım ile ilgili sürekli nasıl yeni bir şey yaratabilir mi-yi- mi yaşıyorum. Bir başkasının okuduğu, yorumladığı bir parçayı hep acaba ben nasıl okurum? neler katabilirimin peşinden gidiyorum. Diğer albümlerde de öyle oldu. Kürtçe albümlerini de keza bu felsefe ile yaklaştım.
2014 yılında bir grup Kürt sanatçıyla yapmış olduğumuz Bro Ömer’in albümünde, ‘Helbesta Benav’ eserini okurken adeta o hikayeyi yaşadım.
2017 yılında yapmış olduğu ‘Huma Kuşu’ şarkısı ile 2020 yılında yapmış olduğum ‘Zaman’ bunun dışında parçalar. Ama bu bir arayış diyorum… İşte bu arayış sesim var olduğu sürece de devam edecek.
Piyasanın seni yönlendirdiği oluyor mu?
Piyasanın içinde olan insanların yönlendirmesi oluyor elbette, ama ben ve benim gibi alternatif müzik yapan arkadaşlarımız piyasasının içinde olmadığımız için piyasa bizi çok da yönlendiremiyor. Eğer öyle olmuş olsaydı bugün başka bir alem içinde olurduk sanırım.
Avrupa, özellikle Almanya ile ilgili projelerinin olduğunu biliyoruz. Sanırım pandemi ile birlikte bu planlar da ertelendi?
Avrupa’daki dinleyicimle buluşmayı çok istedim. Bir takım projelerimiz oldu fakat pandemiden dolayı askıya almak zorunda kaldık. Ama Avrupa’daki dinleyicimle buluşmayı çok isterim. Böylesi projeler olursa seve seve katılırım. Bakalım önümüzdeki süreç neler getirecek.
Eklemek istediğin bir şey var mı?
Öncelikle sana teşekkür ediyorum. Beni takipçilerimle buluşturduğun için. Beni dinleyen, takip eden dinleyicilerime de selam ve sevgilerimi yolluyorum…